son zamanlarda sosyal medyanın da etkisiyle her kesimden hissettiğim yükselen hassasiyettir. üniversite ortamlarında, okula yeni başlayan özellikle de solcu(!) geçinen abazaların ve bel altı sohbetlerin müptelası erkeklerin oynadıkları en iyi kozları kız ortamlarında kadın savunuculuğu yapmalarıydı. eski nişanlısını sosyal medya hesabı olduğu için reddeden bir erkek arkadaşım, fakülte kantininde " kadınların da erkek kuaförü olabilmeleri gerektiğini" beyan etmesi beni bayağı dumura uğratmıştı. Kadınlara veya belli bir kesime yaranmak veya yavşamak için akp ve diğer sağcı partilerin; chp ve hdp gibi liberal sosyalist partilere benzer birbirinden garip çıkışlar yapması da ayrı bir ironi! ve sonuçlar şu an toplumda cereyan ediyor gördüğümüz gibi!
"dünya hassas kalpliler için bir cehennemdir!" diye bir söz vardır. hakikaten öyle; hem de alasıyla! nasıl, ne ara ve neden böyle oldu bilinmez artık ama özellikle de yeni kuşaklar arasında mütevazilik, nezaket, zariflik, efendilik, sıradanlık, iyi niyetlilik, saflık ve dürüstlük artık eziklik olarak görünür oldu. kaba, küfürlü ve kırıcı konuşma, ortamlarda kendini baskın hissettirme, insanları ve duygularını kolayca dalgaya ve hafife alıp onları aşağılama, toplumda kusurlu insanların noksanlıklarıyla alay etme ve onlarla kendini Yüceltme, eskiye, eskilere, eski adetlere ve geleneklere baş kaldırıp hor görme gibi davranışlar her ne hikmetse yeni gençler arasında karizmatik bir niteliğe kavuşur oldu. artık her şey o kadar hızlı, yüzeysel ve dijital bir hal alır oldu ki bir derdinizi, meramınızı, kaygılarınızı anlatabileceğiniz samimi, sıcak ve olgun bir ortamı asla bulamıyorsunuz maalesef! o yüzden çoğu insan mecburen mutsuz, umursamaz ve dış dünyaya karşı "kendisi" olamadan yaşama zorunda kalıyor. Dünya artık duygusal olmam için fazla maddeci ve samimiyetsiz; kimsenin sizi anlamaya ayıracakları zamanları yok ve sizi anlamak artık bu devirde kimsenin de işine gelmiyor! karşınızda sizi anlamak istemeyenler ve duygularınızı önemseyenler oldukları sürece asla içinizi dökmeyin lütfen; pişman oluyorsunuz maalesef!
muhafazakâr toplumlarda ziyadesiyle yapılan abartıdır! sonradan ortaya çıkan dinlerden,,inançlardan, adetlerden veya kültürlerden dolayı mı evlilikler bu kadar çok abartılıyor bilmem ama evliliğin amacının ve pratiğinin birbirinden çok uzak olduğuna eminim! şu durum çok açık seçik ki kadın da erkek de cinsel doyumun en normal(!) şekilde yaşandığı evlilik kurumuna o kadar çok emin adım atarlar ki evlilik sonrası yaşayacakları maddi gerçeklikleri hiç düşünme zahmetine girmezler bile! yani gerdek gecesiyle başlayan evlilik, maddi gerçeklikle karşılaşıldığında, bütün kutsallığını, heyecanını, tatlılığını kaybediyor! ondan sonra o romantizmin yerini mutsuzluk,şiddet, geçimsizlik, boşanma vs...alıyor! evlilik sonrasında eşler birbirlerinin gerçek yüzlerini görünce şaşkına dönüyorlar- özellikle de kadınlar-. Şunu bir türlü anlayamıyorum: herkes de biliyor ki evliliğin en büyük amacı cinsel arzudur ama evlilikten sonraki beklentiler neden ya duygusallık ya da maddiyat oluyor? ve bütün bunlar beklenilir şeyler olduğu halde yapılan onca hazırlık ve telaş...şu insanoğlu beklentileriyle isteklerini ayırt etmeyi bir türlü beceremiyor!
