ayak uzvuna yönelik olan eğilim, takıntı, saplantı ve bunun türevi olan duygulardır. güzeli bin geceden hayırlı, kötüsünde ise şüphesiz sonsuz kötülükler gizlidir.
örneklemeli bir cümleyle duygularımı tarif etmek istiyorum;
kız diyor ki "ay ne anlıyorsunuz şu ayaktan?". ayağına bir baktım aman yarabbim sanki o çilekeş ayaklar shire'dan mordor a yürümüş de o hale gelmiş. sanki ne bileyim ay'a ayak basmış yalınayak amına koduğumun karısı.
bu olayı tiksinç bulan kızların temelinde kendi ayaklarının tiksinçliği yatmaktadır. ve ben bu konularda bir çok farklı ülkeden kızlarımızı test ederek yeterli tecrübeye sahip birisi olarak bunu diyorum. evet.
türkiye'de uzun zamandır "hizmet" veren fast food zincirlerinden birisidir.
bu firma zannediyorsam bilerek ve isteyerek zeka seviyeleri düşük çalışanları işe alıyor. şubelerde çalışan iyi niyetlli arkadaşları tenzih ediyorum ancak baktığımızda paket servis ve şube içi hizmetlerde müthiş skandallar yaşanıyor. kaç defa parasını kestikleri sosları getirmediler, kaç defa not olarak kola soğuk gelsin dememe rağmen o kolaları imamın abdest suyu gibi getirdiler. (bunu yapan istanbul caddebostan şubesidir, açıkca söylemekten çekinmiyorum)
zaten şubeye gidip "bir tane bilmemne menü istiyorum" dediğinizde sizin suratınıza bön bön bakıp anlamakta güçlük çeken çalışanlarla muhattap olur içinizden "sabır sabır sabır" dersiniz...
son olarak,
servis süreleri bir fast-food ve junk food satan firmaya göre (örneğin ortalama sonsuz dakika) kabul edilemez seviyelerdeyken hala daha sipariş veriyor olmak "gelin biraz da beni şuramdan öpün" demek gibi bir şeydir.
mazhar alanson abimizin "her şey çok güzel olacak" filminde hafif baygın, hafif bayık ses tonu ile bolca söylediği cümle olarak akıllarda yer etmiştir.
gel zaman git zaman bu filmin belli başlı sahneleri dışındaki ayrıntıları belleklerden uçup gitmesine rağmen gerek sosyal mecralar, gerekse birden bire akılda çakan kıvılcımlar ile akıllardaki yeri sağlamlaşmıştır.
yeşil sarı kırmızı renklerinde top top meyveler veren ve bir çok iklime ayak uydurabilen bir tür ağaçtır.
bunun meyveleri yani erikler, candır. canandır.
bir gelip pir giderler. zamanında yemezsen şişer, tadı kaçar, yumuşar.
mart sonu - nisan gibi yakalayıp hunharca yenmelidir.
tuzlara batırılıp batırılıp yenmelidir.
alman kardeşlerimizin başını tuttuğu bir elektronik müzik aletleri üreten firmadır.
bütün dünyanın software ve djing meraklısı arkadaşlarımızı birden bire kendine hayran bırakmasındandır ki seveni kadar sevmeyeni vardır.
bu firma software djing ekipmanları üretmeden evvelki zamanda "benim" diyen adam çıkıp plak ile cdj ler ile müzik yapamazdı, kendini bilirdi, o mixing onun kaldıracağı iş değildi. oysaki native instruments uzun zamandır uğraştığı bu projeyi hayata geçirerek dünya elektronik müzik piyasasını kökten değiştirdi.
artık bu firmanın traktor programını bilgisayarına kuran, x1 , z1 modellerini alan kendine dj diyebiliyordu. plak ve cd çalıp hayatını kazanan benim gibi bir çok insan bundan muzdarip oldu. dedelerimizin plaklarını çalamaz olduk.
değişime ayak uydurdum, gittim efendi gibi binlerce lira verdim (neden diye soran olursa anlatırım). artık ben de traktor kullanıyorum.
multiplayer role playing game kavramını lugatımıza katan şahane ötesi bir bilgisayar oyunudur. ilk versiyonları 90 ların erken yıllarında kullanıcıları ile buluşmuş, ardından da o meşhur "ultima online" versiyonu piyasaya çıkmıştır.
80'li yıllarda doğan benim gibi bir çok oyuncu için hayatın durduğu, bütün ayrıntıların kaybolduğu sadece tek istek ve arzunun ultima online olduğu yılları yaşamamıza sebep vermiştir.
lisedeyken bana bunun cdsini yüklemem için veren arkadaşımın cd üzerine "yüklemeden önce biraz daha düşün" yazması hala hafızamdadır. o andan itibaren ultima online, hayat offline 'dır.