çoğu kez gün doğumuna şahit oluyorum. seher vakti, güneş daha görünür değilken aydınlanmaya başlıyor dünya ve üzerindeki tüm canlılarla hep birlikte uykudan uyanıyor. hatta en geç insan uyanıyor. kuşlardan 2 saat sonra alarmlar çalmaya başlıyor. özellikle yaz günler açık camlardan bir sürü kendini tekrar eden, ertelenen alarm sesleri.
peki sen kaç yatağında dikildiğin o ana kadar, kaç kere erteliyorsun alarmı?
Mağara alegorisi Yunan filozof Platon tarafından ortaya atılan antik çağ felsefesinin en önemli alegorilerinden biridir.
Alegoriye göre bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmişlerdir ve bu insanlar başlarını sağa ve sola çeviremezler sadece karşılarındakini görebilmektelerdir. Doğuştan beri bu mağarada bulunan insanlar mağaranın girişinden yansıyan nesnelerin gölgelerini görür ve bunları gerçeklikleri olarak algılarlar. Nihayet bir gün bu insanlardan bir tanesi zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. Mağarayı terk eden bu insan mağaranın dışında yeni bir gerçeklik ile tanışır ve duvarda gölgelerini gördüğü nesnelerin gerçek olmadığının farkına varır. Bunu mağaradaki arkadaşları ile paylaşmak üzere mağaraya geri döner. Mağaradaki arkadaşları ise mağaranın dışında farklı bir gerçeklik olduğuna inanmazlar. Ve bu insanlara mağaranın dışındaki gerçekliği aktarabilmek de imkansızdır.
Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir,
Mübtelâ-yı gama sor kim, geceler kaç saat.
uzun ve karanlık gecelerin yerini yavaş yavaş uzun günlere, gündüzlere bıraktığı bu günlerde umarım hayatımızdaki gamdan, kederden payımıza düşen dersi alır, huzur ve sevgiyle dolu saf duygulara ve düşüncelere doğru ilerleriz dostlarım.
evrende dönmeyen, kendince bir döngüde olmayan hiçbir şey yok anladığım kadarıyla.
ne maddede, ne manada.
dışarı da olup bitenlerin iç dünyamızdaki yansımalarını gözlemlemeye başladığımızda, aydınlanmış bir şuurla gündüz düşlerine veda edeceğiz inanıyorum, eminim.
karanlıktan aydınlığa devinen bu döngüde, kalbinizin ve vicdanınızın hoş sedası hiç susmasın.
eskiden bu başlığa içini döken kişiler okunduğuna ve ciddiye alındığına emin olurdu. Şimdi bu iki madde sadece burada değil, hayatımızın genelinden kalktı. dinlemiyoruz ve ciddiye almıyoruz. narsistlikle eziklik arasında gidip geliyoruz. neyse hepinizin beynini sikiyim. öpüyorum gözlerinizden.
boş zamanı vardır. Boş zamanını entelektüel bilgisini artırarak dolduruyorsa ve öğrendikleri üzerine düşünüyorsa iyi bir insan, iyi bir arkadaş, iyi bir eş, iyi bir anne olabilir.
instagram kullanmayan erkek için de anne kısmı hariç diğer kısımlar geçerli.
itiraf edelim ki instagram çok vakit alan hastalıklı bir uygulamadır.
Felek şiire malzemedir ancak,
anlatılan değil,
anlatmaya yarayan.
-anlatamamaya-
Şair feleğe yazgılı, istese de,
istemese de.
-Sanırlar ki bu seçiştir.
Acı çeker, ama ne acı.
Acılarını yazdığını zanneder şair,
hepten kopmasın diye madde ile bağı.
Oysa yazdıklarını anlayamaz şair,
işte acı olan da budur, budur işte öz acı.
-kendini kandırmak zorundalığı,
mutlak çaresizlik hali, işte
açıkça söylüyorum,
olanı-
Oysa -yalnız- bir kelime olarak,
karşılamaz şairin yalnızlığını.
Severler şairi, öperler, iyi şeylerle överler.
Elinden tutarlar, dizlerinde uyuturlar,
takdir ederler.
Gösterirler de açıkça
güzel yere konumlandırdıklarını.
Derin addeder, önemser şairi toplum,
yani,
kalabalık eder.
işte bu yüzden -yalnız- bir kelime olarak ,hiç bir zamanda,
karşılayamaz şairin yalnızlığını.
-yalnız-
Umarsız kelimedir. Anlaşılmaya hasret, ki
bile bile bu imkansızdır.
Şairin yalnızlığı ve,
yalnızın şairliği
bundandır.
Bir seçim değildir şairin şairliği,
-sanılır ki seçiştir-
Bir buhranlı gece yerine geçse,
herhangi kişi,
-anlar-
-anlatılamazı-
korkudan kalbi çatlar,
ömrü kabusa evrilir,
uykular ağır,
rüyaları kaskatı.
Şair talimlidir oysa korkuya, kalbi çatlamış, çoktandır.
Yarılmış.
Parçalanmış.
