well i got here at eight and i'll be here till two
i'll try my best to entertain you and
please don't mind me if i get a bit crude
i'm your late night evening prostitute
so drink your martinis and stare at the moon
don't mind me i'll continue to croon
don't mind me if i get a bit loon
i'm your late night evening prostitute
and dance, have a good time
i'll continue to shine
yes dance, have a good time
don't mind me if i slip upon a rhyme
well i got here at eight and i'll be here till two
i'll try my best to entertain you and
please don't mind me if i get a bit crude
i'm your late night evening prostitute
i'm your late night evening prostitute.
adı üstünde intihar etmeye çalışmaktan öteye gitmez. istisnalar her zaman vardır tabiki, o kısmı bi geçelim.
zaten kendini gerçekten öldürmek isteyen şahısta az buçuk bunun farkında olacağından, daha kesin çözümler dener. yüksek bir yerden atlamak, bilekleri uzunlamasına kesmek, kafaya sıkmak ... gibi.
ilaç içerek intihar etmeye çalışmak, bir nevi imdat çığlıdır dostlar. kişiye miğde bulantısı, baş dönmesi ve miğde yıkanmasından başka bi bok vermez. iğrençtir. içki için sızana kadar daha iyi vallahi. ya da; diyalog kurun çevrenizle.
ben iyi değilim aga deyin.
sikicem atanızı deyin.
atar yapın,
isyan edin.
ama bedeninize haksızlık etmeyin.
kesinlikle katılmadığım atasözlerinden birisidir.
insan istemez mi doğduğu yerde yaşamayı.
doğduğu yerde toprak olmayı.
memleket hasreti diye bir şey var zira, gene atalarımızın söylediği.
yakın zamanda başıma gelicek hadisedir ayrıca. nasıl kederliyim anlatamam. doğduğum yeri terk etmeme sebep olucak, dinine yandığım karın doyurma telaşı.
istanbulumdan ayrı kalmak zorunda kalıcam. neden? çünkü iş başka şehirde anasını babasını sattığımının dünyası.
bi sürü insanın başına gelmiyor mu, geliyor, ama sanki şu an dünyada sadece benim başıma geliyormuş gibi hissediyorum.
insanoğluna has bi çelişki işte, dünya hep bizim etrafımızda döner sanırız, ne büyük yanılgı.
ben mutlu olamayacaksam doyduğum yerde, neye yaradı benim karnımın tokluğu söyleyin bana.
ama mecrubiyetler var işte, kapitalizmin de amına koyiim ayrıca. istanbulunda amına koyiim, bu kadar pahalı bi şehir olduğu için.
babamında amına koyiim, vakti zamanında iflas ettiği için.
babaların günahlarını çocuklar çeker demiş gene atalarımız. onlarında amına koyiim.
sığdıramadın ya beni koskoca gövdene, alacağın olsun istanbul.
parayı bulduğunuz için işi bırakıyorsanız, yani artık eyvallahınız kalmadıysa, hele bir de iş yerindekilerin bundan haberi yoksa, tadından yenmeyecek hadisedir.
gıcık olduğunuz patronunuza ve içinizdeki caniyi her gün uyandıran domuz iş arkadaşınıza, her türlü pisliği yapabileceğiniz gün gelip çatmış demektir.
isteseniz gitmeyedebilirsiniz ama ibneliğine gidilir yani...
ben olsam giderim, hayallerim var benim.
hüsamettin cindoruk bizim eve gelmiş, ama aslında kendisi şeytanın yol arkadaşıymış
yol arkadaşıyım, senin de olucam diyor bana.
böle simsiyah giyinmiş, ellerinde mor eldivenler
tek tarafı olmayan bi pantolon, fötr şapka.
ama ekmeğin fiyatı olmuş 600 lira deyip ağlıyorum ben.
aniden bi tırın içindeyim
tır şöförü ayıya çarpıyor, ayı gelip sağ taraftan bana pençe atıyor, kızmış çünkü.
yavaş kullan diyorum şöföre, tokat atıyor o da bana.
