insanı "akşam yemeğinin hepsini neden silip süpürdüm, ne yiycem ben şimdi?" diye dertlere salan hadisedir. tabii akşam yemeğini silip süpüren bir bünyenin neden gece gece bu kadar acıktığı da ayrı bir sorundur.
hürrem sultan ın (aleksandra) sultan süleymanı kendine aşık etmek için sarfettiği çabaların neredeyse aynı dönemde ingilterede anne boleyn tarafından da henry tudoru elde etmek için sarfedildikleri göz önünde bulundurulduğunda bu iki 'deneyimli' hanım kızımızın birbirleriyle karşılaştırılması durumudur.
hürrem in maceralarını daha izleyeceğiz. ama şimdilik anne boleyn yarışı önde götürmektedir.
uyandığında insanın kendini salak sanmasına neden olan, sözlüğe girip de kendine benzer bir sürü insanın olduğunu görünce de insanı biraz olsun rahatlatan durumdur. hayra alamet midir, yakında bir zirve olacağının göstergesi midir bilinmez.
edit: ben başlığa girince bir sürü entry vardı. yoksa hala rüyada mıyım lan?
özel bir sünger çeşididir. senelerce nasa tarafından astronotların kıyafetlerinde kullanılmış. havadayken rahat etmeleri visco sayesinde sağlanmış. bunu gören cin fikirli yatak üreticileri de bu süngerden yatak yapmaya karar vermişler. peki iyi mi yapmışlar? hemen inceleyelim.
şu an piyasada 160*200 ebatında çift kişilik bir visco yatak 1000 lira civarında, yani ortalamanın net 2 katındadır. istikbaldeki yüzde 30 indirimi* fırsat bilen bünyem hemen sırt ağrılarından kurtulmak için bu yataktan bir adet almıştır. ancak gelin görünki neredeyse her sabah hafif bir sırt ağrısıyla kalkmaya devam etmişimdir. o kadar parayı yatağa gömdüğüm için de derdimi kimselere anlatamamış, herhalde daha alışamadım yatağa diye kendi avutmuşumdur. ta ki bir arkadaşımın 2 arkadaşının da visco yatak aldığını ve çok pişman olduğunu, yatağın vücudu çok gömdüğünü ve terlettiğini öğrenene kadar. o an ben de sesimi yükselttim dostlar ve üzülerek o kadar para sonunda sırtımın ağrıdığı itiraf ettim ve değiştirmek için istikbali aradım. sağolsunlar üstüne 90 lira daha bayılmam karşılığında biomagic yatağıyla değiştirdiler viscomu. orta-sert olan bu yatak şimdilik pek şahane durmaktadır, detaylı bilgi tahminen 1 hafta sonra verilecektir.
kocaman bi yalan. şahsen bir öğrencimin hediye ettiği orkide pek mutlu etmiştir beni. ama bu demek değildir ki tüm ders kağıda şirin şirin resimler yapıp ders sonunda onu hediye eden öğrencimin hediyesi daha az değerlidir.
1971 yılında ingiltere nin sheffield şehrinde kurulmuş tiyatrodur. kendisi dünya snooker şampiyonasına ev sahipliği yapmasıyla tanınır. öndeki seyirci istese ronnie o'sullivanı "az geri çekil" diye dürtebilir, o denli yakındır seyirci ve oyuncu. bu sebepledir ki snooker oyuncuları pek sever* crucible daki ortamı. Her sene nisan gibi 2 haftadan fazla bir süre hayatlarımızın orta yerine oturan mekandır.
aslında gönülden geçen başlık şudur: "referandum hakkında en çok yorumu henüz oy kullanacak yaşta olmayanların yapması"
efendim neredeyse hepimizin facebooku var artık, allah emri. yaklaşık 2 aydır facebookta yaşanan referandum çılgınlığını en çok henüz oy kullanma yaşı gelmeyenlerin yaptığını gözlemlemiş bulunuyorum. yalnız burda hedef kitlem liseliler değildir sadece. mesela beni bu başlığı açmaya iten listemde bulan 13-14 yaşlarındaki bir ergen kız çocuğudur.
