30 dakikalık 13 bölümden oluşan Türkiye'nin pek bilinmeyen yerlerini fotoğraflarla tanıtan trt 2 belgeseli. fotoğraf sanatının 13 usta ismi yer alıyor. ilk bölümünde de ara güler ve beyoğlu vardı.
hasta kanı ile donör kanı arasında yapılan ve sonucunun negatif olması gereken çapraz karşılaştırma testi. kan ve organ nakli öncesi öncesi mutlaka yapılır.
karanlıkta lamba düğmesi aramaktan nefret edenlerin ve gözleri hassas olanların mutlaka alması gereken lambalardır. bazılarında ışık şiddeti 3 dokunuşta ayarlanabilirken bazılarında ise parmağı birkaç saniye kaldırmadan istenilen ışık şiddetine ulaşılabilir. tavsiye edilir.
lokman kurşunlu tarafından kurulan, çeşitli malzemelerin alevde eritilip örs üzerinde şekillendirilerek benzersiz takı ve objelerin yapıldığı cam atölyesi. ayrıca cam sanatına ilgi duyanların katılabileceği kurslar da var bu atölyede.
yaz sıcağında insanı delirten sulardır.kimi kafanıza, ensenize, kolunuza damlar kısa süreli bi şok yaşatır, kimi de zaten akarak kendine bi yol bulmuştur.siz de ya üstüne basıp kayarsınız ya da kaldırım taşının arasına sızmışsa sıçrayarak üstünüzü başınızı, bacağınızı ayağınızı batırır.
dünyada en çok sevilen çocuk kitapları arasında ilk sırada yer alan, orjinal ismi "martine" olan çocuk kitabı serisi. gilbert delahaye yazmış, marcel marlier çizmiş. serinin ilk kitabı 1954 yılında yayımlanmış. her çocuğun mutlaka görmesi, okuması gereken kitaplardır. ben okudum, o kitaplar için kavga da ettim. arada elime alıp okumaktan kendimi alamıyorum.
bodrum'da ali güven adındaki bir sandalet ustası tarafından 4o yıldır üretilen, dana derisinden yapılan, terletmeyen ve mantar yapmayan sandalet türüdür.bir çok ünlünün sipariş vererek aylarca beklemek zorunda olduğu bu sandaletler yapılmadan önce kağıt üzerinde kişinin ayak şekli çizilerek ölçü alınıyor ve el yapımı olduğu için bu kadar uzun süre beklemek gerekiyor. haliyle fiyatı da biraz tuzlu oluyor. yine de herkesin sahip olması gerektiğini düşünüyorum.çünkü el yapımı olmayanları bile çok rahat.
yazarken giysilerini çıkararak dikkatlerini dağıtabilecek tüm unsurlardan kurtulmaya çalışan yazarlardır. kimi yazarların bir yazma kostümü varken bu yazarların yoktur. viktor hugo, ernest hemingway, edmond rostant, benjamin franklin, agatha christie çıplak yazarlardan birkaçı. kimi uşağını çağırıp giysileri alıp gitmesini söyler, kimi çıplak ve ayakta yazar kimi de soyunup küvete girermiş.
müzikten sinemaya, tiyatrodan resime, heykelden kitaba kadar tüm sanat dallarında aranılan her şeyin bulunabildiği bir program. pazartesi akşamları saat 21.00'de tv8'de ekrana geliyor.
cesaret ve maharet isteyen bir sanat dalı.plastination adı verilen yöntemle sıvı silikon enjekte edilip insan dokularındaki tüm sıvılar kurutularak gerçekleştiriliyor ve kadavraya çeşitli pozlar veridiriliyor..bu yöntemle çürüme tehlikesi ortadan kalkıyor ve kadavralar yıllarca saklanıyor.dünya'da birkaç merkezde bu şekilde elde edilen kadavralar sergilenmektedir.ölülere saygısızlık olarak olarak düşünülse de son derece yaratıcı, etkileyici ve ürpertici bir olay.toprak altında çürümektense bu şekilde sergilenmek daha iyi olabilir.hatta bunun için başvuru yapan insanlar varmış.
merak edene ve yolu düşene sergiler aşağıdaki merkezlerde:
Las Vegas - Tropicana Resort & Casino
London - Earls Court
Atlanta - Atlanta Civic Center
New York - South Street Seaport
Tampa Exhibition - MOSI
insan
ya hayrandır sana, ya düşman.
Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun
ya bir dakka bile çıkmazsın akıldan...
2
Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü
sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın.
Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın
bahtiyarlığına benzer seni sevmek...
4
Gün iyiden iyiye ışıdı artık,
tortusu dibe çöken bir su gibi duruldu, berraklaştı ortalık.
Sevgilim, sanki seninle yüz yüze geldim birdenbire :
aydınlık, alabildiğine aydınlık...
işini bilen insanlarla yapınca zevkli deneylerdir.bazıları haftalar sürebilir.bu süre içinde hayat laboratuvarlarda geçer.ama bir okulda ispirtonun alev alması yüzünden öğrencilerin yanması, diğer bir okulda tuz ruhunda çıkan çıkan gazla öğrenci ve öğretmenlerin zehirlenmesi akla gelince insan dehşete düşmüyor değil.bundan sonra ya daha deneyimli insanlar girmeli laboratuvarlara ya da yapamıyorlarsa en güzeli soğan zarı incelemeye, ıslak pamukla fasülye yetiştirmeye devam etsinler.
kıvırcık şaçta nasıl olur bilemem ama dalgalı saçta mükemmel sonuçlar veren, hayat kurtarıcı, küçük olsa da işlevi büyük olan şaç düzleştiri. kuaför derdinden kurtulmak isteyenlere şiddetle tavsiye edilir.
çevre şartlarına dayanıklı, sıcak ve nemli ortamlarda kolaylıkla çoğalabilen, ev tozu içinde yaşayan, gözle görülemeyen korkunç,tiksinç canlılardır.ev tozu akarları da denir.insan deri döküntüleri ile beslenir.klasik ev temizlik yöntenleri bu canlıları evlerden tam olarak uzaklaştıramaz.yani kısaca herkesin evinde bulunan canlılardır.evlerde en çok yatak odaları akar barındırır.bu nedenle yatak odalarında mümkün olduğunca yıkanabilir ürünler tercih edilmelidir.yastık kılıfı, çarşaf, nevresimler her hafta yüksek ısıda yıkanmalıdır.
hayatımın bir döneminde belirli aralıklarla çıkmaktan zevk aldığım dik yokuşlu sokak.cumartesi günleri beşiktaş pazarı bu sokağa kurulur.sonuna kadar hiç gitmedim ama sonunda apartmanların arkasına saklanmış gecekonduların olduğunu duydum.özlediğim ve her taşı hatırımda olan bir sokak.
özledim seni...
ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zaman içimi
nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
yokluğun, hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadiyen
bir boşluğa sabahları seni okşayarak başlamaları akşamları her işi bir
kenara koyup seninle başbaşa konuşmaları
özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu
küskünlüğünü...
nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne kadar yumuşak, bir
çift kısık gözle kendini, ellerimin okşayışına bırakırken.
gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları
söyleyemeden 'git artık' demek.
'beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa' demek
sana ne de zor..
seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi
bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...
fotoğraf çektirmek için yan yana gelmiş iki nesne değiliz biz
güvercin curnatasında yan yana akan iki güverciniz
mesafeler birleştirdi bizi bir de sözler
razı olma hiçbir sessizliğe
biliyorsun seviyorum seni
her yıl monark kelebeklerinin kanada'dan meksika'ya doğru gerçekleştirdiği muazzam hadise.bu hayret verici yolculuk tam sonbaharda ve gecenin gündüze eşitlendiği gecede başlar.meksika'ya geldiklerinde 4 ay boyunca birşey yemezler.4 aylık bekleyişten sonra açan çiçeklerle ziyafet çekerler.mart sonunda yola koyulmadan çiftleşirler.yine tam gece ile gündüzün eşitlendiği gecede koloni kuzeye uçmaya başlar.kanada'ya vardıklarında yeni kuşak dünyaya geldikten sonra ölürler.
içinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerinden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına, daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni boşluk gibi saran hüzne yerleştir
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir, Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
içinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken
1995'te keşfedilen, kaş-finike dolaylarında yer alan asya'nın en derin mağarası.dalmayı sevenlerin mutlaka dalmak isteyecekleri, dehşet verici, dondurucu bir kara delik de denilebilir.