zordur. hemde ne zor. akşam eve giderken adımlarını sıklaştırmaktır kimi zaman. sağına soluna bakmaya korktuğun halleri de vardır, hani hemen adın çıkar ya oğlum şuna bak kadın bana bakıyor diye işte ondan. içinize akıttığınız göz yaşlarınızda gizli olduğu anlar da olur. aldatılmanın en büyüğünü yaşar bazen, aldattıkları da olur aldanmışlıklara dair kayıpların içinde. bir sabah uyanıp beni neden erkek yaratmadın diye söylenişlerde bulunmaktır allaha. zordur dedim ya hakkatten çok zordur. koruman lazım kendini, çocuk yapman, temizlik, yemek, para kazanmak derken, kocanı memnun etmek de lazım. yuvana sahip çıkmak için kabullenmen, üzülmemek için de safa yatmak, aldırmamak gibi yetiler gerek. kapıyı vurup gidememektir kadın olmak, çocuğun vardır, annelik duygusu her zamanki gibi ağır basandır. bir erkeğin göremediği muhtaçlığı görüverir bir kadın çocuğunun bakışlarında. kaderine boyun eğmektir ne yazık ki. yaşamak, yaşamaya mecbur olmak ve yine de cehennemin çoğunu doldurmak. işte böyle bir şeydir kadın olmak. dedim ya zor işte çok zor.
küçüktüm..
belkide bu yüzden dedemle ilgili pek fazla anım yok. upuzundu, zayıf bacaklarına rağmen göbeği vardı. kelleşmiş kafasında beyaz saçları. ahh dedem.. çok az gülerken gördüğümü hatırlıyorum onu. gülücükleri kıymetli, soğuk, ne düşündüğünü bir türlü anlayamadığım dedem.
hiç unutmuyorum bayramdı.. dedem yine soğuk, dedemden yine çekinir bir haldeyim. yalnız buldu beni, utandım, çekine çekine yanına yaklaştım. elini öptüm, usulca bayramını kutladım. elini cebine götürdü, uzattığı parayı almaya cesaret edemedim, yine her zamanki gibi kızardım. dedem çok düşünmedi ve parasını çıkardığı yere cebine koydu. ne kadar anlamsız bir anı olsa da nedense hep aklımda. belki de tek ortak anımız bu olduğu içindir.
yazlıkta çok kalırdı. bayramlarda ya da özel günlerde sesini duyardım, kızııım derdi. karşılıklı yaşayamadığım sıcaklığı sesinde yaşadığım anlardandı bunlar.
kemal sunal.. dedemin gözlerinin içini güldüren adam. kimseye vermediği gülücükleri hep ona verirdi. kahkahalarla gülerdi. izlerdim yine uzaktan, bakardım gizlice. acaba komiklik yapsam bana da güler miydi?
aşk.. sahi neydi bu aşk dedikleri? ferhatın dağları delmesi mi, mecnun un aşkından deli divane olması mı? ya da tüm bunların komik geldiği bir kavram mı? son günlerde zamanla değiştiğini düşündüğüm bi hal almakta. hisler aynı hisler, hani bir elmanın her dilde okunuşu farklı anlamı aynı ya işte öyle. ama işte değişen bir şeyler var. bizim bildiğimiz 40 senelik elma gibi değil bu. genetiğiyle oynanmış hormonlu elma..
aşk.. ahh nerdesin sahi? hormonsuz istiyorum bi tane inan yemeye kıyamazdım o zaman seni. değişiyor insanlar.. değişen insanlarla değişen bir aşk var etrafımda. masum aşkların yerini, çıkar ilişkisine dayanan aşklar almakta ne yazık ki. o bile bir beklenti halini almış. sevmekle yetinmeyen aşk sevilmeyi de beklemekte. oysa demedik mi biz aşk beklentisiz olmalı, karşılık alamasan bile tek taraflı yaşanmışlığı da barındırmalı.
ahh aşk... tertemiz aşk nerdesin? kimler kıydı sana. hangi doyumsuz bedenler, aç ruhlar ve çıkarcı benlikler.. masumundan istiyorum bi tane ama korkuyu da barındırıyorum. ya benimde ekileceğin topraklarımda oynanmışsa... ya bende aç ruhlara karışıp sana muhtaçsam.. iyisi mi uğrama sen buralara..
ağır bir yemek tüketimidir. mideyi yorar, kilo almaya yardımcıdır aynı zamanda midenin geç boşalmasına neden olur. öğlen yeniliyor olması akşam yeniliyor olmasından daha iyidir ama.
söyleyeceklerini karşındakine söyleyemeyip kelimelere ve kaleme sığınma şeklidir.
