eski, olabildiğince eski bir arabayla yapılması gereken eylemdir.
Hani şu devletin piyasadan kalksın diye sahibine 5 bin tl ödeyip hurdaya kaldırdıkları cinsten.
Hurdadan önceki son anları der, hoyrat davranabilirsin ancak unutma o da sana çok iyi davranmayacaktır.
Öncelikle koltuğa oturursun - kullanacam diyorsan ön koltuğa. kapı kolu sert olabilir, ilk inatlaşmanı burda yaşayacaksın - sakin ol. koltuğa oturduğunda ilk farkettiğin şey direksiyona olan uzaklığın olacaktır - panik yapma, koltukla da inatlaşma, onun yeri orası. üretildiği yıllarda yaşayan insanların bacakları çok mu uzunmuş diyebilirsin- iğrenç bir espri- deme.
debriyaja koydun mu ayağını? e evet koltuğun ucuna kaymak zorunda kaldın, onunla da kalmadın, sol yanını debriyajın dibine kadar basacam diye yükleyince sağ ayağın gönyeyi şaşırmış olabilir ama napıp yapıp onu da gaza yaklaştırmalısın. fizik kurallarına aykırı diye düşünme- bunu senden önce başaranlar oldu,sen de yapabilirsin. o da olmadıysa yanındaki kişiden yardım isteyebilirsin. sen canhıraş debriyaja basarken o da sol eliyle gaz verecektir.
eh gazı da verdik, vites değişiklikleri dışında sol ayağımız da özgür, şimdi yavaş yavaş yol alabilirsin. Ancak yollar da hayat gibi engebeli ve sarp. bunun kavisi var, yokuşu var, inişi var, hem senin dışında başka canlılar ve motorlular da var..
burda sorum şu olacak; nesnelerle arandaki mesafeyi algılamakta ne kadar iyisin? hımm, iyisin. peki ozaman karşına çıkan herhangi bir engelde direksiyonu tam olarak ne zaman kırman gerektiğini biliyorsun..
ama o direksiyon senin tanıdığın diğer yavşak direksiyonlara benzemez. çevirmekten üç günde bir yalama olacağından sık sık sanayideki tamirciye gider ve direksiyonu sıkarlar, eğer bugün aracın sanayiden çıktığı gün ise direksiyon daha fazla efor sarfetmeni isteyebilir senden. bunu başarabilirim diyorsan da.. aniden önüne çıkan araçta direksiyonu kırdım ama çok sıkıydı, yok efendim dönmedi gibi yakarışların palavra gibi algılanacaktır, haberin ola..
grup Yorum'um 25. yılına yakışır güzellikte hazırlanmış ve 55.000 kişilik katılımla da hakettiği ilgiyi görmüş konserdir..
inönü stadını tribünlerden sahaya hatta beleş tepesi'ne kadar dolduran 55.000 kişi...
durmadan dinlenmeden sağa sola koşuşturan ama gülümsemeyi de dudaklarından eksik etmeyen konser görevlileri..
destek için katılan onlarca sanatçı..
tribünlerdeki o müthiş dalgayı daha da ateşleyen gazi ve çarşı grubu..
ortalıkta tek bir polisin bile olmaması..
burjuva basının da dediği gibi bu kalabalığa rağmen, tek bir polis olmamasına rağmen !.. herkesin elini kollunu sallaya sallaya girmesi ve hiçbir arbede yaşanmaması..
akıp giden..
o müthiş slayt gösterileriyle, danslarla zenginleştirilmiş,
hiçbir aksaklık yaşanmadan sürüp giden program..
hiç susmayan, hiç durmayan, hiç yorulmayan koca bir kalabalık..
herşey o kadar güzel, o kadar doğal, o kadar kontrollüydü ki sanki 55.000 kişilik kitleyle yapılmıştı konser provası.
velhasıl..
yorum ve yorumcular bir kez daha gösterdi;
"türküler susmaz, halaylar sürer" i...
kendisi uzun cümleler kurarken önemli olan işlevi ilkesini de unutmamış, okurken şaşırtmış, gülerken ağlatmış, kah eğlendirmiş kah sinirlendirmiş, zaman zaman da böyle saçmalatmıştır.
