avrupa ülkelerinde konuşulan resmi dillerin neler olduğunu bilmeden ahkam kesmeye çalışan sulanmış beyinlerin ayakta alkışladığı zırvalamadır.
belçika'nın resmi dilleri; Hollandaca, Fransızca, Almanca.
isviçre'nin resmi dilleri; Almanca, Fransızca, italyanca, Romanş.
avrupa'ya şirin görünmek için atmadığımız takla kalmadı. hep bu şirin görünme merakı yüzünden geliyor başımıza böyle saçmalıklar. milli güvenlik diye bir şey kalmadı sayelerinde.
türkiye bölünmez bir bütündür. bugün iktidar olanlar bunu savunmasa da, savunacak milyonlarca insan var bu ülke de. her ne kadar, dünya'nın en yoğun kürt nüfusunu barındıran ülke olsa da.
20 sene önce yoktu böyle şeyler, kürtçe'ydi, ermenice'ydi. hep son yıllarda, bunları gündeme getiren bir takım dış mihraklar tarafından bir sorun olarak gözümüze sokuldu. milyonlarca cahil insan bu akıma katıldı ve başımıza bir de böyle boktan sorunlar yaratıldı. sanki başka dertlerimiz yokmuş gibi.
türkiye'de türkçe konuşulur. avrupa birliğine uyum yasaları adı altında türkiye'ye dayattırılan dil serbestliği sonucunda, bir çok insanın duymaktan rahatsız olduğu kolpa bir dille ile türkiye nasıl temsil edilebilir?
aydın doğan ve onun yalakalarının yaptığı araştırmadır. 2002 seçimlerinde de aynı havayı yaratarak reklamlarını yapmışlar, kamuoyu üzerinde oluşturulan olumlu izlenimler sonucunda alması gerkenden %10 kadar fazla oy aldırılmıştır.
şu anda görünen odur ki, aydın doğan, sayın başbakanımızla daha sıkı pazarlıklara girişmiş ve daha kötü durumdaki partiye daha çok nasıl oy aldıracağı konusunda daha sıkı çalışmalar yürütmektedir.
şunu unutmayın ki, istatistik yalan söyleme sanatıdır. istediğiniz araştırmanın sonucunu istediğiniz şekilde sonuçlandırabilirsiniz. gidip kasımpaşada sorarsanız herkes akp ye oy vereceğini söyler, nişantaşında sorun, "chp" der. araştırmanın sonucu direkt olarak seçtiğiniz örnekleme bağlıdır. yanlı araştıramaların kaynağı da budur.
%40 mış, oldu canım, mhp, chp, dtp, bağımsızlar, hatta demorat parti hiç oy almayacak zaten. hatta hepsi barajın altında kalacak, akape 550 milletvekili çıkaracak.
aslında dolu işlerdir. boş iş yoktur. boş olsa onun adı iş değildir. başka birşeydir, ama iş değildir.
boş diye de birşey yoktur aslında. boş olan şey başkasına göre dolu olabilir. boşluk göreceli bir kavramdır.
boş iş yapana saygı duymak lazımdır. belki de dünyayı boş oturanlar kurtaracaktır. biz napıyoruz sanki dolu oturup? stres, küfür, yemek, göz kırpmak, çalışmak, ütü yapmak, keşke boş otursam hep ya. oh, kafam ağrımaz.
x = a . y denklemidir efendim.
x= çikolata
y= öpüşmek
a= 4 (zevk katsayısı)
denklem genişletilebilir. hatta bir bilim haline bile getirilebilir.
x + t . u - n = y + (z)f - e
x= çikolata
t= patlıcan musakka
u= porsiyon
n= limonata
y= öpüşmek
z= afedersiniz
f= çiftleşmek
e= erken boşalma
hipotezleri de yazalım tam olsun;
Ho: patlıcan musakka = 0, u=1,2,3,..,j
Ha: yiyişmek süper lan > 1, k=polat alemdar
Engle granger tablosundan ulaşabileceğimiz kritik değerler ile karar verebiliriz.
t < Tablo değeri ise polat alemdar seveni zker.
w > Tablo ise zken sevilir.
(kett fucking sciences dergisinin 23.03.2006 tarihli 24. nolu sayısının 32. sayfasında yer alan makaleden alıntı yapılmıştır).
