sarmaya dolma demesinin yanı sıra oldukça itici bir durumdur.
hadi yedin elinle, hadi o parmakları da yaladın tek tek lakin o tükürüklü parmaklarınla hedeflediğin sarmaya ellerinin giderken değdiği diğer sarmalar tükürüğünle boğuluyor lan. çog ayıp!
bi dakika lan. Ehe. Ilk defa mobilden başlık açıyorum. Ellerim titriyo. Ehe.
Ihm. 40 yaşlarında dul 2 çocuk sahibi hüzünlü komşudur. Yaşadığı acılar öyle bir raddeye gelmiştir ki nihayetinde acılarını diline doladıgı türkü ile dizginlemeyi amaçlar.
ve insanoğlu, hızmayı çıkarıp deliğiyle oynamayı akletti...
hızma ne güzel duruyor yerinde, mis gibi koltuğuna yayılmışın, laptop kucağında sözlükte geziniyon. ne diye hızmanı çıkarıyon. bok var sanki. cidden bok çıkacağını düşündüğün için mi çıkarıyorsun.. böyle topak haline gelmiş, yara bokçukları olabiliyor bazen ama bunu aynanın karşısında yapman daha doğru olur..
her neyse çıkardın hızmanı, yara bokçuklarını temizledin. bir yandan da sözlükte gezinip sebepsiz kahkahalar atıyorsun.. sebepsiz değil ama bana mesaj olarak gelen evlilik tekliflerinden burada bahsetmem doğru olmayacağı hiç değinmiyorum o konulara..iyi, çıkarmasına çıkardın. o hızmanın uzuyla deliği saptaman imkansızlık değil mi? zaten küçücük bir şey şu hızma.. elini burnunun üstünde gezdiriyorsun resmen.. hele birde tam bu anda odaya birisi girdiğinde, sana attığı bakış yok mu?
görmemezlkten gelmeye çalışmalar falan.. açıklamada yapıyorsun 'şeyy hızma deliğini arıyordum da..'
cevap bile vermiyor adam yahu..hiç görmemiş gibi az öncekileri. başka konuya atlıyor.. odadan çıktığında ise 'kosforrestkos'ta burnunu oyuyor' diyor gaddarca..
halbuki deliği bulamıyorsan, kıçını kaldırır aynaya bakarsın ve rahatça hızmayı yerine ottuturursun.. neyse dostlar, tek derdimiz bu olsun..
samanyolu tv'de yayımlanan programlar ağır sadizm içermektedir.
öyle ki bunu marquis de sade'nin kitaplarında dahi bulamamaktayız. sadist bünyeler samanyolunu izleyerek zevke gelmektedir.
misal sabah samanyolu'nu açtım. 'çile üstüne çile' adlı bir mini film izledim.
varan 1- kadın üvey babasında tacize uğruyor.. uu beybi, sadist sahnelerce çok alışık olduğumuz bir durum..
varan 2- kadın üvey babasının elinden kurtulmak için evleniyor. kocasından şiddete maruz kalıyor... sadizm'e hiç yabancı bir konu değil. birçok kitapta evde mahsur bırakılan kadınların seksle beraber şiddet eğilimine maruz kaldıklarını biliyoruz..
varan 3- kocasının ailesi tarafından da şiddet görmektedir kızcağımız.. çift taraflı vuruş, double double..
varan 4- kızcağızın kocası hastalanıyor. her türlü bakımını karakterimiz yapmakta.. bir zamanlar kendisini döven koca'nın altını değiştirmek mazoşizmle beraber anılabilir.
varan 5- kocası ölüyor ve kaynanası kadını evden kovuyor. gidecek yer bulamayan kadın, çaresizlik içinde kıvranmakta.
kadının içine düştüğü bu acziyet ve bunu açıkca dile getiren samanyolu sadizm yazarlarını gölgede bırakacak türden konuları işlemeye devam ediyor..
haydi varan 6'ya geçelim- gecenin bir vakti tacize uğramak üzereyken bir adam kadını evine götürüyor ve kadın 2. evliliğini yapmış bulunuyor. durun bitmedi, kadının 2. kocası kumarbaz ve kumar oyununda eşini kaybetmekte..
alacaklı, kadının üzerine doğru yürür ve kadın canını alması için allah'a dua eder ve nitekim kadın oracıkta ölür..
evet, evet çok saçma bir başlık oldu. ama sakin dostlar, anlatacağım.
