Takımına dünya'da eşine çok az rastlanan bir tutkuyla bağlı taraftarlardır. Aynı zamanda Her taraftarın eğer başarabiliyorsa kendi görüşüyle başaramıyorsa ben eğer bu takımın taraftarı olmasaydım nasıl düşünürdüm mantığıyla sunacağı düşüncelerdir. Nacizane:
Beşiktaş Taraftarı : Genel anlamda iyi örgütçü, kendi aralarındaki iletişimi kuvvetli, takımdan çok taraftarlığa önem veren tutkulu taraftar grubu. Eğer taraftarlardan oluşan bir mahalle düşünürsek, mahallenin üniversiteli bıçkın delikanlısı.
Fenerbahçe taraftarı : takımını hiç bir koşulda yalnız bırakmayan, takımına maddi ve manevi anlamda her türlü desteği vermekten çekinmeyen taraftar grubu. mahallenin evde müziği yüksek ses açan, arabasını her hafta sonu yıkayan, yeni evli, mahallede her yaptığı konuşulan evinin terasında mangalını yapıp rakısını içmekten hoşlanan kişisi.
Galatasaray Taraftarı : takımını en iyi bilen, analiz eden eğer takımdan memnunsa çok farklı bir motivasyonla ve ateşle destekleyen taraftar grubu. Mahallenin mürekkep yalamış, seyahat engeli olmayan, sık sık iş seyahatına çıkan havalı tipi.
Trabzonspor taraftarı : Futbolu seven, şehrin takımının sevgisini her yere taşıyan, ateşli, hırslı zaman zaman agresif taraftar grubu. Mahallenin heyecanlı, şakacı bakkalı.
Not: Hangi takımlı olduğumu gelecek tahminlere göre açıklayacağım.
süper final maçlarının öneminin arttığı bu günlerde, uygulayan takımın çok şeyler kazanacağı hazırlık metodu. sabah namazının ardından şevkle sabah idmanına başlayan futbolcular abilerin bitmek tükenmek bilmeyen öğretme aşkıyla ve motive edici konuşmalarıyla maçın hazırlıklarını en güzel şekilde tamamlarlar allah'ın izniyle.
angry birds oyununun kürtlerin nevruz olaylarını konu olan hayal ürünü edisyonu. açıkçası ayrımcılık mı yoksa tahrik edici durumların mizahlaştırılması mı bilmem ama son günlerde en çok güldüğüm olay oldu. aşağıdaki adresten izlenebilir. http://www.tividyo.com/vi...gry-kurds-newroz-edition/
Evet eğer özellikle 10-20 yaş arası nesile bakarsanız daha önce bu yaşları yaşamış eski nesillerden çok çok daha az televizyon izlediklerini görebilirsiniz. Ve kendilerinin ortalama türk insanın üstünde olduğunu ima eden şöyle bir söyleme sahiptirler:
''ben televizyon izlemiyorum yeeeaaa''
internetin günümüzdeki yerine sahip olmadığı günlerde de bunu söyleyen tipler vardı, en azından televizyon izlemiyorsa ailesiyle sohbet ediyor, film izliyor ya da kitap falan okuyor derdik. pek inanmasak da inceden bir saygı duyardık yine.
yeni durum belki de 10 yıl sonra geleneksel televizyon anlayışını tarihe gömecek bir şekilde gelişecek. çünkü bu çocuklar bizim çocukluğumuzdaki gibi saatler boyunca televizyon karşısında oturmuyor.
peki bu durum onların kültür seviyesini mi yükseltiyor ya da onları daha mı üretken kılıyor?
aslında bu zamandaki ''televizyon izlemiyorum benn yaaa'' nın gerçeği şu:
- aslında doğru dürüst kitap da okumazlar. kendilerini geliştirecek bir şeyle de uğraşmazlar.
- internette boş boş dolanırlar. tumblr, formspring, twitter, facebook, connected2me ve benim aklıma gelemeyen bir sürü sosyal mecrada profilleri vardır ve buradaki icraatleri boş beleşlikten başka bir şey değildir.
-15 yaşında hayatın her yükünü sırtlamış, dünya edebiyatını, şiirini yemiş yutmuş gibi görünürler. ama aslında öyle değildir.