"sazan avcılığı yapayım da millet beni tanısın" diyenlerdenseniz, siz de bu gruptansınız.
şöyle ki, efendim, türk milleti olarak acaip tembel insanlarız, çok para kazanmak isteriz ama çok çalışmayı sevmeyiz, buna benzer olarak da, sözlüklerde veya buna benzer ortamlarda dikkat çekici hareketler yaparak popüler olmaya çalışır insanlarımız. "aman iyi şeyler yazayım da beni öyle tanısınlar" yok. sazan avlayacam, anket yapacam, herkesin nikinin altına bişeyler yazıp çevre yapıcam, coşucam da coşucam. yok babuşlar, bizden hayatta adam olmaz..
bancı olarak da adlandırabileceğimiz, site yetkililerinden banlama yetkisine sahip yetkililerdir. canı isteyince banlarlar, istemeyince banlamazlar. biçok şey yapabilirler, korkuturlar. kötü espri yapanları da banlama yetkisine sahiptirler muhakkak.
kızın fazla akıllısı da, fazla salağı da, fazla güzeli de, fazla güzel olmayanı da başa bela olduğu için ortada durmak gerekir. bırakın onlar sizi beğensin. bu erkeklerin özgüvenini artırır, havasına hava katar. iki türden de uzak durun orta şekerli yaşayıp gidin işte ne bileyim..
henüz hiçbirine rastlamadığım kavşaklardır. altgeçitli olan bişeyler var ama köprü denir mi onlara bilemiyorum açıkçası.
antalya'ya köprü görmek için gidiyorsanız, gidin köprülü kanyona, kavşak falan hikaye. rafting yapın, piknik yapın, istop falan oynayın, isteyen suya falan da girebilir, soğuktur falan ama dinç tutar soğuk. evet evet antalyanın köprülü kanyonu süper bir yer.
süper filmler yayınlayan bir kanaldır.
bundan iki gün önce oturup tespit yapabilme amacıyla izlediğim şahane bir filmi özetleyeyim;
filmin adı "hafız"...
hafız, imam hatip mezunu, hafız bir gençtir.* bu namazında niyazında rol fakiri, aptal bakışlı, kısa kesik robot hareketleriyle göz dolduran hafızımız bir gün bir zengin kızına aşık olur. üniversiteden arkadaş olan gençler çıkmaya başlarlar, kısa zamanda işi ilerlertirler. ancak bir sorun vardır, kızın ailesi çok moderndir ve filmde "baş örtüsü" olarak nitelendirilen "türban" takan kişilerden nefret eden sosyetik bir ailedir. kız da böyle insanlardan nefret eder. ancak hafızcan'ın annesi bir sıkmabaştır.
hafız kızın ailesiyle tanışır. ailesi oğlumuzu sever nasıl becerdilerse artık! kız da hafızın annesiyle tanışmak ister. ancak hafızgül bunu istemez, çünkü eğer kızcağız anneciğinin sıkmabaş olduğunu görürse onu hemen terk edecektir.
hafız, kızın ısrarı üzerine annesiyle kızı tanıştırmaya karar verir. ancak bu iş nasıl olacak?
hafızın kankaları tv filmlerinde oynayan kokoş bir kadını ayarlar ve bir villa kiralayarak kızı kandırırlar. evet, hafız annesi diye başka bir kadını, başka bir mekanda tanıştırır.
bu sırada hafız annesine çok şiddetli baskılar uygulamaya başlar. "anne başörtüsünü çıkarsana", "çıkarsan ne olur", "buradan taşınalım, "nişantaşına gidelim" gibi saçma sapan şeyler söyler. bunun üzerine annesi, "oğlum öl de öleyim, ama onu çıkartmamı isteme benden", "o benim herşeyim", "onu çıkartırsam biterim ben"* gibi laflarla karşı koymaya çalışsa da oğlu nuh der peygamber demez.
bir gün tv de kızımız, hafızın anne diye tanıştırdığı kadını tvde görür ve gerçeği anlar. hafız yalan söylemiştir. kız hafızı terkeder. hafız kendini parçalar tanışmak için. ancak kız da "bir şartla" der, "annenin başörtüsünü çıkaracaksın". hafız hemen kabul eder. ve artık şiddet kullanmanın zamanı gelmiştir...