bu ortaokul kesimi beyaz türk, orta-üst sınıf bir aileden geliyorsa özellikle beyninizi siker afedersiniz iletileriyle. benim bu kız mesela bir saat içinde ikisi ingilizce olmak üzere 4 adet status güncellemesi yaptı. iletiler de "ya atamızın sözünü dinlemek bu kadar zor muuu :(((" tarzında. yahu bi yavaş. ne biliyosun da konuşuyorsun siyaset hakkında? aklı başında bir liseli oy kullanamasa da siyaset hakkında konuşabilir, ehildir. ama sen kızım? okulunda bi atatürk gördün gelip onunla bütün siyasi sorunları çözmeye çalışıyorsun. yavaş, bi öğren önce...
o da haklı ama, etrafındaki güya bu işte 'ehil' olanlar, "amaaan yavrum, biz biliyoruz da mı konuşuyoruz" tarzında dolandığı için kız da facebookta dünyayı kurtarmaya bu yaştan başlıyor.. neyseki artık bitti şu çılgınlık, maksimum 2 gün sonra tekrar "yha avril çookk şiriiiinnn" diye takılır kitle.
ankara da bolca bulunan aspava zincirinin en başarılı üyesidir. bu olayı yeni öğrenenler yıldız aspava yı en iyi sanır ama değildir, eskiler bilir ki en şahanesi özçelik aspava dır.** soslu patatesi ve cacığı mükemmeldir ama salatası zannımca onu en güzel yapan unsurların başında gelir. tazecik bi sürü çeşit yeşillik, üstünde de nar ekşisi.. mmmmmm.... dürümüne zaten bişey demiyorum...
müslüm gürses in seslendirdiği tıpkı itirazım var gibi tek satırla tüm siyaset bilimi külliyatının özetini geçen şarkıdır. kafamızdaki imaja göre müslümsever i karşına oturtup anlatsan "bak kardeş sınıf diye bir kavram var, emeğinin sömürülmesi var, bi de üstüne habitus diye bir şey varki ne kadar yırtınırsan yırtın yine kendi sürünle uçmaya mahkum bırakıyor seni" diye adam siktir çeker sana ama sanmayın ki kafasının basmadığından.. çünkü adam zaten bütün bu çelişkilerin hepsini tek satırla öğrenmiştir: bizi bu fark yaraları öldürür...
ayrıca bu mısra odtü sbky nin en şahane hocalarından necmi erdoğan ın bir kitabın da başında yer almaktır. siyaset bilimine hardcore bir laf kazandırmıştır yani müslüm baba.
merak edenler için şarkının bütün sözleri gelsin:
Tanrı yazar kullar çeker günahı
Bir eziyet bin isyanı getirir
Bağrımıza dostlar sıkar silahı
Bizi bu dost yaraları öldürür
Sevgi ölesiye severiz
Gün gelir terk eder neden bilmeyiz
Yıllar geçer dağ olur hasretimiz
Bizi hasret yaraları öldürür
Bizi bu aşk yaraları öldürür
Yaşantımız sanki ateşten gömlek
içimizden gelir bin defa ölmek
Hakkımız değil mi bizimde gülmek Bizi bu fark yaraları öldürür
uğur dündar ve ekibinin uzun yıllar hazırladığı arena programından bir daha aklımızdan hiç çıkmamacasına belleğimize kazılan bilgiler ve/ya durumlardır. misal,
son derece eğlendirici ve öğretici bir şarkı. önyargısız olarak bu şarkıyı dinleyen biri eşcinsellik hakkında birçok bilgi edinebilir, yanlışlarını düzeltebilir. çok ama çok samimi bir dille dertlerini anlatan bir adet lezbiyen, gay ve transeksüel seslendirir şarkıyı, nakarat olarak da koca bir koro. üstte bütün sözler var ama ben yine de en sevdiğim yerlerinden birkaç alıntı yapayım;
-bir ben bir zeki müren yıllarca böyle sandım
-bir yere vali atandım da seçimim mi kalmak seks işçisi
-ne venüslü ne de marslıyız aksine gerçek dünyalıyız
-değil hayatımız çok farklı, benzerimize sevdalıyız..
