her şehrin bir manzarası vardır; kimi zaman o manzara sevdiklerimizi, kimi zaman kırgınlıklarımızı ve kendimize barışık halimizi, kimi zaman sadece yağmuru ve karı, kimi zaman ise camdan yansıyan kendi silüetimizi bize gösterir. bu şehrin manzarasında insanlar vardır, beton evler, hayvanlar, ağaçlar, kavga, karmaşa ve ismini bilmediğimiz bir çok canlılar..."
şehir olarak anlatılan bu ülkedir, manzara ise bu ülkenin görüntüsü.
Senin dudakların beni eskiye götürüyor diyordu gözlerimin içine bakarken, sevgilime. Askerdeki sevgilime. Başındaki pembe-gri çizgili, örgü beresinin altında sansürlü gözleri görülüyor, o bundan zevk alıyor, daha keskinleştiriyor, daha kapalı, yüzüme, gözlerime, dudaklarıma bakıyor. Hey burada biraz duralım. Ağacın altında. Ona ağacı gösterdim. Şişman ağaç. Öylesine şişmanki gölgesi kaldırımı kaplıyor, yukarı da sokak lambası ışıldıyor. Yoldan arabalar seyrekte olsa- geçiyor, farları ince çizgiler halinde yansıyor. Yine de karanlık. En çok alt dudağıma saldırıyor. Çenemle alt dudağımın arasındaki sakallarım derimi tahriş edecek. Durduruyorum onu. Yavaş yavrum!
....
devamı için; http://www.tumblr.com/blog/pollyanna-0
sosyal sorumluluk ödülü alan rutkay aziz'in konuşmasıdır. linkte paylaşacağım video yunun izlenmesi bazı beyinler için sakıncalı olabilir.
''umarım faşizm ve darbe döneminden geçen ülkelerin sinemacıları da bu örneği kendi ülkelerinde paylaşırlar. dilerim bu ödülü hak etmişimdir. ola ki moda deyimle 'bir döneklik' olursa, bu verdiğiniz ödülü özgürce geri alma hakkına sahipsiniz. gerçek sanatçılar ülkesinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yükümlüdür. benim ülkemde tanık olduğum, hukukun üstünlüğünün yittiği, adaletsiz bir kalkınma girişiminin hızla yol aldığı, parasız eğitim pankartı açan öğrenci arkadaşımın 16 ay hapis yatması... dünyanın hiçbir ülkesinde kadın, çocuk bu kadar tacize, cinayete maruz kalmıyor. dünyanın gerçeği, savaş çığlıkları, açlık, işgal, sömürü... sinema, şarlo'nun dediği gibi bir barış sanatıdır ve kendi içindeki barış niteliğini koruyarak dünyaya katkı sağlayacaktır.''
porno yıldızlarının kendi anlatımları ile hayat hikayeleri.
ashlynn brooke (1986):
"çok genç yaştan beri porno seyrediyorum. bazen 'o kızın yerinde olabilirim' diye düşünüyordum. ilk filminde çok heyecanlıydım ama kameralara bakınca eski düşüncelerim aklıma geldi ve işte buraya kadar geldim. annem ve babam ben 2 yaşındayken boşanmış. babam gitmiş, annem zaten bir uyuşturucu bağımlısı... beni dedem ve ninem büyüttü. küçük bir kasabada büyüdüm. herkes birbirini tanırdı. okulda ponpon kızdım. sık sık sevgili değiştiren biri değilim. şimdiye kadar 5-6 ilişkim oldu. ama 14 yaşında bekaretimi kaybettim. işimle ilgili nefret ettiğim bir konu yok. insanları seviyorum, sık sık seyahat yapıp farklı yerleri görüyorum. fanatiklerimi seviyorum. porno sektörü teknolojik yeniliklerle değişiyor. kendi şirketimi kurmanın hayalini kuruyorum
courtney cummz (1981):
"üniversitede okuyordum. nudistlere özel bir otelde çalışıyordum ama parası yetmiyordu. bir komşun porno işindeydi ve para kazanmak istiyorsam bu işe girmemi söyledi. ilk çekimimde oldukça beceriksizdim ama sonrası kendiliğinden geldi. çok çalışıyorum. bir erkek sadece benimle seks için birlikte olmamalı. zaten ben daha yeni işten gelmişim ve işim seks yapmak. bir erkek benimle birlikte olmak istiyorsa komik ve beni mutlu edecek biri olmalı. negatif bir kişiliği olmamalı. zaten şu an hayatımda biri yok. bu sektörde çalıştığım için birçok arkadaş kaybettim. kızlar, erkek arkadaşlarımı çalıcağımı sanıyor ama buna vaktim yok ki... "