Milleti evde zapt edebilmek için her yolu deneyen hükümetin salgın sonrası ekonomik gerileme gerçeğiyle yüz yüze kalması durumunda yapacağı olası duyar kasmalardır:
-Alın, verin; ekonomiye can verin!
-Salgını hep birlikte yendik, iyi bir tatil hepimizin hakkı!
-Turizmde ve kredilerde kaçırılmaz korona fırsatları
-Artık eskisi kadar para harcamamazlık yapamayız
-Korona zaferi münasebetiyle uygun fiyata kurbanlıklar bulunur vs...
Belki çok abartıyorumdur ya da "mutluluk" kavramını dar yorumluyorumdur ama nedense çevremde gördüklerim insan profilinden şunu hep seziyorum ki ihtisaslı kişiler- özellikle de akademisyenler- hep bir boşluk ve doyumsuzluk ve mutsuzluk içindeyken; günlük hayattaki sıradan insanlar genelde daha çok tatminkar, doyumlu ve mutlu oluyorlar! bazen düşünüyorum da acaba hayatı sade, az amaçlı ve tekdüze yaşamak, entel bir uğraşla zor bir hedefe ulaşmaya çalışmaktan yaşamaktan daha mı mantıklı? ama şöyle de bir gerçek var ki dünyada bilim, felsefe yardımıyla hayatın kolaylaştırılmasını sağlayan insanlar hep bilge kişiler olmuşlardır ve çoğu da bu uğurda birçok bedel ödemişlerdir! geriye kalan diğer insan kitleleri de hep hükümdarların, sermaye sahiplerinin adete birer maşası olmuşlardır genellikle!
Çoğu zaman ,çekilmez olan bu hayata renk katan anlardır.sizi seven birilerinin olduğunu düşünmek, bilmek ve sizin için iyilikler ve güzellikler dileyen, emek vermek iSTEYEN,size zaman ayırabilen sevdiklerinizin olduğunu bilmek hakikaten ne güzel bir duygu!Yoksa tek başına etrafınızdaki hiçbir maddenin, materyalin,fiziğin,matematiğin hiçbir anlamı kalmayabiliyor gözünüzde. sevdiklerinin olduğunu bilmek ve onların kıymetini bilmek gerçekten çok güzel! ki bu anlar da olmasa ne bileyim; intihar edip hayatına son vermek materyalist bir hayattan daha doğru gelebilir belki de!
Çinli satranç büyükustası. oyunları gerçekten çok sağlam ve disiplinli ve sporculuğu da bir o kadar güzel bir kardeşimiz! sinquefield turnuvasında dünya şampiyonu Carlsen'i öyle güzel yendi ki carlsen nerdeyse ayağa kalktı alkışlayacaktı! (bkz: https://www.google.com/am.../ongorulemeyen-ding-liren)
iyilikler, güzellikler, dostluklar vs. için o kadar çok kitap yazıldığı halde, o kadar çok söz söylendiği halde ve fikir üretildiği halde ve iyilikler ve güzellikler için o kadar çok iyi dileklerde bulunulduğu halde neden biz insanoğlu zor, kötü, çirkin ve yararsız olanı tercih ediyoruz çoğunlukla, anlamıyorum! Dünyada kötülükler, çirkinlikler, faydasız şeyler için kimseler kolay kolay ve bilinçli bir organizasyon bile düzenleyemezken neden keza hiçbirimizin istemediği bir dünya yaşanıyor çoğunlukla? yoksa kötülükler ve çirkinlikler kural da iyilikler ve güzellikler mi istisna? ya da görecelilik her şeyde mi mevcut ve boşuna mı sorguluyoruz çoğu zaman?
