konpicyus
281 (zehir gibi)
sekizinci nesil yazar 2 takipçi 3.18 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sevmek mi istersiniz sevilmek mi

    1.
  1. Dün Zafer plazada Aslı Börek de arkadaşımı beklerken boş masa bulamamış bir amca, benim masama oturdu. Sohbet etmeyi çok sevdiği anlaşılıyordu. O konuşuyor ben yorum yapıyordum. Emekli öğretmenmiş.
    Anılarını anlattı...
    Sonra gözümün içine bakarak:

    - Evladım sevmek mi istersin sevilmek mi? dedi.
    Ne cevap vereceğimi bilemedim.
    - ikisini istesem çok şey mi istemiş olurum?
    - ikisi sunulmadı. Sana sadece birini seçme hakkı veriliyor.
    Düşünüyorum düşünüyorum cevapsızım. Sevilmek, evet çok güzel. Sen sevmedikten sonra o seni sevse ne olur?
    Ya sevmek? Eğer karşındakinin seni sevmediğini anlarsan, o da acı verir.
    Ben karşımdakinin beni sevmediğini öğrendiğimdeki acıyı tatmak pahasına da olsa sevmeyi seçtim.

    - Evet, cevabım SEVMEK. Bu sorunun cevabını siz de verecek misiniz?

    - Tabi kii evladımoğlum . Bundan 55 yıl önce çok yakışıklıydım, bakma şimdi yaşlandım. Hep sevildim. Sonunda beni seven, ilerde seveceğimi düşündüğüm biri ile evlendim. Ömrümün yarıdan fazlasını bir gün severim ümidiyle geçirdim. Eşim beni çok sevdi. Bir gün bile saygıda kusur etmedi. Onu sevmediğimi hissetmesin diye çok uğraştım. Geçen gün karımı toprağa verdik. Ölmeden önceki son konuşmamızda bana "Sana çok teşekkür ederim, beni bu hayatta mutlu ettin, anne olmamı sağladın, beni bilerek hiç üzmedin. Senin beni sevmeni sağlayamadım ama seni çok sevdim" dedi.
    Meğer anlamış onu sevmediğimi, aslında sevemediğimi.

    - Peki hiç aşık olmadınız mı?
    - Oldum elbette
    - Peki niye onunla evlenmediniz?
    - Çünkü o başkasını seviyordu. Ona söyleyemedim. Onun için kızlarla hep gönül eğlendirdim. Olmadı, ondan başkasını sevemedim.

    - Ne mutlu size ki sizi çok seven biri ile evlenmişsiniz.
    - Evet oğlum, haklısın ama ben SEViLMEK şıkkını seçtiğim için olmadı. istemeden ona da hakketiği mutluluğu yaşatamadım. Sevilmeye doydum ama sevmeye
    hala açım...

    peki ya sizler bu soruya nasil cevap verirdiniz
    sevmek mi istersiniz , sevilmekmi?
    29 ...
  2. çocukluğunu yaşayamadan büyümek

    1.
  3. şimdi size bir çocuktan bahsedeceğim arkadaşlar...

    bu çocuk, ailesine çok düşkün ama babasından çok korkan bir çocukmuş. şimdiki zaman çocukları gibi şımarık bir velet asla değilmiş. çocukluğunda tek sahip olduğu oyuncak, lunaparkta hediye çıkan oyuncak kamyonmuş. bu çocuk bayramlarda sokağa çıktığında, sokaktaki arkadaşlarının aldığı yeni cici kıyafetleri görünce hep boynu bükülürmüş. çünkü; o her zaman konu komşunun, çocuklarına artık olmayan eski kıyafetlerini giyermiş. ama yinede asla ailesine kızmazmış. o da bilirmiş; babasının gücü olsa parası olsa, oda biricik çocuğuna en iyi elbiseler, en iyi oyuncaklar almak istediğini. ama ne yapsın maddi gücü yok. ancak karın doyuracak kadar kazanabiliyor. bu ekstra şeylere para harcarsa, ayın sonunu nasıl getirecek. bu çocuk doğum günü neymiş bilmezmiş. yaş pasta neymiş bilmezmiş. bakkal gitmek ve aburcubur için para harcamak, onun için küçük hayal dünyasında sadece bir hayalmiş masumane. kandil günlerinde yol kesip; ya para ya mum diyerek para toplarmış. ancak burdan gelen paraları bile bakkala gidip harcamazmış. aslında o bakkalın kapısından kaç kere dönmüştür. o paraları annesine verirmiş. annesi de gözleri dolarak çocuğuna sarılır, öpermiş.