tori black (1988)
"seattle'da küçük bir kasabada büyüdüm ve liseyi orada bitirdim. florida'ya gittiğimde sadece küçük bir çanta eşyam vardı. ilk film çekimimi florida'da yaptım. çekim bittikten sonra yönetmen yanıma geldi ve "sen büyük bir yıldız olacaksın, mutlaka los angeles'a gitmelisin" dedi. ben de çantamı aldım ve los angeles'a geldim. burada porno yıldızı oldum"
bree olson (1986)
"büyükannem ukraynalı. 2'nci dünya savaşı'nda toplama kamplarında kalmış. büyükbabam ile de almanya'da tanışıp abd'ye gelmişler ve indiana'ya yerleşmişler. iki kızları olumuş -bunlardan biri benim annem. annem, erkek arkadaşı -yani babam- uğruna evden kaçmış. biyolojik babam beni hiç istemedi. zaten annemle babam hiç evlenmedi. annem beni tek başına büyütemeyince ninem ve dedemin evine geri döndü. annem başkasıyla tanışınca orada kısa bir süre yaşadık ve başka bir kasabaya taşındık. 9 yaşında da bir kız kardeşim oldu. liseyi bitirdikten sonra biyoloji okumaya başladım. ama sonra porno sektörüne girmeye karar verdim. şu an hayatımdan memnum. evim var ve indiana'da bir arsa satın aldım. oraya da bir ev yaptırmayı planlıyorum. büyükannemle aramız çok iyidir. o olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. "
brittany andrews (1973)
"liseye gitmedim. 15 yaşında güzellik salonunda çalışmaya başladım. haftada 60 saat çalışıyordum. sonra striptizcilik yapmaya başladım. çeşitli kulüplerde çalıştım sonra porno sektörüne geçtim. şimdi kendime ait bir stüdyom ve şirketim var. 30 site için içerik üretiyoruz. tabii ki işim için çeşitli ameliyatlar yaptırıyorum. mesela göğüslerimden 2 kez ameliyat geçirdim. düzenli botoksa gidiyorum. dudaklarıma liposuction yaptırdım. sektörde güvenli seksi ilk talep eden kişiyim. az kalsın bir filmdeki rolümü bu inadım yüzünden kaybedecektim. yönetmenden prezarvatif kullanılmasını istedim. yönetmen şaşırdı çünkü ilk kez bir oyuncu böyle bir istekde bulunuyordu. filmlerde güvenli seks için çeşitli taleplerde bulunuyorum. ayrıca her ay test yaptırıyorum. annemi 2009 yılında kaybettik ama hayatı boyunca bana hep destek oldu. iyi aile, çocuğunun kararlarına saygı duyan ve destekleyen ailedir. eğer onlardan bir şey saklıyorsanız, yanlış bir işe girişmişsiniz demektir."
carmen luvana (1981)
"new york'te doğmama rağmen ben 4 yaşındayken ailem porto riko'ya taşındı. 18 yaşındayken miami'ye geldim ve bir striptiz kulüpte çalışmaya başladım. 2001 yılında da porno sektörüne girdim. hiç porno izleyen birisi değilim. sadece kendi filmleri izliyorum. onu da filmdeki performansımı görebilmek için. onun dışında porno film seyretmiyorum."
süper lig de en son deplasman galibiyetini 2010 - 2011 sezonu 14 mayıs ta almıştır. ankaragücü'nü deplasman da 3-0 yenmesi ile deplasman da galibiyetini başlatmıştır.
bir arada grip meselesi vardı değil mi?
şimdi bizde öpüşmek yerine tokalaşırsak, tokalaşmadan önce sümkürürsek, sümkürmeden önce burnumuzu karıştırırsak, ondan da önce kasıklarımızı kaşırsak, kıçımızı da olabilir... insanın öpüşmeyi özleyesi geliyor canım!
