devamlı türkçe rap dinleyicisi olarak bir türlü şarkılarını da, sesini de sevmeyi başaramadığım adam. neyi beğeniliyor anlamıyorum sadece. adamın sesine, hele autotune’lu haline hiçbir şekilde katlanamıyorum. tabiî kendisine de, sevenine de saygım var. sadece kendi görüşlerim bunlar.
edit: fena yanılmışız, imza nedir öyle ya. Harika.
türkçe rap’in ustalarından saian’ın parçasıdır.
sözleri ağırdır, dokunur kalbe.
derdimi bundan güzel özetleyen bir şarkı daha görmemiştim.
nakarat kısmı mükemmel.
—spoiler—
son kez mutlu et beni ve kes el bileklerini,
beni sevdiğin ilk günü düşün ve sök at kalbini,
bunu duyup bi cigara yak ve öyle dinle şarkımı,
şimdi mutlusun ya işte bundan böyle şaşkınım,
geçer gider doğar güneş rezil köpek,
çıkın düşlerimden sen ve koynundaki ödlek.
kısa süre önce canımı yakan ailedir. evet. umarım derdime bir derman bulunur. ve bu giriyi kısa süre sonra gülerek okurum onunla beraber.
edit: bu bir şehir efsanesiymiş. seven insan her türlü görüşür, sever, değerli hissettirir. evet doğrudur, aldatıldım.
z.ö.g.e: bazen hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir. hayatın ne getireceği hiç belli olmaz. belki gerçekten karanlıkta kalmış, ve uzun süre açığa çıkmamaya yemin etmiş gerçekler vardır.
“tam ve gerçek bağımsızlığımızı açık ve samimi en önce teslim ederek bize barışma elini uzatan rus şuralar (sovyetler) cumhuriyeti ile kardeşçe bağlarımızın sağlamlaştırılması, dış siyasetimizin esasıdır.
“fakat varlığımıza sataşan (tasallut eden) bütün batı dünyası, amerika da içinde olduğu halde, tabiatıyla büyük bir kuvvet teşkil ediyor.” (mustafa kemal, aktaran: fethi naci, atatürk’ün temel görüşleri, s. 46)
“mustafa kemal, v. i. lenin’e yazdığı 10 nisan 1922 tarihli kişisel mektubunda türk halkının sovyet rusya’ya saygı ve yakınlık duygularını belirterek şöyle demekteydi: “ daha önce olduğu gibi rusya’yla dostluk türkiye büyük millet meclisi hükümetinin politikasına temeldir ve süreklidir. içinde bulunduğumuz zamanda, emperyalist ve kapitalist devletlerin başvurmaya başladıkları yeni yöntemlere karşı, ülkelerimizin güçlerini her zamankinden daha çok birleştirmeleri gerektiği kanısındayım. rusya’nın bize pek çok kez gösterdiği yardım, gözümüzde özel bir önem kazanmaktadır.” (a. m. samsutdinov, mondros’tan lozan’a türkiye ulusal kurtuluş savaşı tarihi, 1918-1923, epsilon yayınları, s. 266)
“eğer rusya’nın yardımı olmasaydı yeni türkiye’nin ingiliz-fransız ve yunan müdahalecilere karşı zaferi ya bugünküyle karşılaştırılamaz ölçüde büyük kurbanlar pahasına elde edilirdi ya da hatta büsbütün olanaksız olurdu. rusya türkiye’ye hem manevi hem maddi bakımdan yardım etti. ulusumuzun bu yardımı unutması bir suç olur.” (yeni rusya ve yeni türkiye işbirliğinin ilk adımları, rusya federasyonu’nun türkiye cumhuriyeti büyükelçiliği, s. 3)
”sovyetler birliği’nin türk kurtuluş savaşı’na yardımları; 39.000 tüfek, 327 makineli tüfek, 54 top, 63 milyon fişek, 147.000 top mermisi, 2 avcı botu, 4.000 el bombası, 1.500 kılıç, 20.000 gaz maskesi ve 125.000 tl değerinde altın yardımı yapılmıştır. elbette yardımlar bununla sınırlı değildi 1921 yılında da nisan, mayıs ve kasım aylarında üç parti şeklinde toplamda 6.500.000 altın ruble yardımı yapılmıştır. sovyetlerin bu süre zarfında verdiği altın ruble yardımı toplamda 17.500.000 rubleyi bulmuştur.3 ayrıca 1932 yılında faizsiz ve 10 yıl geri ödemeli olarak 8 milyon dolar kredi verilmiştir ve bu para sümerbank’ın kurulmasına sermaye olarak harcanmıştır. öte yandan 25 mart 1967 tarihinde yani türkiye batı bloğunda çoktan yerini aldığında sovyetler birliği ile bazı sanayi tesislerinin kurulumu için bir anlaşma imzalanmış ve bu anlaşma neticesinde iskenderun demirçelik fabrikası, seydişehir alüminyum tesisleri, aliağa rafinerisi ve bandırma sülfirik asit fabrikası sovyetler birliği sayesinde kurulmuştur.” (http://www.rusya.ru/TurkiyeRusya.htm )
