kesinlikle inandırıcılığını yitirmiş olan kız. kimse doğrudan ölçme yapmadan bu kıza inanmaz bu gidişle. ondan sonra niye eşim deri sektöründe diye ağlasın..
saçma olabilir. başkası beni düşürse ağlamam direk dalarım söylüyüm. ha kızlarda süreç başka işler o ayrı. peki ya düşen çocuk erkekse. hani erkekler ağlamazdı. bi de ağlamayana meme vermezler diye de atasözümüz var. doğal olarak erkeklere meme verilmiyor ağlamadıkları için. peki kime veriliyor olabilir bütün bu memeler? kim alıyor olm bu memeleri konuşun lan.
yani bir de şu açıdan da bakmak gerekiyor olabilir iki bitlik argümanlarla gelmemek açısından, malum bazılarımızın idrak kapasiteleri ne bileyim honeywell'in iş mülakatlarındaki gibi 7 yaşındaki kuzeninin anlayabileceği şekilde anlatmayınca anlamayacak kadar düşük olabilir, yadırgamıyoruz. nedir, erkek var bi de kadın var, bunlardan erkek pozitron gibi, kadın da elektron gibi düşün. arada ne var bunları patlamaktan alıkoyan, din. din ne işe yarar buna girmiyorum ama din kadınlara örtün, erkeklere de kadınlara bakma deyince, erkeğin kadınlara bakmaması mı daha zor, kadının örtünmeyi alışkanlık haline getirmesi mi? bence eşit derecede. bakın bunca yıllık hayatımda o derece takvaya sahip bir ya da birkaç tanıdığım olmuştur, çünkü zor bakmamak. ama kadın örtülü olunca ne oluyor, bakılmıyor. din bu noktada yasaklar koyuyor, suç işlenmeden yani, kapiş, beğenmiyorsan örtünme zaten ne haddine..
yani diyor ki, ortam 38 derece sıcaklıkta olacak, benim gibi izmir'de gölgede bile gezerken terleyen adamların arasında bir de türbanlı olacaksın, milletin kısa kollularla zor durduğu, kıçının donuna yapıştığı yerde üstüne de pardesü giyeceksin, sağda solda seni bu halde görenler hem kendini çağdaş addedecek hem de arkandan seçimin hakkında ileri geri konuşacak ve hatta bu konuşmalar ve yargılamalar senin de karşılaşabileceğin internet gibi ortamlarda yapılacak, bunlarla hep karşılaşacaksın. eğer bu seçim tamamen kendi kararınsa inandığın değerler için ne kadar acılar, sıkıntılar göze alınabiliyor ve bu türden değerleri olmayanlar ne kadar alçakça yaşıyor demek. inanacak ve inandığının gereği gibi yaşayacak insanlar da bu yüzden hz. ali'nin ibadet tanımında cennet arzusu veya cehennem korkusu motiviyle olaylara yaklaşmıyorlar, bu dönemin özgür insanları payesini sonuna kadar hakediyorlar.
bu olay meslek adlarını daha karizma isimlerle değiştirmenin bir sonucu. sekreter görebiliyor muyuz artık? yok. onun yerine asistant manager, asistant to the regional manager, asistan, yönetici asistanı gibi titrlerle karşımıza çıkarlar. bunun daha da kallavisi çiğli organize sanayiinde daha önce kaportacı olduğunu bildiğimiz abilerin artık araba revizyonisti olmaları.
ya şimdi burada açıklığa kavuşması gereken bazı şeyler var bence. edison'u alalım, adam mafya, tesla onun yanındaki teknisyen gibi bişi, icadı yapan tesla şan şöhret edison'un, faturası benim halkımdan çıkıyor. iyi mi yani bu? newton da faraday gibi farklı bi sektörden hayata devam ediyor. faraday sıfırdan başlıyor yalnız, dişiyle tırnağıyla geliyor oralara. newton'u biliyoruz zaten, adam fringe'deki kel adamlar gibi gözlüyor olayları. e adamlar götünü yırtıyorken onları izleyenin zengin olmasını beklemek saçma olurdu haliyle. bahanesi de hazır, neymiş gözlemci sisteme müdahale etmemeliymiş, yoh ya. ulan martin luther'e döndün ne bu hal. git biraz patent al, git asansörü bul ne bileyim. bunlar aslında aynı mahallenin çocukları. ama bakın çevre insanı nasıl da etkiliyor. bu da punch line'imiz.
