Son derece dandik oto kiralama firmasıdır. Kendine ait araçları yoktur, aracı firmalarla sizlere bu hizmeti sunar. Golf kiralarsınız karşınıza clio gelebilir. iade etmek istersiniz iade etmek için önceden haber vermeniz gerekiyor iade etseniz dahi paranız iade edilmez diyorlar.Gelen araçların kliması çalışmıyor, rot balans ayarları yapılmamış, koltuklarına sıçılmış olabilir. Bin türlü rezillikle karşılaşabilirsiniz. Uzak durulması gereken bi firma.
Ekşisözlükte patlak veren kimilerin hastaneyi haklı bulması kimlerinin aileyi haklı bulduğu davada kamuoyuna bir açıklama yapmak yerine haberin geçtiği url'leri mahkeme kararıyla engellenmesi enteresan. Kimin haklı olduğuna adalet karar verecektir şüphesiz.
Mahkemelerin internette çıkan haberleri engellemesi hastaneyi mi haklı kılıyor? bilen birisi cevaplandırabilir mi? http://odatv.com/hastaned...aristirdi-2505171200.html http://haber.sol.org.tr/t...-hastaneyi-savundu-197682
Şehirlerarası yolculuklarda eğer otobüs ile gideceksem genelde tercih ettiğim firmadır fakat bu firmanın araçlarıyla ne zaman yolculuk yapsam bi benzinlik sevdasıdır yolu rahat yarım saat geciktiriyor. Şuanda seyahat etmekte olduğum araç beni saydığım ikinci benzinlikte yakıt aldı. Uyuduğum sırada kaç benzinliğe girip çıktı bilmiyorum. Bu araçlar sefere çıkmadan yakıt alsa durmadan yola devam etsek daha güzel olmaz mı? https://galeri.uludagsozluk.com/r/1415403/+
Gazetemiz Arşiv Müdürü Zekeriya Say kaleme aldığı, ''14 Ağustos, Fethullah Gülen’in deprem senaryosu!..'' başlıklı yazısında, FETÖ’nün 14 Ağustos tehditi hakkında çarpıcı yorumlara yer verdi.
07 Ağustos 2016 Pazar 13:22
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün 15 Temmuzdaki başarısız darbe girişiminden sonra yaşananlar herkesin malumu. Bu nedenle, o konulara girip yazı kalabalığı yapmak istemiyorum. Zaten yazının aşırı uzun olacağını şimdiden kestirmek mümkün. Çünkü yaptığım araştırmalar sonucu karşılaştığım komplo teorileri dudak uçuklatacak cinsten. Her neyse inşallah sadece “komplo” olarak kalmasını ümit ettiğim yazıya başlayalım!..
Bildiğiniz gibi darbe sonrası başlayan operasyonlarda Fuat Avni hesabı ile ilgili olarak Başbakanlık'ta çalışan Mustafa Koçyiğit’in gözaltına alınmasının ardından, onun ismiyle abisine ait olduğu iddia edilen bir hesap açıldı ve "14.08.2016'da tekrar görüşmek dileğiyle, hoşçakalın." Şeklinde bir tweet atıldı.
insanlar, 14 Ağustos nedir - ne değildir? diye tartışırken bu sefer de FETÖ lideri Fetullah Gülen'in bir sözü tekrar gündeme geldi.
Gülen, üstü kapalı bir tehdit barındıran 'kuluçka' örneğinde; "Ne kadar ağır gelirse gelsin dişini sık ve sabret. Beklentilerin karşısında kuluçkada yumurtaların 20 gün çevrildiği gibi sabret" diyordu.
Sonrasında ise Amerikan CNN kanalına verdiği röportajda kameranın kadrajına giren iki çerçeveden birinde, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin vurularak öldürüldüğü tarihi Diyarbakır 4 Ayaklı Minaresi bulunuyordu. Tabi bir minare ve dört ayak tablosuyla, 1 ve 4 rakamlarına göndermede bulunarak subliminal olarak 14 Ağustos’a göndermede bulunduğu iddia edildi.
Ayrıca, 3 Ağustos'ta kapatılan Mevlana Üniversitesi'nin twitter hesabından; "14Ağustos’ta görüşmek üzere..” diye atılan tehdit tweeti, tedirginliği artıran başka bir unsur oldu.