-televizyon izlemiyorum derler ama televizyonda sevdiği dizileri programları internetten izlerler ( e ne farkı kaldı)
- cep telefonlarından günde ortalama 12 saat facebook'a girerler. (araştırma sonucunda ortaya çıkan gerçek)
- çoğu tanımadığı insanlardan oluşan sanal alemdeki çevresi onun için her şeydir. tek ego kaynağıdır. televizyona ne gerek, kendi şovunu her an yapabileceği bir yerde.
- foto foto foto. daha çok foto daha çok like. daha çok ego.
neyse gençler ben kaçar bizimkiler'in eski bölümlerini izleyeceğin netten. ironi gibi ama değil. televizyon da çok bozdu bunlar yüzünden önünü alamadık.
Sosyal medyayı etkili bir biçimde kullanan bir erkek berberi. Sık sık paylaştığı özlü sözler ve sıcak üslubuyla denizli'de olsam kesin uğrarım dedirtendir.
bazı kızlarımızın hal ve tavırlarından dolayı kafalarının üzerindeki düşünme baloncuğunda yazdığı tahmin edilen cümle.
üniversitede cafe de oturulur. etraf gözlemlenir. kanka ile birlikte tespit edilen kızların düşünce baloncukları seslendirilir. eğlendirir.
bu hatunlar tek tiptir. arkadaşlarını da tek tipleştirir ve topluluk içesinde fosforlu renklerle farkedilmelerini kolaylaştırır.
-ay biscolata reklamındaki ada var ya, oraya gitsem yanımda götüreceğim tek şey sınırsız doğum kontrol hapı olur şekerim. hissetmem lazım. çikolatayı tabeee. (bu kulaklar bunu da duydu)
-- merhaba hanımefendi biscolata sevenler derneğinin motorize ekiplerine girmeye hak kazandınız. şurayı bir tükürüklemeniz yeterli.
- inanmoooorooommmmmm. çidden mieeee?
hatırlandığında yüzde bir tebessüm bırakan diyaloglardır.
4 yaşındaki ben ve kadim dostum orçun'un jean claude van damme 'ın ikiz kardeşleri oynadığı ikiz kan filmini izledikten sonra öğrendiğimiz hareketleri birbiri üzerimizde deneyip sonra yorgun düşüp, soluklanırken yaptığımız entellektüel sohbetten bir kesit.
o * : olm aslında biz kardeşiz belki de bunu bilmiyoruz.
b * : haklısın orçun, biz seninle kardeş gibiyiz sanki.
o: aslında biz 4 yaşında değil 9 yaşında olabiliriz bunu bizden saklıyor olabilirler.
b: gerçeğini öğrenmek imkansız gibi.
o: ben allaha inanmıyom yea.
b: tövbe de çok kötü çarpılıcaz bak. *
bildiğimiz çizgili tişörttür esasında. uzun yıllardır ersin karabulut karikatürlerinde kendisini betimlerken üzerinde görürüz. genç tişörtüdür aslında bu çizgili tişörtler. kelime esprili genç tişörtü gibin bişey. gömlekle falan iyi gider kombine olarak.
ama bunun gerçekten türkiyede bir realite olduğunu farketmem 3-4 sene önce izmir'de yeşildere yolu üzerinde dolmuşla ilerlerken tepecik pazarında bir tezgahın üstünde '' ersin karabulut tişörtü geldi '' yazısının asılı olduğunu görmemle oldu. tepecik pazarı lan bilen bilir. biraz varoş kalır sosyete pazarı değildir öyle bilmeyenler için söyleyeyim. *
kova yaşar lakaplı efsane kalecimiz yaşar duran'ın anlattıkları en komiklerindendir. özellikle zamanın nevi şahsına münhasır milli oyuncusu abdülkerim ile ilgili bu anısı insanı gülme krizlerine sokar.
"En komiği o Göteborg maçında isveç'teki maçta yeniliyorduk, bizden 2 kişi kırmızı kartla atılmıştı, zaten mağluptuk, Abdülkerim dellenmiş maçın hakemi yabancı, bizim Apo dil falan bilmez bir yerden bir küfür duymuş yarım yamalak hakeme sallıyor, bir baktık Apo hakemin karşısına geçmiş, ellerini kaldırmış 'Fuck Me, Fuck Me' diye bağırıyor, hakemin gözler faltaşı gibi açıldı, 'ulan ne diyor bu manyak' der gibi bakıyor Apo'ya, Apo ısrarla 'Fuck Me' diye söyleniyor falan hakem neye uğradığını şaşırdı, rakip takım futbolcular gülüyor, biz de Apo'yu çekiştiriyoruz 'lan Apo manyadın mı oğlum o küfür öyle değil' diyoruz."
