Aziz Nesin’in ‘Zübük’ adlı eserinde yer alan karakter. Eserde karakter şöyle tanımlanır ‘ yarın öbür gün kendi başa geçse, kendine muhalif olur; öyle her şeye muhaliftir’ . Bu karakterde her zaman olması gereken insanı bulurum.
13 yaşındaki seyfi diker kardeşimizi genç yaşında aldığı bu şampiyonluk için kutlar. Tolga Öcal adlı 40 yaşlarındaki yarışmacıya ise yürümeyi ve yüzmeyi daha iyi öğrenmesini, sporda centilmen ve ahlaki davranışları araştırmasını tavsiye ederiz
Tam biraları alıyordum ki mağaza müdürü ‘beyefendi 4lü paketlerden 4 tane alabilirsiniz’ dedi. Galiba dün aşırı yüklenmişler diğer mağazalarında kalmamış falan. Hanıma da araba aldırıp 4 paketde ona aldırdım. Apartmanın altındaki tekelcimi bile gördüm. Adamla bakışıp kaçamak kaçamak gülüştük falan yani.
Şahsımı çok şaşırtan çiçeği burnunda tüsiad başkanıdır. Şöyle ki; ismi Türk işadamları derneği olan bir oluşumun yabancı başkanıdır. Sayın yazarlar beni yanlış anlamasın, ırkçılık anlamında değil, bence Türkiye’nin önde gelen sermaye sahipleri bence hükümetin baskılarına karşı gelemeyip ya da uğraşmak istemeyip bu adamı seçtiler ki kendisi tek adaydır.Tüsiad kuruluşundan bu yana ülkenin politikalarına yön veren kurumlardan biridir; ya da bu beyefendi seçilip Türkiye yabancı sermayeye göz kırpmıştır ki bu da şu an ki durumda ne kadar işe yarar tartışılır.
Kendisini aydın diye tanımlayan, meme ile işi olmayan kişi. Aç kalmış olmalı ki popülist hareketlere başlamıştır. Klasik türk aydınının yaptığı gibi rüzgar nerden estiyse sırtını oraya vermiştir.
‘Vatandaşa cart curt yok’ vecizesi ile akıllara yer eden sinirlendiği zaman karşısındakine prens adlı horozu atarak saldırı skillini kullanan ‘bizimkiler’ dizisinin karakteri.rahmetli (bkz: Aykut Oray) canlandırmıştır.
Tarih konusunda rahmetli Halil inalcık Türkiye’de nasıl bir otorite ise Korkut Boratav’da iktisat konusunda otoritedir. Ayrıca şu kriz günlerinde (bkz: Türkiye iktisat Tarihi) kitabını tavsiye ederim. Ülkemizin ekonomik dönemeçlerini basit ve anlaşılabilir bir dilde anlatmıştır.
Gerçek araçların belirli bir oranda küçülterek plastik,metal ve alüminyum gibi parçalar ile aslına sadık kalınarak modellenmesidir. Koleksiyon amaçlıdır. Detaylandırma ve malzeme kalitesine göre değerlenir.
2014 yılında Kıbrıs’ta yurtdışı görevinden mütevellit 78 tl olan maaştı. Hey yavrum hey, bir de Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri askeri olmanın gururu. Bilmeyenler için bu askeri birlik G.I Joe gibi seçkin, özel eğitimli, operasyonel bir birliktir. swh
tam bir strateji oyunu büyümek için yancılık sanatını iyi bilmeniz lazım. mesela; prophet jesus nicki ile ile girdim bi baktım the vatican diye bi eleman var ben buna yanladım hacı bildiğin baya birlikte avlanıyoruz, pusu kuruyoruz beni yemliyor falan. baya büyüdük sonra bu salak bi ara parçalandı. sonra ben bu the vaticanı yedim. atalarımız bir kez daha haklı çıktı; (bkz: acıma yetime döner koyar götüne)
ayrıca erkekler çok kibar lan burda kadına karşı. kadınım ben be nickiyle girdim; kimse dokunmadı lan bana, istediğim gibi gezdim valla arada beslediler falan rahat olun kızlar bu oyunda erkek tacizi yok.
hee bi' türbanlı bacı diye biri vardı o çok takıldı peşime. bu da kadın rekabetinin ne kadar pis bir şey olduğunu gördüm.