Milyarlarca parçadır şiircinin kalbi,
bu yüzden,
milyarlarca parçayla birlikte korkar şair,
işte tam da bu yüzden,
-acı- bir kelime olarak karşılamaz
şairin acıdığını.
Söylemeye,
milyarlarca -acılar- ı toplamak gerekti.
Şair de, kopmasın diye hepten madde ile bağı,
-sandı ki bu bir seçişti.
Eskilere bakar, karıştırır da,
bütününü,
kıtasını,
satırını,
cümlesini,
kelimesini,
hecesini,
harfini,
virgülünü ve
noktasını.
Sonum kötü der durur şair,
lanetlen miyim? diye sorar sorar,
durur şair.
Arandı,
günah günah,
nerede, ne zaman diye
tarandı geçmiş.
-sandığından ki bu bir seçiş.
Ya sabır,
ya sabır,
başı imame,
adımları boncuk,
gitmek için değil,
çekmek için,
ya sabır,
ya sabır.
Şair tespih.
Baktı virgüle,
gördü noktası.
Şair değil, kalem olması.
Seçiş değil, alın yazısı.
velev ki bir süre sabreder ve içinde bulunduğun sıkıntılı durumun geçmesini beklersen, önceki hayatından çok daha aydınlık bir algı seviyesinde olacaksın. yine de sen bilirsin.
uludağ sözlük mecrasında yıllar önce bilmediği şeyleri biliyorum gibi göstermek gayesinde olmayan bir çok sözlük yazarı dostumuz vardı.
biz onlardan feyz aldık. biz onlardan empati kurmayı, bir olayı iki tarafıyla düşünmeyi ve fenomenolojiyi öğrendik. yargılamadan eleştirmeyi, sağduyulu yaklaşımı. yaptığı yanlışı kişinin yüzüne vurmaktansa nasıl beraberce düzeltebileceğimizi öğrenmiştik.
şimdi bunu pek göremesem de, bence, diğer sözlüklerden daha özverili bir kitle uyanmaya hazır ve burada.
siz siz olun. bi başkası olmayın. sağ olun gençler.
eleştiri yaparken küfür illetinden kurtulabilecek ve kendini ait hissettiği topluluğu övmek için karşı tarafa küfür etmeyecek gençlerin hepsinin bu mecra da toplanmış olması.
bu sözlükte ki gençlerin kendini entelektüel olarak görmemesi, zira kendini entelektüel olarak gören diğer sözlük yazarı arkadaşların entelektüel olmamasından ötürü, bu sözlüğün daha gerçekçi olması.
bu sözlükte sırf sosyal medyada gündem olmuş, ben de yer edineyim, iki küfür sallıyım, biraz da ben gömeyim diyen tipler olmadığı için seviyorum. 10 yıl önce de yoktu, şimdi de yok. teşekkürler sözlük yazarı genç arkadaşlarım. etrafımızda sizin gibi gençler olduğu için seviniyorum.
şu saatte, şu sitede, bir şekilde bu yazıyı okuyan kişi.
bu bir nasihat değil, gerçeğe çağrı. ihtiyacın olan yegane şeyi söylüyorum.
kavram ve anlam arasındaki farkı samimi olarak düşünmeye ihtiyacın var.
mutluluk, aslında nedir?
sevgi, aslında nedir?
acı, aslında nedir?
kaygı, aslında nedir?
korku, aslında nedir?
huzur, aslında nedir?
uyku, aslında nedir?
düş, aslında nedir?
gündüz düşü, aslında nedir?
sen, aslında nesin?
herhangi birine hiç düşünmeden cevap verebiliyor musun?
geceye bir soru dizisi bırakalım.
eğer ben kendim için değilsem, kim benim içindir?
eğer ben sadece kendim içinsem, neyim?
ve şimdi değilse, ne zaman?
* yıllardır yalanlarına çok kolay inandığımız insanLar, zeki olanlar değil, yalanına kendi inananLardı. buna inan. şimdiyse gerçekten gerçeği görmEk beNi ölümsüz kılıyor. hisset. kimseden bir şey istemiyorum, her zaman olduğu gibi. oysa her şeyimi Bölmeye hazırım. dokun.bölünerek çoğalır hisler BiliyorUm. bir ekmeği ikiye kırarken anlamıştım, küçüktüm. şimdi yaşım ergenden büyük, ihtiyardan genç. tam ortasında, ortasına seslenerek duyuyorum hayatı. ara. bir şişe su herkeSe yEter dostlarım, dikerek içmekte de bi sakınca yok. hiç birinizin ağzından iğrEnmiyorum. tüm dünyalıları kalbinden öper gibi Seviyorum an'ı. an'ı sizin görmediğim Varlığınıza sarılır gibi sarıyoRum. tanı. anneniz gibi yatırıyorum kucağıma, babanız gibi koruyorum sizi. çok çok öpüyorum.
dolgopolov'un bir maçını analiz etmiş bir eleştirmen dostumuz. biraz da kişisel yeteneklerinden ve yeteneklerini geliştirmesi gerektiğinden dem vurmuş.