    bu çocuk 12 yaşına vardığında; bir gün sokaktan üstü başı çamur içinde oynamaktan gelir. evde annesini iki gözü iki çeşme ağladığını görür. ancak her zaman boş olan ev, bugün çok kalabalıktır. çocuk aklıyla sanır ki; her halde üstümü kirlettim annem o yüzden ağlıyor. annesinin yanağına öpücük kondurur ve der ki; özür dilerim anneciğim ağlama, ben kendim yıkarım bunları. bu lafından sonra annesi evladına çok sıkı sarılır, sanki boğarcasına. etraftaki kalabalık çocuğun bu lafından sonra sesli sesli ağlamaya başlar. çocuk sadece şaşkınlıkla bakar etrafına ve sorar; babam nerede anne, gelmiyecek mi daha? işte o an bu çocuğun asla unutamayacağı sözler annenin ağzından dökülür.

    annesi= artık baban bir daha gelmeyecek oğlum. gitti o.
    çocuk= nereye gitti anne, çok mu uzağa gitti?
    annesi= evet oğlum çok uzağa.

    çocuk ağlamamıştır. çünkü babasının onları terk ettiğini düşünmüştür ilk başta. ne zaman ki cenaze günü amcası babasının öldüğünü söylediğinde anlamıştır. ölüm çok erken gelmişti. bu minik yürek daha buna hazırlıklı değildi. zaten zor yaşamında birde babasız kalmak...

    bu çocuk babası öldüğünde, 6. sınıfa gidiyordu daha. bu zamana kadar bütün sınıflarda takdir alan başarılı öğrenciydi. bütün öğretmenleri tarafından çok seviliyordu. okul önlüğünü, kitaplarını, defterleri bu öğretmenler karşılıyordu. veli toplantısına gelen annesine, öğretmenler hep bir ağızdan bu çocuğu okutun, okul masraflarını biz karşılarız diyorlardı.

    okumak güzeldi ama evde bir anne birde kızkardeş vardı. geçim derdi vardı. bu minik yürekten başkada evde erkek yoktu. bir gün dedi ki annesine; anne ben okulu bırakacağım çalışıcam. annesi kesinlikle kabul etmedi. ben çalışırım sen yeter ki oku. kendini kurtar. senden başkada bir şey istemiyorum. ama çocuk bunu kabul etmedi.

    okulda nasılsa sabahçıydı. okuldan çıktığı gibi çalışabilirdi. annesini de kırmak istemedi. babasının arkadaşlarından birine söyledi bu konuyu. oda çocuğu bir kaynakçının yanında iş buldu. daha 12 yaşında kaynakçıda çalışmaya başladı. öğlen vakti okuldan çıkar, üniformasını attığı gibi, kirli elbiselerini giyip kaynakçıya çalışmaya giderdi.

    bu acemi kaynakçı; daha ilk haftasında kör olmaktaydı neredeyse. nereden bilsin çocuk, kaynak yapılırken bakılmayacağı. bir hafta gözleri sarılı dolaştı. gözleri açıldığında annesi çok korktuğundan artık orada çalışmayacaksın demesine rağmen gitti çalıştı. çocuğun beyaz olan teni esmerleşti. bir deri bir kemik kaldı. eski güzelliğinden eser kalmadı. her şeyi değişti ama tek bir şey değişmedi. yüzündeki o masum gülümseme... çünkü eve ekmek getiriyordu bu yaşta. akranları sokakta futbol, cilli, saklambaç gibi oyunlar oynarken o yaz sıcaklarında, güneşin altında kazan dairesinin kaynağını yapmak için kazanın içine giriyordu. hem kaynağın sıcağı, hem güneşin sıcaklığı, belki onu çok zorluyordu ama o inatçıydı.

    bu çocuk büyümeye başladı. belki fiziksel olarak artık çocuk değildi ama o kalbi 12 yaşında kalmıştı. derslerini de hiç bir zaman aksatmadı. liseye başladı ama çalışmaya devam etti. kaynak işini iyice öğrendi ve iyi para kazanmaya başladı. artık her ihtiyacını kendi karşılıyor ve kız kardeşinin okul masraflarınıda kendi üstleniyordu.

    bu çocuk artık büyüdü ve üniversite son sınıf öğrencisi. bu yaz belki mezun olacak. ama erken yaşlandı. o çocuk kalan kalbi artık atmaz oldu....
    5 ...
  4. dostluk mu dürüstlük mü arasında kalmak

    1.
  5. bundan uzun yıllar önce...

    ilk okula yeni başlamışım. biraz ezik bir tip olan ben, babam yanımdan gidiyor diye beni okulda tek başına bırakıyor diye hüngür hüngür ağlamıştım. o anda yanıma bir kişi geldi adımı sordu; ahmet dedim. bende mustafa dedi. işte o gün o arkadaşla yıllar süren bir dostluğumuzun başlangıç cümleleriydi bunlar.

    biz üç kişi, mustafa, ömer ve ben. dost, kardeş ve hatta kardeşten de öteydik. aynı ilkokulda okuduk, aynı liseye gittik, aynı mahallede otururduk. beraber az maça gitmedik, az kavga etmedik, az dayak yemedik. ben üniversiteyi kazanıp yanlarından ayrılana kadar; hep beraber takılıyorduk. aralarında bir tek ben üniversiteyi kazanmıştım. onlar kazanamadı ve askere gidip, iş güç sahibi oldular.