sovyetler’in türkiye’ye büyük ödeme kolaylıkları sağlayarak kurduğu ağır sanayi tesisleri de cabası. mustafa kemal döneminde sovyetler birliği’yle geliştirilen olumlu ilişkiler sayesinde 15 yılda sayısız fabrika kuruldu türkiye’de. tüm bunların yanında bizdeki ab-d emperyalizmi’ne memleketi peşkeş çekmeye meraklı kontrgerilla’cı mhp’li faşistlerle, zamanında memleketi nazi alman emperyalizmi’ne peşkeş çekmek istemiş olan ve yok olan ancak hala boy boy ”türkçü” grupçuklarla varlığını sürdüren atsız’cı faşistlerin canını çok yakacak ama mustafa kemal döneminde ekonomik-siyasi-askeri olarak en çok işbirliğine giden ve en dostça ilişkilerin kurulduğu ülke de sovyetler birliği’dir.
mustafa kemal, bizdeki faşistlerin dediği gibi dönek değil ilkeli bir adamdı. kendileri hem mustafa kemal’i sahiplenip, hem de ”dönemin şartları” palavrasını gevelemekteler. mazlum türkiye’nin ulusal kurtuluş savaşı yıllarında ona lenin usta’nın sovyetleri’nden başka destekçi çıkmadı. Lenin Usta’ya yoldaş demesi de komünistliğinden değil, Ortak Antiemperyalist Doğu Cephesi’ni beraberce ördüklerindendi. lütfen kendi hastalıklı düşüncelerinizi mustafa kemal’le bağdaştırmayın.
Tarihi kişiler değil sınıflar yazar. Kimse sanmasın ki bir kişi, ne kadar ”ulu” olursa olsun bir sosyal sınıftan büyüktür. Mustafa Kemal, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşımız’ın başkomutanı ve antiemperyalist, antifeodal bir demokratik devrimcidir. Ancak Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Birinci Kuvayimilliyecilerin yönetimdeki rolünü göz önüne aldığımız kadar, o dönemki iktidarın hangi sosyal sınıfın aygıtı olduğunu da anlamamız gerekir. 1923’te iktidara gelen, burjuva devrimini güden Anadolu burjuvazisidir. Bu sınıf, 1924’te iş Bankası’nın kurulmasıyla tekelleşmeye yani Finans-Kapitalistleşmeye başlamıştır. Bilindiği gibi Finans-Kapital, işçi Sınıfı’nın ve halkın meşru haklarına da azgınca saldırır. Bu ne Mustafa Kemal’in, ne de bir başka ULU kişiliğin kontrol edebileceği bir şey değildir. Aynı Mustafa Kemal ve diğer yurtseverler önderliğinde başlatılan Köy Enstitüsü atılımlarının ABD Emperyalistleri ve Finans-Kapital tarafından ”komünizm propagandası yapılıyor” denilerek kapattırılması gibi. Sovyetler’den destek alınarak kurulan ağır sanayi tesislerimizin, AB-D Emperyalistleri’yle dost, kendi ülkesine düşman; Amerikan, Avrupa ve Japon montajcıları olan Finans-Kapitalist Parababaları elinde hiç edilmesi gibi. Tabiî o aklını, üstün ırk saçmalığına ve Hitler çakması düşüncelere inandırabilmiş birine gel de böyle bir bakış açısını, işçi Sınıfımız’ın biricik sosyal bilimi ışığındaki doğruları anlat. Georgi Dimitrov’un dediği gibi faşizm, Finans-Kapital’in kârını maksimize etmek ve halk hareketini ezmek için kurduğu askerî terörist pahalı devlet biçimidir. Yoldaş Stalin’in komutasındaki Kızıl Ordu; (içinde başta Berlin’e kızıl bayrağı diken Dağıstanlı Türk asıllı asker gelmek üzere pek çok Türk devrimci savaşçının da bulunduğu hani) Berlin’i aldı ve faşizmi ezdi. Hitler’i, Mussolini’yi, Franco’yu, Japon militarizmini, Rumen faşizmini hakettiği yere, yani tarihin çöplüğüne göndermiştir. O tarihten sonra, -kısa dönemlerde kullanılsa da- açık bir devlet biçimi olarak faşizm asla benimsenmemiştir Parababaları tarafından.