bir sağ görüşlü ve dindar arkadaşımla siyaset tartışırken nasıl oluyor da türkiye'de solculuk veya sol sempatizanlığı yapanlar bu kadar popüler olabiliyorlar ve komunistim diyenler bile hemen kitle toplayabiliyorlar ve en azından hemen karizmatik bir kişilik kazanabiliyorlar? ve neden sağcı siyasiler ya da liderler artık eskisi gibi güven vermiyorlar tabanına ve tabanlarını canlı tutamıyorlar? diye. çok zoruna gidiyordu bu durum. gerçekten hayıflanması beni üzdü çünkü çok dürüsttü fikrinde! valla ben şahsen; merkez sağın ara ara sönük kalabilmesini kendi içlerindeki samimiyetsizliğe ve iktidar hırslarına bağlarım hep bu durumu! çoğu zaman sağcı liderler koltuk bekalarını davalarına tercih etmişlerdir maalesef! rahmetli Erbakan Hoca'yı ve Muhsin Yazıcıoğlu'nu tenzih ederim! sağ kesim de şunu her zaman umutmamalıdır ki ne zaman tecavüz,faşist saldırılar,ayrımcılık yolsuzluk, hukusuzluk ve adaletsizlikler söz konusu olduğunda bunlara en çok karşı çıkan kesim bellidir! ve siz oturduğunuz yerden sol kesimin direnişini küçümserken ve o direnişe vatan hainliği, bölücülük, vandalizm falan derken o rüyanızdan uyanana kadar bir de bakmışsınız ki yalnız başınıza kalmışsınız, güvendikleriniz bir bir size sırtlarını çevirip gitmişler, belli mi olur?
Kim başlattı tam olarak emin olamıyorum ama sonu çok vahim olabilir! Binali Yıldırım ve Ekrem imamoğlu ikilisi biraz daha zorlarlarsa bu durumu, mağarada yaşayan ve iftar açan bir Türk ailesi görmek işten bile değil! illa ki halktan bir yer sofrası görmek istiyorlarsa siyasetçi büyüklerimiz biraz da kırsala ve Anadolu'nun köylerine gitsinler! belki hala bu adeti bozmamış bir-iki ailemiz vardır!
En hazin duyguların en derin içtenlikle yaşandığı mekanlardır buralar! herhalde çoğu kez herşeyin sonlanabileceği yerler olabildiği için en derin duygular en saf biçimde tezahür bulur böylece! hastanede dostluklar ve arkadaşlıklar; mezarlıkta vefakarlık ve özlem; otogarlarda hasret ve sadakat duygularımız en içten ve en derinden yaşanır!
Bir zamanlar bende de devamlı vardı bu davranış ama baktım ki bir kandırmacadan başka bir şey değil bu huy! hemen hemen herkeste vardır bu! ama sonu hep hayal kırıklığı ve hüsran ve şaşkınlık! bir yerden sonra kabulleniyorsunuz durumu ve kimseden bir şey bekleyemiyor oluyorsunuz. iyisi mi kendi kendine insanın bir yol çizmesidir hayatta. hele ki günümüzde herkesin birçok alanda gelişebildiği bir ortamda belli kalıplara göre karşındakinden bir şey beklemek epey bir abes! daha iyi anladım ki bir yaştan sonra şunu: neticesi güzel olan Birçok şey evrilerek daha da güzel yerini bulabiliyor! siyasi ve kültürel alanda da bu durum böyledir. ne kadar zorlarsanız zorlayın bir kitleye yeni bir zihniyeti beklemek o kitleden yenilikçi bir düşünce beklemek çok hayalidir, çok!
Tek tek tüm insanlarda böyle bir durum söz konusu olduğunda da maalesef tarih boyunca savaşlar, yıkımlar, soykırımlar, savaşlar hep var oldu ve olacak gibi de gözüküyor maalesef! insanın fıtratında mı vardır bu durum yoksa şartlar mı öğretir bilinmez ama yersiz gururumuz ve kibrimiz yüzünden şu kısacık hayatımızda bizden olmayan ve 'biz olamayan herkesle dostça, insanfa yaşayabilme şansına sahip olduğumuz halde kutuplaşmayı ve Belli bir kalıba göre insanlara yaklaşmayı tercih ederek yaşıyoruz hayatımızı! ve yetmezmiş gibi bu hastalıklı yaşam tarzımızı çocuklarımıza da dayatıyoruz ve öğretiyoruz! halbuki köhnemiş ve faşizan ideolojilerden arındırılmış bir gelecekle dünya belki de nasıl yaşanılabilir bir yer olacaktır, kim bilir?