dün gece iş arkadaşlarım ve yabancı ortaklarla çıktığımız istanbul turunda gerçekleştirdiğim eylemdir. bütün gün 2013 yılını analiz etmiş, kar/zarar tablolarını hatim etmiş yeni pazarlama ve ürün stratejileri planlamış ve artık sıkıntıdan hanımlar manikür zamanlarının gelip gelmediğini düşünüp; beyler kravatlarını gevşetip 'lan hangisine yazsam acaba' diye düşünürken ortamın kokusunu alıp; hep beraber bir gece turu yapmayı önermiştim. tam bir katılım olduğunu görüp reinaya gitmeye karar verdim ve sekretere loca rezervasyonu için ricada bulunmuştum.
toplantıdan sonra biraz dinlenip yemeğe çıkıldıktan sonra doğruca reina'nın yolunu tuttuk. garsonlar tarafından locamıza eşlik edilip, locaya yerleştikten sonra ilk önce hafif içkiler ve mesafeli sohbetle geçerken müziğin ve içilen içkilerin hızlanması neticesinde mesafeyi belirleyen libidolar, sohbeti belirleyen ise flörtöz cümleler olmuştu.
martin garrix, dj tiesto, lady gaga remixleri derken birden ebru gündeş ve suçsuz, günahsız, iftira atılan, hor görülen, itilip kakılan; 'söyleyin lan kaç para bir flüt, kaç para lan' kocası reza zarrab'ın dramı aklıma geldi. tanrım, fit vücudum tekno ritimler ile bir titreşime alınmış 3310 edasıyla titrerken, düşüncelerime prangalar vuramıyordum. allah'ım... hemen bir şişe 'dom perignon' söyledim. (fakirler bilmez, zenginler de fakirlere anlatmasın; tüyo versin, fakirler tahmin etsin)
kafamdaki düşünceleri dağıtmak ve birazda şehr-i diyar kentimle başbaşa kalabilmek ve şehrimin gerdanlığını görebilmek için bir kadeh 'dom perignon' ve purom ile açık havaya çıktım. allah'ım yine adalet aklımda gene adalet, gene hesaplaşmalar, gene nöronların beni iç gıcıklayıcı bir sesle seviyeli bir sohbete davet edişi vardı.
hande ataizi zamanında niye tuvalet camına sıkışmıştı lan, niye ibrahim kutluay demet akalın'ı bırakıp demet şener'le evlenmişti peki ya serdar ortaç'ı kim kumara alıştırmıştı, sinan akçıl hadise'yi gerçekten hande yener ile aldatmış mıydı? kafamda deli sorular vardı sevgili yazarlar.
ve düşündükçe kafamdaki sis azalıyor, gözlerim adeta yeşilçam'da yıllarca kör olan ama talihli bir araba kazası sonucu gözleri açılan fatma girik'in gözleri gibi açılıyordu.
Bütün bu soruların cevabı ülkemizdeki tuvalet camlarının küçüklüğünde, isim benzerliği olan ünlü kadınların karışıp yanlış nikah kıyılmasında, insanımızın serdar otraç'ın şarkılarına post-modern olgular yüklemesinde ve sinan akçıl'ın düşük ve dar omuzlarının hande yener'i hadise'den daha fazla etkilemesindeydi.
arkadaşlar bu sorunların üstesinden ancak ve ancak adeleli vücuda, zeki bir kurdun bakışlarına ve bir engerek yılanının esnekliğine sahip olan ahu tuğba'nın eski sevgilisi meriç gelebilirdi.
meriç'i hangi şarkıyla anabileceğimizi bilemediğimden ve alkol, libido karışımının beynimi ele geçirmesinden dolayı ancak enternasyonal marşını çaldırabildim. dostlarımdan, canlarımdan, ciğerlerimden özür diler ve bir xanax, bir diazem alındıktan sonra kıvanç tatlıtuğ'a benzeyen vücudumla siz saygıdeğer yazarların affına sığınıyorum.
baba memleketi olmasından dolayı antepli sayılırım. hiç gitmeyenlerin, antep'i geri kalmış zannedenlerinde bir gidip görmesini dilerim ayrıca zengin antep mutfağından istifade etsinler mutlaka. yalnız benim gördüğüm antepliler de birbirini çekememezlik durumu var gibi, bilmiyorum neden.
hayatımda hiç gitmediğim ama 'olm işte deniz dalgasız o yüzden adı ölüdeniz' geyiğine çok maruz kaldığım yer. Bu sene gitmeyi planlıyorum temmuz'un başında. ne yapılır, nereye gidilir, nerede kalınır gibi tavsiyelere sonuna kadar açığım. bilgilendirirseniz sevinirim değerli yazarlar. hee görüpte 'ne cevap vericem lan' diyen yazarların montla sıçmasını temenni ederim.