Gelişmiş ülkelerin ortak noktasının ve gelişme nedeninin kapitalizm olduğunu düşünen tarih ve ekonomi bilgisinden yoksun, işçi sınıfımızın biricik sosyal biliminden yoksun insanların olduğu başlık. Gelişkin dediği ülkeler, şu an emperyalist cihandaki itibarını erken veya zamanında gerçekleştirdiği burjuvazi öncüllü halk hareketlerine yani demokratik devrimlere borçlu. Yine bu isimle tarif ettiği ülkelerdeki Finans-Kapital zümresi bu mirasın üzerine çökerek çarkını döndürüyor. Ve demokrasi ve barış gibi hemen hemen herkesin hemfikir olabileceği yuvarlak kelime oyunlarıyla Ortadoğu’ya oradaki Mazlum Halklara kan ve gözyaşı götürüyor. Ülkeleri uluslararası emperyalist projeleri ve ”bin devletli dünya“ denen çakalca emeli uğruna yerle bir ederek 10-20 milyon masum insanın kanına giriyor. Bunun yanında bu ülkelerde milyonlarca açlık sefalet içerisinde kavrulan insanlar var, kötü yaşam koşullarında yaşayan halk ve işçi sınıfı gerçeği var. Öldürülen binlerce sokak hayvanları var. Tabiî ”komünizmi kötülemek” gibi kutsal (!) bir amaç adına bunların hepsi görmezden geliniveriyor.
Bütün bunlar olurken kansere çare bulma amacında olan Sosyalist Küba, ABD fonlu muhalefete direnerek insanlığı savunan Bolivarcı Venezuela ve Suriye’deki emperyalist alçaklığı nasıl dizginleyebilirizin derdinde olan Sosyalist Kore Halk Cumhuriyeti ilkel-geri kalmış-gelişememiş ülke/devlet sıfatına layık görülüyor.
Günümüzde Ortadoğu ülkelerinin ”kan gövdeyi götürüyor” diye anlatılmasının en büyük pay sahiplerinden.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin başmimarı ABD Haydut Çakalı’nın bir zamanlarki devlet başkanı.
Döneminde yaşanan ekonomik bunalımlar nedeniyle Amerikan Finans-Kapitali tarafından şutlanmış yerine ise bir başka çakal politikacı ve emperyalizmin bir başka sözcüsü Barack Obama gelmiştir daha sonra. Obama’nın gelişiyle ABD Emperyalistleri, ”Bakın zencilerle sorunlarımızı çözdük, asimile ve ırkçılık gibi olaylar artık yok, hatta bizi yönetebiliyorlar.” sözüyle prim yapmış ve yarısömürgeleştirdiği ülkelerindeki piyonlarına ve satılık kalemlerine de aynı türküyü çığırtmıştır.
insanlık dışı harekettir. Yapanların çevreye, insana, hayvana ve bitkiye-doğaya saygısı yoktur.
insan olma şerefine erişmiş kişilerin yapmayacağıdır, yapanlar ise insan suretine bürünmüş insan sefaletleridir.
sevilen ve dünya üzerinde çıkarılmış en iyi futbol oyunudur.
ancak kötü yanı, world class (dünya klası) veya legendary (efsanevi) seviyelere geçtiğinizde oyunun, oynadığınız maçları zorlaştırmaktan da öteye giderek hakemi (leyhinize olan kırmızı kartlık hareketlerde bile bazen faul vermemek gibi) oyun içi unsurlar (68 overalli olan rakip kalecinin sırf kullanıcının maçta mağlup olması için panterleşmesi vb.) ve bazı oyun dışı unsurları (oyun kolundaki veya klavyedeki bazı sorunlar, örneğin ileride sağ kanattaki oyuncunuza ara pas atmak istediğinizde yön vermenize rağmen pasın sol kanada gitmesi vb.) öne sürmesidir. Bu bazen basit bir oyun karşısında sizleri çılgına döndürebiliyor.