ameliyat masasında kedim var,
ama böyle her yer bok içinde. kahverengi leş gibi. ulan korku filmi,
buralar böle nasıl bok içinde diye düşünüyorum, moralim bozuluyor.
tır şöförü tokat attı, her şey onun yüzünden diyorum. ayının ahını aldık.
hıııaaaahhhh diye uyandım saat sabah 5 gibi, gece terlemeleri filan.
hayata sarıldım, gerçek değilmiş lan dedim. bu acı tecrübeden sonra artık beni bişey yıkamaz.
kabuslar insanı uyandıktan sonra, hayata bağlıyor, bugünde bunu öğrendim.
gerçekten uygulansa, kilo problemi yaşanmaması olasılığı yüksek olan durumdur.
bi arkadaşım var sözlük, böle yemek yemekten, lezzetli yemeğin ne kadar insanı kendinden geçirdiğinden filan bahsediyoruz derken, konu tabi kilo mevzuuna geldi. arkadaşta bildiğin kilolu yani, ama öyle çok şişko değil, kendisiyle de barışık ( gerçekten ) olduğu için böyle rahat yazıyorum; dediki, ''ben yıllardır acıkmıyorum''
kulağa ilk, bulimik hasta cümlesi gibi geliyo dimi, hani şu yiyememe hastalığı, o da acıkmıyor çünkü, kilo alma korkusundan beyni bünyesine acıkmayı yasaklamış.
ama bizim ki öyle değil, durum tam tersi.
çok ilgimi çekmişti söylediği, bu da bünyesine acıkmak için izin vermiyor, çünkü hep yiyor
elinde avucunda, cebinde hep bi şeyler var, devamlı atıştırma halinde. buzdolabı 1 saat sonra savaş çıkacakmış gibi dolu zaten, seviyor da yemeyi..
neyse dur bağlıcam konuyu şimdi
yani ordan yola çıkarak aslında sadece acıkınca yesek kilo almıcaz, bi de acıkıp yemekte daha bi güzel değil mi şahin bakışlım, açlık bi vurdu mu önüne en nefret ettiğin yemeği bile koysalar suyuna bana bana yersin.
sıradan olmayan insanların yalnız olması hal durumudur.
dur hemen kötüleme, bu sadece benim gözlemim, oku bak belki de katılıcan dediklerime.
genellemedir tabi ki yazıcaklarım, öle hemen, ben marjinalim ama evliyim, sevgilim bile var hatta, üstelik mükemmel iki de çocuğum var artı yarılıyorum mutluluktan diyebilirsin. seni zaten allaha havale ediyorum.
sen beni ezmeden ben hemen bi örnek veriyim, salvador dali'ye sıradan diyebilir miyiz? evet diyen kezbandır, berkcandır, soluduğu havanın atomları, boğazında moleküllerine ayrılasıcadır, morarıp boğulsundurda ayrıca. salvador dali hayatında sadece tek bi kadını sevmiştir, kadın öldükten bi kaç yıl sonra o da gitmiştir arkasından. yani adam yalnız filan değildir. tek bi kadın, tek bi hayat arkadaşı, beşikten mezara nerdeyse.
neyse ben kendi önermemin sadece bi genelleme olduğunu, istisnaların da olduğunu önceden söledim, rahatım çavuş.
tarihten örnek filan vermicem, bak adam dahiymiş ama yalnızlıktan ölmüş diye kolaya kaçmıcam.
aç oku zilyon tane örneği var.
ben sıradan insanların çevrelerinin ne kadar kalabalık olduğundan bahsedicem. kezban diye yaftaladığımız o kızlara bak mesela, sadece 'off snne be slk' diyeninden bahsetmiyorum. onlar zaten kaynıyo hacı. gayet yüksek mevkilerde çalışanları da var bunların, onlar 'off snn be slk' demiyor. bulunduğu mevkiyi kullanarak, altında çalışanları ezerek yapıyor kezbanlığını, kullandığı lüks otomobilin anahtarını gözünün içine bakarak masanın üzerine koyarakta yapıyor. erkekler için de aynı şey, sen çoğalt örnekleri ben sana pencereyi açtım. bana göre bu davranışlar sıradanlığın dibine vurmuş davranışlar. sen eziklik diyebilirsin, ego diyebilirsin, aynı kapıya çıkar, altyapısız cahil, kültürsüz her insanın yapacağı sıradan hareketlerdir.
