oyunda bir kimsenin vefatına müteakip radio message panelinde yazdıklarında nickinin hemen yanında bir 'dead' görünürdü. ben nickimin sağına da bir tane eklerdim ve nedense bunu komik bulurdum.
--
dead*always*dead
avea altyapısını kullanan ucuz ttnet bağımlı/bağımsız 3g mobil internet imkanı sunan mobil operatör olma iddiasındaki mobil operatördür. ttnet ve avea ortaklığı zaten bilinirken ona yeni bir operatörmüş gözüyle bakmak yanlıştır. piyasanın sunduğundan daha ucuza internet sunmak politikası peşindeler. avea'nın hiç bir yerde doğru dürüst çekmemesi dolayısıyla müşteriyi mağdur etmekte üstlerine yok.
başımdan geçen olay şudur:
bir ttnet bayisine girilir ve mobil internetin merak edildiği ve nasıl olduğu sorulur. cevap görünürde tatmin edicidir. müşteri hizmetleri aranır ve bulunulan mevkiide bina içinde de 3g çektiği öğrenilir. 4g için aylık 19 + 5 tl vergi ödeme konulu bir sözleşme imzalanır ve 1 yıllığına taahhüt verilir. eve gelinir ve denendiğinde 3g'nin evde çekmediğine kanaat getirilir.
tabii ki avea müşteri kaybetmemek için önce suçu hatta sonra da modemde bulur. ancak denemeler sonucu ikisinin de çalıştığı ancak 3g'nin kapsama alanı dışında olduğu yetkili kişiye telefondan ispatlanır. (Ankara Keçiören Subayevleri lan YUH !).
ttnet bayisindeki güzel bayanın da dediği gibi iade etmek istendiği bildirilir. müşteri temsilcisiyse iade için bir form oluşturmayı ve iadeyi kabul etmeye dair işlemleri gerçekleştirmek için onay ister. şartların ne olduğunu sorduğumda ise olayın iç yüzü ortaya çıkar:
1-modem ücreti olan 70 tl tarafımdan muaf tutulur (modemi iade ediyorum zaten, bir de lütufmuş gibi bunu diyorlar)
2-hattın ilk ay ödenmesi gereken ücreti olan 19 tl ödenecektir (hiç kullanmadığım halde, ki ilk maksadım buna itiraz etmekti)
3-ilk ay ödenmesi gereken 19 tl dışında devletin kestiği iki farklı vergi olan toplamda 51 tl'nin de tarafımdan ödenmesi gerektiği bana anlatılır (sadece modemi denemenin maliyeti 70 tl oldu)
ben ilk ay alacakları 19 tl'yi bile ödememek düşüncesiyle arıyorum, müşteri hizmetleriyle vodafone hattım üzerinden yaptığım görüşme tutarlarını bile hesaba katmadan. onların beni hatalı bilgilendirmeleri sebebiyle devletin benden kullanmadığım hizmetin vergisini almasını sağlıyorum. ne kadar güzel bir memleket. beyfendi size durumu anlatıyorum diyen kadına (ki hep kadın olur) "peki daha ciddi bir seviyede görüşebileceğim bir merci var mıdır" diyorum ve aldığım cevap neşeli: "siz beni ciddiye almıyor musunuz".
bu şakacı tavrı nedeniyle lanet olası avea'ya teşekkürü borç bilirim.
gazete satışlarındaki azalmanın önüne farklı bir abonelik sistemiyle geçmeye çalışmış gazetedir. 12 aylık abone olun 1 ay bizden. cemaat evlerinde artık sistem budur. tatillerde dağıtıcının muhattap bulamamasının önüne böyle geçilmiştir. ancak başarı sağlanamamaktadır zira 1m yaptıktan sonra yeniden 500k'ya düşerek bu sayının ne kadar şişirme olduğunu türkiyeye göstermişlerdir.