şartlı işbirliği sonucunda türkiye den istenilecek şeylerdir.
türkiye ile işbirliği yapabiliriz ama incirlik üssü açık kalacak, kimyasal silah üretmeyecek, ermeni soykırımını kabul edecek, doğalgaz boru hatlarının avrupa ya taşınmasında avrupa lehine aracılık edecek, olası iran tehlikesinde batı nın yanında duracak, kürtlere özerklik verilecek, ırak kürt yönetimi dahil bölgedeki kürtlere devredilen her yönetimi koşulsuz kabul edecek, enerji kaynaklarını kendi topraklarında aranması için uluslararası kurumlardan yardım isteyecek, boğazlarda geçiş üstünlüğü belirli devletlere verilecek, kıbrıs ın bütün bir ada devleti olduğu tanınacak, hatay suriye ile paylaşılacak, din özgürlüğü adı altında; farklı dinlere inananlara ibadet merkezleri açılacak ve açılan bu yerler avrupa tarafından kontrol edilecek vs... *
türkiye bayanlar voleybol takımı italya'yı 3-2 yenerek avrupa üçüncüsü olduğu şu an itibariyle tescillenmiştir.
duruma sevinmedim değil ama yıllardır, her önemli işin başında erkekler vardır (zenginler erkektir mesela) savı gittikçe çökmektedir. bu da az da olsa üzüyor hani. darısı futbolumuzun da başına.
yine de helal olsun bayan voleybol takımına.
gün be gün yazarların başına gelen kimi zaman ilginç, kimi zaman sıradan, acı dolu, mutluluk veren vb... olaylardır.
öğrenci kızlara ailemin dairelerinden birini kiralamıştım 4 ay önce. bu aralar kızlardan biri arayıp, sürekli olarak aşağıdaki komşunun şikayette bulunduğunu söylüyordu. aradan bir kaç gün sonra (yani bugün) bakmaya gittim. sorun banyo ve tuvaletin aşağı katın tavanlarına akmasıydı. kızlar öyle söylemişti. "bir de siz gidip görün" diye söylediler. aşağıdaki komşuya indim. kapıyı çaldım. kadın açtı kapıyı. sadece başını görebiliyordum. sandım ki rahatsız oldu ama evin kedisinin kaçmaması için o şekilde açmış olduğunu, kapıyı sonuna kadar aralayıp, "içeri girin bir de siz bakın" dediğinde anlamıştım.
içeri girdim, güzel döşenmiş, abartıya kaçılmamış bir evdi. kadın teker teker sorunlu olan odaları gösterdi. en son tuvaletin orada kapıda durup, içeriye bakıyordum. birden kadın içerideki bazı yerleri göstermek için kapıdan geçmeye çalıştığında nefesini yüzümde hissettim. gözleri silme halinde gözlerimin önünden geçti. kalbim çarpmaya başladı ama oralı değilmişim gibi davranmaya çalıştım. kadın da anlamıştı durumu aslına bakılırsa.
"afedersin" diye söylendi.
"evet buralar mı?" diyerek lafı değiştirdim.
neyse evin sorunlu kısımlarına baktım ve kapıya çıktım. ayakkabımı giyerken, "bir şey ikram etmedim kusura bakmayın isterseniz daha yeni çay demlemiştim. sizde içer misiniz?" diye sordu.
heyecanlandım. cidden heyecan vericiydi. çünkü kadın çirkin ve annem yaşındaydı.
"yok teşekkürler. daha yeni içtim." diyerek evden uzaklaştım.
şimdi, arada sırada düşünüyorum da "acaba olsaydı?"
yok, yok midem kaldırmazdı. kadının kısa şortundan uzanan bacaklarındaki varisler aklıma gelip duruyor.
muhtemelen ben ve benim gibilerden oluşan, biz ve bizim gibiler formatında tüm sözlüğe kendimizi açığa çıkartıp sözde sözlük yazarı olduğumuzu belli edeceğiz. hayır, ekran açık ve önünde sevişirken, yukarıdan video kaydederek arada bir ekrana tutmak kamerayı. ben yazarım, diyebilmek. biz sevişmeyi beynimiz boşken yapıyoruz. hayır, şu an aklıma bir şey gelmiyor; sevişelim filiz!
aynada kendimizi izlemeyi sevmeyiz biz. ben lan ben. daha çok sözlüğe ne entry girilmiş diye göz ucuyla bakarım. beğenilmiş mi entry lerim. beğenilmemişse, vur * gitsin. bir bira daha aç kanka. yok lan gaz yapıyor, sen en iyisi mi viski çak bir duble. ıkınma sevgilim, sorun sende değil bende. ah deme lan oh de sende, anlamıyorum acıyor mu zevk mi veriyor.
bizdik laptop un ekranına karşı sevişen
az mı çoğaldık senle ben
gel hele gel sevişken,
ne güzel doğurmuş seni annen.
toplam formülasyonunu, cebirsel denklem
baabında çözmek ver iken,
şimdi uğraşamazsın dik açı şeklini almış vücutların
hipotenüs hesaplamasının bire dayandığını
bir dakika geliyorum.