Normal süreçte fazla hissedilmese de böyle bir evrimin olduğu gerçektir! her ne kadar zorunlu bir süreçse bile yine de partilerin fanatiklerini memnun etmeyen hamlelerdir! akp'nin zaman zaman at atatürk ve Cumhuriyeti meth etmesi ve Alevilerle gönül bağı kurup eskileri unutturma çabası, chp'nin dindar kesimi etkilemek amacıyla da olsa siyasilerinin dini söylemleri suyunu çıkarmadan kullanması, MHP'nin koalisyonun Bekası için seçim dönemlerinde kürtler'e dost eli uzatması, hdp'nin gayrımillilikten kutulabilmek adına kendilerine Türkiye'nin partisi demesi ve Türklerle kardeşliğe vurgu yapması sık sık... inşaallah daha da güzel şeyler olacak yurdumda!
belki de bayağı bir basit gerçekler olmalarına rağmen maddi hayatın aldatıcılıklarıyla o kadar kamufle olmuş gerçeklerdir ki değinmeye vakit bulamıyoruz çoğu zaman! kendimce örnek verecek olursam eğer;
1-) insanlar olarak kutuplaşarak, düşman kesilerek belki de normalde hiçbir vasfı olmayan ve büyük ihtimalle halkın derdine kulak tıkayacak Siyasilere kariyer yaptırmaya neden olduğumuz gerçeği,
2-) aç,düşkün ve sefil birini gördüğümüzde doğal olarak hepimizin merhamet güdüsü devreye girer ve yardım etmek isteriz fakat acaba onlar da kendi gibi durumda olan biri için ne düşünüyorlardır diye hiç düşünüyor muyuz acaba! bu durumdaki yüzlerce kişiye şu seçeneği sundum; kardeşim şu an hemen on milyarın mı olsun istersin yoksa Afrika'daki bir çocuk açlıktan ölmemesini mi? istisnasız hepsinin cevabı on milyar oldu! yani o kadar (ben)cil bir varlığız ki iyilik, kötülük, doğru, yanlış gibi kavramlar tamamen kendi menfaatlerimize göre Şekil Alıyor olduğu gerçeği!
3-) hepimiz kendimizi çok özel ve vazgeçilmez olarak görürüz ki bu hemen hemen herkeste vardır ve özellike de kalabalık bir aile babası iseniz göğsünüz de bayağı bir kabarık olur ve çocuklarınız la övünürsünüz. Fakat ne gariptir ki çevresi böyle geniş olan yaklaşık 50 kişiye şu soruyu sordum; seni en çok seven ve sana en çok değer veren beş kişiye; önünüzde 1 milyon dolar var, alırsanız arkadaşınız hemen ölecek, almazsanız çok mutlu bir hayat yaşayacak diye bir seçenek sunsam sence kaçı parayı almayı tercih etmez diye! istisnasız hepsi de büyük oranda o çok güvendiği 5 kişiye güvenemedi!
bundan dolayı çoğu zaman şunu düşünüyorum; hayatın bir tiyatro olduğun düşünüyorsan bile gerçekmiş gibi rolünü oynamak en akıllıcası galiba!
Her gece yatmadan önce şahsıma kafayı yedirtecek sorulardır ve çoğuna büyük ihtimalle hiçbir zaman doğru cevap bulunamayacaktır; en azından dünya hayatı dahilinde! kendimce sıralayacak olursam;
1-) hiçbir şey evrende yokken ve hatta evren dahi yokken her şeyi başlatan veya var eden şey nedir ve bu şey bilinçli bir sebep mi yoksa evrenin kendisi midir? ve mekan olarak evren sonlu mudur yoksa sonsuz mudur? eğer sonluysa sınırdan öte ne var ve sonsuzsa eğer sonsuz olduğu nasıl bilinebilir?