yabancı ülkelerde sigara yasağından sonra smirting denen bir kavram türedi. smoke ve flirting kelimelerinin birleşmesiyle oluşan ve türkçesini sigara içerken flört etme olarak anlayabildiğimiz bir olay bu. ilk defa 2004 te irlanda'da ortaya çıkmış bir kelime. bir oturgaçlı götürgeç kafasıyla bunu tüttürürken fingirdeşmenin kısaltması olan tütfingir olarak çevirebiliriz aslında . barın cafenin önüne sigara içmek için çıkılıyor ve seninle beraber kapı önünde tecrit durumu yaşayan tiryakiler ile bir tür sosyal bağ kuruyorsun. bir nevi sel felaketinden kurtulup bir spor salonuna sığınmış insan dayanışması gibi bu. sosyal aidiyet duygusu, yalnız değilim haykırışı.
5727 nin sosyal hayatımıza ket vuracağını düşünürken can simidi gibi bir şey bu. ama bizde olur mu? işte esas sorumuz bu. aslında buna benzer durumlar olmuştur. ne yazıkki sigara dediğimiz illetin sosyalleştirici etkisi olduğu yadsınamaz. taa dersane zamanlarında sigara odalarında ya da bilmem kaç kat merdiven inip kavuştuğun bina önünde nice arkadaşlıklar kurulmuş, nice kesişmeler tanışmalar yaşanmıştır. daha önce yasak uygulanan iş yerlerinin önünden geçerken takım elbiseli adamlarla gömlekli kızların tüttürürken aralarındaki sohbetlere tanık oluyordum. belki de iş yerinde fazla bir yakınlıkları yok ama orda bir tür ortak paydada buluşmuş durumdalar.
oynatalım uğurcum diyor ve senaryolarımıza bakıyoruz. öncelikle sıfırdan başlama potansiyelimizi ele alalım.
1- sigara içmek için barın önündesin ve dışarıda seninle beraber dikilenler ile bir tanışıklığın yok. işte sana gözüne kestirdiğin kişi ile bir sohbet başlatma fırsatı. normalde içeride olsan konuşma fırsatın çok zor. orada artık aynı grup insansınız, ortak noktanız var. tabiiki burda en basitinden sigara yasağından konu açmak gibi kolay bir ilk adım şansın da mevcut. londra'da arkadaşım bu şekilde tanışmaların yaygınlaştığını, kendisininde bu durumu yaşadığını söyledi. tabi bizde oradaki kadar rahat olmasa da ihtimal dahilinde bir durum. bu gece çok güzelsin diye başlatılan bir ilk tanışma cümlesi heralde isabetli olmaz. içeride diğer arkadaşları eğlenirken karşındakinin de canının sıkıldığını düşünürek küçük esprilerle tütfingiri başlatmak ve daha sonrasında da başka ortak nokta bulma arayışları gece sonunda rehberinize bir kişi daha eklenme şansını artırabilir. bu aşamada yanınızda bir de alkolün verdiği rahatlık avantajı olduğunu da unutmamak lazım.
2- işyerinden ya da okuldan bir grup olarak yemeğe gitmişsiniz. ortamda daha önce fazla muhabbetinin olmadığı biri var ve o da tiryaki, yemekten sonra, ''bir sigaramı içsek'' teklifiyle bu kişiyle bir süre başbaşa kalma fırsatı yakalayabilirsin. tütfingir. tütfingir. bonus kazanıyorsun bak.
3)- barın ya da cafenin önündesin çevrende 20 tane herif var, hemen iç sigaranı lan hadi çabuk çabuk.(bu olası durumlardan biri bizde).
4- hababam sınıfındaki bedenci müjdat misali kapı önünde seninle beraber sigara içmeye çıkmış tanımadığın kızın sigarasını çakmağınla yakmaya çalış hemen. gecenin devamında seni değişik sürprizler bekliyor dostum. böyle izbandut süprizler bunlar.