2 adet abiye sahibim. küçüklükten gelen alışkanlığın doğurduğu sonuç muhtemel (evet bunu tanım kabul edebilirsin mod abey).
küçükken çoğunlukla problem olmayan bu durum, yaşın ilerlemesiyle epeyce büyük bir sorun haline geliyor. misal birilerine abimlerden bahsederken (örnekte görüldüğü üzere) kolaylıkla abi hitabını kullanıyorum. ama gel gelelim ki onlara seslenme konusunda bunu yapamıyrum ve evde orjinal seslenişleri keşfediyorum.
misal elim bulaşıklıdır ve çalan zili abimin açması yönünde bir uyarı yapmak niyetindeyimdir.
kosforrestkos: şşş
abi kişisi: ..... ses yok.
kosforrestkos: aloooo
abi kişisi: ... ses yok
zil ısrarla çalmaya devam ederi bünye de abi dememekte..
diyerek üzerime gelmeye başlar.abinim lan ben senin şeklinde gereksiz komplekslere girer. haa zili merak edenler için; artık zil çalınmaktan bıkmış bir şekilde sesini keser.
çiğköfte varken suşi yemeğe benzer. müziğe, müzisyene yapılan büyük ihanettir. ayıptır, günahtır. bir de serdar ortaç'lık kısmı vardır ki bünyeleri helak eder.
başkalarının mutluluğunun bireyde oluşturduğu mutsuzluğu dikkate alınca birey, etrafındaki herkesin mutluluğuna çirkefçe sataşır.
feyzzbukta cici arkadaşlarının orda-burda-şurda çekilen bol kahkahalı fotoğraflarına bakıp ehe iyi gezin bakalım derken özünde 'yediğiniz it ayağı götünüze girsin' demek ister, esasında derde bunu lakin içinden der.
yatağına siner usulca.. bilgisayarı açıp birkaç sözlükte çevresindekilerin mutsuzluğuna dair bi iki satır kelam eder.
(bkz: niye mutlusunuz mutlu olunacak birşey varsa söyleyin hep beraber mutlanalım)*
insanı çeşitli duygulara sevk eden, biraz ürküten, biraz hüzünlendiren durumdur.
yazar kendi kendine 'sonu durumla biten ne çok tanımlar yapmıştır o da' diye düşünürken bulur ölen kişi hakkında. habuki nerden bilicen piç, tanımıyorsun ki.
ama aynı sözlükte yazıyorsundur. aman ne bileyim işte.
bahsettiğim merhum yazarın az önce şu entrysine denk geldim:
evet, damdaki deli adlı yazardan bahsediyorum. entrysini okuduktan sonra 'ehe iyi yazmış pezevenk' dedim. direk nickine tıklayıp takip et butonuna basacaktım. ama son girilen enrty zamanı:
3 yıl önce..
sözlüğü bırakmış heralde diye düşündüm. nick altına girip yorumları okuyunca, anlayabildim.
hevesle geldin dimi lan..? şş, tamam sakin ol. ev yapım atom nasıl olur, ayrıntısıyla anlatacağım ve derin bilgilerimi sizlerle paylaşacağım.
atom yapımında kullanılacak malzemeler:
-süt
-bal
-muz
-üzeri için fındık
e tabiy, vitaminci amcalarda bol gördüğümüz atom içeceğinin ev yapımından bahsediyorum ayol. her neyse.
soğuk süt ile muz rondodan geçirildikten sonra üzerine bal eklenerek karıştırılmaya devam edilir. birkaç buz atıp, az miktar daha çırptıktan sonra üzerine fındık parçaları atarak atom içeceğinizi hazırlamış oluyorsunuz.
tadı ise, mide bulandırıcı oluyor lan. ben yapamadım demek. bir şey eksik ama ne?
işsizliğin getirdiği, asosyalliğin fırlatıp duvara attığı, gün boyu açık olan televizyonun beyni siktiği, fazla çalışmaktan kızgın tavaya dönen laptobun gerçekliğiyle yüz yüze gelmiş bireyin ihtiyacı olan tavsiyelerdir.