2-) ya da hiçlik hiçbir zaman yoktu da her şey ezelden beri var mıyd?
3-) eğer varlık sebepler zinciri sayesinde oluştuysa bile bu sebepler zincirinin ilki hangisidir ve onun da bir sebebinin olmadığı veya kendisinin sebebi olduğu nasıl ispat edilebilir?
4-) hiçbir şey yokken neden bunca canlının, galaksinin ve varlığın yaratılması gerekiyordu?
5-) her şeyin özü madde midi, fizik midir bilim midir yoksa gerçekten bunların varlığı metafizik ve doğaüstü bir nedenden mi kaynaklanıyor ve Eğer ikinci durum geçerliyse neden bu doğaüstü güçlere şahit olunamıyor ve gerçekse bile neden insanların çoğu hayatını maddi dünyanın gerçeklerine göre idame ettiriyorlar?
6-) iyi ve kötü tarih boyunca deneyimlerle mi kategorize edildi yani sınıflandırıldı Yoksa doğuştan mı insanoğlu bunu belirleyebilme güdüsüne sahip ve eğer böyle ise bile neden dünyada haksızlık, adaletsizlikler, zulüm, yıkımlar, savaşlar ve bölünmüşlükler bilimin ilerleyişine rağmen bu kadar apaçık artıyor?
7-) ve en önemlisi de simülasyon teorisine ithafen sormak gerekirse; ya Hepimiz bir oyunun içindeysek ve bu oyun zinciri var mıdır, yok mudur ya da belki de bu maddi dünyayla sınırlıyız hepimiz ve bu evrende yalnız mıyız acaba?
elde satılacak, peşkeş çekilebilecek ya da hortumlanacak kaynak ve kurum iyice azaldığı içindir ki gözü dönmüş malum iktidar ve yandaşları artık milletin umut kapılarına da göz diktiler! 2019 yılbaşı milli piyango çekilişinden sonra yaşanan hile tartışmalarının üstüne iyi örtbas ettiler. 2012 yılındaki özelleştirmeden sonraki şans oyunlarının trt deki canlı yayın çekilişlerinin artık internetten yapılması bile olayın iç yüzünü göstermeye yeter bence! ilgilenenler için güzel bir video https://youtu.be/2CZkYvS-dwo
Kesinlikle yılbaşı sabahlarıdır! savunucuları deli gibi matizken şu aralar laikliği kaldırmak en uygun zamanlar! fiil ehliyetleri zaten yok, davranın yiğitler!
Yılbaşı dolayısıyla tahminde bulunmak pek zor olmasa gerek! kemalistler, Chpliler ve türevlerinin durumunu Göz önünde bulundurursak hepsi hunharca yılbaşı kutlamasıyla meşgul! akp ve mhp ittifakı en az %80 alır!
hep bir tık daha ilerisini, daha fazlasını ve daha iyisini isterken asla kanaat etmeyi bilmemeleridir! özellikle yeni girdiğiniz bir arkadaşlık ortamında baştan itibaren biraz iyi, eli açık ve alttan alan olarak arkadaşlığa başlarsanız o zaman vay halinize! bir hatalarını görmezden gelirseniz , ikincisi için de bunu isterler; bir kez borç verdiniz mi, zor zamanlarında destek oldunuz mu, bir kez makul sorumsuzlukları için tolerans verdiniz mi kabul edilemez sorumsuzlukları için de tolerans isterler ve daha niceleri...bir yerden sonra, cüşşş ulan ayı, yeter artık! demek geliyor insanın içinden! ama bu durumdan da bile daha kötü olan bir durum varsa o da frene bastığınız yerden sonra sizinle aralarına mesafe koymalarıdır! bu da bana şunu gösterdi ki dört dörtlük ya da dürüst olmaya çalışırken bile dengeyi tutturamadıktan sonra insanlara pek yaranamıyorsunuz!