anlatırken "bir soluklanayım" ihtiyacını sık sık duyan ya da kıçına başına nokta koymayınca yani cümleyi arada tamamlamayınca kendini açıkta birşey bırakmış da herkes ona bakıyormuş gibi hissedecek kişilerin yapamayacağı, yapabilecekse de yapmayacağı bir eylem olmakla birlikte kimisinin de "aman nokta koymadan yoluma devam edeyim de o noktanın yaratacağı "dur cümlesi bitti, anlatacağı da bitti sanırım, hemen diyeceğimi diyeyim" diye fırsat kollayan karşıdaki dinleyici kişiye tüm yolları kapama düşüncesiyle başvuracakları, ancak kime ne hayrı oluduğu anlaşılamamakla birlikte bir çok okuyucuda "aaa ama bu cümle ne kadar da uzun, yükleme gelene kadar özneyi unutuyorum, dikkattim dağılıyor" sızlanmalarına sebebiyet veren gereksiz ve de anlamsız bulduğum bir meziyettir.
eğer iki şehir arasında geçen bir ömrünüz varsa; bu şehirler arası otobüs sizin iki yaşantınızın da dışına çıktığınız anı kapsadığından, yaşantınız üzerine düşünmenize sebep olacağı ve sizi bazen bir iç hesaplaşmaya sokacağından; yaşanması olası durumdur.
bırakın süzülsün gitsin.. en fazla sizin için bişeyler yapmak isteyen muavin "neyin var" diye soramadığından size sık sık meyve suyu, kek vs.. getirip gönlünüzü almaya çalışacaktır.*
kimine göre dost, kimine göre düşmandır güler zere..
halka dost, halk düşmanlarına düşman..
halkı yoketmeyen isteyene, ezene, zulmedene, açlığa mahkum edene düşman,
ezilene, zulme uğrayana dost..
güler saffını belirlemiş hayatta.
ona saldıranın da saffı bellidir bu yüzden.
o değil de.. muhsin yazıcıoğlu öldüğünde "ölmüş insanın arkasından konuşulmaz ki.. böyle de yapılmaz ki.. diyenlerin şuan güler zere için ağzından salyalar akarak, konuya komşuya haber salarak saldırdığı görülmekte.
şimdi sormaz mıyız noldu, ölenin arkasından konuşmak sizin kitapta yazmazdı diye. yoksa sizin kitabınız da mı yok?.. inanırım.
hiçbirşey bilmediği halde kendisine katil deme cüretini gösterebilen insanlıktan çıkmışları bile karşısına alıp "bak kardeşim, o öyle değildir, böyledir" diyebilecek kadar insan.. bıkmadan yorulmadan herkese doğruları gösterebilecek kadar erdemliydi.
rahat uyusun..
kendisi gibi düşünmeyen, zıt fikirli olana duyulan saygıdır..
ezbere, sonuçları çok da fazla düşünülmeden varılmış bir sonuçtur bence. kendine hümanist diyenlerin daha çok dillendirdikleri birşeydir. dünyadaki tüm kavgaların zıt fikirli kişiler-topluluklar arasında yaşanmasından duydukları rahatsızlığa buldukları çözümdür bu.
"herkes birbirini sevse, herkes birbirinin düşüncesine saygı duysa böyle mi olur ya" derler hep.. çiçekler, böcekler, dünya barışı..
gayet masumca ve iyi niyetli bir şekilde varılmış bir sonuçtur aslında. ama yine de böyle düşünen kişiler bir cam fonus içinde mi yaşıyor, kendisinden farklı düşünen bir insanın yaptığı kötülüğe hiç mi maruz kalmamış diye düşünürüm.
burda bahsedilen bir siyasi görüş de olabilir, günlük hayatta tanık olduğumuz herhangi bir davranış da..
bunu söylerken iyice düşündük mü, gerçekten her farklı görüşe saygı duyabilir miyiz? ya da duymalı mıyız?
diyelim ki evli bir arkadaşım eşini aldatıyor, ben yanlış olduğunu düşünüyorum, o benden farklı düşünüyor diye saygı mı duymalıyım? hani ben onun dostuydum? ona saygı duymak yerine onu uyarsam daha doğru olmaz mı? hatta daha can yakıcı bir örnek verelim, baba anneyi aldatırsa "sana katılmıyorum ama saygı duyuyorum" mu demek gerekir?
bir adam karısını gece gündüz dövüyor, karısı da "kocamdır, döver de sever de" diyor, bizden farklı düşünüyorlar, saygı mı duyalım, bırakalım öyle yaşamaya devam mı etsinler?
bir adam kız çocuğunu okula göndermiyor, saygı mı duyalım?
yankesiciye, taciz-tecavüzcüye saygı mı duyalım?