14 Ağustos’un neden tercih edilmiş olabileceği sorusunun en net cevabı, Ak Parti’nin kuruluş yıldönümüne denk geliyor olması.
Zaten, Twitter’da FETÖ yandaşı bir hesaptan:
"14Ağustos AKP’nin kurulduğu gündür. Bu tarihte mağlup olacaklar..” diye bir tehdit tweeti atıldı bile..
14 Ağustos ile ilgili olabileceklere dair ortaya atılan onlarca iddia var. Bana göre, bu seferki tehdit çok farklı. Darbe kalkışması, suikat gibi bir atraksiyon beklemiyorum. En azından o kadar gözaltı sonrası, yaklaşık bir ay gibi kısa sürede yeni bir kalkışma mümkün görünmüyor.
O halde FETÖ’cülerin sır gibi sakladığı tehdit planı daha az insan gücü isteyen bir girişim olmalıydı. işte tam bunları düşünürken, Twitter’da tesadüfen karşılaştığım ve Gülen’in depremden bahsettiği video’yu görünce, 14 Ağustos’ta tehdit edildiğimiz saldırı planının “deprem” olduğundan şüphelenmeye başladım.
Hele bir de Fransız Le Figaro Gazetesi’nin “istanbul'da deprem basıncı en yüksek seviyede” başlığıyla yayınladığı ve 7 ila 8 büyüklüğünde bir depremin olacağını iddia ettiği haberini görünce tamamen ikna oldum. Her ne kadar Kandilli Rasathanesi, Le Figaro’nun “yüsek basınç” iddiasını reddetse de, FETÖ’cülerin 14 Ağustos'ta gerçekleşeceğini iddia ettikleri tehdit kesinlikle depremdi.
Nereden mi çıkardım?..
Buyurun benim daha önce yayınlanan haber ve makalelerden derlediğim komplo teorilerini birlikte okuyalım;
Öncelikle, Yazar Mehmet Ali Bulut’un Haber7’de 25 Ocak 2010’da yazdıklarına göz atalım;
(..)
“iki yüz bin kişinin hayatını yitirdiği tahmin edilen Haiti depremi, sanırım tarihe, 200 bin kişinin hayatını kaybettiği deprem olarak değil, Çin ile ABD’nin, küresel güç gösterisi yaptıkları bir afet olarak geçecektir.
Çin; güya, deprem sonrasında yaşanan yağmalama olaylarını önlemek için Haiti’ye 3 bin asker gönderince, Amerika arka bahçesini Çin’e kaptırmamak için hemen bölgeye Çin’in üç katı asker çıkardı. Conilerin Haiti caddelerinde sergilediği tavır, Irak işgal manzaralarından farksızdı. Artık o askerlerin Haiti’yi ne zaman terk edeceklerini Allah bilir.
Bu da gösteriyor ki deprem, artık bir ülkenin işgal sebebi olabiliyor!
Esasında deprem, Rusya, Fransa ve özellikle Amerika/israil gibi –bilmiyorum Çin de onlara katıldı mı?- ülkeler için, artık kurgulanıp yönlendirilebilir bir silah halini almış olmalı.
(..)
Şimdi tarihini net hatırlayamadığım - 1997- 98 gibi bir tarih kalmış aklımda- bir haberde, Fransa ile bilmem kimin, Avustralya’nın bilmem kaç mil güney batı açıklarında yapay ve yönlendirilmiş bir deprem denemesi yaptıkları ve ana karada amaçlanan bölgede ‘deprem yaratma’ denemelerinin başarıldığı bildiriliyordu. Tıpkı uzaktan atılan bir füze gibi, denizin içinde bir yerlerde yapılan bir patlama ile bir fay hattı tetiklenip hedeflenen yerde deprem meydana getirilebilmişti.
Bu hala mümkün mü ve bu tür çalışmalar yapılıyor mu yapılmıyor mu bilmem ama büyük tahribatlara sebep olan fay hatlarında birikmiş enerjinin yavaş yavaş boşaltılması çalışmalarının var olduğunu biliyorum.
Şimdi bu konuya nokta koyarak, artık hep istanbul ile birlikte anılan Marmara depremine bir satır başı açalım.