Önümüzdeki 20 sezonun tamamında eze eze şampiyon olsa da hegemonya yıkamayacak takımdır.
Birincisi zaten istanbul takımıdır. Hayır yıkacağın hegemonyayı nasıl tarif ediyorsun. Anadolu’dan çıkan şampiyon kulüpler (Trabzonspor ve Bursaspor) istanbul Saltanatı’nı yıkmayı marifet görüyor ve kendisini bu sıfata adlediyordu.
Belediye parasıyla taraftarsız şampiyon ol, sonra hegemonyayı yıktık ayağına yat.
kim jong-un’un kime güvendiği aslında ülkenin isminde saklı. ”kore halk cumhuriyeti”, adam sandık oyunlarıyla, hileyle, sermayenin desteğiyle değil de demokratik halk devrimiyle ve sosyalist devrimle başa geldiği için halkına güveniyor. tehdit savuran abd başkanı keser kaçığı donald trump’ın da azınlığın azınlığı olan yalnızca bir avuç amerikan finans-kapital zümresinin temsilcisi olduğunu biliyor. dolayısıyla halkına güvenerek, abd’ye üç buçuk attırıyor. olay bundan ibaret.
”korede halk aç, kim jong-un diktatör”cüler damlamadan: http://www.diken.com.tr/k...reyi-hic-boyle-bilmezdik/
iktidara gelmesinin ardından ikinci Emperyalist Yağma ve Paylaşım Savaşı öncesinde ABD Emperyalistleri’nin de desteğiyle büyüyen ve güçlenen, ardından yine onu yaratan ABD Emperyalistleri tarafından yok edilmek istenen partidir. Alman Finans-Kapitali’nin desteğini arkasına almış, düpedüz uyguladığı faşizmi yani bilimcil sosyalizmdeki tam tanımıyla Finans-Kapital’in Askerî Terörcü Diktatörlüğü’nü uygulamıştır. Almanya Burjuvazisi penceresinden dünyaya bakmanın bir getirisi olarak şovenist tavıra sahiptir. Alman işçi Sınıfı ve Emekçi Halkı’nda gözlenen ve Büyük Ekim Devrimi ile dalga dalga yayılan sosyalizm isteğini-eğilimini baltalamak için Genel Kongresi’nde isim değişikliği gerçekleştirmiş, Nazi olan adını ”Nasyonal Sosyalist“ şeklinde bir ifadeyle değiştirmiştir. Lideri insanlığın ve Gezegenimizin gördüğü en büyük soykırımcılardan ve Finans-Kapital’in Tek Kişilik Siyasi Diktatörlerinden biri olan Adolf Hitler’dir.
12 Eylül’e öncesinde; ABD Emperyalistleri tarafından devrimcileri hiziplere bölmekle, grupçuluğa yöneltmekle görevlendirilmiş siyasetçi. ABD Emperyalistleri ile ortaklığını 12 Eylül’cüler iktidardayken de devam ettirmiştir. 90’larla beraber Mao’nun son yıllarında sosyalizmini yitiren Genç Çin Emperyalizmi’nin yörüngesine girmiştir. ABD ile ortaklıkları sonucu BOP konusunda elde ettiği Amerikan belgelerini kamuoyuyla paylaşmıştır bu yıllarda.
Şimdilerde hala Türkiye’ye giriş zemini arayan Çin Bankası ve ağabeyleri ÇKP’nin işini kolaylama amacındadır. En keskin Ulusalcı’yı, Kemalist’i, Cumhuriyetçi’yi oynamaktadır.