bi arkadaşım vardı, orta direk bi ailenin kızıydı, iki kelimeyi bi araya getiremezdi, monolog yapar gibi hissederdim kendimi karşısında (neden arkadaş olduğumuda bilmiyorum, yalnızdım demekki amk), susar kalırdı bön bön bakardı. üniversiteyi kazandı, edebiyat okudu, anam bir götü kalktı, cafe latteler, mojitolar, ferrarili bilgeler, one night standler, sivri topuklu pabuçlar, ecnebi sevgililer, kullandığı kelimeler bile değişti, kitap dilleriyle konuşmaya başladı amk salağı, ama o kezbanlığı atamadı üstünden, güzel hatunduda vesselam ama sussundu, hiç konuşmasındı. (bkz: sen sus arap konuşunca bozuyosun) inanılmaz bi çevresi oluştu ünv. den sonra, her gece barda gönlüm hovarda türküsünü tutturdu, hala da öyle. geçen gördüm facebookta, yeni aldığı arabasının resmini koymuş. düşün yani.
yazarken aklıma geldi bu örneği kendi hayatımdan verdim, eminim senin de vardır öyle örneklerin, facebook sağolsun bu konuda çok sağlam bi kaynak.
sıradan insan her yerde aynı, orta direkte, yalılarda, villarda, gecekondularda, tek ortak noktaları var, çok kalabalıklar hacı, yalnız değiller, yalnızlık onlar için sadece bi kelimeden ibaret, he bi de demet akalın şarkısı varsa o isimde, onu da biliyorlardır.
ben burda sıradan insanın yalnız olmadığından bahsettim, başka bi gün de sıradan olmayan insanın yalnızlığından bahsederim, aynı başlık altında.
ya da sen bahset ne biliyim.
kapitalizmin yoğun etkisindeki, müşteri memnuniyeti odaklı hizmet sektöründe, her çalışanın başına gelen hadisedir. misal (bkz: kabin memurluğu)
isteklerin, taleplerin sonu gelmez.
uçakta salça isteyeninden tut, viski bardağını kirli olduğunu iddia ederek koridora fırlatanı,
kadın yanına oturmak istemediğinden uçak içinde olay çıkarıp, hostesin üzerine yürüyeni,
yanındaki erkek, hostesi süzdü diye, uçuş sonuna kadar bin bir türlü eziyet denemelerini hostes üzerinde gerçekleştiren çapsız kadını.vs...
varken; siz bu durumlarda genellikle gülümseyerek ve sinirlerinize hakim olarak problem çözmek zorundasınızdır.
bu nedenle, o menfi anlarda hayal kurmakta, özellikle vahşi olanlarını, ( duvarları karşınızdaki insanımsının beyninin kanıyla yıkamak suretiyle öldürmek gibi ) serbestsinizdir. iyi gelir, olayın dışına çıkarır, suratınızda huşuyla karışık, dingin bir gülümseme belirir.
uzaktan davulun sesi hoş gelir misali, ilk duyulunca, kulağa o kadar da sakıncalı gelmeyen durum.
ama birazcıkta olsa derine inersen ve kalbin hakikaten boşsa,
seni alıp çok uzak yerlere götürür ya bi müzik, yani o kadar güzeldir ki, alıp seni bi yerlere götürmesi lazımdır demek istiyorum,
ama yok gidemiyorsan, işte o zaman kalbin acıyo lan, hemde boş olduğu için.
öle çakılıp kalmışsın kendine yani.
yalnızlık desen değil, o kadar basit değil, başka türlü bi şey.
