güzel müzikler çalıp her duyguda program yapan pek bir amatör internet radyosu şeysi. arkadaşlarla aynı odada otururken birlikte müzik dinler gibi. her telden müziği mide bulandırmadan yediren gıda sanayi, radyo mukavemet.
radyomukavemet.blogspot.com akşam - sabah arası yayında, herkesi bekleriz.
abdallah omeish ve sufyan omeish ortak çalışması, 2006 yapımı beş ödüllü duyarlı ve kışkırtıcı, kesinlikle izlediğinize değecek, duyarsız kalınmaması gereken bir konuya parmağını basan, hatta deşen bir belgesel.
içeriğine gelirsek*:
'işgal 101' israil-filistin çatışmasını çevreleyen gerçeklerle saklı realitelerin ayrıntılı tahlilini sunmakta ve çatışmanın uzun soluklu efsanelerini ve yanılgılarını çürütmektedir. ayrıca, film i·srail'in askeri yönetimi altında devam eden hayatları, birleşik devletler'in çatışmadaki rolünü ve kalıcı ve uygulanabilir bir barışın önündeki başlıca engelleri ayrıntılarıyla anlatmaktadır. çatışma hakkında yapılan diğer filmleri aksine, 'işgal 101' karmaşık realiteyi, çok iyi stilize edilmiş görüntüler aracılığıyla duyarlı bir anlatıma başvurarak anlatmakta ve seyirciye, israil filistin tartışmasını anlamak yönünde eksiksiz olarak en iyi içeriği sunmaktadır. çatışmanın kökenleri önde gelen orta doğulu bilim adamları, barış aktivistleri, gazeteciler, dini liderler ve sesleri amerikan medyasında sıklıkla bastırılan insani yardım çalışanlarıyla yapılan merak uyandırıcı röportajlarla açıklanmaktadır. http://www.imdb.com/title/tt0807956
ilk defa 1995 yılında yayımlanan bu kitap gökle ilgili onlarca safsataya bir cevap, bir itiraf niteliğinde. kitap yazarın konferansa katılmaya giderken bir taksiciyle girdiği diyalogla açılıyor. adamın ismi bay buckley. bilime meraklı olduğunu sanan ama sorularında bilimin bsi olmayan bir tip. uzaylılar diyor, nostradamusun kehanetleri, turinin kefeni diyor. kanıt yetersiz cevabını alınca ya atlantis diyor bu sefer. bence bay buckley sokaktaki binlerce insanı, binlerce buckleyi temsil ediyor. belki adları farklı ama bilim hakkında sahip oldukları şey belli: televizyon, gazete bilimi. kuşkuculuktan nasibini almamış insanları kolayca manipüle eden, bilimin adından yararlanıp aslında bilimle alakasız şeyler yayınlayan ve yayımlayan ve işin magazinsel yönüyle ilgilenen kitle iletişim araçları. bay bucleyle sohbet girizgahının ardından asıl konuya giriyor carl sagan. dünyanın tanınmış gökbilimcilerinden olan yazar her şeyi bir bir açıklıyor, bir nevi itiraf oluyor onun için. marsın üzerindeki kanalları, ufoları, ufolar tarafından kaçırıldığını, tecavüze uğradığını, hamile bırakıldığını iddia eden insanların asıl dertlerini birçok psikolog ve sosyologu referans vererek açıklıyor. kuşaktan kuşağa geçen ve şiddeti gittikçe artan masalları ve ebeveynleri eleştiriyor. masallar, ebeveynler tarafından inanma-yaş sınırı konmuş masallar
çocuklarımıza duygusal olarak hoş anlamlar taşıdıkları için noel baba, paskalya tavşanı ve diş perisinde söz ediyor, sonra da erişkinliğe ulaşmadan önce kafalarını bu söylencelerden arındırmaya çalışıyoruz.
din ve siyasette sıkça başvurulan yanıltma yöntemlerini irdeleyip onların da bir güzel eleştirisini getiriyor. yanıltma yöntemleri dahilindeki anlamsız soru başlığında:
karşı konulamaz bir güç, kıpırdatılamaz bir nesle ile karşılaştığında ne olur? ancak, karşı konulamaz bir güç diye bir şey varsa, kıpırdatılamaz nesne diye bir şey de olamaz; tersi de doğrudur.