Siyasi hayatı boyunca attığı ideolojik taklaları ve bugün izlediği tutarsız çizgiyi somut kanıtlarıyla öğrenebilmek için Nurullah Ankut’un Derleniş Yayınları’ndan çıkan ”Bin Kalıplılar” adlı kitabını okuyabilirsiniz. PDF olarak bulunmaktadır yayınevinin web adresinde.
mustafa kemal ve diğer birinci kuvayimilliyeciler’in önderliğinde başarıya ulaşan birinci antiemperyalist ulusal kurtuluş savaşımız’ın zaferinin yıldönümü 30 ağustos 2017’de anıtkabir’de olacak olan yurtsever, mustafa kemal’ci, kuvayimilliyeci komünist parti.
gerçekten günümüzdeki korkak muhaliflere rağmen alkışlanası hareket. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1519391/+
Hem Mustafa Kemal’i Ermeni, Pontus, Süryani ve Dersim Soykırımcılığıyla suçlayan, ABD-AB Emperyalistlerinin uşağı ve ajanı TR-705, Selina Doğan, Mehmet Bekaroğlu gibi Mustafa Kemal, Birinci Kuvayimilliye, Laik Cumhuriyet ve Türk düşmanlığıyla kafayı bozmuş şahısları dolduracaksın Yeni CHP’ye, taşıyacaksın milletvekili seçtirerek Meclise ve parti yönetimlerine; üstelik tek bir oy getirisine sahip olmamalarına rağmen, ömür boyu CHP’ye bir kez olsun oy vermemiş olmalarına rağmen…
Hem de Mustafa Kemal’in eşsiz askeri dehası, sarsılmaz çelik iradesi ve gerçek kahramanlara özgü cesareti sayesinde kazanılan, Tarihin en büyük askeri zaferlerinden biri olan Çanakkale Zaferi’nin rantını sömüreceksin, orada “Adalet Kurultay”ları yaparak…
Mustafa Kemal’in, Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın ilkeleri ve zaferi üzerine inşa ettiği Gerçek CHP, Emperyalist Batı Dünyasına düşman, Mazlum Doğu Dünyasına ise dosttu.
Sorosçu Kemal’in ve avanesinin iyice zıvanadan çıkardıkları Yeni CHP ise, tam tersidir. Yani Emperyalist Batı’nın (ABD ve AB’nin) hizmetkârı, onun emir ve komutasıyla oynayan, Mazlum Doğu Dünyasına ve halklarına karşı ise düşmanlık besleyen bir harekettir…
işçi sınıfımız’ın biricik sosyal bilimi marksizm-leninizm’in ustalarından bir tanesidir. lenin sonrasının en büyük devrimcisi.
marks-engels ustalar, kapitalizmin ve tüketim toplumunun işleyişini diyalektik materyalizmin ışığında incelemiştir. değer, mutlak/nispi artı-değer, artık-ürün, sermaye birikimi, kâr gibi kavramları bilimsel sosyalizme katmıştır. serbest rekabetçi kapitalizm döneminde geçerli olan marksist devrim teorisi’ni ortaya koymuşlardır.
marks usta’nın takipçisi devrimler kartalı lenin usta; proletarya partisi, demokratik merkeziyetçilik ve emperyalizm (finans-kapital, tekelci kapitalizm) konularında bilimsel sosyalizm teorisini geliştirdi ve derinleştirdi. tekelci dönemde geçerli marksist-leninist devrim teorisi’ni ortaya koydu. geriye kalan ömrü devrim kasırgalarıyla geçti. 1903’ten 1917 mart’ına kadar işçi sınıfının köylülükle ittifakıyla gerçekleşecek demokratik devrim mücadelesini yürüttü. şubat devrimi’yle amacına ulaştı, 1903’ten beri kerte kerte taşıdığı demokratik halk devrimi’ni gerçekleştirdi. 1917 mart-1917 ekim tarihlerinde yoldaşlarıyla beraber sosyalizme geçişin hazırlığını yaptı. ekim devrimi’yle rusya’da sosyalizme geçişi sağladı ve dünyamızın ilk proletarya devletinin kurucularından oldu.
marks-engels-lenin ustalar, antika tarihi incelemeye fırsat ya da zaman bulamadılar.
hikmet kıvılcımlı usta bu zamanı buldu. antika tarihin bir kör dövüşünden ibaret olmadığını söyleyerek antika toplumların işleyiş kanunlarını buldu. ilkel toplumlarda tarihçil (tarihsel) devrimler olarak tasvir ettiği devrimlerin insanlığın önünü açtığını gösterdi. tarihsel devrim kavramını bilimsel sosyalizme kazandırdı.