sözlüğün en müslüman ve dinle ilgili her olayda başrolü üstlenen yazarı hicbiseyebosunaiclenmeyenadam tarafından doldurulması arzu edilen uktelerdir. gün içinde başımıza gelen daha da önemlisi hbbia nın başına gelebilecek olan olayları onun o üstün kaleminden okumak hevesiyle verilir bu ukteler.
sözlük içinde ya da günlük hayatta karşılaştıkları bütün olumsuzlukları ibne kefesine koyan ve içlerindeki homofobiği dışarı çıkaran yazarlardır.
misal seri ekşi veren ibne. bir kimsenin seri ekşi vermesini tasvip etmememiz gayet normal. neticede bu hoş bir davranış değil ama neden kalkıp da bu kişiye ibne diyorsun be adam? adamın cinsel yönelimini öğrendin de üstüne bi de hakaret mi ediyorsun kuş aklınca? bu nasıl bir homojenize algıdır ki aynı anda hem kötüyü hem de eşcinselliği birbirine katıp tek bir şey yapar?!
ilkokulda balinanın memeli olduğunu öğrenen bünyenin 'çüşş' tepkisinden sonra 'e nerde bunun memeleri' diye devam etmesi ve kazık kadar olduğunda bile olayı çok içine sindirememesi durumudur. en büyük memeli canlıdır kendisi. bravo.*
uludağ sözlük moderatörlerinin içinde bulunduğu, sözlüğü tamamen kendi cirit atma mekanları gibi algılamalarının sonucu olan tutumdur. kafalarına göre entry ve yazar silerler. şahsen benim başıma çaylaklık cezası almak gibi bir ceza henüz gelmedi ve silinen entryim de sayıca bir hayli azdır. ancak bu moderatörlerin takındığı antidemokratik tutumu görmeme ve eleştirmeme engel değildir. dileğim sözlükle kurdukları bu takdire şayan aidiyetlik bağını biraz zayıflatıp daha objektif bir tutum sergilemeye başlamalarıdır.
teknolojiyle barışık olmayan her normal türkiyeli annenin internetle olan mücadelesini anlatır ve bu mücadelede kazanan illaki durumu izleyen çocuklardır. bu alanda annemin facebooktaki maceraları ile liderliği kimseye kaptırmayacağı inancındayım şahsen.
misal, annem 'duvar'a yazı yazmaya pek heves etmiş başlamış yazmalara. ama 'paylaş' butonu yerine ısrarla enter tuşuna bastığı için hiçbir yere gitmemiş yazılar. sonra annem kızmış ve kendi duvarına "burdan yetkililere sesleniyorum, yazdıklarım kimseye gitmiyor, ilgilenip sorunumu çözerseniz çok sevinirim" yazmış.* neyseki yine entera basmış da bi facianın eşiğinden dönmüş.*
yasemin çayı ve yeşil çayın birleşmesi ile elde edilen tarifsiz güzellik. başlı başına yasemin çayı hafifliği, kokusu ve dinlendirici özelliğiyle çay aleminin en başarılı üyelerinden biridir zaten. işte bu başarının yeşil çayın faydalarıyla birleştiğini düşünün. hem yeşil çay gibi sağlıklı, hem de tadı iğrenç değil; aksine inanılmaz güzel. kokusuna diyecek bir şey yok zaten... şiddetle tavsiye edilir.
not: yasemin aromalı poşet yeşil çay gibi aptal şeyler almayın ama. bizzat doğal yeşil çay ve yasemin çayı yapraklarının karışımını alın, kendiniz demleyin.*
her ne kadar kişiden kişiye değişiyor gibi görünse de bir çok kadın için erkeğin erojen bölgesi beynidir. zeki erkek on kaplan gücünde tahrik yeteneğine sahip yüce şahsiyettir.