Bilindiği gibi Marmara’nın altından biri güney, diğeri kuzey iki fay hattı geçiyor… 1999’daki deprem, güney hattında gerçekleşti. Bir de Kadıköy ve Eminönü’nden geçen ve tarihte ‘istanbul depremleri’ diye şöhret bulan depremlere kaynaklık etmiş kuzey fay hattı var.
(…)
Esasında Marmara’nın altında kilometrelerce devam eden ve lav çıkışlarının açık açık görüldüğü öyle bir hat var ki, o hattı bile bile istanbul’da müsterih yaşayabilmek mümkün değil. Fransızların deprem araştırma gemisinin çektiği o görüntüleri ben de gördüm. Halen daha o görüntülerin, AKOM’un elinde mevcut olması lazım. istanbul gerçekten açık bir magma yarığının yanı başında kurulmuş gibidir. Ne zaman harekete geçeceği belli olmasa da adeta ağzını açıp emir bekleyen bir ejderha gibi orada o hat, hep açık duruyor.
istanbullular için tek teselli bu hattın güney fay hattı olmasıdır. Ama kuzey fay hattı da en az onun kadar tehlikelidir. -Boğaz’ın bir tektonik yırtılma sonucu oluştuğunu unutmamak gerekir.- Tarihte istanbul’u, en az iki kere yerle bir etmiştir. Bunlardan biri 1509 depremi ki ‘küçük kıyamet’ diye de bilinir... 109 cami ve 1070 ev yıkılmıştır. -Üstelik o zaman istanbul’un bina stokunun yüzde doksanı ahşaptır- Diğeri de 1894’te gerçekleşmiş ve gerçek anlamda istanbul’u adeta harap etmiş depremdir ki o depremde Kapalıçarşı tamamen yıkılmıştır.
Keza istanbul’u yerle bir eden 1766 depremi var ki, aynı zamanda büyük bir tusunami yaşanmış, sular surları aşıp istanbul’un birçok yerlerini basmıştır. Öyle şiddetli gerçekleşmiş ki mezar taşları bile kırılmıştır.
istanbul’un, Toledu, Gırnata, işbiliye, Budapeşte, Belgrat, Budin, Sofya, Selanik gibi yeniden Hıristiyan toplumların eline geçmesi için birilerinin can attığını çok iyi biliyorum. Ve birilerinin, Byzantium 1200 konseptiyle, istanbul’u yeniden yapılandırma –minarelerden arındırma- hayalleri kurduklarını da biliyorum. Ve deprem gibi bir afeti böyle bir iş için kullanmaktan sakınmayacaklarını da...
(..)
Mehmet Ali Bulut’un yazısından da anlaşılacağı üzere; küresel güçler istanbul’u elimizden almak için suni bir deprem yapabilirler..
Peki bu mümkün mü?
Milliyet Gazetesinden Tunca Bengin, 19 Eylül 2000’de “Yapay sarsıntı” yapılabileceğine dair yazısında, 2002 yılında vefat eden Prof. Dr. Aykut Barka’nın;
"Fay hattının kırılması patlayıcı ile değil sıvı enjekte edilerek olur.
1970'li yıllarda Amerika'da böyle bir araştırma yapıldı. Ama belli bir noktada bırakmak zorunda kaldılar. istanbul için son derece riskli bir olay. Durduk yerde 7.2'lik bir sarsıntının sorumluluğunu kim alabilir?" sözlerine yer veriyordu.
Tabi araştırmama devam ederken;
Şu sıralar FETÖ/PDY ile olan iltisakı yüzünden yurtdışına kaçan Nuh Gönültaş, 13 Haziran 2003’te Nazlı Ilıcak’a ait Tercüman gazetesinde;
“Genelkurmay’ın, deprem silahlarının varlığını kabul ettiğini, yapay depremlerin kitle imha silahı olarak kullanımı konusunda personelini bilgilendirdiğini ve depremi tetikleyici silahların bilinenden daha ileri düzeyde olduğunu” iddia ediyordu.
Gönültaş’ın elinde bulunan Harp Akademileri Bülteni'nde, bir Yarbay'ın yazdığı deprem tetikleyici silahların çetelesi şöyle: “Deprem Tetikleme Silahı (Earthquake Triggerin Weapon) EWT, Elipton silahı, Yüksek Frekans Aktif Kutupsal Işık Geliştirme Projesi, elektromanyetik Deprem Tetikleyici Silah Teknolojisi, Elektromanyetik ateş Topu, Nükleer Silahlar.”
