herhangi bir şey. sevinç, üzüntü, mutluluk ya da ağlamaya neden olacak herhangi bir olay. belki de ağır bir kayıp. her gün yaşanan gelgitler. hayat kavramının içini dolduran pırlantalar.
o pırlantaları kaybetmeden değerini anlamak mümkün değildir. elinizin altında dururken öylesine parlayan ve kaybetmekten korkmadığınız değerlerdir onlar. o pırlantaları kimse çalamaz. kimse dokunamaz. derinizin altındadır çünkü onlar. onların bir gün buharlaşacağı ise aklınızın ucundan bile geçmez. bir sabah uyanırsınız ve artık pırlantalarınız yoktur. insanlarınkini görürsünüz ama sizinkiler artık ışıldamıyordur. hepsi birer çakıl taşına dönüşmüştür. o sabah hiçbir şey olmamış gibi hayatınıza devam edersiniz. her yerde onları arar gözleriniz. normal bir insanı derinden yaralayacak bir şey. belki de ağır bir kayıp. size hiçbir şey hissettiremiyordur artık. ne bir kg mutluluk ne de iki cc üzüntü. yoktur artık. siyah ve beyaz yoktur. pembe ve mavi yoktur. artık sadece gri vardır.
o pırlantalara tekrar kavuşmak için hiçbir akıl bu nevi düşünceler üretemez. hiçbir vücut bu nevi yaşamak için didinemez. delirmekten, ölmüş olmaktan bile korkar insan. artık bir hayalet gibi sadece izliyorsunuzdur. hayatın akıp gidişini... insanların nasıl yaşadığını... her şey o kadar garip bir şekilde ölüme dönmüştür ki hiçbir değer eskisi kadar değildir gözünüzde. insanları kırarsınız. sizin gibi olduklarını düşünürsünüz. üzülmezler sanırsınız. insanları üzersiniz. üzülmüyorlardır nasıl olsa... onlar da sizin gibi çünkü. hissetmek nasıl bir şeydi ki? mutsuz olmak, üzülmek falan... mutluluk demiyorum. ben çok mutlu oldum hayatım boyunca. çok güzel anılarım oldu. açgözlü değilim. daha fazlasını isteyecek değilim o yüzden. ama en azından yaşadığıma dair bir virgül, bir mürekkep lekesi... üzüntü, korku, renkli bir şeyler. koyu renk de olsa. gri dışında herhangi bir renk...
ama yok. günler, haftalar, aylar geçer. hala izliyorsunuzdur. önünüzden, yanınızdan, arkanızdan geçenleri. insanların mutluluklarını, üzüntülerini, anlık değişimlerini. "hasta mı oldum acaba" dersiniz. niye hasta olasınız ki? ne güzel yaşıyordunuz değil mi? çok değerli, ışıl ışıl pırlantalarınızdan bir şey yapmadığınız halde oldunuz işte. artık hepsi birer çakıl taşı. hayat artık eskisi gibi değerli değil.
hissetmemek değil; hissedememek. herhangi bir şey. sevinç, üzüntü, mutluluk ya da ağlamaya neden olacak herhangi bir olay. belki de ağır bir kayıp. her gün yaşanan gelgitler. hayat kavramının içini dolduran pırlantalar.
evinde televizyon olduğuna ve para kazanmak için çalışmak yerine bütün vakitlerini dizi izlemeye ayırdıklarına göre fakir olması pek de olanaklı olmayan insanları kapsayan hadise.
reklamları dönmeye başladıktan sonra "evet gerçekten dünyada bir ilk" dedirttiren dizi. aklımızı seveyim, dünyada her şeyi ilk biz buluyoruz. diziden canlı yayın falan... hiç yapılmamıştı bunlar. hayır bari "türkiye'de ve dünyada bir ilk" demeyin.
yine aynı, yine aynı şebnem ferah şarkısı. bir şarkısında da kendini bulsun, bir şarkısında da büyümüş, olgunlaşmış bir kadın olsun. en azından öyle gözükmeyi becerebilsin. ama yok olmuyor. -16 bunu istiyor. çünkü turkish teenage böyle sever. şarkılardan nasihat almayı sever, sil baştan başlamak gerektiğini şarkılarda fark eder. kendi beyni bu kararları üretemez çünkü. ama olsun, onlar için her zaman bir şebnem ferah vardır. kırk yaşına geldiğinde de -16 için şarkılar yazmaya devam edecektir. bu kitlenin asi odalarının duvarlarını posterleriyle süslemekten ileriye de gidemeyecektir.
"ulan!" diye başlayıp kinimi kusmak istiyorum ama sevenleri çok. üzülüyorum sonra.
gerek liriklerindeki dolulukla, gerekse introlarındaki farklılıkla kısa zaman içinde "müzik" klasöründe ilk tıklanan dosya adının kendisi olmasını sağlayan gruptur. en iyi albümleri için;
sırt çantasının rahatlığını keşfetmemiş kızdır. iki şekilde incelenebilirdir.
1. o gün defter, kitap ve saire taşımıyordur. yanına omuzdan geçirilen çantasını almıştır. çantanın askısı da farkında olmadan başlıkta bahsi geçen durumu ortaya çıkarır. kız bunu fark ettiğinde on dakikada bir çantasının askısını göğsünün üstüne çeker. ama yine de ikinci kızın düşeceği durumdan kurtulamaz.
2. bu durumda olay kızın yanlış çantayı takmasında değil kızın ego tatmin seviyesindedir. "göğüslerim büyük, arası bile var" mesajını vermeye çalışan kızlar, çantanın askısını göğüslerinin arasına koyan, mesajı en yalın haliyle veren kızlardır. bundan ne anlıyoruz? "göğüslerim o kadar büyük ki çantanın askısı yerine başka bir şey koyabilir ve çeneme attırabilirsin". evet, "oha"; ama gerçekler acıdır. sizin bambaşka bir niyetle yaptığınız bir şeyi bambaşka biri bambaşka bir yerinden anlayıp, itin götüne sokup elinize geri verebilir.
CS3 versiyonuyla yarım yarım yardırmış, kullanıcıları için zaten ikinci planda olan corel'la, freehand'i ayaküstü s.kip atabilmiş program. zaten basit olan komutları, kullanışlı kısayolları, sağ tarafa eklenen, önceden yukardan açmak için vakit kaybettiğimiz brushes ve sair ile daha bir daha bir kullanışlı hale gelmiştir. lakin cs3'te çalışılan programlar cs2 ve cs'de açılmamakla beraber eski sürümler cs3'te açılabilmekte. corel'ın biraz daha üstüne çıkıp bu eksik de giderilebilirdi. keza corel'ın son sürümünde çalışılmış programları eski sürümle açmaya çalışınca da yaşanıyor.