evet ben bu yazıyı sana yazdım. yüzüne söylemeye cesaret edemediklerimi barındırdım kelimelerimde. avaz avaz susuşlarım okuyamacağın bi yerde can buldu sessizce. uzaklardasın biliyorum,yakınımdayken bile özlemlerini çekiyorum. bitmek bilmeyen gecelerin aydınlanmaz sabahlarında ışıksız seni bekliyorum. sen diye sarıldığım yastığım göz yaşlarımı silmez oldu, çaresiz bekleyişlerde.. tenhalardayım..
ben bu yazıyı sana yazdım.. senin haberin yokken sende anlam kazandı kelimelerim. ve sen yine herşeyden habersiz sakin, umursamaz, rahat dünyaların içinde.. bense kaybolmuşluğa dair ne varsa onlarlayım. yanımda sağımda solumda her yerdeler. duy sesimi, anla, ses ver..
ben bu yazıyı sana yazdım, sen yoksun..
acımaktan daha fazlasını yapması gereken insandır. ama ne yazık ki bu da pek bir zor. misal üç hafta önce kışın ortasında ölmek üzere olan iki kedi yavrusu buldum. eve aldık ölmesinler diye ve kış bitene kadar bakma kararı aldık. herneyse hasta oldukları için ertesi gün veterinere götürdük ilk götürmemizde 70 tl muayene ve 80 tl olmak üzere 150 tl harcadık. bide maması kumu 50 tl de ordan etti 200 tl. hadi dedik vicdan sahibiyiz olsun ne olacak bu hafta yine kontrolleri için gittik 70 tl daha istediler.
ee hadi tamam biz verdik diyelim ama herkes verebilecek mi bunu. sokakta gördüğün yardıma muhtaç bi hayvana bile acımak parayla resmen. insanın vicdanını bile parayla satın almaya kalkıyorlar. eyy memleket halin nereye gitmekte..
ince esprilerden anlamayan, hazır verilmiş kalıplara alışmış, kafa yormaktan yoksun sözde üniversiteli gençliktir ne yazıkki. çağımız üşengeçlik çağı, hayırlı uğurlu olsun.
attila ilhanın sen benim hiç bir şeyimsin dizeleri akla geliverir. adı üstünde eskidir. yitip gitmiştir, cevap verip vermemek de kişinin isteğine kalmıştır.
akıllıca bir yaklaşımdır. hayat kurtaranların ne derecede komik maaş aldıkları ortada. adam ne diye 6 sene okusun, canı çıksın, bide pratisyen doktor diye beğenilmesin. nöbeti, hastası, laftan anlamayanı bi de üç kuruş maaşı. o puana daha rahat bölümler çok da güzel yazılır. doğru tercih yani.
dün akşam öyle bir geçer zaman ki dizisinde izlediğim ali kaptan karakterine uygun bir tanımlamadır. şöyle ki kızını evine kabul etmemesi ve davranışları ilgimi çekti. böyle başka babalar da var mıdır acaba.
mehtaplı gecelerde hep seni andım diye başladı şarkı. söyleyen zeki müren di. kalemimi bıraktım önce elimden, içimin titrediğini farkettiğimde akan göz yaşları sel olup akmamaktaydı daha...
gözlerimi kapattım. ruhumu tuksaklığından çıkarıp hür bıraktım. kirlenen karalarını göz yaşlarıyla temizlesin diye..
belki gelirsin diye boş yere yandım dizeleri söylenmekte.. akan gözyaşlarım yalnızlığıma ortak olmak istemekte, ruhsuz kalan bedenim onu bile istememekte...
yeter allahım yeter çektiğim çile
belki gelirsin diye boş yere yandım
hissetmediğim ya da hissetmekten korktuğum duyguları yaşamaktayım. bilmiyorum neden, terketmişlikleri olan ben terkedilmişliği yaşamaktayım. ruhsuz kalan bir mahlukat gibi ağır, boş ve karanlık dünyamda sessizce ağlamaktayım.
şarkı bitmekte son uzatmalar yaşanmakta ve sen karalarını akıtan ruhum gel hadi tutsaklığının içine.. bana..
vücutta yaklaşık 50 gr bulunan mineraldir. neye yaradığı henüz bilinmemekle birlikte toksik olup olmadığı konusundada tartışmalar vardır. alüminyumun çeşitli hastalıklarda beyinde birikiminin söz konusu olduğu anlaşılmıştır, alzaymır ve bunama hastalığı buna örnektir.normalde sağlıklı bir bireyde kan-beyin bariyeri olduğu için beyine geçim söz konusu değildir ama alüminyum bu konuda istisnadır.
dışarıdan alınması zorunlu olan inorganik bileşiklerdir. bir çok önemli tepkimelerde ve olaylarda yer alırlar. örneğin;
enzimatik tepkimelerin hepsinde yer alır.
besinlerdeki pH ı tamponlamadagörevlidir.
şelat ve jel oluşumunda katkısı vardır.
oksidasyon-redüksiyon oluşumuna ise yine katkı sağlar.
öğrenme üzerinde etkili ve katı olan yöntemlerden biridir. etkili olabilmesi için şu şartlar geçerli.
