kadınları aşağılamanın gün geçtikçe farklı versiyonlarının bulunmasından biridir bu da. ya kadınlar ne kötü değil mi? neden ağzınıza sıçmıyorlar anlamış değilim. ay, yoksa o işi "zaten" yaptıkları için mi bu kadar kudurma?
kadın yazarlar diledikleri gibi yazabilirler. sevgililerinizi okumaya bayılıyorum kızlar. dahası hassas duygularınız çok çok şeker.
hesap ödeyen erkekle nasıl yapabiliyor anlaşılmayan kızdır. o hesapta ne yediysen ve ne içtiysen ödeyeceksin. hayır yani o kim ki senin hesabını ödesin? sen nasıl bir şeysin ki elin adamının senin hesabını ödemesini bekliyorsun? ilişkilerin seviyesi artık şunları açık açık söyleyecek kadar düştü ya çok yazık. kimse kimsenin hesabıyla uğraşıp kıvranmak zorunda değil arkadaşım ya. paran yoksa, aranızda bunlar sıkıntı olmayacak kadar tanıdıysanız birbirinizi belki ufak şeylere tamam denebilir ama sen kalk elin adamıyla en şık, en sofistike, en pahalı, en gösterişli mekanlara gireyim diye kıçını yırt sonra vah benim param yok o ödesin işte amaan de. iğrenç bir şey ya.
bugüne kadar hiç ciddiye alınmamış insan beyanı. kadınları ciddiye almak ve bir de fikrini sormak değil mi? ne büyük aptallık tüm evren için. kadın istedikten sonra fikrini söylemeden istediğini istediği zaman yaptırır. bunu anlamamış minicik beyinlerin kaprisleri her gün artıyor, üzücü.
çok sıkıldım şimdi ben. şimdi, şimdi, tam şu anda, şu zaman diliminde, anın içinde, şimdi, şimdi, şimdi. hemingway boşuna takılmamıştır herhalde "şimdi"ye.
gerile gerile ağzının ortasına tel tokayı sokturacak olan kızdır. yemin ediyorum ibretlik hallere sokasım geliyor sizi. ayrıca insanı ağlama krizine sokturabilecek kapasitedir bu kızlar.
kalbimden ellerine verdim, kalbimi kalbine sürdüm. gözlerinle görüp ellerinle dokundun. çırpınışlarını da hissettin sen. sen, ah sen! nasıl seviyorum seni, nasıl nasıl nasıl? okuduğum kitapları armağan ediyorum sana, tek tek her harfiyle. kalbimi armağan etmemiştim ama çaldın onu istemsizce. şimdi sana yazılmış şiirlerimi vereceğim, kalbimden söküp kalbine.
pişmanlık nedir bilmiyorsun, bana bu duyguyu hiç yaşatmamandan anlıyorum bunu. üzmek nedir, kırmak, incitmek? yok işte. kalbin tertemiz, ellerin ve yüzün gibi. seviyorum sana bakmayı. seviyorum, seviyorum, seviyorum ve daha birçok şey gibi.
düşüncelerin var, kitap gibi. düşüncelerini dinlemekse o kitabı okumak gibi. ama asla yapmacık değil. hepsi içinden, hissettirdiğin hissettiklerin. kalbini seviyorum. çok çok seviyorum tıpkı aklın, vicdanın gibi.
yazarı xavier de maistre olan, türkçe'de ışık ergüden'in çevirmenliğiyle okuyabileceğimiz güzel kitap.
otuz altı adımdan ibaret olan bir odadaki esareti özgürlüğe dönüştürmeyi başararak edebiyat tarihine geçmiş yazar.
"gerçekten de, herkesten gizlenerek çekilebileceği küçücük bir odası bile olamayacak kadar bahtsız, terk edilmiş olabilir mi insan? işte, yolculuğun bütün hazırlığı bundan ibaret."
"sana söylediler mi? bizi bulan askerler, savaşın bittiğini söyledi. saçımızı da onlar kesti. bitlenmeyi engellemek içinmiş. saçım çok yavaş uzuyor şimdi."
yalnız kadınlar sokağı: kadınların evliliklerinde yaşadıkları tüm sorunlar ve gerçek sandığımız dostlukların sahteliği başarılı bir dille anlatılmıştı.
ateşböceği yolu: hayatımda okuduğum en mükemmel dostluk kitabıydı. "birbirini kardeşi gibi benimseyen iki insanın aşamayacağı hiçbir zorluk yoktur." gibi sahte bir konusu da yoktu üstelik. hayatın içinden gelen tüm acılarla harmanlanmış bir kitaptı. devam kitabı ise ateşböceğinin şarkısı'dır.
baba ve piç: sakıncalı bir kitap. tartışmaya birçok yönden açık. tavsiyem ise şudur, okumadan önce lütfen kimsenin fikrini sormadan önyargısız bir şekilde başlayınız. aynı şekilde ben de fikrimi belirtmeyeceğim.
iki yeşil susamuru: buket uzuner'i çok sevdiğimden olsa gerek sonuyla kafamı karıştırsa da kalpte hoş bir tat bıraktığını düşündüğüm kitaptır.
