Ankara gibi bir şehirde yaşıyorsanız şayet daha çok görürsünüz.bir ara ulus/anafartalar'da otobüs beklerken şahit olduğum bir olay hakikaten iç burkutucu! Mendil satan 11-12 yaşlarında bir çocuk büfeye doğru yönelip bisküvilere bakınca büfecinin çocuğa ana-avrat düz gitmesi ve çocuğun, "abi benim annem öldü, ona küfretme!" Diye yalvarması, ordan geçen duyarlı(!) Bir vatandaşın büfeciye, çocuğa küfretmemesi için ürkek bir sesle ricada bulunması ve olayı mal mal izleyen bendeniz...
son zamanlarda sosyal medyanın da etkisiyle her kesimden hissettiğim yükselen hassasiyettir. üniversite ortamlarında, okula yeni başlayan özellikle de solcu(!) geçinen abazaların ve bel altı sohbetlerin müptelası erkeklerin oynadıkları en iyi kozları kız ortamlarında kadın savunuculuğu yapmalarıydı. eski nişanlısını sosyal medya hesabı olduğu için reddeden bir erkek arkadaşım, fakülte kantininde " kadınların da erkek kuaförü olabilmeleri gerektiğini" beyan etmesi beni bayağı dumura uğratmıştı. Kadınlara veya belli bir kesime yaranmak veya yavşamak için akp ve diğer sağcı partilerin; chp ve hdp gibi liberal sosyalist partilere benzer birbirinden garip çıkışlar yapması da ayrı bir ironi! ve sonuçlar şu an toplumda cereyan ediyor gördüğümüz gibi!
"dünya hassas kalpliler için bir cehennemdir!" diye bir söz vardır. hakikaten öyle; hem de alasıyla! nasıl, ne ara ve neden böyle oldu bilinmez artık ama özellikle de yeni kuşaklar arasında mütevazilik, nezaket, zariflik, efendilik, sıradanlık, iyi niyetlilik, saflık ve dürüstlük artık eziklik olarak görünür oldu. kaba, küfürlü ve kırıcı konuşma, ortamlarda kendini baskın hissettirme, insanları ve duygularını kolayca dalgaya ve hafife alıp onları aşağılama, toplumda kusurlu insanların noksanlıklarıyla alay etme ve onlarla kendini Yüceltme, eskiye, eskilere, eski adetlere ve geleneklere baş kaldırıp hor görme gibi davranışlar her ne hikmetse yeni gençler arasında karizmatik bir niteliğe kavuşur oldu. artık her şey o kadar hızlı, yüzeysel ve dijital bir hal alır oldu ki bir derdinizi, meramınızı, kaygılarınızı anlatabileceğiniz samimi, sıcak ve olgun bir ortamı asla bulamıyorsunuz maalesef! o yüzden çoğu insan mecburen mutsuz, umursamaz ve dış dünyaya karşı "kendisi" olamadan yaşama zorunda kalıyor. Dünya artık duygusal olmam için fazla maddeci ve samimiyetsiz; kimsenin sizi anlamaya ayıracakları zamanları yok ve sizi anlamak artık bu devirde kimsenin de işine gelmiyor! karşınızda sizi anlamak istemeyenler ve duygularınızı önemseyenler oldukları sürece asla içinizi dökmeyin lütfen; pişman oluyorsunuz maalesef!
muhafazakâr toplumlarda ziyadesiyle yapılan abartıdır! sonradan ortaya çıkan dinlerden,,inançlardan, adetlerden veya kültürlerden dolayı mı evlilikler bu kadar çok abartılıyor bilmem ama evliliğin amacının ve pratiğinin birbirinden çok uzak olduğuna eminim! şu durum çok açık seçik ki kadın da erkek de cinsel doyumun en normal(!) şekilde yaşandığı evlilik kurumuna o kadar çok emin adım atarlar ki evlilik sonrası yaşayacakları maddi gerçeklikleri hiç düşünme zahmetine girmezler bile! yani gerdek gecesiyle başlayan evlilik, maddi gerçeklikle karşılaşıldığında, bütün kutsallığını, heyecanını, tatlılığını kaybediyor! ondan sonra o romantizmin yerini mutsuzluk,şiddet, geçimsizlik, boşanma vs...alıyor! evlilik sonrasında eşler birbirlerinin gerçek yüzlerini görünce şaşkına dönüyorlar- özellikle de kadınlar-. Şunu bir türlü anlayamıyorum: herkes de biliyor ki evliliğin en büyük amacı cinsel arzudur ama evlilikten sonraki beklentiler neden ya duygusallık ya da maddiyat oluyor? ve bütün bunlar beklenilir şeyler olduğu halde yapılan onca hazırlık ve telaş...şu insanoğlu beklentileriyle isteklerini ayırt etmeyi bir türlü beceremiyor!