Sorosçu Kemal ve avanesinin Yeni CHP’sinin, Kuvayimilliye yadigârı, Mustafa Kemal’lerin, inönü’lerin Gerçek CHP’siyle zerre kadar olsun benzerliği yoktur.
Tersine, Sorosçu’nun bu Yeni CHP’si, Gerçek CHP’nin tam tersidir, karşıtıdır.”
yunanistan proletaryası’nın yükselen mücadelesini baltalamak için ab emperyalistleri’nin iktidara getirdiği koalisyon. yunanistan halkı’nın yükselen sosyalizm ve devrim isteğine karşın, ”sol maskeli” syriza iktidara taşınarak bu istek yerine getirilmiş gibi gösterilmiştir. halbuki syriza’nın solla veya sosyalizmle alakası yoktur. zaten syriza adıyla birleşen hareketlerin ortak noktası hiçbirinin leninist olmayışıdır.
türk halkı’na karşı şoven eylemlere başvuran, 17 adamızı işgal ederek silah deposuna çeviren partidir aynı zamanda. yunanistan finans-kapitali’ni bunalımdan çıkarmak için bazı objektif-subjektif şartların oluşması gerekliydi. ekonomik adımlar haricinde sol görünümlü bir iktidarla yükselen sosyalizm isteği dindirilecekti, bu da bunalımın atlatılmasına çok büyük bir kolaylama sağlar. tarihimizde bunun örneğini 1978’deki ecevit hükûmeti’yle verebiliriz. abd emperyalistleri, 1974’de antiemperyalist bir çizgi izleyen chp’yi uslandırmış ve iktidarda kalmak için tek çaresinin kendisine hizmet etmek olduğunu öğretmişti. böylece ecevit, ”kontrgerillayı bitirme” talebinden döndürülmüş, ”anarşiyi önlemek ve istikrarı sağlamak için” çalışmalara başlamıştı. hem de solun iktidarda olduğu görüntüsü veriliyordu. fakat bizim solumuz, şimdiki gibi çoğunlukla abd’ci ve liberal olmadığı için bu iktidarın sol olmadığını anlayabildi, tespit edebildi.
işte syriza’da aynen bu amaçla iktidara getirilmiştir. şimdiki sevr’ci soytarı sol, onlarla bütünleştirdiği şovenizmi ve türk düşmanlığı dolayısıyla yakın ilişki kurmaktadır syriza ile.
fakat pame’de (işçilerin militan cephesi) örgütlü yunanistan proletaryası uyanık davranarak bu kandırmacayı yemedi:
Tüm kadınların çıkarının ortak olduğu tezine dayanan burjuva ideolojisi. Dayandığı temel tezi yani ”tüm kadınların çıkarı ortaktır” tümcesini okuduğumuzda kadınlara hiçbir katkı sağlayamayacağını ve sağlayacağını düşünmenin ”ütopya” olacağını anlayabiliriz.
Aynı bir ulus içerisinde olduğu gibi kadınlar içerisinde de sosyal sınıflar vardır. Bu sınıf gerçekliğini göz ardı edemeyiz. Yani dünyadaki tüm feministler bir araya gelip aynı anda bağırarak ”Tüm kadınların çıkarları ortaktır. Sınıf diye bir şey yoktur.” dese bile bu durum sınıf gerçeğini ortadan kaldırmış olmaz.
Bir holding düşünelim.
Gökdelenin en tepesinde işçilerin emeği ile çarkını döndürebilen ve para sayan birisi var. TÜSiAD’ın toplantılarına katılıyor,onlarca bankadan bir tanesinde örgütlenmiş kendisi gibi patronlarla. Amerikan ve Avrupa tekelleri ile işbirliği halinde. Bir kadın.
Aynı binadan birkaç kat inelim. Bir memur var. Gelen telefonlara bakıyor. Yazılı belgeleri düzenliyor. Para sayan patronun yerine getirmesi gereken çoğu idari iş onun üzerine yıkılmış. Fazla mesai yaptırtılıyor. O da bir kadın. Yoğun baskı ve stres altında çalışıyor. Hakkını aramak için sendikaya üye olmak istese, olmaz çünkü patron karşı.