ilişkide mantık aramamamaklığı ben seni karşılıksız sevdim sen de hazır kalkmışken ayak tırnaklarımı kes gibi kendi içinde çelişen absürt bi ifadeyle belirten şahsın bence talihsiz aftosu. bak ben sana ne diyorum, al hadi kızı götür sadece kızın beğendiği, kızın konuşurken boş bulunup istediği bi alışveriş merkezine, ve dilediğince alışveriş yapmasına veya yemek seçmesine izin ver. yok mu? e hani biz karşılıksız seven erkekler, bu kızların bu karşılık beklemeden sevmelerimize karşılık beklemeden sevmeyle karşılık vermeleri gibi aslında varolmayan bi kavramın içinde maddesel olarak karşılık bekleyebileceğimiz bir takım "istekler" bağlamında taviz veremiyorduk, aynı şeyi kız tarafı istediğinde niye bu savunmaya sarılıyoruz? ikiyüzlülüğümüzün ölçü birimi nedir? veya şöyle sorayım, kadının altına ortalama bi araba, diyelim ki audi a3 çeken bi herif evde ekstra blowjob isterse, bu ilişkinin çıkar ilişkisi olduğunu kanıtlamak için kadının altına a8 çeken bi herifle olmasını beklemek mi gerekir? hiç sanmam. kendi içinde anlamlanamayan bir şeyi materyale döndürdükçe bakın ne kadar da sathileşiyor, değil mi?
- handecim tamam akşama geliyoruz bizimkilerle size. tamam kapat şimdi.
- tamam.
- ya bu makine de amma yavaşladı ha. oyun aynayam.. hassiktir mavi ekran.
2 saat sonra.. telefon çalar.
- hande vallahi zaman nasıl geçmiş anlamadım kusura bakma yarın geliriz istemeye ne olacak ki kaçıyo musunuz?
- allah belanı versin bıdı bıdı bıdı..
+ [windows sizi ölümcül bi hatadan kurtardı]
- lan yoksa.. windows sen kocaman bir çılgınsın. sağol be meğer bi işaretmiş.
- ya bugün de hiç tadım yok patron ben evdeyim arayan olursa.
- belki de kendinize yeni bir kariyer seçmenizin zamanı gelmiştir ha?
- ha. ne? yok yok. hemen geliyorum efenm.
nedense kız isteme diyaloglarında en çok sarfedilen 'beni ne doktorlar ne mühendisler istedi peeh' tipi evleneceği adamın sosyal statü eşik değeri kız tarafınca belirlenmiş sözlerin hitap ettiği kesim. bu adamlar nasıl bi motivasyona sahip anlamak mümkün değil. her kızı belli bi sırayla ziyaret eden bi güruh düşünün, önce doktorlar ve sağlık ekibi geliyor, kızın ailesi tabi bunları gelecekte kızlarına daha iyi bi yaren bulacakları düşüncesiyle başlarından savınca mühendisler odası arayıp randevu alıyor bu aileden. derken onların da şansları yaver gitmiyor. kız da tabi gel zaman git zaman hayallerindeki ceo'yla evlenemeyeceğini anlayınca ilk bulduğu öğretmene atlıyor zannımca. enteresan bi karar mekanizması var kız tarafında vesselam..
dünyada adaletin olmadığına delil bulmak istiyorsanız en basitinden iki insanı norm konularda kavga ederken seyredin, bu deney grubunda sesi çok çıkan kendinden opamplı kişiler nedense hep haklı çıkar. tamam öyle olsun amına koyim diyen taraf hele hele üstündeki gömleği elinin baş ve işaret parmağıyla tutup çekmek suretiyle bir bıkkınlık ifadesi de gösteriyorsa aha bu pezevenklen eşit şartlarda yarışamadığı için böyle tepkiler verir.
işte hayatı siyaset meydanı tadında yaşamak isteyen ve bundan nasıl oluyorsa zevk alabilen bir takım duvarın ötesindeki insanların hayatta kalmak için daha çok ses çıkarmaları gerekliliği var gibi bir şey bağırarak anlaşan komşular mabeyninde. benim de değinmek ve hatta buradan kendilerine en içten küfürlerimi sunmak istediğim bu ibine-i götverenlerin nihat genç'le olması muhtemel akrabalıklarını sorguladıkça zürafalarla beraber yaşayasım geliyor inanın. sadece bas frekansı açık 42 cm sup bas'lardan oluşmuş 3 kw'lık disko sistemiyle tüm binaya ultimatom vermeden gün yüzü görmek mümkün değil. e o zaman da yönetici kişisi birileri geçen yine apartmanı salladı dediğinde kafayı çevirip ıslık çalmaktan başka kaçış yöntemi yok malum. velhasılı, en iyi çözüm bence budur, kimin sesi daha çok çıkıyosa ses teli ameliyatına al ki bi daha bağıramasın.
ps: bu arada hayri abi ya bi haftadır hanımla aranız kötü ya da yeni aldığın yatak sıfır gıcırtı özelliğine sahip abi, inlemelerinizle büyümüş bi nesil olaya şimdi nasıl motive olacak diye hiç düşündün mü abi ha? hiç düşündün mü?