Ömrümde hiç yurt dışına çıkmadım ama en kısa zamanda çıkacam artık! yaw birader, arkanızda ya da içinizde hangi güç var, ne yapıyorsunuz da çalışacak insan bulamayacak kadar büyüyorsunuz ve üstelik hizmet sektöründe Bile çalışacak insan arıyorsunuz? hiç mi iç ve dış mihrakların oyununa gelmez ülkeniz, hiç mi kandırılmaz yönetenleriniz ve hiç mi paralel devlet kurulmaz devletinizin içinizde? https://www.google.com.tr...lisma-imkani-var-41031512
cemal kaşıkçı olayını bahane ederek yönetimden tutun çöl bedevilerine kadar türk malları almamaları konusunda karar almışlar! bir yandan gururlandım ne yalan söyleyeyim boykot edilecek ihracat ürünlerimiz var diye ama şöyle bir durum da var; düşünsenize türkiye bu adımlar sonucunda zor duruma düşüp suudi yönetimiyle masaya oturuyor, olur mu olur! https://www.google.com.tr...rkiyeyi-boykot-ediyor.amp
Öyle çoktur ki bunlar; yazılırsa roman olur! Burun kırıştırmak, herhangi bir şarkıyı söyleyip kendi sesine gülmek, nadir De olsa hayatın anlamı üzerinde düşünmek vs... daha birçok durum vardır. ben yalnız kaldığımda genelde; bir ortamda yaptığım berbat esprilerimi veya saçma tespitlerimi hatırlayıp utanıyorum kendi kendime. inşaallah kimse hatırlamıyordur o dediklerimi diye avutuyorum kendimi! (bkz: delilik belirtileri)
toplumda en cana yakın, en tatlı ve temiz yürekli kardeşlerimizi genelde yerel seçim dönemlerinde aday adayı ya da aday iken görürüz! hepsi de yönetici, siyasetçi olmanın heyecanıyla ve seçim atmosferinin heyecanıyla olsa gerek bazen çok uçuk bazen de çok mütevazı ama bir o kadar da masum vaatler verebiliyorlar! aynı partiden aday yahut aday adayı olan kardeşlerimiz kendisinden önceki bütün hizmetleri ve yatırımları hiçe sayarak en iyi hizmetin kendisinin vereceğini savunarak biraz çelişki sayılabilecek bir duruma düşerler! öbür taraftan da ülkemizde yıllardır yerel yönetimler( il özel idaresi, belediye, köy) genelde hizmetten daha çok Cep doldurma ve iltimas fırsatı olarak görülmesine rağmen buna bir son vereceğini vaat eden iddialı mı iddialı kardeşlerimiz De mevcut! sizler nesli asla tükenmeyecek olan ebedi bir kitlesiniz, başarılar!
an itibariyle trt belgesel ' de yayınlanan ve ülkü Adatepe'nin "Atatürk'ün bana bira içirdiği fotoğraf" diyerek kulaklarıma inanamadığım durumdur! trt belgesel niye böyle bir şey yaptı ki?
Her seferinde "aha akp kesin bu kez kaybedecek!" denildiğinde yaşanan ve ibreyi tersine çeviren olaylardır! o kadar şanslı ki bu parti son kritik seçimleri aldıysa zeytin dalı ve fırat kalkanı operasyonlarının son anda yetişmesi sayesinde almıştır. şimdi de chpli Öztürk yılmaz "ezan türkçe okunmalı"diyerek çorbada benim de tuzum olsun dercesine iktidarın ekmeğine yağ sürmüştür! çok mistik şeyler, çoook!
özellike köy ya da küçük şehirlerde parmakla gösterilen insan tipleridir! Asabi, hızlı tespih çeken, takım elbise ve sivri ayakkabı giyen, sert konuşan, sağ-sola sataşan, yere tek seferde yarım kilo balgam atabilen kişiler hep ideal tiplermiş gibi görülür toplumumuzda! bazı yerlerde bilinçsizlik öyle had safhalarda ki millet üç kağıtçı, sıralarda öne geçen, garibanın Tekini dolandıran serseri tiplere güya "uyanıkmı" gözüyle bakıyorlar! el alemin uyanıkları uzayda koloni kurmaktan bahsediyorlar bizimkiler... neyse!