insanları yoksulluğa, açlığa mahkum edenlere,
çoluk çocuk demeden zulmeden, katledenlere saygı mı duyalım?
ne alaka demeyin, bunların hepsi bizden farklı düşündükleri için farklı davranıyorlar işte.. bu davranışlar hep o yanlış görüşlerin sonuçları.. hani her görüşe saygı duyacaktık?
biliyorum bu cümleyi sarfedenlerin amacı bu değil, hatta tam tersi bunlar yaşanmasın diye buldukları çözümdür kendilerince. ancak gerçekte işler bu kadar basit değil.
ben başkalarına zarar veren farklı görüşlere saygı duymuyorum. eğer saygı duyarsam onların bu görüşleri yaşamaya devam eder. benden farklı görüşe sahip olanlardan da saygı beklemiyorum.
kaosa neden olacak eylemdir.
her kargaşada malını garantiye almak yolunu bulan insanımız nasıl ki mezuniyet töreninde ipli çözüm bulmuştur, burda da aynı şeyi yapacaktır. hacılar içinde türkiye'den gelenleri de böylelikle iplerinden seçebilirsiniz.
havaya attığı takkeyi sonradan bulmak ve kendine ait olduğunu kanıtlamak zor olacağından kepe yaptığı gibi ucuna ip bağlayacak, böylelikle attığında geri alabilecek,
- hacıı yannız o takke benimdi..
gibi muhabbetlere de mahal vermeyecektir.
duygusal, narin ve romantik olmadığım için katılamayacağım eylemdir..
ayol, duygusalsan ne işin var sözlükte?
şu bahsettiğin, şu seni üzen, duygulandıranlar var ya, onlar heryerde be gülüm. okul arkadaşın, iş arkadaşın, mahallendeki bakkal.. aha ben bu gün gördüm, dolmuşta hemen arkanda oturuyordu bitanesi de.. onları napacaksın? hayattaki hesabımı dondurdum, bi süre yaşamayacağım mı diyeceksin?
ha senin oksijen alıp karbondioksit verdiğin tek ortam bu sanal ortamsa diyecek sözüm yok, dondur gitsin.
moderatör abilerin de sen hesabını tekrar aktifleştirene kadar yemeden içmeden kesilir, bu da onlara ders olur.*
her zaman olumlu olmayan, bir çocuğun içinde yara olarak da kalabilecek detaylardır.
düğmelerini düzgün ilikleyemedi diye çocuğu tahtaya çıkarıp önce "üstüne bak bakalım ne gariplik var?" gibi sorularla psikolojik işkenceden geçirip sonra da sınfın önünde bir güzel dövmek..
sınıfta belirlediği -arkadaş çocukları olan- 7 kişiyle 5 yıl boyunca muhattap olmak, geri kalan nüfusu yok saymak.
bu 7 kişi her derste başarılı olup geri kalan dökülünce de her sınavdan sonra "ben bunların kulağına mı anlatıyorum dersi, siz neden başarısızsınız ?!" diye bağrınmak..
ramazan ayında oruç tutan öğrencilerin kafasını zorla musluğun altına sokarak su içirmek..*
hasta yatağında kırmızı beneklerle mutlu mutlu yatarken "sınıfça ziyaretine geleceğiz" diye haber göndermek, onca hazırlık ve 4 saatlik bir beklemenin ardından* gelmemek. sorunca da bir arkadaşımın kızı* hastalandı, "son anda karar değiştirdik, oraya gittik" demek !
20 senedir içimde uhdedir.
bu fosil yaşantısını emekli olarak sürdürmekte ama yetiştirdiği bilmem kaç kuşağın hayattaki başarısızlığının sebebidir.*
hackleyenin sözlük camiasından olduğunu düşündüren icraattir.
adam hackledikten sonra entry girmiş, ben baktım, tüm kurallar tamamdır, tanımı bile unutmamış; "an itibariyle hacklediğim sitedir" falan, sonra mevzuya girmiş.. virgülden sonra boşluk bırakmayı bile ihmal etmemiş.
ha adam onay bekleyenleri yazar bile yapmış**
aynı inatçı kavgasını yozlaşma ve uyuşturucuya karşı da yıllardır sürdüren yapıdır.
google da "uyuşturucu ve yozlaşma" kelimelerini dahi yazsanız halk cephesi çıkacaktır karşınıza. google bile siz demeden yanyana getirecektir bu mücadeleyle halk cephesi'ni.