çok çişim geldi sevgilim.
ay hep böyle yapıyorsun buk!
sorma sevgilim, sözlüğe aşığım ben.
uefa avrupa ligi'nde dün akşam oynanan stoke city - beşiktaş maçında, kenar çizgilerinin daha iç kısmında bulunan ve üstü kapatılmaya çalışılan yeşil çizgiler herkesin gözüne batmıştır. spiker emre tilev'in 'bu çizgiler alt ligdeki takımların maçı için' dediğine bakmayın, işin aslı çok farklı.
i̇ngiliz ekibi, ligde oynadığı maçlarda o yeşil çizgileri, avantaj yakalamak, etkili taç atışlarını öldürücü hale getirmek için kullanıyor.
normalde saha ölçülerinde üst sınır 70'e 110, alt ise 60'a 90 metre. i̇ngiliz federasyonu bu ölçüler içinde saha ölçülerini serbest bırakıyor ama uefa, 68'e 105'i mecbur kıldığı için dünkü garip görüntü ortaya çıktı.
beşiktaşlı futbolcular da maç sırasında bu çizgiler nedeniyle zaman zaman yanıldılar.
ingilizler hafta sonu premier lig için çizgileri eski yerlerine çekecekler.
çin in son on yıldaki ekonomik gelişmişliğine ve bu gelişmesiyle abd den sonra en büyük ikinci ekonomi olmasına bakıldığında beklenilen bir sonuç gibi duruyor. bu sene yüzde dokuzluk bir büyüme daha gerçekleştirildiği söylenmektedir.
bugün abd borçlarını ödemek için çin e gözünü çevirmiş durumda.asya pazarı çin in mallarıyla ayakta kalmaya çalışmakta. avrupa pazarları çin mallarını engellemek için elinden geleni yapsa da bir türlü bunun önüne geçememekte. apple dan başlayarak bir çok marka çin liler tarafından kopyalanarak, daha uygun fiyatlar da insanlara kullanım şansı vermektedir. giyimden oyuncağa kadar bir çok ürün çin in bu gelişimi kaynaklı mallarıyla dolup taşmaktadır.
kısacası yeni dünya düzeninde çin en önemli ülke olarak göz önüne gelmektedir. ardından kim mi gelir?
orta öğretimden sonra askeri sınavlara girmeyi kafama koymuştum. gerekli olan tüm vücut yapısı, psikolojik durumlar, sağlık vb askeri okullar için şartları incelemiş, ve hepsine uygun olduğumu anlamış, bunun sonucunda ise kafamdaki askeri okul düşüncesini perçinleştirmiştim.
ailem, aile dostumuz olan bir subayın evine götürmüşlerdi o günlerde beni. subay, asker görünümlülere göre oldukça çelimsizdi. aldırmadım. söz döndü, dolaştı asıl sebebe geldi.
-asker olmak mı istiyorsun? diye sordu
*evet. dedim.
-savaşa inanıyor musun?
*hayır, diye cevapladım onu.
aileme beni askeri okula göndermenin mantıklı olmadığını söylemiş olmalı ki, ailem o konuştuklarımızdan sonra askeri okul için çeşitli bahaneler üretmeye başlamıştı.
her gün traş olmak zorundasın
ayakkabıların bile kirli olmayacak
sabah erken kalkmak zorundasın
bizden uzak kalacaksın
kaç kişinin çocuğu askeri okulu bırakmak için tazminat ödemeye hazırlanıyor vb şeyler.
böylelikle gitmekten vazgeçtim.
savaşlara da aldırmıyorum aslında. iki sebepten dolayı. iki sebepte birbirinin karşıtı.
bunların ilki ve en önemlisi dünyanın taşıma kapasitesinin zayıflaması. bu benim için önemli. (savaş istemi)
fakat ikinci ve asıl sebep daha alışılagelmemiş bir düşünce; birileri istedi diye, normalde sikinde bile olmadıklarım uğruna savaşa katılmak. (savaş karşıtlılığı)
temiz yüzlü subaylar, sabahları ayakkabılarını sildikten sonra ütülenmiş kıyafetleriyle her an ortalığı kana bulamak görevi ve bilinciyle donanmışlar. bu adam öldürmeden önce abdest almaya benzer. içi pislik olan insanın dışarıya karşı karizmatik görünme çabası. savaşlardan nefret ediyorum ve her nefret ettiklerim gibi savaşları da seviyorum. ama savaşlara inancım yok.