kızın evine giderler, ailesi de merkala bekler sonucu. tam kapınını önüne geldiklerinde hafız anasının türbanını söker alır, ve der ki "bu bez parçası yüzünden hayatımı mahvettin".. annesi bu acıya dayanamayarak orada öleyazar, bayılır. hastaneye kaldırılır acilen.
hafız bu moral bozukluğu içinde "ne yaptım ben" diye sorar kendi kendine.. ve başlar kuran okumaya.. hastanede, annesinin baygın bedeni yanında.. annesi aylılır ve hiçbirşey olmamış gibi güler, "oğlum", "yavrum benim" der..
bu olay hafız a bir ders olmuştur. bir kız yüzünden, dünyadaki en önemli şeyleri, yaşam kaynakları olan türbandan vazgeçemezlerdi.
kıza herşeyi anlatır ve "ya beni böyle kabul edersin, ya da aşkımı kalbime gömer giderim" der. kız bundan çok etkilenir ve birden yumuşar. birgün hafızın evine gelir ve ona olan hayranlığını anlatır.
filmin sonunda ise hafızoğlan, kızcık ve sıkmabaş birbirlerine hiç ayrılmamak üzere sarılırlar. artık mutlu bir ailedirler.
gözyaşları içinde izledim ve hemen türban takıp hacca gitmeye karar verdim ben şahsen bizzat falan.
ütopyadır. bir partiye bağlı olup da tarafsız davranabilen kaç meclis başkanı gördüünüz bugüne kadar? hele ki türkiye gibi milletvekillerinin bile özgür iradesiyle karar vermesi yerine "grup kararlarına uyarak" hareket ettikleri bir ülkede asla olmayacak şeydir. dün cindoruk tutuyordu, bugün arınç tutuyor, yarın da bir başkası tutacak, taraf bakımından yani.
bu işler böyle, dis is törki yu nov.
beşiktaş ın kesinlikle kazanması gereken maçtır. kazanmasa da olur belki ama kazanmazsa farkın açılması halinde işleri çok zorlaşacaktır. fenerbahçe ise klasik beraberliğe yatma gerizekalılığını tekrar uygularsa, her zamanki gibi son dakikalarda yediği bir golle şampiyonluk kupası yerine yıldırım demirören'in geçen sene kupayı hediye ettiği haluk ulusoy'un annesi mi ebesi mi neydi o akrabasının hasta yatağının başucunda duran komidinin çekmecesinin sapını tutacaktır.
doğmadan önce izlenmesi gereken filmler ve öldükten sonra kesinlikle izlenmesi gereken filmlerden biraz farklıdır. şöyle ki bu tarz filmler mutlaka canlı olarak izlenmelidir. ölüyken bi işe yaramaz, gazı kaçar.
internetten envai çeşit filmi indirmiş insan evladı için alternatif bulma konusunda yardımcı olacak bir kamuoyu araştırmasıdır aslında "ölmeden önce izlenecek filmler".
ben de bir lost highway yazıp katkıda bulunmak isterdim ama 50 kere yazılmış daha önce, neyse başka bi araştırmaya katkıda bulunurum ben de sonra. anketler torbaya mı girdi canım?
öldükten sonra kadir inanır filmleri izlenebilir bence, ya da doğmadan önce richard gere izletilmelidir insanlara. 300 de olabilir, nasıl olsa filmden anlamaz, daha doğmamış bile dimi?
muhtemelen sessizce söylediği veya içine attığı cevaptır. *"ulan 35 yaşına geldim, hangi salak bana bu kadar parayı verir ki başka? gideyim tabi ulan, enayimiyim?" *"türkiye çok güzel bir ülke, insanları çok sıcak, fenerbahçe çok büyük bir klüp, seve seve gelirim başkanım."
evet robertokarlos çok büyük bir stardır, çok flaş bir isimdir, lakin ömrü ne kadardır? 1 sene oynadı iki sene oynadı, ya sonra?
flaş tansfer getireceğiz diye bu memleketin milyonlarca dolarını niye kaçırıyorsunuz be akıllı yöneticiler. bari veriyorsanız size adam gibi uzun süre hizmet edebilecek birine varin.
sinirlendim gene şimdi.
tbmm'nin bugüne kadarki yapılan en kritik oylamalarından biridir.