çok lafa gerek yok.. küçük bir deneme yapalım şimdi..
yazalım bakalım "uyuşturucu ve yozlaşma" .. daha ilk sıralarda hangi yapı çıkıyor karşınıza.
inelim, daha aşağılara inelim, hadi diğer sayfalara da bakalım.. göremedin mi o kafa tokuşturan abilerini.. komik, değil mi ?
hiçbir dayanağı olmadan iftira atanlara inanmak yerine araştırarak, somut delillere bakarak öğrenmek istiyorum, onu da yapmaya üşeniyorum diyenler buyursunlar;
çocuk ruhludurlar, doğrudur, çocuklar gibi öğrenme istekleri hiç bitmez, hep öğrenmeye açıktırlar, hep sorgularlar, herşeyi merak eder, en başından tekrar tekrar öğrenirler. 75 yaşına gelir ama hala ankara yollarına düşerler, tekerlekli sandalyeye mahkumdurlar ama "benim harcım değil" demez, yine düşerler yollara.. istemeye görsünler, insanların daha güzel bir dünyada yaşamaları için ne gerekiyorsa, nasıl yapılması gerekiyorsa öyle yaparlar..
çocuk gibi saf, tertemiz bir kalpleri vardır, hiç kötülük yoktur bu kalpte, ama çok sevdikleri halka bir zulmeden olursaa..
masum halkın kanını döken amerika nın, vatanı satan işbirlikçilerinin karşısında öyle bir dikilmeleri vardır ki..
öyle inatçı, öyle kararlıdırlar.
komik olan onların bu kararlığından korkanların halidir.
emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesini yükselten yapıdır.
aylardır afişlerle, yazılamalarla, konserlerle, açılan imza standlarıyla sürdürülen "amerika defol, bu vatan bizim" kampanyasında "incirlik üssü kapatılsın" talebiyle toplanan imzaları ankara'ya götürmek için dün istanbul'dan yola çıkan grup bugün ankara'da olacak.
ankara yürüyüşünün ardından mahir çayan'ın mezarını ziyaret edecek olan halk cephesi anma için 30 mart'ta Tokat - Kızıldere'de olacak.
can yücel bir şiirinde geçen "göt" kelimesi için yargılanır ve bu mahkemede hakime yaptığı savunmada der : "bizim köyde göte göt derler" diye.
can baba bu mahkemesinde beraat eder ama bakın görün ki humbara göt'e göt dediği için 20 gün çaylak olur..
sanırım "sözlükte göte göt demek göt ister" demeye çalışıyor birileri.
tüm grup yorum sevenlerini kucaklayacak olan konserdir.
ardından yıllarca söz edeceğimiz kadar coşkulu ve kalabalık geçeceği kesindir.
her kesimden gelenler olacaktır elbet.
ama..
12 eylül politikaları sayesinde yaşadığı ülkenin sorunlarından bihaber nur topu gibi bir genç nesil doğurmuş, böylece gençlerimizin vatanı için mücadele ederek, bağımsızlık, özgürlük, eşitlik diye haykırarak hapislerde sürünmelerinin, işkencelerden geçmelerinin önünü bir nebze de olsa kesebilmiştir.
tek derdi giydiği ayakkabının ne kadar beğenileceği, yüzünde çıkan ergenlik sivilceleri olan bir gençlik doğurmuştur.
insan bildiği kadar mutsuzdur.. düşüncesinden olsa gerek bilmeyen, merak etmeyen, sorgulamayan, düşünmeyen "mutlu" bir gençliğin doğmasına hizmet etmiştir..
öyle ki 30 senedir sıkılan kurşunlardan bile bihaberdir bu gençlik.
okul kampüslerindeki kavgalardan bihaberdir..
12 eylül de işkencede katledilen kaybedilenlerin ardından bu kayıpların bu ölümlerin, bu işkencelerin günümüze kadar sürdüğünden habersizdir..
günümüz gençliği bunlardan bihaber olmanın verdiği hafiflikle sürdürdükleri bu "mutlu, huzurlu" yaşamlarını kendilerine borçludur.
varlığıyla sözlüğün kalitesini yükselttiğine inandığım yazarlardan biri.
dünyanın küçük olduğunu bana da hatırlattı.
kendisiyle bir yıldan aşkın süre önce bir grup yorum başlığında karşılaştık, o gün bugündür sözlükte yoldaşlık ederiz birbirimize..
hiç görmedim kendisini ama grup yorum'dan bahsederken gözlerinin içinin güldüğünü bilirim..