Niye kimse kabullenemiyor anlayabilmiş değilim. bu gazete 1000000 satamaz işte. kimse gidip bu gazeteye o kadar para vermez. tamam, her mensuba birer gazete gönderdin diyelim, diğer ortalama okuyucuyu nasıl çekmeyi planlıyorsun? abiler tarafından bu gazetenin sürekli zarar ettiği, karlı birşey olmadığı söylenirdi. madem kimse okumuyor, madem zarar da ediliyor, nedir bu ısrar, anlamak mümkün değil.
Kandırmacadır. Ben de bu topluluğun içinde bulundum. o gazete bir milyon satılıyor doğru, ama bir milyon okunmuyor. her sevdalı ortalama 4er 5er gazete aboneliği alıyor. sayı çok şişirmedir. teknoloji çağı türkiyesinde haber ve köşe yazısı okuma aracı olan bir "gazetenin" bir milyon satabilmesi mümkün değildir. benim de içinde olduğum kitle daha bağımsız takılan haber portallarını takip etmektedir.
bir türlü adam edemediğim eğilimdir. düşün gerektirsin gerektirmesin, herhangi bir başlığın altına söyleyecek sözü olmamasından ötürü sadece (bkz: zıkkımın peki) şeklinde entry giren yazara karşı içimde oluşan serzeniştir. fikir sahibi olmadan huy sahibi olmayın.
mikasa, adidas ya da nike futbol topu sahibi olanlar okul erkeklerince el üstünde tutulurlardı. tenefüslerde yapılan kısa maçlarda en çok başvurulan ve ilim iznine başvurulan insanlardı.
kadınların sürekli "yavrum, bebeeem, bideneem, püskülüm, cicişim, kuzucum" şeklinde aşırı suni suretteki birbirlerine hitaplarından mütevellit karşı tepki olduğunu düşündüğüm kendinden doğal oluşumlu durumdur. kadınların bu şekildeki hitaplarını sevmiyoruz. lisedeyken de birbirinin kucağına oturan kızlar görürdük. ne yapalım yani, biz de mi kol kola girelim, öpüşelim, birbirimizin kucağına oturalım. kızlar yaparken yeterince iğrenç bu durum zaten.
ttnet sırf biz daha hızlı internet kullanabilelim diye gece gündüz çalışıyormuş. "daha hızlı"nın ne ifade ettiği önemli; örneğin: önce--1024kb/s, daha hızlı--1025kb/s. bu hıza alış türkiye derken de kesinlikle daha hızlısını beklemeyin denedik olmuyor işte, mesajını vermekteler aslında.
bir zamanlar bu cemaatin içinde bulunmuş olarak hayretlerle karşıladığım durumdur. benim savım odur ki; cemaat, liderini yani model aldığı insanı, yanlış yorumlamıştır. idol diye bir kavram vardır, iki anlamlıdır: 1-bireyin hayat felsefesini kabul ettiği insandır diyebilirim. 2-ingilizce idol kelimesi put anlamına gelmektedir. belki uç bir vargı sayılabilir ama bence cemaat "idol"ünü "put"laştırmıştır.
bankalar, kurumlar ve eğitim eğitim ile alakalı gülen hocaefendinin söyledikleri, daha doğrusu eski görüntülerden benim hatırladıklarım oldukça farklı şeylerdi. örneğin hoca bankalar üzerine şunu söylemektedir: "herkes bilsin ki bizim bankalarla bir işimiz olmaz, olmayacaktır. çünkü bankalar, faizin döndüğü yerlerdir. müslümanın faizle bir işi olmaması gerekir." şimdi bu durumu düşündüğüm zaman işin içinden çıkamıyorum. bankasya diye bir banka cemaate mal olmuş durumdadır. aynı şekilde cemaat öğrenci mensuplarına kyk kredisi almayı salık vermektedir.