edit: erojen kelimesinin anlamını çok merak eden arkadaşlara gelsin;
erojen bölge:Erotik duyum uyandıran vücut bölgelerine verilen ad. kaynak erotik duyuma da halk arasında tahrik olma diyoruz biz. ama olayın kadın erkek boyutundaki kargaşaya değinmiyorum.*
edit 2: herkes bana seslenmeye başladı sözlük, üşüyorum zall reyiz koru beni.*
1-5 temmuz tarihleri arasında londra da düzenlenecek olan geleneksel marksist festival. ingilteredeki en büyük solcu organizasyon olarak lanse ediyorlar kendilerini ki öyleler. top ondaki marksist düşünürler geçen senelerdeki gibi bu sene de teşrif etmişlerdir bu festivale. Slavoj Zizek, John Holloway, Tariq Ali katılan konuşmacılardan sadece birkaçıdır.
birçok insanın denize girdiği, turlara çıkıp yeni yerler gördüğü, bazen çalışıp paralar kazandığı, hiç olmadı tüm gün malak gibi yatıp geceleri bi ton film ve dizi izlediği o güzide dönemi tez yazarak geçirmek zorunda olan biçare öğrencinin içinde bulunduğu durumdur. o da insandır, canı gezmek tozmak ister, sevgilinin omuzunda seviyesiz deve güreşi savaşlarına girmek ister, sıcaktan bunalıp ormanlık yerlere kaçamaklar yapmak ister. ama bu zavallı kişi bunların hiçbirini yapamaz, uslu uslu kırar dizini, açar bilgisayarını aynı şeyi "in adır vördss" diyerek çevirir de çevirir; akademiye etmedik küfür bırakmaz.
fermuarı açmıyorum dünyayı kurtarıyorum hareketine destek veren kadınların yer alabileceği hareket. bu hareketteki kadınlar zorlu bir savaş(!) veren erkeklerin işini daha da zorlaştırmayarak sevişmeye dair herhangibir imada ya da talepte bulunmayacaklardır. peki bunları sadece erkeklerin hayrına mı yapacaklardır, tabii ki hayır. alt metinde;
"kendimi cinsel bir obje olarak görmüyorum; geceleri sokakta korkusuzca yürümemi engelleyen, namus diye diye boynumdaki tasmayı babamdan kocama devreden, cinselliğimi özgürce yaşadığımda beni orospu ilan eden, bekaret zarımın varlığı üzerinden ahlakıma not veren ve beni bir çift göğüs ve bacaktan ibaret sanan zihniyet ortadan kalkmadıkça sevişmeyi reddediyorum!" algısı vardır. ancak not edelim, bu hareket henüz oluşturulmamıştır, gerekliliği düşünme aşamasındadır.
nickleri bir şekilde troll olarak anılmaya başlamış bazı sözlük yazarlarımızın entrylerini sevme durumudur. zira bu arkadaşların hepsi nev-i şahsına münhasır kişlerdir, benzerleri yoktur.
misal cool adam sözlüğün en geyik yazarlarından biridir, orijinaldir, sevimlidir. "pis fakirler hıhh" deyişine hasta olunandır.
hicbiseyebosunaiclenmeyenadam kocaman bir hayalgücü ve ironi dünyasında yaşar. öyle bir dünyaki kadınlar tecavüz eder o usulca gusül abdesti alır. sevgilisi yoktur, bir tek rabbi vardır.
bluevelve ve kernel amadeus şeytanın avukatlığına soyunmuş, absürdlük sınırlarını zorlayan arkadaşlardır. sırf yaratıcı zekaları bile takdir etmek için yeterlidir.
bu arkadaşların dili kullanımı, yazım şekilleri de genelde güzeldir. evet, bazen gerçekten delirtirler ve şüpheye düşürürler, "oha lan yoksa gerçekten bu kadar öküz mü" diye. ama yine de zannımca sözlükte en çok eğlenen, adeta kendini akıllı sanan yüzlerce adet sözlük yazarının kendi attıkları taşı çıkaramayışını gülerek izleyen kişilerdir. yazdıklarının hayal ve geyik ürünü olduğu akıldan çıkarılmadığı sürece entryleri genellikle* keyifle okunabilir.
