Pinhan! dedi çocuk üst üste üç kere. ilk kez bu ismi söylerken, farkında olmadan el çırptı ; omuzları sevinçle oynadı; yüzünde gonca güller açtı. ikinci kez söylerken duruldu, az evvelki taşkınlığından utandı. Üçüncü kez söylerken, ateş bastı dilini, damağını; dudaklarında buruk bir tat kaldı. Beti benzi kül kesildi. O zaman Dürri Baba, kollarını iki yana açıp, olan biteni izleyen dervişlere doğru dönerek, Nicedir adını bekler dururdu. Velhasıl adı da onu. işte bugün kavuştular birbirlerine. Adı Pinhan olsun bundan böyle dedi .
Aynalar şehrine geldim çünkü benim hikâyemin önünü, benden evvel kaleme alınmış bir başka hikâye tıkıyor. Aynalar şehrindeyim çünkü bir kez şu bendi yıkabilsem sular çağlayacak, deli deli akacak; hissediyorum. Bedenlerimizi şekle sokmak için ne çok uğraş veriyoruz. Halbuki beyinlerimizi, düşünce ve algılarımızı geliştirmek için çabamız ne kadar az Ölüm sahiciliğini yitiriyor kayıplar istatistiklere, çatışmalar haberlere dönüştüğünde. Dönüp dolaşıp vardığım yerde senden, bir senden uzak düştüm, ayrı düştüm. Belki de ilk kez, o zaman bölündüm.. Bazen, hakikat bütün çirkinliği ve çirkefiyle karşıma dikildiğinde, akıbetimi allayıp pullamak, süsleyip püslemek gelmiyor içimden. Böyle zamanlarda gözlerimi kapatıp, usulca arkama yaslanıyorum ve küfre özenen kelimelerin dişlerimin arasında bıraktığı o kekremsi tatla oyalanıyorum.
Derler ki , aşk da unutulurmuş herşey gibi . Hem de yaşanıp bittikten , soğuyup küllendikten sonra değil, tam da dolu dizgin devam ederken unutulurmuş aşk .