sineklerin tanrısı: tek kelimeyle harika bulduğum bir kitap. çocukların dünyasında bile insanların müthiş hırslarını, öfkelerini, caniliklerini tüm çıplaklığıyla sunabilen bir kitaptı. iyi ve kötü karakter ayrımını mükemmel bir şekilde vurgulamış ve geriye düşünecek çok şey bırakmıştır. alakasız olsa da çavdar tarlasında çocuklar gibiydi benim için. asla onun kadar masum değil elbette.
rüzgar gibi geçti: ana kadın karakterin bencilliği bütün insanların içindekileri yansıtıyordu. aşkın değerinin çok geç anlaşılması deyip susabilirim. kitabın kalınlığı sizi aldatmasın, tadına doyulmayacağından emin olabilirsiniz.
birçok mükemmel kitap var dünya üzerinde ve okuduklarımız tüm yazılanların yanında bir elin parmağını geçmeyecek kadar az gibi duruyor. ancak yazmak isteyip de yazamadığım onlarca kitap var. işte burada belki bir kişiye de olsa "nasıl bir şeymiş acaba?" diye düşündürme ihtimalini umduğum kitaplar.
ay nasıl sıkılıyorum, bunalıyorum, şaşırıyorum insanlarla olmaktan bazen belli değil. ne garip yaratıklarız ya. hayır suçu karşımdakine de atamıyorum, bokum gibi düşünse de karşımızdaki "insan işte" deyip geçmek durumunda kalıyoruz çünkü. midesiziz, kanımız bozuk bizim. kimilerininki daha fena ama. çok mide bulandırıcıyız ya, zoruma gidiyor. allah aşkına öpüşün barışın birbirinizle de birbirimizden bir bok farkımız olmadığını görün. kadın erkek gibi, erkek kadın gibi çoğu zaman. şerefsizi şerefli, şereflisi de şerefsiz olabiliyor bazen. anneler baba, babalar anne olmak zorunda oluyorlar. tamam daha devam etmeyeceğim örneklere de anlaşıldı mı yani düşünce? neyin bokunu paylaşamıyoruz allahınız aşkınıza. açgözlü canileriz şuraya bak. sen türk kızına bok atınca n'oluyor allasen? pipiniz uzamıyorsa yapmayın bence.
amacım çiş yapmaktı, tam olarak bunun için kalkmıştım ama içim bir tuhaf oldu. yatamadım geri. başımın ağrısından öleceğim tüm gün belli ama içim çok huzursuz.
yerine göre davranmasını bilin, kimseyle çok laçka olmaya gerek yok. kendinize kim olursa olsun, şaka niyetli dahi olsa küfür veya argo sözler söylettirmeyin.
kadın olduğunuz için çok şanslı olduğunuzu asla unutmayın.
insanların güvenini bir torba kömürle kazanıp sonra o kömürleri hiç suçu olmadığı halde canlarıyla ödeyen ve sayılarını bile onlardan dolayı doğru bir şekilde öğrenemediğimiz kimseye hakkımı helal etmiyorum.
bizim ülkemizde ve bizim topraklarımızda bizi aşağılayan ve hor gören kimseye hakkımı helal etmiyorum.
vatandaşımızı tekmeleme hakkını kendinde gören morali çok bozuk olan o şerefsiz şahsa hakkımı helal etmiyorum.
bu vatandaşların oylarıyla tepemize çıkıp özellikle 2013-2014 yıllarında kafamıza sıçmaya deli bir cesaretle başlayan o insana hakkımı helal etmiyorum.
tanım: kızları etkilemek için düşünülen yollardır.
bir kızı etkilemek istiyorsanız az konuşun. gerçekten az konuşun. çözmek için kıçımızı yırtalım. kıza sorular sorun, cevabınızı alın ama "aa bende de böyleydi" demeyin. susun ve mümkünse cevaptan sonra çarpık bir gülücük koyun dudaklarınıza belli belirsiz. genellikle bizler konuşmaya daha yatkınız bu bilinen bir gerçek o yüzden bırakın biz sizleri konuşturmaya çalışalım. "ee beni soruyorsun hep ama ben seni hiç bilmiyorum" cümlesi akıllarda fıldır fıldır dönsün. bir kızın sizi merak etmesi nasılsa ilk adımdır.
hiç haberi yoktu.
kendi yaşamını sürüyordu. benim yaşamımdaki bütün alanlara girdiğinden, her sabah onunla uyanıp her gece onunla uyuduğumdan, yüzyıllar öncesinden kalma şiirlerden, televizyonda çalan sıradan bir şarkıdan ikimize ait bir dünya kurduğumdan haberi yoktu.
herkesin bir gideni vardır içinden bir türlü uğurlayamadığı.
her türlü göte girendir. artık baymıştır uzaylı muamelesi görmek. yanında yöresinde "bayan" barındıramayanların bu ortamda karşılaşmaya tahammül edemedikleri bir şahıs olmaktır. yok nick altı kasmak, yok oylanmak, yok deşifre etmek, yok aranıyor damgası yemektir. saçmadır bu ortamda bir bayan olmak velhasılıkelam çünkü "kappelik" uludağda yazan hemcinslerime çok yakıştıralan bir tabirdir.