Özellikle de doğu dünyasının ve Kürt toplum yapısının adeta içine eden zihniyettir! basit kurnazlıklarla arkadaşlarını, akrabalarını ve tanıdıklarını aldatma, düşene tekme üstüne tekme atma, başı çok sıkıştığında duygu sömürüsü yapıp yalvarma ve yakarma, toplum içinde birazcık cömert olanın duygularını istismar edip beleşe faydalanmak, ağırbaşlı ve mülayim olan insanlara karşı çakallıklar yapıp aşağılama, size verebilecek bir cevapları kalmadığında fiziksel veya sözlü şiddete başvurup yaygara koparma, en yakınının bile en zor ve en zayıf durumunu bekleyip bundan fırsatçılık gözetleme... daha birçok hastalıklı zihniyet yüzünden bu "şark kurnazlığı" anlayışı bela olmuştur başına toplumumuza! bu zihniyet olduğu sürece Doğu dünyası hiçbir yere varamayacaktır!
temiz kalpli olduğu halde zayıf iradeli, zayıf karakterli veya erdemli olmayı tam olarak başaramamış insanlar tam da bu noktada kararlı olmaları gerekirken "dürüstlük budalalıktır!" demeleri aslında budalalıktır maalesef! "dürüst olmak" ve "dürüstlükte ısrarcı olmak" çok farklı erdemliğe sahip iki birer kavramdır!
Milleti evde zapt edebilmek için her yolu deneyen hükümetin salgın sonrası ekonomik gerileme gerçeğiyle yüz yüze kalması durumunda yapacağı olası duyar kasmalardır:
-Alın, verin; ekonomiye can verin!
-Salgını hep birlikte yendik, iyi bir tatil hepimizin hakkı!
-Turizmde ve kredilerde kaçırılmaz korona fırsatları
-Artık eskisi kadar para harcamamazlık yapamayız
-Korona zaferi münasebetiyle uygun fiyata kurbanlıklar bulunur vs...
Belki çok abartıyorumdur ya da "mutluluk" kavramını dar yorumluyorumdur ama nedense çevremde gördüklerim insan profilinden şunu hep seziyorum ki ihtisaslı kişiler- özellikle de akademisyenler- hep bir boşluk ve doyumsuzluk ve mutsuzluk içindeyken; günlük hayattaki sıradan insanlar genelde daha çok tatminkar, doyumlu ve mutlu oluyorlar! bazen düşünüyorum da acaba hayatı sade, az amaçlı ve tekdüze yaşamak, entel bir uğraşla zor bir hedefe ulaşmaya çalışmaktan yaşamaktan daha mı mantıklı? ama şöyle de bir gerçek var ki dünyada bilim, felsefe yardımıyla hayatın kolaylaştırılmasını sağlayan insanlar hep bilge kişiler olmuşlardır ve çoğu da bu uğurda birçok bedel ödemişlerdir! geriye kalan diğer insan kitleleri de hep hükümdarların, sermaye sahiplerinin adete birer maşası olmuşlardır genellikle!
Çoğu zaman ,çekilmez olan bu hayata renk katan anlardır.sizi seven birilerinin olduğunu düşünmek, bilmek ve sizin için iyilikler ve güzellikler dileyen, emek vermek iSTEYEN,size zaman ayırabilen sevdiklerinizin olduğunu bilmek hakikaten ne güzel bir duygu!Yoksa tek başına etrafınızdaki hiçbir maddenin, materyalin,fiziğin,matematiğin hiçbir anlamı kalmayabiliyor gözünüzde. sevdiklerinin olduğunu bilmek ve onların kıymetini bilmek gerçekten çok güzel! ki bu anlar da olmasa ne bileyim; intihar edip hayatına son vermek materyalist bir hayattan daha doğru gelebilir belki de!