5 gündür dışarı çıkmadım sözlük. yeme içme ihtiyacım babam tarafından karşılanmakta. arada bir balkona çıkıyorum. güneşi görünce, perdeleri falan çekiyorum, vücudum yanıyor ve evet bu aralar fazladan vampir günlükleri'ni izliyorum.
dışarıda top oynayan, bisiklet süren çocukları, sevgilisiyle gezen gençleri, market torbalarıyla evine dönen yaşlıları öldürme planı yapıyor bunun için annemden gizlice yürüttüğüm streç filmleri, soğan bıçağını, bir çift dexter ayakkabısını ve sıcak miami günleri için yedekte teknemi hazır tutuyor ve 7. sezondan devam ediyorum ailemizin seri katili'ni izlemeye..
ana haber bültenlerinde karşımıza çıkan kaza,yaralanma,ölüm gibi durumlar sırasında en çok kanal d ve fox'un kullandığı haber sunuş biçimi.. misal bugün olan bir kaza sonucu genç bir çocuk babasını kaybetmiş ve hüngür hüngür ağlamakta. tam o esnada bu adam yayına giriyor, tok ve gür sesiyle 'inanamadı ama gerçekti' gibi bir cümle kuruyor..gerizekalı, gerçek olduğunu o da biliyor..haber sunmak için daha sıradan cümleler kuramıyor musunuz. kendi kendime sorgulamama sebep olan bir olay. o tok sesiyle gerçekti diye olayın vehametnden zerre haberi olmayan bir adam, o gencin tüm acısını tek bir cümleye sığdırabiliyor... 'inanamadı ama gerçekti'
haber sunulacaksa ya duygular zerre katılmadan olay kısa ve öz şekilde anlatılmalı ya da aksi yapılacaksa biraz özen gösterilmeli.
bu sabah yolda giderken çocukluğuma baktım..piç, beni görmezden geldi. kıçına bir tekme attım; 'napıyyoon amuğaa kodumun çocuu' dedi bana..hüzünlendim..başını okşadım. işıldayan gözlerine baktım. gözlerim dolmuştu. ön iki ayrık dişi ile bana gülümsüyordu. sevmeye başlamıştık birbirimizi. o bendim, o bendi.. değişmiştim..sımsıkı sarıldım.. piç, bana tecavüz ediyorlar deyip kaçtı. şimdi evimde oturmuş, polisin beni yakalamasını bekliyorum.
zamanın birinde çok yüce bir bilgin varmış. bilgin sürekli mağarada inzivaya çekilirmiş.bu bilginin karşısına çeşitli insanlar çıkar akıl danışır ve yardım isterlermiş. koca bilgin herkese yardım etmeye çalışır, bilgi ve birikimini insanlarla paylaşmaktan gocunmazmış.
bilgin yine mağarasında oturuken birden huzuruna üstü başı çamur içinde bir çocuk gelivermiş.bilgin şaşırmış, dikkatlice bakmış. başını okşamış ve;
-hayrola küçük, derdin ne senin?
+..(çocuktan ses seda yok)
-utanıyor musun bakiiim sen benden.
+...
(sinirlenen bilgin sesinide yükselterek)
-konuşsana be çocuk
+ne bağırıyon lan o. çocuğu, pezevenk. topum kaçtı topumu ver piç.
-yürü lan eşşeoğlusu.ananı avradını yaaa...