En alt katta bir hizmetli var. Her gün sürekli kirletilen mermer zemini paspaslıyor. Her yerin tozunu alıyor. Temizlik malzemeleri ile yukarı aşağı inip çıkıyor sürekli. En ağır işi yapıyor kuşkusuz. Belki sosyal güvencesi olmadan 15. katın camını siliyor düşme riski varken. O da bir kadın. Hakkını arayamaz, grev yapamaz. Patron karşı.
işte cinsiyeti aynı olduğu için bu insanların çıkarı ortaklaşmıyor. AB-ABD gibi Emperyalist ülkelerde liberal burjuva feminizm hareketleri hükûmetler tarafından bolca destek görüyor. Halk kitlelerinden kadınları gerçek mücadelesinden saptırarak cinsiyet temelli bir mücadeleye yönlendiriyorlar.
Türkiye gibi ülkelerde bu işlemiyor. O yüzden aynı karakterdeki kadın hareketleri ”Marksist Feminizm, Sosyalist Feminizm” gibi kavramlar ortaya atılıyor. Halbuki sosyalizm, emekçi halk içerisinden kadınları savunur yalnızca. Onların da karşı cinsinden sınıf kardeşleriyle el ele vererek mücadelesini başarıya ulaştıracağından bahseder.
Feministlerin Antika Tefeci-Bezirgân Gelenekli Modern Finans-Kapital’in (Hafız-ı Kapital) ”sorunlaştırdığı” Kadın konusunda hiçbir somut çözümü yoktur. En uç noktası, bu konuda devletçe kanunlar düzenlenmesidir. Onların da tepeden örgütlendirilmesi dolayısıyla ne kadar uygulanacağı belirsiz.
Gerçek çözüm mü? Lenin Usta ortaya koymuş:
”Kadının kurtuluşu işçi sınıfının kurtuluşundan bağımsız değildir.”
saygıdeğer chp’li arkadaşlar!
biz, senin iyi niyetinin de yurtseverliğinin de halkseverliğinin de bilincindeyiz.
bilmiyoruz. belki bizi trt konuşmalarımızdan izledin, söylediklerimize katılıyorsun ama ”nasıl olsa seçilemeyecekler, ben yine de chp’ye oy vereyim. en azından diğerlerinden iyidir.” dedin.
ama yarım dakikalığına başka bir bakış açısıyla bakmaya çalış.
seçim sonuçlarına göre ana muhalefet partisi olarak isimlendirilen ve senin oy attığın parti bugüne kadar senin için ne yaptı?
işçi misin?
taşeron işçiliğin bitirilmesi için düzgün bir muhalefet yaptı mı? yoksa kendi seçildiği çankaya belediyesi norm altaş’ta kamu hizmetini patronlara emanet edip taşeron işçilik uygulamasını sürdürmeye devam mı etti? yoksa yine kendisinin başında bulunduğu avcılar belediyesi’nde direnen 35 işçiyi işten mi attı?
çiftçi misin?
seni ”ananı da al git” diyerek aşağılayanlara karşı doğru dürüst tek tepki verdi mi?
memur musun?
sendika hakkını kullanmaya korkan kamu çalışanlarının hakkını adam gibi aradı mı?
öğrenci misin?
hz. muhammed ve dört halife ile zerrece ilgisi olmayan ve okullarda sana empoze edilmek istenen muaviye-yezid islamı’nın eğitimdeki etkinliğini sonlandırmak için bir girişimde bulundu mu?
referandumda oyunun arkasında mı durdu? yoksa ”yürümeyeceğiz” deyip yokları mı oynadı?
tüm samimiyetinle düşün. chp’liliğini bir kenara bırak. ve odaklan.
hepsinin cevapları belli.
eğer müsaitsen, bir işin yoksa seni şu yazıyı okumaya davet ediyoruz.
merak etme! biz amerikancı sermaye siyasetçilerine benzemeyiz. kendimizi çıkar için rant için tanıtmayız.
trt konuşmalarımızda dile getirdik ya: ”saygıdeğer halkımız, biz oy moy derdinde değiliz. anlaşılmak istiyoruz.” diye.
lütfen bir oku ve dediğimiz gibi düşün kendine cevap ver.
mustafa kemal’i ”ermeni soykırımcılığı” ile suçlayan abd-ab emperyalistlerinin halkları parçalamada bir araç olarak ürettiği ”ermeni soykırımı” adlı emperyalist yalanın, psikolojik savaş gerecinin savuncusu selina doğan, nasıl oluyor da mustafa kemal’in kurduğu kuvayimilliyeci geleneği taşıması gereken chp’den istanbul’da ilk sıradan aday gösterilebiliyor?
bildiğimiz gibi bir oy getirisi de yok bu ismin.
kemal kılıçdaroğlu, kime yaranmak istiyor bunu yapmakla?
lütfen bir oku ve düşün, lütfen.
zamanını boşa harcamış olmayacaksın.