6 milyar yıllık evrende denk geldiğimiz döneme bak arkadaş ya! asgari ücreti belirleyen Bakanın maaşı 30000 tl, onaylayan milletvekilinin maaşı 24000 tl, "şükredin!" diyen imamın maaşı 6000 tl oluyor!Kurban olduğum allah türk milletini ahirette +10 puan sevapla sorguya çeker inşaallah! o değil de Matematik bile ülkeye uğramıyor artık; nasıl geçiniyoruz maaşla , anlamıyorum! bir ara maaşla-enflasyon arasındaki değişim miktarını formülize edersem türev yardımıyla da hangi yılda devlete maaş ödeyeceğimizi bulacağım inşaallah kardeşlerim!
ya arkadaş, ne zaman servis ya da dolmuşlara binsem en az 3-4 tane fethullah gülenimsi görüyorum! amma da çok insana benziyormuş Türkiye'de! ya da aramızda dolanıyor mu ne?
simit sarayına gidip self servis yapan ve bir iki simitle bir çaya 15 tl ödeyen öğrencilerin- özellikle de liselilerin- kitap ve dershane ücretlerini yüksek bulması çok garip! hangi simit sarayı'nın önünden geçsem tıpış tıpış! bi kere arkadaşımın zoruyla gittim bi daha da gitmem inşaallah! öğrenci evinde her gün yaptığımız küçük sandviçe 5 tl vermenin anlamı yok!
milli duygularınız ülke parsel parsel satıldığında da devreye girsin güzel kardeşlerim! sadece operasyon dönemlerinde değil! bu arada abd canavarı istediği gibi cirit atabiliyor ekonomi sahamızda!
Çinli satranç büyükustası. oyunları gerçekten çok sağlam ve disiplinli ve sporculuğu da bir o kadar güzel bir kardeşimiz! sinquefield turnuvasında dünya şampiyonu Carlsen'i öyle güzel yendi ki carlsen nerdeyse ayağa kalktı alkışlayacaktı! (bkz: https://www.google.com/am.../ongorulemeyen-ding-liren)
iyilikler, güzellikler, dostluklar vs. için o kadar çok kitap yazıldığı halde, o kadar çok söz söylendiği halde ve fikir üretildiği halde ve iyilikler ve güzellikler için o kadar çok iyi dileklerde bulunulduğu halde neden biz insanoğlu zor, kötü, çirkin ve yararsız olanı tercih ediyoruz çoğunlukla, anlamıyorum! Dünyada kötülükler, çirkinlikler, faydasız şeyler için kimseler kolay kolay ve bilinçli bir organizasyon bile düzenleyemezken neden keza hiçbirimizin istemediği bir dünya yaşanıyor çoğunlukla? yoksa kötülükler ve çirkinlikler kural da iyilikler ve güzellikler mi istisna? ya da görecelilik her şeyde mi mevcut ve boşuna mı sorguluyoruz çoğu zaman?
olay mide bulandırıcı orayı anladık da bu mesele yüzünden bile halen mikro milliyetçilik taslayan embesillerin durumu da bir o kadar garip! kabul edin Artık efendi her bir yerimizden ne sapıklar, ne şerefsizler yaşıyor artık daha iyi görüyoruz sosyal medya sayesinde!
hiçbir zaman doğruyu ve hakikati net bir şekilde bulamayacağımız gerçeği vardır bence! ki insanların bencilliği burda devreye girer! insanoğlu işine geldiği gibi ve menfaatlerine göre ya sosyalist ya da kapitalist, ya realist ya da romantik, ya maddiyatçı ya da maneviyatçı, ya sürrealist ya da natüralist, ya eleştirel ya da kralcı, ya bilimsellik taraftarı ya da duygu sömürücü, olabiliyor çoğu zaman! işimize geldiğinde maddiyat bakımından sırf kendimizi düşünür ama diğer taraftan işimize geldiğinde yanlış olduğunu bile bile toplumun çoğunluğunun çıkarına uygun davranışı sergileriz. mesela bir askerimiz şehit olduğunda ya da bir kadına şiddet durumu olduğunda herkes duygusallığı ön plana çıkarır ve özellike de siyasiler bunu iyi istismar ederler ama söz konusu gelir adaletsizliği, geçim sıkıntısı, enflasyon olunca da işine gelmeyen kesim hemen realist ve robotik düşünüyor! yani ilerde birgün dünyada kıtlık, hastalıklar, savaşlar, afetler vs. yeteri kadar arttığında herkes o çok sıkı sıkıya sarıldığı ideolojisini bir kenara bırakıp bilimsel gerçekliğe odaklanmak zorunda kalacaktır; en azından bu dünya için!
"ben içeri düştüğümden beri" adlı şiirini, Genco Erkal oratoryoda seslendirir, fazıl say usta da piyanosuyla süslerse ortaya şöyle eşsiz bir sanat eseri çıkar işte: https://youtu.be/0Mq9Ri8CjMg ! yüreğinize sağlık muhteşem üçlü!