özellikle sabah erken kalkmanız gereken durumlarda başa gelen sinir bozucu durum. döne döne uyumaya çalışırken, sabaha karşı dalarsınız, uyumanızla kalkmanız bir olur zaten, sonrası malum gece kaçan şerefsiz, öğlen saat iki sularında öyle tatlı gelir sokulurki yanınıza, ağlamaklı halde, aşk acısı çeker gibi kovarsınız onu bi bardak koyu kahveyle. hayat böyle ibneliklerle dolu işte.
bi de hava yağmurluysa tadından yenmeyecek hadise. kış günü kurulduğunuz koltukta maç sesi huzur verir, içtiğiniz bira daha bi lezzetli gelir, kuruyemişlerin taze kokusu cana can katar, hakeme küfür etmek legaldir, bi de gol atarsa tuttuğunuz takım. . . (bkz: orgazmdan daha zevkli anlar)
charter bir firmada kabin memuru olarak görev yaptığım bir dönem, yolculara şahsımın yaşattığı olaydır.
inişe geçilmiştir, haliyle anons yapılması gerekmektedir, uçağın en arka kısmında olan alanımızda inanılmaz bir yoğunluk söz konusudur, sadece iki ayağımla durabilecek kadar alanda sıkış tıkış anons yapmaya çalışırken, birden aklımın karışmasıyla, anonsta bi takım saçma cümleler kurduktan sonra, diğer kabin memuru arkadaşın korku dolu, şok geçiren gözleriyle buluşan gözlerim, panik yapmama ve ' sıçtım galiba' derken mikrofonun of düğmesine basmayı da unutmama sebep olmuştur. tüm kabinde yankılanan 'sıçtım galiba' cümlesi, yolcular arası bi uğultuya sebep olurken, uzaklara dalan şahsım, mesleği devam ettirme konusunda şüpheye düşmüştür.
bi telefon benden daha akıllı olamaz diye düşündüğümden şu an kullanmakta olduğum telefon cibiliyetidir. inadına almıyorum yoksa çok zenginiz biz, dolarla götümü siliyorum, sabahları şampanya içip, şuh kahkaham ve röpteşambırımla evimden boğazı izliyorum.
savaşlar olmaz, kutup ayılarının nesli tükenme tehlikesi altına girmez, küresel ısınmanın bahsi geçmez, kalpler kırılmaz, sevişmeler çoğalır, egolar susar idi. üç bira olucak ama bak.
genellikle yalnızlığı seven, özgürlüğüne düşkün insanlardır bunlar. kedi, köpek gibi bağımlı değildir zira o da özgürlüğüne düşkündür, kendi isterse sevdirir, gelir sokulur, istemesse kafasını dahi okşayamazsın kaçar. kedi insanı edebiyatı sever, evinde tozlu kütüphanesi vardır, kedisi de zaten o raflarda hep gezer. mutlaka bir tiryakiliği vardır, çay, sigara, alkol vs... gibi. bilinenin aksine 'kedi canını senin' vıkvıklığı yoktur, aksine gerçek kedi severler biraz soğuk görünürler, felsefeye yatkınlıkları vardır. kedi seven, besleyen insandan korkmayın derim kısaca, sıkılmadan konuşacak çok şey bulabileceğiniz insanlardır. kedi gibilerdir işte, sokulurlar içinizi ısıtırlar bunlar hep.
deadmau5'un alıp götüren bi başka prodüksüyonudur. çok eğlenceli der dinlersin, hikayesini duyunca gözlerin yaşarır, daha değişik algılarla dinlemeye başlarsın. sözlerini de yazmamı ister misin?
happy life, with the machines; scattered around the room.
look what they made; they made it for me..happy technology!
outside, the lions roam, feeding on remains...
we'll never leave, look at us now, so in love with the way, we are..
..heeeere! the world that the children made...
the world that the children made, heeere!
the world that the children made, heeere!
the world that the children made.
every night, the world goes to sleep, digital fantasy!
is it real? or is it a dream? can you believe the machine....
outside, the beating sun, can you hear the screams?
we'll never leave, look at us now.
so in love with the way we are.