+göttoş
(sabrını korumaya devam eden bilgin(!) derin bir nefes alarak)
-bak evladım. buraya geldiğin andan itibaren sende bir karanlık görmekteyim. daha evvel kimsede görmedim böyle bir şey. sen ileride çok büyük bir futbolcu olacaksın. bu sözlerimi dinler kariyerine bu yolda devam edersen, tanrı yeryüzüne 'sabri' adında bir yaratık göndermeyecek ve herkes refah içinde yaşayacak. eğer beni dinlemez de kendi yolunda gidersen işte o zaman tüm insanlık bunun cezasını çekecek..bu büyük bir felaket olacak... der ve cebinden bir kağıdı çıkarır küfürbaz çocuğa verir.
'bu kağıdı kendi yoluna koyulduğun zaman, olur da işler sarpa sararsa çıkarıp okumanı istiyorum' der ve ekler: 'vaktinden evvel asla okuma'
küçük çocuk büyür, büyür, büyür ve büyür. kağıtta ne yazdığının endişesi ve merakı içinde bir ömür geçirmiştir. bir gün, dostarıyla bir piyesteyken cebindeki kağıdı yoklar. perde kapanmak üzereyken cebinden kağıdı çıkarır ve okumaya başlar:
internet üzerinde yapılan tek şeyin mynet'e girip okey oynamak olduğu halde, bilgisayarın çok kastığını kısa süre içerisinde algılayabilen, bilgisayarın tek kurtuluşunu formatta gören, format atıldığı zaman blgisayarın tüm sorunlarının halledileceğine inanan tiptir.
baba için bilgisayar, hep gereksiz program ve oyunlarla doludur. her haftasonu itinayla temizliğinin yapılması babanın en asli görevidir.
sözlük yazarının madonna'ya hönkürmek istediğini dile getirmesidir.
sevgili madonna;
hoş hatunsun maşallah. ninem olsaydın benim kadar torunların olurdu. biz seni la isla bonita'dan beri dinleriz. senin kırmızı çingen elbiseyle, abartılı rujunla bir oraya bir buraya koşuşunu da hatırlıyoruz. demem o ki biz senin ne hallerini gördük yarramm! o saç o baş acayip komik valla. şimdi o hallerini yeğenlerime izletip izletip gülüyoruz hep beraber.
şimdilerde buralara haberin geliyor boğazı yapay göl sandığınla ilgili. boşver diyorum, denilenlere aldırma sen. ne var yani, ben de eyfel kulesini elektrik direği sandıydım. hiç haberlere çıkmadım ama. ülkede çifte standart var diyorlardı, doğruymuş. hatta ben özgürlük heykelindeki kadının elindekini gaz lambası sanıyordum. o sol elindekinin penguenin ilk sayısı olduğunu daha yeni öğrendim, kimseye çaktırma.
fazla sıkmayayım, işlerin vardır. ha bu arada ninem biraz yemek yesin diyor. halini pek iyi görmüyormuş. sana bizim ordan biraz bastık, birazda tarhana gönderiyoruz. açık adres vermediğin için new york merkez postanesine gelecek.
acı çekmeyi ihtiyaç haline getirmiş insanların olağan durumudur. önce öğretmene aşık olma ile başlar, evli insanlarla birlikte olmya kadar uzanan bir duruma yol açar. şu 'zor olanı sevme' geleneğini üzerimizden atamıyoruz. dünyadaki herkes bu kadar 'imkansız'a aşık olabilir mi sizce? hepsi aşk mıdır? ey efendiler 'tutku' kavramını araştıralım. ki bir çok vakayı takıntı olarak nitelendirmemiz mümkünken kimse aşktan bahsetmesin. yemişim ulan imkansızını.. denedin mi başka insanları?
'elimde değil ama' diye çemkirenleri görmekteyim.. insanın yoldan geçen bir adamla bile birşeyler paylaşıp onu kendine yakın tutması vazgeçmemesine, alışmasına neden olur.
bokvar bok, imkansızda..