yine örneğin kurumlar meselesi vardır. hoca efendi "bizim hiç kimse ya da hiç bir amaç uğruna hile ya da haksızlığa başvurmamız mümkün değildir." demektedir. gülen cemaatinin toplumun her kurumunda, her sınıfında bulunduğu gerçeği yadsınamaz. hoca, biz kimseye (soruları vermek gibi) bir kayırmada bulunamayız, bu helal değildir, mübah değildir, dedikten sonra cemaatin kalkıp sınavlardaki hile bahislerine karışmaları ne kadar normaldir? hile, savaşta bile mübah sayılmazken bu durum nasıl açıklanabilir?
eğitim alanı, belki cemaatin en az çuvalladığı tek alandır. cemaat herkesin üniversite eğitimlerine devam etmelerinin gereğini vurgular. tabi bunun da eksisi vardır. bireyler hangi bölümde okurlarsa okusunlar kendilerine bir akademik kariyer biçmeden okurlar. akademik kariyer dışında, okuduğu daha doğrusu öğrendiği mesleğine devam eden birey sayısı bir hayli azdır. yurt dışı okulları ve buralardaki öğretmen kadroları zaten sağır sultan tarafından bile bilinmektedir.
şimdi buraya kadar geldikten sonra kendime şu soruyu sorabilirim, ben bunu niye yazdım?
bir müddet cemaatin içinde bulundum. bu kirlenmeyi yeterince gördüm. dayanamadığımı söylemeliyim. ailelerin genel düşüncesi çocuklarının burada bulunmakla en azından namazlarını kılacakları yönünde. yani cemaat bir anlamda manevi bir sığınak halini alıyor. ama aileler kesinlikle hep daha azına razı olarak resmin kalan kısmını görmüyorlar. cemaat içinde -en azından benim için öyleydi- bilgilenme acı vericiydi. ne kadar çok bildim, o kadar çok soğudum. hocanın en az 30 kitabını okudum. en az 200 bant kaydını dinledim. onun üzerine yazılmış en az 10 kitap okudum. bunlar beni ısıtan şeylerdi. hocanın kafamda oluşan imajı cemaat içindekiler tarafından zedelendi. hissettiğim korozyonu farklı kurumlardaki insanların kendi ağzından dinledikçe de hem ne yazık ki kendimi haklı çıkarıyorum hem de üzülüyorum. cemaat içindeki insanlara bunu söyleseniz kesinlikle "olur mu hocanın her şeyden haberi var" diyeceklerdir. artık şunu çok rahat söyleyebiliyorum; cemaat, fethullah gülen'i yorumlamaktadır. ahiret inancınız varsa -ki biliyorum oralarda bir yerde var- hoca iki eliyle yakanıza yapışacaktır. bunlar benim görüşüm. dışarıdan yorum yapan bir insan değil, aksine olan bitene şahit olmuş, pisliği sezmiş, haksız da çıkmamış bir insan olarak bunları yazıyorum.
edit: tahmin etmeliydim. okumadan fikir sahibi olmak gibi bir kötü huyumuz var. o nasıl bir okuma hızıysa dakikası dolmadan yorum yapıldı bile.
Uzak bakışmalar yerini açılmaya bırakır, erkeğin kadına açılmasına. kadın bu anda kendini bir halt sanar ve karşı tepkisini reddederek verir. bir gün önce reddeden kadın nasıl oluyorsa bir gün sonra hoşlanmaya başlar. lügatte karşılığı var mıdır bilinmez. kadın erkeğin etrafında dolanmaya başlar, muhabbetlere girmeye çabalar, pas vermedikçe de yaklaşmaya çalışır. işin esansı böyledir.
şöyle bir örnek de mevcuttur tabi:
sigara içen arkadaşla bahçede sohbet ederken tanımadığımız biri gelir ve "ateşiniz var mı" diye sorar. arkadaş çakmağı çıkarınca gelen tanımadık şahsiyetten şu sözler dökülür: "ateşiniz varsa sigaranız da vardır sizin?"