yirmi yıl önce avustralyada fenomen haline gelen jose alvarez adlı içine ruh kaçtığını iddia eden bir gencin foyasını ortaya çıkarıyor. avustralya halkının çoğunu kandıran bu adamın halkın kolay inanırlığını test etmek amacıyla james randi tarafından tutulduğunu söylüyor. aslına bakarsanız randi ve alvarez televizyona çıkıp kendileri söylüyorlar bunu. ama halk buna rağmen alvareze inanmaya, biz senin yanındayız demeye devam ediyor.
devletin, öğretmenlerin, ebeveynlerin, eğitim sisteminin, kolay inanırlığın, kabullenişin, gerçeği aramaktan vazgeçişin ve özgür düşünmekten yoksun bırakılanların, tektipleşmeyi özgür düşünmeye yeğleyenleri eleştiriyor. ve uzun gökbilimcilik kariyerinde dünya dışı yaşama rastlanmadığını söylüyor. uzaylılar şu an için yoktur.
tarihin en acı derslerinden biri şudur: yeterince uzun zamandır aldatılmışsak, aldatmacayı ortaya koyan her türlü kanıtı reddederiz.
bilimi bölük pörçük benimseyerek, güvenli gördüğümüz yerde uygulayıp, tehdit altında hissettiğimizde bir kenara atamayız; çünkü böyle davranabilecek kadar bilge değiliz. beyni hava geçirmez bölmelere ayırıp her birinin kapısını iyice mühürlemeksizin, nasıl olur da hem uçaklarda uçup, radyo dinleyip, antibiyotik alıp hem de dünyanın 10 000 yaşında ve tüm yay burçlarının da nazik ve kalabalıktan hoşlanır olduğunu söyleyebiliriz?
batı amerikada bir rahip ortalığı kasıp kavuran bir kuraklığın son bulması için dua edebilir. dua neden gereklidir? tanrının kuraklıktan haberi yok mudur? (...) rahip, onun yanında yer alan diğer herkesten de dua etmesini ister. tanrı çok sayıda insan acıma ve adalet için yakardığında mı işlere müdahale etmeyi yeğliyor?
kitapta yapılan en sevdiğim alıntı, ethan allen tarafından söylenmiş:
aklı geçersiz kılmaya çalışanlar, akla akılla mı yoksa akıl olmadan mı karşı çıktıklarını ciddi olarak düşünmek zorundalar; eğer akla başvuruyorlarsa, yıkmaya çalıştıkları ilkeyi bizzat güçlendiriyorlar demektir: ama bu işi akıl olmaksızın yapıyorlarsa (ki kendileriyle tutarlı olmak için öyle yapmak zorundalar), ne mantıklı bir kanıya varabilir ne de makul bir sav geliştirebilirler.
bir tarafın zaferi söz konusu değilse, her iki taraf da gerçekten ne olduğunu yine kendi taraflarına yonarak yazarlar.
dinim bana, tanrının değişmez ve hatasız sözünün evrenin birkaç bin yaşında olduğunu bildirdiğini öğretiyorsa, o halde bu rakamın birkaç milyar olduğunu söyleyen bilim adamları yanılıyor olmaktan başka, dine saygısızlık ediyor, inananları incitiyor demektir.
insanın hünerlerine kim sınır koyabilir? doğa bu sınırı koyar.
her sözde kavram, görüş ve hipotezi eleştirmeksizin kabul etmek hiçbir şey bilmemekle eşdeğerdir.
( ) lise öğrencileriyle konuştuğumda farklı bir özelliğe rastlıyorum. gerçekleri ezberliyorlar.
evrimden incinen, çağlar boyunca kör fiziksel ve kimyasal güçlerin etkisiyle balçıktan oluşmuş olmaktansa, tanrının el sanatı sayılma fikrini yeğleyen birçok insana rastlıyorum. kanıta bakmaya ise hiç mi hiç yanaşmıyorlar. kanıtın onlarla bir işi yok: doğru olmasını dilediklerinin doğru olduğuna inanıyorlar.