5)- işyerinden, aynı okuldan ya da aynı sınıftan birini bu tarz bir yerde gördüğünde tanışıklığın olmasa bile muhabbet edebilmeniz gayet olası.(işyeri ya da okul önünün dışında, bir bar ortamında)
6)- kendinin kayseri otobüsünde havada durduğunu anlat. sigara içerken birdenbire allaaaah diyerek kendini yere at. kızlar kendilerini yere atan erkeklerden hoşlanırlar.* 7)- en önemlisi merhaba de. merhaba sihirli bir sözcüktür. merhaba doğan güneş, merhaba bulut kardeş.
tütfingir ile ilgili yaşadığım durumları ve duyduklarımı aktarmaya devam edeceğim.
bu kişiler her an her yerde belirebilme yeteneğine sahiptirler. zamanlı ya da zamansız olabilir bu belirebilme seansı. sık sık gördüğünüz biri olur, uzun süredir görmediğiniz biri olur, eski sevgili olur, hasmınız, hısmınız, hep görüp kim olduğunu bilmediğiniz biri olur. özelliği siz farketmeden bulunduğumuz yerde ya da mekanda birdenbire ortaya çıkması, sizin bu duruma şaşırmanızdır. o sırada onun hakkında konuşuyor olmanız da olasıdır. eğer birini bir yerde görmek istemiyorsanız ve biraz önce aklınızdan geçirmişseniz o kişi az sonra aniden belirebilir.
hollywood filmlerinin hemen hepsinde geçen ve dublaj sanatçılarımızın yeteneğiyle daha da tadından yenmez olan, çeviriden dolayı da kulağa komik gelen repliklerdir.
-hey hey hey dostum sorun istemiyorum.(eller kaldırılır ve vücut dili de kullanılır)
-bilirsin-ne derler bilirsin.
-senin neyin var tanrı aşkına!
-hey dostum senin sorunun ne biliyormusun...
-peşimizde biri var.
-canın cehenneme dostum!
-kendine bir içki hazırla.
-hadi dostum bu hiç adil değil.
-aman tanrım,bütün bu insanların nesi var?
-pekala dostum bu bayana merhaba de.
-biri bana burada neler olduğunu anlatsın.
-bakalım doğru anlamışmıyım ahbap.
-aman tanrım!vaman tanrım işte buna inanamıyorum!
-hiç sormayacaksın sandım.
-burdan hemen gitmemiz lazım.
-lanet olsun!vaynasızlar geliyor.
-lanet olsun sen ne bilirsin ki
-hey pislik herif beni gerçekten korkuttun.
-nesin sen ... falan mı?
-hey,vbiri çabuk doktor çağırsın.
-seni gördüğüme sevindim
-unut gitsin dostum.
-hiç bir şeyi unutmazmısın sen?
-benim için bir iyilik yap ve ...
-seni seviyorum lanet olası.
-hey bu senin gecen dostum.
-bu sefer gerçekten öldün.
-kahrolası federaller
-çabuk 911 ara.
leonardo da vinci nin 1502 yılında sultan 2.beyazıd a yazdığı ve ''ben kulunuz'' diye başlayan mektupta haliç için tasarladığını belirtip,eskizlerini gönderdiği,kabul edilecek olsaydı o zaman için ve ondan sonraki 200 yıl kadarlık bir süre için dünyanın en büyük köprüsü olacak köprüdür.leonardo da vinci'nin mektubu türkçe'ye çevrilerek "ceneviz'den leonardo isimli kafirin gönderdiği mektubun suretidir" başlığıyla sultana sunuldu.gelen mektup uzun yıllar sonra gün yüzüne çıkmış(topkapı sarayında bulunmuştur) ve büyük yankı uyandırmıştır.pahalı olduğu gerekçesiyle geri çevrilen köprüden sonra,istanbul ilk köprüyle 1800lü yılların sonunda tanışmıştır.yani mektuptan 300 yıl sonra..
norveç'te ve güney kutbunda projeden esinlenerek yapılmış 2 köprü bulunmaktadır.bu iki köprüyü yapan norveçli sanatçı vebjörn sand geçtiğimiz yıl new york taki bm genel merkezinin önündeki meydanda buzdan bir kopyasını daha,küresel ısınmaya dikkat çekmek amacıyla inşa etmiştir.
yeni açılan ultra-lüks mardan palace'da da bir kopyasıyla karşılaştık geçtiğimiz günlerde.istanbul boğazı şeklinde tasarlanan havuzun iki tarafını birleştirmek amacıyla da vinci'nin çizimlerinden yararlanılarak yapılan köprünün şu anda dünyadaki en büyük kopyası olduğu da söyleniyor ama emin olamadım.norveçteki benzeri ilk bakışta daha büyük olduğu izlenimini verdi bana.