Bizim Doğu tarafına daha çok iran malları gelirdi çocukluğumda. ismini bir türlü çıkaramadım ama sandviç şeklinde kurabiye tadında bir bisküvi vardı ki tadını hiç unutmam, bence en güzel bisküviydi! onun dışında cino çikolataları favorim benim!
bir sağ görüşlü ve dindar arkadaşımla siyaset tartışırken nasıl oluyor da türkiye'de solculuk veya sol sempatizanlığı yapanlar bu kadar popüler olabiliyorlar ve komunistim diyenler bile hemen kitle toplayabiliyorlar ve en azından hemen karizmatik bir kişilik kazanabiliyorlar? ve neden sağcı siyasiler ya da liderler artık eskisi gibi güven vermiyorlar tabanına ve tabanlarını canlı tutamıyorlar? diye. çok zoruna gidiyordu bu durum. gerçekten hayıflanması beni üzdü çünkü çok dürüsttü fikrinde! valla ben şahsen; merkez sağın ara ara sönük kalabilmesini kendi içlerindeki samimiyetsizliğe ve iktidar hırslarına bağlarım hep bu durumu! çoğu zaman sağcı liderler koltuk bekalarını davalarına tercih etmişlerdir maalesef! rahmetli Erbakan Hoca'yı ve Muhsin Yazıcıoğlu'nu tenzih ederim! sağ kesim de şunu her zaman umutmamalıdır ki ne zaman tecavüz,faşist saldırılar,ayrımcılık yolsuzluk, hukusuzluk ve adaletsizlikler söz konusu olduğunda bunlara en çok karşı çıkan kesim bellidir! ve siz oturduğunuz yerden sol kesimin direnişini küçümserken ve o direnişe vatan hainliği, bölücülük, vandalizm falan derken o rüyanızdan uyanana kadar bir de bakmışsınız ki yalnız başınıza kalmışsınız, güvendikleriniz bir bir size sırtlarını çevirip gitmişler, belli mi olur?
Kesinlikle ismail Küçükkaya çok üstünkörü ve sığ sorularla, ne şiş yansın ne de kebap misali ılımlı bir bir tartışma yaratmaya çalışacaktır! ki yapmalı da böyle; çünkü eğer çok derine inerse vali meselesi ve pkk'nın imamoğlu'na destek verme meselesi(!) ispark'taki yolsuzluk olayı belediyecilik yarışından siyasi bir boyuta taşıyacak tartışmayı!
Bende adeta hastalık derecesine varmış bulunmaktadır bu durum! ne zaman yolda yürürsem veya arabayla gidersem hep plakalarla zihnimden oyun oynar, işlem yapar, kelime türetir ya da ezberlemeye çalışırım! bu da çoğu zaman yapmam gereken işleri unutturuyor bana!
onca ülkeyi sömüren ve Türkiye karşıtı Tutumuyla siyaset yapan bir ülkeye çok da görmeyin bunu içimizdeki fransız kardeşlerim! hala batı Afrika'daki birçok ülkeyi sömürüp bitiren bir fransa bu!
Kim başlattı tam olarak emin olamıyorum ama sonu çok vahim olabilir! Binali Yıldırım ve Ekrem imamoğlu ikilisi biraz daha zorlarlarsa bu durumu, mağarada yaşayan ve iftar açan bir Türk ailesi görmek işten bile değil! illa ki halktan bir yer sofrası görmek istiyorlarsa siyasetçi büyüklerimiz biraz da kırsala ve Anadolu'nun köylerine gitsinler! belki hala bu adeti bozmamış bir-iki ailemiz vardır!
Aslında sadece bu şahıs ve tutumu bile akp'nin yerel seçimdeki mağlubiyetten neden bu kadar korktuğunu gösteriyor! saltanatları yıkıldı, ceplerini doldurmanın önü kesildi diye bu elleri ayakları birbirine dolandı! ne halta yaradığı belli olmayan kurumlara para göndermeleri, belediyeye uğramadığı halde istedikleri Tanıdıklarına maaş bağlatmaları, milyon dolarlık rüşvet yemeleri ve yedirmeleri ve daha nice kirli çamaşırları ortaya dökülecek diye bir hafta içinde yapmadıkları kalmadı akp ve yandaşlarının! onlar da çok iyi biliyorlar ki seçimi kaybettiler ve bu aşamadan sonra yapılabilecek en güzel şey binbir türlü Yalanla, iddiayla seçmenine her zaman saldırabilecekleri bir hedef tahtası yaratmaktır ki seçmen iktidarın seçim ve seçim dışındaki akamete dikkat çekmesin diye!