zamanında atatürk'ün oturduğu bu makama sıkmabaş karınla ve çocuklarınla nasıl yerleşeceksin be bıyıklı george clooney kolpası!
zamanında din propagandası yapmaktan atıldığın okuluna döndüğün gibi bu makama da böyle katakulli yollarla nasıl rahat rahat oturacaksın?
resepsiyonlara general fobinizden dolayı o sıkmabaşları getiremiyordunuz, köşkü ele geçidikten sonra ne yapacaksınız? orayı size yedirirler mi zannediyorsunuz?
darbe bu ülkeyi 20 yıl geriye götürü hesabına kimse ağzını açıp darbe olur diyemiyor. ben diyeyim o zaman o makamı da kendinize benzetmeye çalışırsanız darbenin allahını halktan yiyeceksiniz haberiniz yok.
%35 le geldiniz %65'le basar gidersiniz.
dünyada iki tür insan vardır; akp den nefret edenler ve akp den nefret etmeyenler.
nefret edenler grubu her ne kadar çoğunlukmuş gibi görünseler de her nasıl oluyorsa anketlerde seçimlerde hep bu nefret edilenlerin oyları fazla çıkıyor.
demekki neymiş, nefret eden isterse 5 buçuk milyar adam olsun. iki kişinin sevmesi yetiyor;
1 aydın doğan
2 george bush
çirkinliğin yüzde değil yürekte olduğunu gösteren harekettir.
çirkin olunmaz çirkin doğulur. madem utanacaksın yanındakinden ne bok yemeye beraber oluyorsun elin kızıyla/oğluyla/başka bir şeyiyle. hep kendi fesatlığı, hep kendi pu.t luğu. lanet olsun. asıl çirkin bunu yapandır. allah ne belanız varsa versin be. bu dünya sizin yüzünüzden böyle. ikiyüzlü üçkağıtçılar.
parmak arasında kalanlar çorap pisliği değil çoraptır. asıl pislik o güzelim arayı kirleten ve kokutan insan vücudu ve onun sevimsiz bakterileridir. çorap durup dururken hiçbirşeyi kirletmez. etliye sütlüye karışmaz, canlı bile değil be, herkes kendi pisliğini başkasına atmaya çalışıyor yarabbi bu neçim dünya. asıl pislikler bizleriz.
yoğurtla birlikte şahane olan şeydir. o kadar şahanedir ki, üç öğün yesem bıkmam. o kadar şahanedir ki, üç öğün yesen bıkmazsın. o kadar şahanedir ki, üç öğün yese bıkmaz. o kadar şahanedir ki, üç öğün yesek bıkmayız. o kadar şahanedir ki, üç öğün yeseniz bıkmazsınız. o kadar şahanedir ki, üç öğün yeseler bıkmazlar. o kadar şahanedir ki üç öğün yenilse bıkılmaz. o kadar şahanedir yani.
farktmez. belki de çıkan şahsın acelesi var ve nasıl olsa sokakta gördüğü bir arabanın, evin, işyerinin, durağın vb. başka birşeyin camından da düzeltebilir saçlarını, buna güvenmiştir belki de.
sonuç olarak evden çıkarken aynaya bakmak çok saçma bir harekettir. yapanların kafalarına kafalarına turuncu tuvalet terlikleriyle vurulmalıdır.
genellikle bayanlara mahsusu hareketlerdir bunlar. sadece yürürken değil, koşarken, duruken de bakarlar. ayrıca sadece araba camlarına değil, kendi görüntüsünü azıcık görebileceği her türlü yansıtıcı şeye bakar bu cinsiyet. gölgesine bile.
ama erkekler de yok değildir hani. o bir kamyon jöle sürdükleri sktrbktn saçları bozuldu mu bozulmadı mı acaba diye dönüp dönüp bi daha bakarlar. saçma bir harekettir. ya da değildir. aslına bakılırsa insanlar kendilerini her daim güzel görmek isterler, bu sebeple saçlarını kontrol etmeleri doğaldır. yamuk bir taraf varsa eliyle düzeltme imkanına sahip olabilir.
sonuç olarak yürürken araba camına bakarak saç düzeltmek süper bir harekettir. herkes yapmalıdır. yapmayanlar hayatta çok önemli bir şeyden yoksun olarak yaşamaya mahkumdurlar.
