Yazık! hem kıyasıya harcıyorsun kendini,
Hem gönlün yeltenmiyor hiç kimseyi sevmeye.
Biliyorsun, saymakla bitmez sevenler seni,
Ama besbelli sen aşk duymuyorsun kimseye.
Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor.
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim.
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm.
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin.
Desem ki,
inan bana sevgilim inan.
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi fark edemezsen,
Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme müsterih ol,
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini.
Ve neden sonra,
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede;
Hatırla ki mahşer günüdür,
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Belki benim kağıt param,
Bir şekilde, döne dolaşa,
Senin cebine girmiştir.
Belki aynı posta kutusuna,
Değişik zamanlarda da olsa
Birkaç mektup atmışızdır.
Yiğit harmanları, yığınaklar,
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
Dize getirilmiş haydutlar,
Hayınlar, amana gelmiş,
Yetim hakkı sorulmuş,
Hesap görülmüş.
Demdir bu.
Demdir,
Derya dibinde yangınlar,
Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs.
Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
Çelik kadavrası korugan'ların.
Ölünmüş, canım, ölünmüş
Murad alınmış.
Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş.
Genciz, namlu gibi,
Ve çatal yürek,
Barışa, bayrama hasret.
Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
Otuz iki dişimizle gülmeğe,
Doyasıya sevişmeğe, yemeğe.
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret,
Ve asıl biz biliriz kederi.
içim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,
Ve genç bir mısradır,
Filinta endam.
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri.
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp, ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yaşamama sebep.
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık.
Ve zehir - zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık.