bir insanı önce dış görünüşü ve kılık kıyafeti ile tanırız. sonra konuştukça fikirlerini, duygularını öğreniriz. geçmişini araştırır , onu tanıyanlarla konuşuruz. kendi çevremizde davranışlarını izleriz. yine de onu tam olarak ne zaman tanırız ?
onun istediklerini yapmadığımız ya da istemediklerini yaptığımız zaman. çoğu zaman hayalkırıklığıda olabilir bu deneyim. buna hazırlıklı olmak lazım.
ne de olsa sevgiler nasılda nefrete dönüşüyor öyle değilmi. o kadar da bencil insan.
sevgisini verdiği insandan bedel istiyor nefret faturası keserek..
hava soğuktur. ama ben soğuk değilimdir. kafamdan ateşler çıkmaktadır. bakkalın dolabından nevalemi alırım.
beyefendi hava soğuk diyerek dolabı kapatmıştır. tıkanırım. yutkunurum. söyleyecek söz bulamam. kapatmayın abicim şu dolabınızı, demek gelir içimden. bu da böyle bir yazı oldu. çıldırmak üzereyim.
düşünmeden konuşan ve empati yapma yeteneği olmayan dana insanların çevrelerine verdiği zarardır. insanların bu derece içleri yaralı ise bu acısı hiç geçmeyecek sözler duyduklarından dolayı olsa gerek.
çivi çıksada izi kalıyor. acı sözlerde böyle işte.
tek kanallı tv ve radyo döneminde, açılabilecek tek kanal olduğu için, zorla dinlenen şarkılardır. bunların en kötüsü çetin alp'in seslendirdiği işte opera isimli şarkı idi. o kadar kötü idiki bu şarkı, katıldığı eurovision şarkı yarışmasında sonuncu olmuştu. oh iyi olmuş çok kötüydü.
eski mısır, mayalar, eti, hitit uygarlıkları, eski roma veya vikingleri örnek verebiliriz.
günümüzde ismi ramses olan hiç kimse yoktur. ya da hammurabi isimli kimseye rastlayamazsınız. isimler kitap indirilen dinler ile aynı kalıplara sıkışmış gibi duruyor. musa, isa, yusuf, joseph, ibrahim, abraham, davut, david gibi. örnekleri çoğaltabiliriz. neden aristotales , sezar, brutus, imhotep gibi bir insan günümüzde yok. çünkü ezilmiş gitmiş bu kültürler.
dini baskılara, dayanamamışlar.
bu ayrışmadan ayrılan bir millet var. türkler. cengiz,mete, kaan, hakan, asena, motun, metin, altan, alpaslan gibi isimler binlerce yıl öncede vardı. şimdi de var.
tarihten önce vardık, tarihten sonra da varız. bin yıllık islam inancına rağmen, isimlerimizden ayıramamışlar bizi. al buyur orhun yazıtlarında isimleri geçen her isim şimdide var. misal orhan.
japonları yada hint kültürünü örnek vermeyin. onlar türk milleti kadar yobaz baskısına maruz kalmadı hiç bir zaman.
yobazlık sadece islam için değil, yahudilik ve hristiyanlık içinde geçerli.
bu konuda beyin fırtınalarınızı bekliyorum. tarihe ve dini asimilasyona rağmen, türk milleti,
ok gibi ayaktadır. isimlerimizi bizden alamamışlar.
türkler koymuş çocuğu tarihe , hehehe.
mustafa kemal yanılmamış. damarlarımızda var bir şey.
peşin edit: haydin çıplak gezelim demiyorum. değer yargıları ne kadar fazla değişime uğramış onu anlatmak istedim. düşüncelerimiz ne kadar kısıtlı, bunları fark edebilmek bizleri mutlu eder.
heee evet öyle işte. uzun yazınca okunmadığı için kısaca yazacağım. hayata dair tüm algılarımız ve toplumsal değer yargılarımız, değişecektir. değişmiştir. eski romada kadın ve erkekler aynı hamamda yıkanıyorlarmış. afrikada pek çok kabile halen çıplak gezmekte. bu örnekleri verme sebebim bize göre en damar konu bu olduğundan. din düşünce sınırları oluşturan bir hapishane. bu hapsi düşünce anlamında yıkmak
bizi, özgür kılar.
mevcut değer yargıları ile ideal insan olarak yetiştirilen bizler, öğrendiklerimiz, hayata uymayınca kendimizi kötü hissediyoruz. bize öğretilen ideal insan modelinden daha farklı bir noktaya çıkabileceğimizin farkında bile değiliz.
öğrendiklerimiz, yeni şeyler düşünmemizi, engelleyen duvarlar oluşturuyor.
doğrular ve anlamlar zamanla değişir, yerine yenileri gelir. eskiler değersizleşir. anlamını yitirir. hayat yeni heyecanlar bulmaktır.
millet tutturmuş, aq bi güçlü olmak lazım falan diye. lan ne güçlü olacam , zor lan hayat. elalem ne der diye,
güçlü olmak zorundayım. yalancılık lan bu. dışarıya güçlü gözüküp, aslında içten yıkık olmak. milleti az deşeliyom herkesin durumu aslında benziyor birbirine. büyümek aslında yalancı olmak. en iyi tanımı bu.
toplumda sayılıp sevilmen için iyi rol yapmalısın. adına karizma derler, o nalet elbiseyi giymek zorundasın. haaa bu sınırı aşanlara deli deniyor. öylede ibneyiz toplum olarak. oğlum adam içinden geldiği davranıyor lan. bir çocuklar bir sarhoşlar bir de deliler dürüsttür bilader.
hepimiz eşşek gibi yorgunuz. sevilmeye, takdir edilmeye ihtiyacımız var. ama yookkk öyle şey. hemen levye,
hemen sopa, hemen ikaz. ben skeyim böyle hayatı.
hiç bir kaleme gösterilmeyen sevgi ve saygı bu kaleme gösterilir. yere düşürülmez, baya antika eşya gibi gözbebeğidir. ne yazarsan yazar, kolayca silinir, sanki ne istersen yazmaya, ne istersen çizmeye hazır sihirli bir kalemdir o.
memleketimizin devlet adamları ve kurumları hakkında düşünmeden, doğru yanlış yazdıkları yazılar nedeni ile açılan davaların sonucu, ödeyecekleri tazminat miktarının kaderini belirleyecek, mahkemelerde görülecek davalardır.