Gönültaş ayrıca, “deprem silahlarının varlığı bilimsel olarak ispatlanamayacağını ancak Rus Siyasetçi Vilademir Jirinovski tarafından Elipton Silahı olarak açıklanan silah sisteminin yerçekimi girişimi ile ilgili bir silah sistemi olduğu ve bu silah sisteminin kullanılmasıyla deprem meydana gelmesi arasında bir irtibat bulunduğu belirtilmektedir. Çekiç olarak adlandırılan bu silah ile Ermenistan depreminin başlatıldığı ve yerkabuğunda birikmiş gerilimin bulunduğu bölgelerdeki yer çekimi ivmesinin değiştirilerek depremlerin başlatıldığı”nı ileri sürülmektedir."
Gönültaş, Harp Akademileri Bülteni'ndeki makaleyi yazan Yarbay’ın “yapay deprem yaratılarak kitle imha silahı olarak kullanılması konusunda henüz bilimsel anlamda bir delil bulunmadığını ancak bilimsel anlamda delilin olmamasının bu tür silahların olmayacağı anlamına gelmeyeceğini” iddia ettiğini yazıyordu.
Yazının bu kısmında size küçük bir sürprizim var!..
Bilin bakalım Nuh Gönültaş’a konu ile ilgili detaylı bilgileri kim vermiş?
Kim mi?
Aydoğan Vatandaş!..
Yani nam-ı diğer cemaatin twitter fenomeni Fuat Avni..
Hani şu Ergenekon Terör Örgütü adını ilk kez kullanan ve Fethullah Gülen’in “Süper çocuğu” olarak bilinen FETÖ’cü terörist.
Meğer Aydoğan Vatandaş'ın “HAARP-KIYAMET TEKNOLOJiSi” adlı bir kitabı varmış. Bu kitapta 17 Ağustos 1999 Gölcükte meydana gelen depremin gizlenen gerçeklerinden bahsediyormuş.
Tabi gizlenen gerçek tahmin ettiğiniz gibi “Yapay Deprem”!..
Aydoğan Vatandaş’ın kitabından özet olarak alınan ve “17 AĞUSTOS 1999 DEPREMi BiLiNMEYEN VE GiZLENEN GERÇEKLER” başlığıyla internette yayımlanan uzunca bir makale var. Özetin özetini yayımlayacağım yazının tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz. https://bilinmeyenler.wor...en-ve-gizlenen-gercekler/ (NOT: Vakti olanların önce linki verilen yazıyı okumaları, ardından benim yazıma devam etmelerini tavsiye ederim!..)
Aydoğan Vatandaş yani namı-ı diğer Fuat Avni kitabında; Sırp asıllı Amerikalı bilim adamı ve mucit Nicola TESLA tarafından “düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli” tekniğinden yararlanılarak ABD ve israil’in “TESLA Deprem Makinesini” geliştirdiği ve bu makineyi Kaliforniya San Andreas fay hattında meydana gelebilecek ve Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vermesi beklenen olası bir depremin etkilerini test etmek için kullanmaya karar verdiklerinden” bahsediyor. Tabi bu test için en uygun fay hattı; Kaliforniya San Andreas fay hattıyla benzerlik gösteren Kuzey Anadolu Fay hattı.
ABD ve israil zaman kaybetmeden planı uygulamaya koyulur ve israilli subaylar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, 17 Ağustos 1999 tarihindeki Donanma Komutanlığı’nda düzenlene rütbe devir teslim törenine katılılar.
Çünkü, yüksek askeri gizlilik gerektiren Tesla Deprem Makinesi ve donanımlarının taşınması ve kurulum vazifesi israilli uzmanlara verilmişti. Denizaltılarla Gölcük Üssüne getirilen sistem yeraltı-denizaltı korunaklarına kurulur. Haliyle Türk makamları detaylardan haberdar değildir. Bunu israillilerle yürütülen askeri tatbikatın bir parçası olarak düşünürler.