Bir siyasi parti genel başkanı, Ankara’nın ortasında “mühendislik bürosu” tabelası ardında karargâh kurmuş CIA istasyonunu neden savunur?
Hangi sebeple savunur?
Bir düşünün, aklınızı özgür bırakarak. Ve sonra da aynanın karşısına geçip bu sorumuzun cevabını verin kendinize.
2015 yılındaki bir yazımızda, bu konuyu işlemişiz. Ve şunları demişiz. Okuyalım, lütfen. Malum ya, bilmemek hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Bilmekten de kimse bir zarar görmemiştir.”
Selam olsun anısıyla, mücadelesiyle, tüm Dünya Halklarına dostluğu, emperyalist canavarlara düşmanlığıyla, yurtseverliğiyle, devrimciliğiyle Halkların gönlünde, bilincinde ve mücadelesinde yaşayacak olan Büyük Devrimci Yiğit Chavez Yoldaş’a!
Selam olsun; “Belki de yeni ve daha güçlü bir devrimin zamanı gelmiştir.”, “Hiç kimse Kumandan Chavez'in bize bıraktığı bu devrimi inşa etmemizi engelleyemeyecek.” diyen Venezuela Halkının Yiğit Önderi Maduro Yoldaş’a!”
ABD Emperyalistlerinin Petrol Bekçisi Siyonist israil’in Filistin Halkı’nı Uğrattığı Zulme Bolivarcı Yiğit Devrimci Hugo Chavez’in Öğrencisi Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ile Birlikte Sessiz Kalmayan iki Önderden Bir Tanesi.
Devrimci,Halksever-Yurtsever Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı.
(*) not: parti programı,sosyalist devrime ve devrimci proletarya iktidarına değil demokratik halk devrimine ve demokratik halk iktidarına ulaşmayı hedefleyen programdır.
abd emperyalistleri,kendi denetimindeki iki parababaları partisini neden hesaplaştırdı?
bunu yaparken siyasi ve ekonomik olarak güttüğü amacı neydi?
tüsiad,müsiad,tisk,tesk,tobb gibi finans-kapitalist parababalarının örgütlendiği işveren sendikaları neden birden ”en keskin muhalif” oluverdi?
gerçekten bu düzene muhalifler mi?
determinist (gerekirci) ve diyalektik materyalist bakış açısıyla,yani gerçek devrimci bakış açısıyla ortaya koyulmuş bir yazıyı önünüze sunalım,adalet yürüyüşü’nün gerçekleşmesi ve sürdürülmesindeki sınıf ilişki ve çelişkileri üzerine:
cıa’nın atatürkçü oynattığı yılmaz özdil’in eski devlet başkanına ”diktatör” yaftası vurduğu güney amerika ülkesi.
”türkçü devlet otorite”ci faşistlerin hakkında uydurulmuş yalanlarına bel bağlayarak ”moruk komünizm kölelik getiriyo yeaa...” dedikleri ülke.
venezuela’da hızla bolivarcı demokratik halk devrimi ilerliyor. chavez’in açtığı bolivarcı devrim bayrağını onun mirası nicolas maduro yoldaş dalgalandırıyor.
abd emperyalist haydutlarının venezuela’daki gölgesi işbirlikçi-liberal muhalefetin ortadan kaldırılması ve amerikan ambargoları dolayısıyla beli bir türlü doğrulmayan venezuela ekonomisinin düzelmesinin ardından vakit kaybetmeden sosyalizme sıçranacaktır.
fakat itiraf etmeliyiz ki; abd emperyalistleri,21. yüzyıl imkânlarından da yararlanarak venezuela’yı rahat bırakmıyor.
kim bilir?
belki de başlarına bir balyoz gibi inen küba deneyimi’nin öcünü alıyor güney amerika halklarından...