    2008 yazı...

    okullar kapanmış memleketime geri dönmüşüm. hemen arkadaşları arayıp, bir yerde buluştuk. eski günleri yad edip, kadehlerin dibine dibine vuruyorduk. bu sırada ömer bana dönüp dedi ki; kardeşim ben evleniyorum sadıcım (bkz: sağdıç) sensin. ben bunu duyduğumda şaşkınlıkla beraber, çok sevinmiştim. keza; ömer serseri ruhlu bir tipti ve asla evlenmez, yuva kurmaz diye düşünüyordum. bu haber karşısında sohbetimiz daha neşeli devam etmişti.

    2009 yılı...

    ömer kardeşim evlenmiş, bir oğlu bile olmuştu. karısı; ailesinin bulduğu, başta görücü usulü olmasına rağmen zamanla ömer'inde hoşuna gitmişti. dışarıdan bakılınca gayet mutlu bir tablo çizen bir aileydiler.

    2011 yılı temmuz ayı...

    diğer kardeşim dediğim; mustafa evleniyordu bu sefer. oda görücü usulüydü. yine ben sadıcıydım. nazlı isminde gayet güzel, efendi, kapalı bir kızdı ve mustafa'ya aşıktı. mustafa askerlikten sonra, kadın çanta ve cüzdan işinde çalışıyordu. kadınlar ile çok haşır neşir bir işi olduğu ve karakteri kadın düşkünü biri olduğu için; evleneceği kız için üzülmüştüm baştan. ama sonra düşündüm ki; belki bu kız mustafa'yı hizaya sokar.

    2012 yılı 3 şubat....

    hayatım en kötü anını gördüğüm gün. insanoğlunun ne kadar şerefsiz bir mahlukata dönüşebilme ihtimalini gördüğüm gün. hayatımda keşke hiç yaşamasaydım dediğim gün.

    biz üç arkadaşın takıldığı bir yazlık ev vardı. bu evin üç anahtarı vardı ve bu anahtarlar ben, ömer ve mustafadaydı. o gün canım çok sıkkın olduğu için ve kafa dinlemek için, yanıma içki ve nevalemi alıp o eve gittim. kapıyı açtım ve yatak odasından sevişme sesleri geliyordu. baştan belki bizim elemanlar karısını getirmiştir deyip evi terk etmeyi düşündüm. tam evi terk edecekken; mustafanın, zeynep ismini telafuz etmesiyle beynimden vurulmuşa döndüm. noluyor burada amına koyum diyerek yatak odasının kapısını açmam ile, mustafa ile ömerin karısını çırılçıplak yatakta görmem bir oldu.

    baştan sadece bakakaldım öylece. sonrada ağzıma gelen her küfürü söyledim yüzlerine. kadın hemen kaçtı ve üstünü giyinmeye başladı. mustafa bana köpekler gibi yalvarıyordu aramızda kalsın diye.

    ikisinide oturttum karşıma ve neden yaptınız dedim;

    mustafa= kardeşim, karım 7 aylık hamile ve bende uzun süredir cinsel ilişkiye girmiyordum ve zeynep bana yakın davranınca kendimi alıkoyamadım dedi.

    ben= bana kardeşim deme şerefsiz. sen en adi orospu çocuğusun dedim.

    sen söyle lan kaltak dedim sen neden yaptın..

    zeynep= ömer beni aldatıyor dedi. bende ondan intikam almak için yaptım dedi.

    sadece suratlarına tükürdüm ve allah belanızı versin dedim ve evden çıktım gittim.

    şimdi arkadaşlar; öyle çıkmaz bir ikilemdeyim ki; şimdi bu olayı ömer'e anlatsam mı anlatmasam mı? anlatırsam, kesin mustafa denen o şerefsizi ve karısını öldürür. eee ortada bir çocuk var. anne mezarda, baba hapiste bu çocuk nolucak?

    mustafa'nın karısına söylesem; kadın hamile ve 8. ayına giriyor. ya üzüntüden çocuğunu düşürürse.

    işte bunları düşünmekten beynimde filler sikişir oldu. çok feci başım ağrıyor ve o günden beri durmadan içiyorum. bu olayları unutmak için.

    ama sanırım söylemeyeceğim ve allahlarından bulsunlar diyeceğim. çünkü; dediğim gibi kötü senaryo aklıma geldikçe, daha çok vicdan azabı çekeceğimi biliyorum.

    edit= imla hatası.
    7 ...
  6. © 2025 uludağ sözlük