Aydoğan Vatandaş’a göre, böyle bir makinenin test edileceğini, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakanı Bülent Ecevit ve Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun bildiğini, fakat olası istanbul merkezli bir deprem ihtimaline karşı gece şartlarında “elektro-sismik haberleşme tatbikatı” yapılacağını sanmaktadırlar.
ismi “Gece Şahini Tatbikatı” (Operation Night Hawk) olan operasyon için gece saat tam 03:00’te düğmeye basılır, uzay filmlerini andıran devasa cihazlar çalışmaya başlar. Tesla Deprem Makinesi’nin tetiklediği deprem 45 saniye sürer ve beklenenin 10,000 kat üstünde bir güçle her şeyi yerle bir eder. On binlerce insan enkaz altında can çekişirken, israilliler “Q planı” devreye sokup geride koca bir enkaz ve binlerce ceset bırakıp kaçar.
israillilerin “Q planı” ise; bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi sistemlerini felç etmek.
Bu size 31 Mart 2015’te tüm yurtta yaşanan elektrik kesintisini hatırlatmış olmalı..
Olay yetkililerce “aşırı yüklenme” diye izah edilse de dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız bunun bir “siper saldırı” olabileceğini söylemişti.
Tekrar Fuat Avni’nin kitabına dönersek; Patlamadan 4 dakika sonra israil Ben Gurion’un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanır. 2 dakika sonra da israil Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha Komutanlığı’na bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirilir, Amerikan 6’ncı filosuna bağlı gemiler de Pentagon’un emriyle rotalarını istanbul’a çevirmiştir.
Bu sırada, Deprem Makinesinin denediğini anladıktan sonra yardım için gelen Rus gemisi de boğazdan içeri alınmaz. Çünkü patlamadan sonra etrafa dağılan Tesla Deprem Makinesinin parçaları henüz toplanmamıştır.
Furkan Dergisi, Temmuz 1999 sayısında, “Gölcük askeri tesislerinde garip olayların meydana geldiğini ve mühimmat depoları içinde siyahi ziyaretçilerin görüldüğünü” iddia etmiş..
Tabi diğer bir iddia da, önceki depremlerde bir benzerine rastlanmayan ve Gölcük’ten istanbul Avcılar’a kadar geniş bir alanda insanlar tarafından görülen “Ateş Topu”. Ne olduğu hala açıklanamayan parlaklık, Aydoğan Vatandaş’a göre makinenin patlamasıyla ortaya çıkan enerjiydi. Türkiye’de 7.4 olarak ölçülen deprem, 8.’lik bir sarsıntıya karşı dayanıklı olarak imal edilen askeri tesisleri yerle bir etmişti. O patlamada kaç israilli askerin öldüğü, hiçbir açıklama yapılmadığı için hala muamma.
Vatandaş’ın kitabında bahsettiğine göre, ilginç bir şey daha olmuş. 20 Ağustos akşamı bir israil uçağının Ataköy açıklarında denize düştüğü duyurulmuş. Olaydan bir gün sonra Aydoğan Vatandaş’ı Deniz Kuvvetleri’nden bir dostu aramış, kanatları hasar gören uçak, düştükten kısa süre sonra teknesiyle o sırada Ataköy açıklarında olan balıkçı Abdullah KAPLAN tarafından kurtarılmış. Abdullah Kaplan olayı anlatırken: “Uçağın düştüğünü görünce derhal yardıma gittik. Uçağın kanatları yara almıştı. Hemen uçağı bağladık ve Zeytinburnu limanına çektik. Teşekkür beklerken küfür yedik. Ne olduğunu bile anlamadık.” demiş.
Kaza o gece o bölgede görev yapan Sahil Güvenlik 4. Botunun sorumluluk alanındaymış fakat onlar bu konuyla ilgilenmemiş. Olay yerine gelen televizyon ekipleri ise çekim yapmaktan vazgeçmişler. Abdullah Kaplan, olayı Kumkapı’daki Gümrük Muhafaza’ya iletmiş fakat onlarda tutanak tuttuğuna pişman olmuş. O gece ne olduğuna kimsenin anlam veremediği kazaya karışan uçağın sahibi israil asıllı biriymiş.
Fuat Avni mahlaslı Aydoğan Vatandaş’ın yazdıklarının ne derece gerçeklik payı var bilmiyorum. Belki de sıradan bir komplo teorisidir bu yazılanlar.
Fakat başarısız darbe girişiminin ardından 14 Ağustos ile tehdit ettiklerine göre bildikleri bir şey var.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bir siber saldırıdan bahsetti ve gerekli tedbirleri aldıklarını söyledi. Peki, bu saldırı ihtimalleri ve tedbirleri arasında “deprem” ile ilgili bir çalışma var mı?