bir tehdit kalıbı.''bir kamyon dolusu adam toplarım lan!'' tehditinden sonra vereceğiniz tepkiye göre iş şekillenir. bir kamyon dolusu adam hep kamyondadır. yaşamlarını orada sürdürürler. sopaları levyeleri falan vardır. akıllarında kalıp kavga replikleri, gönüllerinde kavga ateşiyle, telefonun çalmasını beklerler. uzaklarda çocuklarını, karılarını, analarını bırakmışlardır belkide bu bir kamyon dolusu adam yıllar önce, bir arkadaşın gazıyla kahvehanelerden, mahallerinden, evlerinden toplanmış, kamyona istiflenmişlerdir. kamyon yanaştığında bir amerikan filmi edasıyla ''hey hey hey dostum sorun istemiyorum'' demeniz bir şey değiştirmez. o dayak yenilecek arkadaşım.
aday olduğu başkanlık gibi bir pozisyonu zorlanmadan kazanmak, tartışmasız favori olmak. yani ben oraya ceketimi koysam insanlar ona bile oy verir, o derece süpersonik bi adamım, akılları alırım durumudur. muadili olarak şapkasını koysa kazanır sözü de kullanılır. bu kişiler aday oldukları yerin insanları, ya da bir camia tarafından sevilir, sayılırlar. mehmet ağar, kamer genç, aziz yıldırım bunlara en güzel örneklerdir.
son olarak başbakan ceketini koysa alır diyen akp milletvekillerinin, şanlıurfa belediye başkanlığını bağımsız aday eşref ahmet fakıbabaya kaybetmeleri sonucu, siyasi tarihimizde hatırlanacak bir deyim olmuştur.
+başkanım peluş ayınızı koysanız kazanırsınız.
-yok koymam onu ben, kıymetlim benim o.
+powerpuff girls uyku setinizi koysanız bari.
-kesin diyosun diyosun yani?
+her türlü bebek!
stres atmak için ve mazoşist damarınızı okşamak için ideal bir oyun. çocukluk çağındaki başlangıcı el yardımı ile yapılan taş kağıt makas figürlerinin, taş kağıt makas ritüelinden sonra simulasyon şeklinde birbirlerini kesmesi sarması ya da kırması şeklinde olmuştur. makas şeklindeki el kağıt şeklindeki eli kıtır kıtır keser. bu masum başlangıçtan sonra, biz büyüdük ve kirlendik dünya sözünü hatırlatır şekilde farklı ceza yöntemleri ortaya çıkar. kola yapılan klasik hareket, kulağa ya da diğer uzuvlara yapılan fiske, tokat, balyoz(balyoz şekline getirilen elin kafanın üst kısmına çakılması, beyin sulandırır, tercih edilmez) gibi. işin ilerleyen durumlarında yerde kafa tekmelemek, beyzbol sopasıyla girişmek gibi durumlar olasıdır.
günlük konuşma dilimize en zayıf halka deyimini yerleştirmiş tv programı. kısa saçlı ve bir nevi kırbaçlı sado-mazoşist eylemlerin insanı izlenimini veren sunucusu ile ekranlarda farklı bir tat yaratmıştı o zamanlar. birisi de ne diyorsun sen kadın diyememişti çünkü herşey format dahilindeydi. ama ne olursa olsun bir insanın üstüne bu kadar gidilmez kardeşim. ayrıca son dönemde ki rus ruleti yarışması da bu tür enteresan sunucu formatını farklı bir yorumla karşımıza getirmişti.
öss hazırlık sürecinde, sevgiliden ayrıldıktan sonra, budist rahip olmaya karar verildiğinde, kaybedilen iddia üzerine, saçlarım daha gür çıksın diyerek, kaybedecek hiç bir şeyi olmayan adam profili çizmek için gibi çeşitli ruh hallerinde, aniden karar verilmiş durumlarda depresif ruh hali ön koşuluna uyarak gerçekleştirilen eylemdir. eğer kafa şekliniz müsaitse sorun yoktur aksi takdirde patates tarlası şeklinde beliren kafanızla, vin diesel, bruce willis olma hayalleriniz suya düşecek, pişmanlık sınırlarını zorlayacaksınız demektir.