romeo ölmeli filminde disko sahnesinde geçen repliktir.
insanları silah öldürmez, insan öldürür öldürmesine de silahı yapan insandır, önermesiyle kafaları bulandıran ama sonucu açıkça belli olan durumdur.
insan silahı ne amaçla yapmıştır?
-öldürmek için.
silah doğada kendi kendine oluşur mu?
-hayır.
silah doğada oluşmayacağı için insanlar öldürmek amaçlı silahları yapmışlardır. o zaman silah mı suçludur insan mı?
-insan.
insan suçlu ise, silahların kullanıldığı savaşları çıkartma sebepleri silah mıdır?
-hayır.
peki ya nedir?
-toprak kazanmak,zenginlik elde etmek, din yaymak vb...
din dedik, din silah mıdır?
-hayır, din doğal yollarla oluşur. silahla aynı şey değildir. din bir araç olamaz. dindarların veya din savunucuların bazı önermeleri (#13282776) dinin amaç olmadığını kanıtlar niteliktedir.
dinler insanlık uğruna, insanlara indirilmişlerdir.
dinlerin toplum yapısını yeniden düzenleyeceği söylenmiştir.
en büyük savaşlar din uğruna çıkmıştır.
haçlı seferleri din adına başlatılan daha sonra hırsızlık ve tecavüze kadar uzanan uzun soluklu savaşlardır.
avrupa bütünleşmesinde ortodoks ve katoliklerin ayrı duruşu ab yi engellemiştir.
herhangi bir dini yaymak için kılıç kullanılmıştır.
bugün din farkı yüzünden insanlar arasındaki aidiyet duygusunun köreldiği görülmektedir.
din farklılıkları insanlar arasında toplumsal basamaklar yaratmaktadır.
bugün savaşların yapıldığı alanlar kutsanmış mekanlar olarak görülür.
din buyrukları ile şeriat yasaları arasındaki ilinti sayesinde yine din'in gösterdiği 'tanrının verdiği canı' insanlar almışlardır.
din kisvesi altında halktan para toplanma ve sonunda usulsüzlükler meydana gelmiş, mücadele yetisini kırma eylemlerine girişilmiştir.
bugün fatih camisinde hutbeye çıkan hocanın elinde kılıç vardır. sözüm ona, biz burayı kanla aldık, demekmiş.
dinin insanlık anlamına katkı sağlayacağını düşünen gerizekalılar bir kez açıp, tarihi okumalarında fayda bulacaklardır. bu sadece türk tarihi değil, dünyanın diğer tarihlerini okumaları gerekliliğidir.
RTE nin yeni vizyonu.
askere gidecektim, bir de kalktım baktım ki başbakan bu cümleyi kurdu. artık askere gitmemek için bahanem var.
--camiye gideceğim komutanım.
-tabi evladım dinin gereklerini yerine getirmek var.
küçükken bir defa denemiştim ama hoca kuzenlerimle birlikte bizi camiden kovmuştu. şimdi geri dönüyorum. gidişim ananem tarafından sönüktü ama dönüşüm muhteşem olacak. 5 aylık görevimi yapıp, doğu'ya gönüllü din görevlisi olarak gideceğim.
öğreteceklerimin başında;
-sadece oku'yun, düşünmeyin.
-askerlikte şehit olunmaz, cihatta olunur
-kaderiniz var ve bu kader sizin değil, size yazılandır. bu yüzden yaptığınız her şey yazanın suçudur.
geçenlerde gazetenin magazin sayfalarını okuduğumda, neden bende bunlardan bir tanesini bulamayayım, dedim kendi kendime. buldum. ama kadın benden daha çok içiyor, içtiği her gece çığlıklarını dinlemek zorunda kalıyorum. uykusunda ise önüne gelene küfrediyor sanki. gazetede her yazılana ve fotoğraflara inanmamak gerektiğini anladım artık. cebimde on lira olsa onunla da bira filan almam gerekiyor. ve ben ilaç aldım diyerek içmeden onu izliyorum. bu gidişle alkolü bırakacağım.