Eskişehir'de tam espark'ın karşısında yer alan börekçidir. eskişehir espark meydanındaki direnişin dağıtılmasından sonra direnişçilerin mallarını yağmalamışlardır. Bu yüzden öğrenciler tarafından şiddet kullanılmadan protesto edilmişlerdir. eskişehir'de yaşayan yazarlardan ricam boykota destek olmaları ve bir daha bu yere ve bu işletmenin şubelerine gitmemeleridir.
Necati şaşmaz'ın konuşmasını eleştirenin alnını karışlarım. bence çok güzel konuşmuş adam.
not: kurtlar vadisi izlemiyorum
konuşmasını dinledim de; lan adam nasıl konuşmuş öyle ya. adam konuşurken gezi parkını falan unuttum, iç dünyama döndüm şerefsizim. 'Ben bu hayatta ne yapıyorum' 'bu hayatta benim yerim ne' 'varlığım bu evrenin derisini kanırtan bir yara mı yoksa amaçlarıma ulaşmamı sağlayacak bir araç mı' bunları sordum lan kendime. yarın finalim olduğu için bir daha dinleyemedim. ama finallerim bitince art arda dinleyip varoluşculuğun kitabını yazıcam lan.
Necati şaşmaz'ın konuşmasını eleştirenin alnını karışlarım. bence çok güzel konuşmuş adam.
not: kurtlar vadisi izlemiyorum
konuşmasını dinledim de; lan adam nasıl konuşmuş öyle ya. adam konuşurken gezi parkını falan unuttum, iç dünyama döndüm şerefsizim. 'Ben bu hayatta ne yapıyorum' 'bu hayatta benim yerim ne' 'varlığım bu evrenin derisini kanırtan bir yara mı yoksa amaçlarıma ulaşmamı sağlayacak bir araç mı' bunları sordum lan kendime. yarın finalim olduğu için bir daha dinleyemedim. ama finallerim bitince art arda dinleyip varoluşculuğun kitabını yazıcam lan.
üniversite caddesi yoğun gaz altında. çevik kuvvet seylap caddesi ve üniversite caddesi kesişiminde barikat kurmuş durumda. yenibağlar mahallesinde direniş var.
ilk defa girdiğim sınav. o yüzden olaydan bihaber girdim. gözlemlerim ve deneyimlerim şunlar;
-ben 100 soru yapıcaz zannediyordum. meğer 150 soru yapcakmışız. ulan allah'sız 180 dakika da 150 soru nasıl yapalım. ben yapamazdım yani.
-oğlum evimin anahtarını niye almadınız içeri lan? ne yapabilirim o anahtarla sınavda? gene benim evimin anahtarı, arabası ile gelene daha da yazık.
-söz1 paragrafları ne olm öyle ya? hangi kafada, ne kullanılarak yazılmış paragraflar onlar? kendine iyi bak çok paranoyakçaydı.
-uçakla, trenle türkiye'yi dolaşan grubun allah belasını versin. sizinle yola çıkanın burnu boktan ayrılmaz. o nasıl mantık olm öyle? yok aktarma olcak illa yok uçaklar illa doğuya gidecek. doğru yaptım soruyu ama kars'tan istanbul'a uçakla gidebilmek için asya, amerika ve avrupa kıtalarını mı geçicez lan uçakla.
-söz1 hazırlanırken bence kesin bir şeyler kullanılmış.
-o sayaç ne olm, kıyamet saati gibi? aya roket mi göndericez? sınavda saate baktıkça kendimi 24 dizisinde zannettim, daha da strese girdim.
-silgi için sağolun. faber-castell olm, boru değil. gerçi 50 lira verdim, sınava girmek için o hala içimde.
-benim şekerle pek aram yok, o yüzden yemedim. ama kırmızısı çok güzelmiş. isteyen olursa gönderebilirim.
-lan ben 100 tane soru çözdüm, birde salak gibi 'iyi lan gene kaa, yaptın olm bir şeyler' diye söylüyordum kendime. ne 150 sorusu abi ya.
ilk önce üzerlerine küçük çocuk gönderip, ana avrat küfür ettirerek psikolojik harp uygulayıp sonra 'noluyo bilaaader' girizgahı ile dalarsak mutlak galibiyete ulaşacağımız eylem.