Öyle ya,
Gülen “deprem” diyor, Le Figaro “deprem” diyor, Gülen’in süper çocuğu Aydoğan Vatandaş “yapay deprem” ile ilgili kitap yazıyor.
Hatırlanacağı üzere yazının başında Mehmet Ali Bulut’un makalesinden yaptığım alıntıda, depremin bir kitle imha silahı olduğundan bahsediliyordu. Haiti’de olduğu gibi deprem bahane edilerek NATO ve Amerika’nın, Türkiye’ye asker gönderip bir nevi istila girişiminde bulunma ihtimali yok mu?
Avrupalı dostlarımız(!)’ın darbede kalkışmasından sonra yaptıkları açıklamaların küstahlık derecesine vardığına bakılırsa, müdahale ihtimal dahilinde. işte bu ihtimal tam da Fethullah Gülen’in “Türkiye’ye müdahale edin” çağrısıyla bağdaşıyor.
Bence;
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 9 Ağustos’ta Putin ile görüşmek üzere Rusya’nın St. Petersburg şehrine yapacağı ziyarette, uçak krizi sonrası “Türkiye’ye atom bombası atalım” dese de, daha sonra dostane ve yapıcı mesajlar gönderen ve yazının başında ismi geçen Rus siyasetçi Vladimir Jirinovski ile bir görüşme tertip etmeli. Ve, bu komplo teorisinin aslının olup olmadığını ilk ağızdan öğrenmeli. Tabi 14 Ağustos’tan önce kamuoyuna yapay depremler ile alakalı geniş bir izahat yapılmalı.
Zira Fethullahçı teröristlerin ne kadar alçalabileceğine, ne tür ihanetler içerisinde yer alabileceklerine, sivilleri uçaklarla, helikopterlerle bombaladıklarında şahit olduk.
*
Rabbim, zalimlere ve ülkemiz üzerinde kötü emelleri olan şer odaklarına fırsat vermesin!..
şimdi bir tespitte bulunacağım. zamanında mit müsteşarı olan fuat doğu görevi avni kantan'dan almıştır. mason olarak adlandırılan fuat doğu hakkında fazla bilgiye rastlayamayacağınız vekili avni kantan gibi harp akademisi mezunu.
fuat doğu ve avni kantan yurt dışı ilişkileri çok güçlü olmuş iki mit müsteşarıdır.
bugün fuat avni isimli twitter fenomeni tek bir makamın ismini gizlemektedir. bugünkü gizlenen isim de harp akademisi mezunudur.
Açık açık yazamıyorum. Anlamak için kafayı kullanın.
tüm 17 aralıkların üstüne perde çekilmesi planlanan darbe tarihidir. bu kaçınılmazdır. korkulacak bir durum yoktur. kaderinin kadri ellerinde olanındır zafer.
Beyin kitle indeksi nedir viki gayet iyi özetlemiş o yüzden bunun yerine farklı bir noktaya dikkat çekeceğim. burun-penis indeksi, ayak-penis indeksi gibi konuyu sike taşağa dayandıracak 5000 başlık varken vajina ve memeyi de dahil edecek olursa bunu 10 ile çarpmamız gerek ama bir beyin kitle indeksi ile ilgili bişey niye yok lan. sonra beyin 404 not found espiri yapın.
2000'li yılların başında gece yarısından sonra ekranlarda çıkan yarım saatlik aralıksız erotil reklamlarıyla ab gym spor aletlerini hayatımıza sokan bıkkınlık veren mazide kalmış pazarlamacıdır. bugünkü bitmek bilmez bal reklamlarının zamanında kaymağını yemiştir.
esl tarafından düzenlenen 3000000$ ödülü dota 2 turnuvası.
Team Secret ve OG büyük finale kalan iki takım. iki takımında mid oyuncuları uzun süre mmr sıralamasında liste başı olmayı başardı. turnuva boyunca bütün dikkatler mid oyuncularında olacağını düşünüyorum.