1. ceza olumsuz bir davranışın hemen ardından verilmeli. (aradan zaman geçmemeli)
2. cezanın caydırıcı nitelikte olması lazım.
3. aynı olay tekrarlandığında şiddeti ya da ölçüsü artırılmalıdır.
ceza konusunda sorunu aslında söylediğim 3. maddede yaşıyoruz. çünkü diyelim ki bir trafik sorunu var ve kurallar çiğneniyor. bu istenmeyen davranış tekrarlandığında ceza artırılabilir. ama diyelim ki bir çocuğunuz var ve ceza niteliğinde bu çocuk dövüldü( tokat attık varsayalım) ileriki zamanlarda bu çocuk aynı hatayı tekrarladığında ne olacak peki? her hata da dayağın şiddeti mi artırılacak. işte bu nedenden ötürü bir sonraki aşamasını göremediğiniz ve yapamayacağınız şeyler için ceza verilmemelidir.
hayatımızda davranış haline getirdiğimiz yada uyguladığımız eylemlerde eğer daha önceden bir yol denenmiş ve bu yol bize göre doğruysa bunu değiştirmek istemeyiz bu duruma paradigma felci denir. bu durumun ise yenilikleri ve gelişimleri engelleme açısından olumsuz bir özellikleri vardır.
özellikle buradaki köprü altı resmen ankaradaki korkulası yerlerden biri konumundadır. çok sevilesi değildir ulus gibi bu yer de başkente yakışmamaktadır. eski ve bakımsız mekanlar çoktur ne yazıkki.
içerisinde sitrik asit bulunduran meyve. patates elma gibi soyduğunuz besinlerin bi müddet beklemesi gerekiyor ve kararmasını istemiyorsanız üzerine bir miktar sıkmak kararmayı önlemek ve geciktirmek için etkili olacaktır.
ingilizce bir makale olup çoğu öğrenciyi strese sokmaya yeter. essay yazmanın bazı kuralları şunlardır;
1.ilk olarak spesific yani özel bir konu seçmek gerekiyor.
2.toplum ve evrensel gerçeklerden uzak olmalı.(tartışmaya ve öznel fikirlere açık)
3.thesis statement cümlesi kendinden sonraki gelen paragraflar için bir ön bilgi olmalı ve essayın ne hakkında yazıldığı anlaşılmalı.
essay içerisinde kendi fikirlerinize dair cümleler yazabilirsiniz. giriş ve sonuç paragrafı aynı şeyi savunmalı ya da belirtmeli ancak farklı şekilde yazılmalı. (sonuç paragrafında asla yeni bir konuya değinilmemelidir)
birinci dünya savaşına almanya yanında girmemizi sağlayan cemiyet. kuruluşu ve içerdiği üyeler halkın daha iyiye gitmesini amaçlamasına rağmen deneyimsiz ve lider nitelikte olmayışlarından dolayı bi takım hatalar yapmışlardır.
eğitim sisteminin gün geçtikçe zayıflamasından kaynaklanan vahim bir durumdur. eğitimde eşitlik diye de bir şey yoktur ayrıca, ıq lar eşit değildir çünkü. verilen eğitim aynı olmasına rağmen zeka her zaman bir farklılık yaratır. hadi tamam bunu da geçtik diyelim her insan okuyup süper bir meslek sahibi olacak diye de bir şey yok. yetenek, beceri, ilgi alanı gibi şeylere de yönelmek gerek. ama gel gör ki böyle hazır basma kalıp bir eğitim sistemi varken hepsini tamam anadolu lisesi yaptık işte demekten öteye gidemiyoruz.
proteinlerin kalite kontrol sistemidir. değişime uğramış proteinler bu sistem sayesinde yenilenmektedirler. vucüt her gün toplam vücut proteninin %1-2 kadarını oluşturan endojen proteinlerini yıkmaktadır. endojen protein yıkımından açığa çıkan aminoasitlerin %75 i tekrar protein sentezinde kullanılır. %25 i ise üre ve amonyum şeklinde atılır. protein gereksinmesi organizmadan kaybedilen azot miktarını karşılayacak ölçüde olmalıdır. günlük 30 gr alınan protein yaşamı sürdürmeye yeterlidir.
uykunun evrelerinden biri olup rüya görülen evre olarak da bilinir. araştırmalara göre sadece bu evrede insanın beyin dalgaları uyanıklık haliyle aynı şiddette ve hızdadır. motor nöronlar beyin tarafından inaktif hale geldiği için rüya görülen davranışlar yapılmaz ve baskılanır. ayrıca rem uykusunda uyandırılmak kişiye huzursuz, mutsuz bir ruh hali verir. o yüzden bazı toplumlarda işgence yapılmak istendiğinde yada esir olan kişilere uygulanır. bu kişileri rem uykusundan sürekli ani bir şekilde uyandırarak ruh hallerinin bozulması sağlanmaktadır.