insanın tam olması gerektiği zamanda olması gerektiği yerde olmasıdır. kişinin genellikle kasten yapmadığı durumlar için kullanılır.
misal, doğru zamanda mutfağa* giden kişi akşam yemeğini çinli sevimli kardeşlerinin nezaketen sorduğu "do you wanna try??" sorusunu olumlu şekilde yanıtlayarak milletin bilmem kaç para verip aldığı ördeği silip süpürerek yapabilir. ya da kendisi ortamı yaratıp "oo afiyet olsun, yahu bizim memlekette de buna benzer bir yemek var, annem de pek güzel yapardı, bühüüü" diye acındırarak masanın üstündeki bütün yemekleri mideye indirebilir. yeter ki mutfakta biri yemek yerken orada bitivermeyi becersin.
öğrencilikteki en temiz karın doyurma şüphesiz ki budur; yemek pişiren birini görüp pusuya yatmak. ya da basitçe şanslı olmak.
tam başlık "6. Geleneksel Hormonlu Domates Homofobi-Transfobi Ödülleri" şeklinde olacaktı esasen.
bu sene de lambdaistanbul tarafından dağıtılacak olan, sene boyunca homofobikliği ve transfobikliğiyle gönüllerimizde taht kurmuş insanlara kendilerini şükranla anma aracımız olarak sunulacak ödüllerdir. oylamaya internet üzerinden katılmak da mümkün. 22 hazirana kadar internet sayfalarından oy verebilirsiniz.
kimler yok ki listede, eşcinselliği onaylandığı takdirde önümüzdeki 50 yıl içinde insan neslini kurutacak ciddi bir tehlike olarak tanımlayan Psikiyatrist, Prof. Dr. Nevzat Tarhan'dan, transların sokaktaki varoluşlarını bir "kabahat" sayan ve Kabahatler Kanunu'nu gerekçe göstererek bir gecede bir kişiye defalarca 62 TL'lik para cezaları yazan ve hatta Polis memurlarına yazdıkları cezalar üzerinden uygulamasını başlatarak translara yönelik para cezalarının artmasını teşvik eden Emniyet Müdürlüğüne; evlilik programına telefonla bağlanan kadın izleyicinin, bir kadınla evlenmek istediğini belirtmesi üzerine telefonunu susturup, yüzüne kapattırdığı ve "Türkiye bunu kaldıramaz, başka programlara git! Burası şov yeri değil" diyen esra eroldan, kendisine Gay misin diye soran bir ispanyol gazeteciye verdiği, Kız kardeşinle benim eve gel ve gör bakalım gay miyim şeklindeki cevap veren Zlatan ibrahimovice kadar bir sürü tanıdık, tanımasak da olur-duk kişiler var.
ne yazık ki yarışma çok çekişmeli geçeceğe benziyor...
bitti deyince aslında hiçbir şeyin bitememesi, üstüne 10 tonluk bir aşk acısının çökmesi sonunda kişinin aldığı kararlara lanet etmesi durumu.
yaşattığı her duygu taptazeyken insan nasıl vazgeçer ki sevdiğinden? akıl mantık sıralar durur nedenleri, olmamasının getireceği faydaları. ama işte her şey o kadar tazeyken, hiçbir şeyin boku çıkmamış ve hiçbir şey tüketilmemişken insan dönüp de gidemez arkasını. bir mailin başını bekler saatlerce günlerce. bir yandan hergün 10 defa "hadi kaldığımız yerden devam" demenin eşiğinden döner, bir yandan da eyvah ya o derse "hadi devam", ben ne cevap veririm diye kafasında tartar. bu nasıl bir ikilemdir, sevmek niye acıtır, iki kişi de seviyorken neden süremez ilişkiler, bundan sonrası nedir diye düşünür de düşünür bünye bu post-ayrılık periodunda. "yahu ne var bi sefer de doğru olanı yapma" der bir iç ses, ama öbür iç ses de "sanki şimdiye kadar yaptığın her şey doğruydu, bari şimdi tut kendini hata yapma" der. şizofren ruh hali bilenir de bilenir, taşıp da tekrar 'bir' olacağını anı bekler...