- bağlantıları, dbs'leri, ödema planlarını hazırladınız mı arkadaşlar
- yok koca kafa bey henüz hazırlayamadık, bizde fransada ki patlamayı konuşuyorduk
- mesai sonrasına bırakalım isterseniz bu sohbeti
Arkadaş bu nedir böyle muhasebecisinden mimarına, depocusundan usta başına kadar herkes fransadaki patlamayı konuşuyor. tamam kimsenin neyi konuştuğuna, düşüncesine karışmıyoruz ama bi vakti vardır. kriz masası oluşturup mesaiden çalmak nedir.
Ankarada patlama olur en çok bizim fabrika etkilenir. Ayakkabı kutusundan para çıkar o kadar para bizimkilerde sanki parayı nasıl harcayacaklarını düşünür.
onlarda haklı aslıda çok sıkıldık. kaçmak için yer arıyoruz bende dahil olmak üzere, şu anda yaptığım gibi.
çocukluğumuzun kötü sözlerindendir. gugılda aratmama rağmen hiç bi veri bulamadım bizim maalede mi söyleniyordu bu söz bilemedin. çok ayıptır okşa başını al maaşını sanki patronun sikini sıvazlamak gibi bi anlam taşıyor.
tüm kıyafetlerine sinmiş şekerli bir koku aldığınızı giymeden kuru temizlemeye gönderseniz bile o kokudan kurtulamıyorsunuz. Özellikle ceketlerde aylar geçmesine rağmen koku kendi kendine belirginleşiyor.
Endüstriyel baskı makinalarında kullanılan kafa tipi daha çok çin menşei makinalarda kullanılır. En başarılı örneği A-Starjet firmasının ürünlerinde bulabilirsiniz. CrystalJet ve PosterJet gibi firmalarda bu kafayı kullanmaktadır fakat step ayarları ve backward ayarlarında sorun çıkarmaktadır. Isı bir derece değişse kalibrasyona ihtiyaç duyarsınız.
Epson dx7 4pl incelikte eco-solvent püskürtebilmektedir. Elde ettiğim en iyi performası oda sıcaklığını 27 dereceye sabitleyerek aldım. dx5 modeline göre çok öte bir kafadır. 1440 dpi basabilimektedir. eco-solvent ile latex kalitesinde baskı alabilmek mümkündür.
Geçenlerde E-5 te başıma gelmiş olaydır. O hızda giderken arabanın camına masaj salonu kartviziti sıkıştıran adam o reflekslerle çok yanlış yerdesin. Cam açık olsa gömleğimin cebine bile koyar.
yaşlandıkça aldığı kilolarla her geçen gün asım can gündüz'e benzeyen steven seagel görenleri şaşkınlığa uğratır mı bilmem beni de uğratmadı insan insana benzer dedim ama inceden bi şaşırma yaşattı.
yaz aylarının gelmesiyle evin içinde sıkılıp cinsel hayatına renk katmak için balkona çıkıp komşuların camlarını keserken bir yandan da şakada şukada 31 çeken ergenliğin başındaki çocuktur.
okullara ve devlet dairelerinde türbanla çalışma izni gelince ciddi bir şekilde artış gösteren türbanlı bayanların sayısına istinaden türbanı kafaya takan sadece bayanların olmadığını erkeklerinde türbanı kafaya taktığını görüyoruz. google verilerine bakacak olursa türban üzerine aratılan cinsel içerikli videoların daha fazla arandığını görebilmek mümkündür.
çalışma hayatınız boyunca 10 kişiden 8'inde rastlayacağınız cümledir. "inanın hiç vaktim yok" türkçemizde deyim olarak sözlüklerde yerini alabilir. hiç bi sakıncası yok, eeee öyle mk.
edit: imla
vicdanın yerine amirini koyan görevlinin bolca sarfettiği sözdür amma ve lakin gazeteciler ve hatta cumhuriyet savcıları dahi bu sözü kullanacak raddeye gelmiştir. şimdi demokrasiden bolca söz edebilirsiniz.
bir ülke düşünün asgari ücret 4000$ olması önerisi gündeme getiriliyor. (bkz: deli cesareti)
reddedilmiş olsa bile bu minimum gelir düzeyi kalifiye meslek sahiplerinin aylık kazançlarını düşünecek olursak benim dijit yetmez. http://www.bbc.co.uk/turk...40518_isvivre_sonuc.shtml
edit: kendi aralarında dolar bazında konuşmuyorlardır sanırım. 4000 frank istiyorlarmış desek kim uğraşır kur çevirmekle.