robin'in her romantizme elinde tuzluğuyla koşturduğu 8 koca sezondan sonra iyice sıvayan dizidir.
artık kör gözüme parmağım misali bariz sahneleri oluyor.
ve bütün bu dönemler boyunca ted, "dostlarım" dediği insanlar ona ne tavsiye ederse etsin, tam tersini yapsın.
robin o yaşta tenis toplarına taş çıkaracak performansıyla dengesizliğini tescil ededursun, ted artık iyice cıvımaya başlayan sulu şakırt naifliği ve "the one" sanrısından hala kurtulamadığı robin takıntısıyla hayatına giren tüm o muhteşem kadınları (başta victoria olmak üzere; zoey, cindy hatta natalie) elinin tersiyle itsin.
ergen gibi iş yapıyor anasını satayım. 8 koca sezondur şu ortalık malı robin'in kimseye bir faydası olmadığını, seti basıp kafalarına balyozla vura vura, heceleye heceleye anlatmak istiyorum.
kimimiz ışıklı spor ayakkabı, kimimiz bez ayakkabı giyerken; kimimiz bilmem kimden kalan 10 yıllık önlüğü giyerken, kimimiz gıcır gıcır önlüğü giyerken; kimimiz dandik 6'lı pastel, kimimiz 32'li mon ami pastel seti kullanırken ortaya çıkmayan zengin fakir ayrımı serbest kıyafetle ortaya çıkacakmış.
siz ya hiç ilkokula gitmediniz ya da hafızanız üç günden daha eski şeyleri hatırlamıyor. o ekonomik fark, biri dürbün şeklinde mataradan kola, diğeri ise pet şişeden çeşme suyu içerken öyle bir belli oluyordu ki kimsenin kıyafetlere bakmak aklına bile gelmiyordu.
tek tip kıyafet kalkmış. "zengin - fakir ayrımı kendini belli edermiş"miş. ulan en büyük ayrım beslenme çantasının içinde.
daha neyin muhabbetini yapıyorsunuz?
yetenek sizsiniz'de, sesi güzel çocuklara ağlamak, saçmasapan hareket edenlere gülmek ve kaslı abilere asılmaktır misyonu.
baya baya da iç geçiriyor hani.
onun gibi şarkı söylemek kolaydır. yamacıma gel sözlük, tarifini veriyorum.
malzemeler:
1 ya da 2 tane düet yapılacak şarkıcı veya rapper
şarkının muhtelif yerlerine serpiştirilecek yeah ve yeah'ler
ispanyolca 4'e kadar olan sayılar
486401546 tane yo yo!
mütemadiyen rte şeklinde anılması gereken kişi. hatta 3. sayfalara daha çok yakıştığı için yazılı basında, adı, rte (58) şeklinde geçmeli, gözleri mozaiklenmeli; ulusa her seslendiğinde ekranın sağ üst köşesinde +18 ve şiddet ve korku unsurları içerir manasına gelen akıllı işaretler konulmalıdır.
sanki bu ülkede yazarlar sırf düşündükleri, söyledikleri yüzünden cezaevlerine atılmamışlar, ölüm tehditleri almamışlar, dünyanın en büyük metropollerinin birinde sırtından öldürülmemişler gibi sırf bunları söyleyebildikleri için özgür olduklarını hissetmeleri gerekiyormuşcasına söyledikleri için eleştirilen insanlardan sadece birisi.
salak bu adam yahu, neyine ulan senin özgür düşünce ya da yazarlık filan. karnın doyuyor ya terane, otur oturduğun yerde...
elindeki dandik kamera ile baskına geldiği çapa acil dahiliyede hiç bir şey bulamayınca bir kutu eldiveni ağzına dolayıp değerli insanların soruşturmalar yemesine neden olmuş olan, nerede doktor görse nasıl çamur atarım mantığı ile olayları eğip büküp cazgırlık yapan şapka altı keli.
mahallede oyuna alınmayan, köşede salçalı ekmeğini yiyip, annesi tarafından ikide bir çağrılan ve arkadaşları tarafından dışlanan çocuk gibidir. belki de hakem heyeti dördüncü hakem atamalarında mahallesinde bir araştırma yaptırıyordur hakemin. çocukluğu böyle geçmiş mi diye.. bilmem.. belki de..
son bölümünün çişi gelmiş bir senarist tarafından yazıldığına kanaat getirdiğim on numara animedir.
göz kırpmadan izleyen bünyelere pek tatmin edici gelmez zira çok aceleye gelmiş gibi de...
kafa sikmesinin yanı sıra bazen faydalı da olabilen alettir.
iki sene önce bu zırıltıyı dinlememek için sesi kapattığınızda ömer üründül'ün de zırıltısından kurtuluyordunuz. hayır bu olmadığı zaman da sesi kapatabilirsiniz ama maç heyecanından fark etmiyordunuz ömer'in zırıltısını. o esnada bilinçaltınıza işleyen zırvalar gece sayıklamalarıyla ortaya çıkabilmekte.
ilham verici, karşı konulamaz bir italyan. şimdi burada götümü yatağa dayamışken kalkıp da "özünde iyi bir insan" demek abes olur tabii. ne onun böyle bir iltifata ihtiyacı var, ne de benim laf kalabalığı yapmak için saçma sapan konuşmaya.
ama bu kadını sevmemek için bin tane sebep bulsalar da, biliyoruz ki gaga hiçbirimizin götünün yemediği şeyi yapıyor. kezban diye aşağıladığımız, tek tornadan çıkma "güzellikle statü sahibi olmaya çabalayan" kızların karşısında çirkinliği savunuyor. güzelliğin nasıl çirkinleştiğini.
ve ben, hala metallica dinlerken salyalarını toplayamayan pavlov, bu yaşıtım kadını sahnede seyrederken kendimden geçiyorum. savunduğu değerlere, gerçeklere götünü dönmeyişine, birer birer yaratığa dönüştüğümüzü yüzümüze çarpmasına, ağzıma sıçmasına bayılıyorum. o sadece şu dönemde insanların zahmet edip de başlarını çevirecekleri tek şekilde, gerçeği şova çevirerek anlatıyor hikayemizi.
born this way albümünü de gidip 30 lira vererek aldığım için miskal-i zerre utanç ya da pişmanlık duymuyorum. şu şovun sonlara doğru nereye evrildiğine baksana abi ya. helal olsun kadına: