mazlum rolünden beklendiği gibi sinmemiş ve direnmeye devam etmektedir. he yavrum, çok cahiliz, ölsek biz. böylece siz istanbul maçlarında rahatlıkla holiganlık yapabilir fakat bir şey olmamış gibi hayatınıza devam edebilirsiniz. bir sene biriniz öbür sene öbürü şampiyon olunca, mutlu mesut kardeş kardeş geçinirsiniz.
benim anlamadığım gezi olaylarında polise taş atan adamların büyük bir kısmı ya bu trabzon taraftarı ne kadar cahil ile başlayıp hakaretlerle devam eden yorumlar yapıyor oluşu. cahil olan sensin, ilkesizliğin dibinde yaşıyorsun. iktidar yalakası seni. arkanıza medyayı ve siyasileri alınca haklı olduğunuzu sanıyorsunuz, sizi nasıl ve neden destekledikleriyle ilgili en ufak bir özeleştiriniz yok.
trabzonspor taraftarını anlamamaya devam edin siz, cahil onlar zaten. bi siz akıllısınız, çok hem de.
birçok kozmetik markasına ait ürünün barkod numarası üzerinden üretim yılını kontrol edebileceğiniz site. çok uygun fiyata aldığım parfümün orjinal fakat 6 yıl önce üretildiğini öğrendim. mağazadan uygun fiyatlı parfüm bulursanız barkod numarasından bu site üzerinden sorgulama yapmanız tavsiye olunur.
calvin klein euphoria parfümün fiyatının (100 ml) boyner'de 279 TL olmasından mütevellit buradaki 94,99 TL'lk fiyatıyla acaba dedirtmiş sonrasında 20 TL'lik üyelik hediyesiyle parfümü 74,99 TL'ye aldırmıştır. aynı gün kargoya verdiler. ürünün barkodunu checkcosmetic.net'ten kontrol ettiğimde 2008 yılında üretilmiş olduğunu gördüm. 6 yıl önceki ürün yani. e koku tabii ki kalıcı olmaz, e fiyat tabii ki uygun olacak. ben zaten böyle bir şey bekliyordum, o nedenle sorun yok ancak buradan alışveriş yapacaklar bu konuya dikkat etmeli. ucuz etin yahnisi de ancak bu kadar oluyor tabi.
edit : boyner'de dün tekrardan bu ürünü inceledim, m-m kozmetik firması getiriyormuş, özetle mizu'daki parfüm orjinal değil. ND kozmetik mizu yazıp arattığınızda ilk olmadığınızı öğreniyorsunuz. bir daha da buradan alışveriş yapmam. http://www.sikayetvar.com...927/mizu-100-cakma-parfum
internet üzerinden farklı firmalardan yaptığım son 2 alışverişte kargoyu yanlış transfer merkezine aktardığı için 2 gün gecikmeyle alabildiğim firma.
öğlen alışveriş sitesinden sipariş veriyorum, ürün akşam kargolanıyor, oh yarın elimde derken hoop yanlış şubelerde elden ele geziyor bizim paket. bugün başıma gelen olayda içerisinde hattat sokak yazıyor diye ümraniye'ye gitmesi gereken ürün fatih'e gitmiş. siz hattat sokak yazmışsınız onun için fatih'e yollamışlar diyor görevli. demek ki sokak adını yazmadan o ilde o sokak adına sahip başka ilçe var mı diye bakmak gerek. şaka gibi.
buradan kendilerine tavsiyem dağıtımı sokak adından değil il ve ilçeden başlayarak yapmaları. sanki daha mantıklı gibi çünkü.
allah'ın içinize onun sevgisini koyması. gözlerine bakıp kaybolduktan sonra ancak onun gönlünde kendinize yer bulabilmeniz. orada huzurluysanız orada kalın.
3 yıldan fazla oldu. sen burada yazıyorsun diye ben burada sessizliğe bürüneli. tam 3 yıl. arada girip kontrol etme ihtiyacı hissettiğim. ve bunu duyduğunda çekip gidiyorsun. hakkın var.
ben sana başka bir şeyden bahsedeceğim. ben sana sadece senin anladığın, senin anlayabileceğin, benim bile anladığımı sandığım ama belki de kavramaktan aciz olduğum kelimeleri söyleyeceğim.
sheva ile başladı her şey diyeceğim. gol attığında o adam hiç bir zaman sevinemeyeceğim.
ankara diyeceğim ben sana. bırak gitmeyi, ismini duyduğumda hüzünlendiğim. nefes almakta zorlandığım şehri. kafamda bin kez yıkıp bin kez inşa ettiğim.
trenlerden bahsetmeyeceğim. onlar hep uzaklara götürür insanları. kavuşmaları da kısa olur onların. haydarpaşa yanmayı haketmemişti her şeye rağmen. inan ben yakmadım diyeceğim.
hayata tutunmaktan ne anlarsın diye sorduklarında bir erik yeyişini gözümün önüne getireceğim. ilk defa seninle sevdiğim meyveyi bir daha ağız tadıyla yiyemediğimi hatırlayarak.
şarkılar var sonra şarkılar. kimselerin bilmediği. adını söylemeyeceğim. sonuna kadar dinlemeye gücümün yetmediği.
bir günlüğe sonradan kurşun kalemle düşülmüş notlar var. silinmesinden korktuğumdan açmaya çekindiğim.
ben sana çok başka şeylerden bahsedeceğim bugün.
çocuğunu gördüğümde senin bir parçan olmasından mı bilinmez nasıl bir sıcaklık hissettiğimi anlatacağım.
bendeki izlerini silmeye çalışmadığımdan, yanmaktan korktuğumdan değil, üzerlerinden geçersem zarar görürler diye kenarlarından dolaştığımdan bahsedeceğim.
ben sana neden hayatımdan çıkmadığından değil neden hayatımda olmadığından sitem etmeyeceğim. sen bunu seni unutmaya çalıştığıma yor, sorun etmeyeceğim.
ben sana senin tarafından sevilmeyi haketmediğimden ancak seni sevmekten vazgeçmeyeceğimden bahsedeceğim.
yara izlerini bir nişan gibi saklayıp, gözüm gibi bakacağımdan da.
ben sana bundan yıllar yıllar sonra çok başka hayatlarda çok başka şehirlerde çok başka anlarda hep aynı pişmanlığın hatırasını taşıyarak bu sızıdan sitem etmeyeceğimi anlatacağım. "gülmeyi bilmeyen dükkan açmasın" demişti bir abimiz. sabretmeyi bilmeyen sevmesin. ben sana bunları anlatırken başkalarına sana olan sevgimi anlatmış olamam. "duyduğu ateşi tarif edebilen, yeterince yanmıyor demektir" der iskender pala.
ben sana özdemir asaf'tan şiirler okuyamam. okuduğum her şiirde seni bulurum ama. boşuna saklanma. erik dersem çık, ankara dersem ağlama.
prof. şerif mardin'in sosyolojik tespitlerinden birinde kullanarak hayatımıza soktuğu kavram. yeni anayasa tartışmalarında türbanlı öğrencilerin okula girmesi serbest bırakılırsa bu türbansız öğrenciler üzerinde bir baskı oluşturur, halkın bir kısmı bak bizim hatice türbanlı sen niye açık geziyorsun diye baskı yapabilir şeklinde en basit ifadeyle örneklendirilmektedir.
şimdi gelelim bu kavramın içini doldurmaya, efendim mahalle baskısı bu türban yasağı ile ilişkili olarak öylesine anlatılmaktadır ki dersiniz baskıyı sadece başörtülüler başörtüsüzlere yapıyor, işin daha da trajikomik tarafı türban yasağı kalkarsa türbansız kızlara baskı yapılır diyenler aslında türbanlı kızlara baskının en büyüğünü yaptığının ve bu baskının da devamını istediğinin farkında değil. yani barış için savaşma durumu. başörtüsüz kızlar baskı altına alınabilir, bu bir ihtimaldir, kabul ediyorum, peki çözüm olarak ne öneriyor pek aziz laiklerimiz, başörtülü kızların başlarını açmayı. oh ne güzel, çözüldü tüm sorunlar.
ben de diyorum ki mahalle baskısı x'e yapılmasın diye y'ye baskının en büyüğünü yapmak faşistlikten başka bir şey değildir. başörtüsüz kızların başörtüsü üniversitede serbest bırakılırsa baskıya maruz kalma "ihtimalinden" -bakın ihtimal bile ne derece önemli- yola çıkarak başörtülülere baskı yapmak hangi insafa sığıyor merak ediyorum. bu nedenle diyorum ki artık aklı selim olma gibi bir düşüncem yok. bu insanlar yeterince acı çekti, yeterince taviz verdi, hala samimiyetlerini ıspatlayamadılarsa yapacakları başka bir şey yok. baskı mı olacak başörtüsüzlere, kendi özgürlüğü için başörtülülere baskıya göz yuman adamları düşünemeyeceğim, varsın olsun, sağ-sol çatışması mı olacak, buyursun, korku üzerinden siyaset yapanlar, korkular üzerinden insanları baskı altına alanlara, mahalle baskısı kavramını bile hep kendine yontanlara karşı hodri meydan, ben de mahalle kabadayısıyım o zaman.
kendi özgürlüğü için başkasına baskı yapmanın adıdır mahalle baskısı ve bunu yıllardır muhalefetteki azınlığın çoğunluğa yaptığı da çok açıktır.
bunda ne var ki diyenlerin atatürk'e bir yabancının bu adam diyebileceğini söyleyen atilla yayla'yı neredeyse vatan haini ilan ettikleri düşünülünce mantık kurgusu tamamlanmış oluyor. ne yani atatürk adam değil mi? di mi ya?
trajik bir gerçektir. maalesef kısa vadede yapılabilecek bir şey de yoktur üstelik. helikopter alıyorsun adam diyor ki benim yaptığım yazılımı kullanacaksın, sonra kritik bir anda ilginç bir şekilde paşanın uçtuğu helikopter nedensiz yere düşüyor. allah allah.
türkiye'nin en iyi üniversitelerinde okumuş adamları en üretken çağlarında askere alıp sınır karakolunda nöbet tutturursan, sınır karakoluna göndermediklerini de angarya işlerde ucuz işgücü olarak kullanırsan dışa bağımlı olmak zorundasın zaten. adam microsoft'ta çalışacak kadar sağlam bir eğitime sahip, kafa zehir gibi ama tunceli'de nöbet bekliyor, ankara'da evrak dolduruyor, istanbul'da binbaşının telefon faturasını yatırıyor, kolay değil tabii.
buradan ekonomimiz de dışa bağlı, politikalarımız da dışa bağlı diyerek yırtmaya çalışmak en hafif tabirle aymazlıktır. ama tabii su gibi askeri harcamaların olduğu ve bunları tartışmanın vatan hainliği olacağı ülkelerde bunlar normal şeyler. amerika'dan aldığın silahla amerika'ya dayılanmaya benzemiyor tabii, dakikada tsk düşmanı oluruz alimallah, türkiye'de böyle çünkü.
bir avrupa ülkesinde toplam 7-8 milyon dolarlık bir askeri harcama dahi tepkiyle karşılanıp buraya harcanacak para eğitime harcansın deniliyor ve üstelik de bu ülkedeki kişi başına düşen gelir türkiye'nin 5-6 katı ise durup düşünmek gerekiyor. bizim buralarda her türk asker doğuyor hala.
radikal museviliğin üniversiteye girmesidir. ne lan bu, kıçınızdan tanım uydurup duruyorsunuz yok türban radikal islamın simgesi yok bilmem ne, ihsan doğramacı ilk olarak türbanı ortaya atan kişidir, kaldı ki türban dediğiniz şey neyse onu bırakalım başörtüsü takalım diyen kızlara siz okula girdikten sonra o da türban olur denildi zamanında, halen deniliyor.
mevzu basit, başını örten bir kadının bir yere gelmesini istemiyorsunuz, geçmişte erkekler izin vermiyordu şimdi resmi ideolojiniz. o kız köyünde koca beklese hiç sorun olmaz ama okuyup senden çok şey bilip seni yerin dibine sokunca zoruna gidiyor, budur olay. alışacaksın, girecek o kız okula, göreceksin.
aniden olacaktır. nereden biliyorum? bizim üniversiteden. geçen sene dedik ki üniversitelere g-stringin girmesi tehlikedir, girebilirsiniz ama çıkamazsınız oradan, yapmayın etmeyin, ne oldu, girde adamlar, yahu hiç koca koca adam g-string giyer mi? giydiler işte, laiklik dedik olmadı, özgürlük dedik olmadı, ne dediysek kendi tezlerimizi çürüttük.
burada da öyle olacak. ne diyorduk? neden akp türban sorununu çözmüyor? onlar türbanı istismar ediyor falan diyorduk, lan bi baktık adamlar yasa çıkarıyor, türban sorununu çözecekler, ne yaptık, söylem değiştirdik, akp türbanı üniversitelere sokacak, bilim yapılamayacak dedik. halbuki rektör atamalarımız akp karşıtlığına göre yapılıyor, akademik kariyer desen hak getire, rektörler okulu, bilimi bırakıyor siyaset yapıyor, yunanistan'ı almak isteyen rektörlerimiz oldu, hepsi atatürkçü, sapına kadar, ama olmuyor demek, ne acı.
sindireceksiniz, hepsini sindireceksiniz diyorlar, yahu öyle demeyin, gelin uzlaşalım, çözelim bu türbanı (başınızdan), türban kavramını da doğramacı getirmişti gerçi, üniversitedeki kızlar başörtü takmasın, daha modern böyle daha değişik bişey taksınlar dedi, o zamanlar yoktuk ki çıkıp takalım ne gerekiyorsa gereken mercilere ama olmadı o da. türban taktı kızlar, şimdi de simge oldu diyorlar. başörtüsüne dönelim, olmaz. o da türban olur.
bu sorun çözülmezse ne olur, darbe olur ama bu kez % 47 yapar ve öyle tankla tüfekle değil, sopayla, taşla, yürekle..
sürekli canı sıkılan, kişisel ileti bölümüne "off ya canm sıkılıo" yazan
ya da
kişisel ileti bölümünde "lütfen rahatsız etmeyin, ders çalışıyorum" yazmayı akıl edebilmiş ancak bu programın kapatılabildiğini unutmuş
ya da
mesaj atarsanız çaldırın gelip cevap vereyim diyen
anlamsız karakterler kullanarak renkli, şekilli takma isim almaya çalışan
ne kadar sorunlu adam varsa hepsinin kullandığı mesajlaşma programı.
hayır bunlar listeme nasıl girmiş, nasıl arkadaşım olmuş onu çözemedim.
sabahleyin asker akrabamı gezdirmek için üsküdar'a gittim, kahvaltı yaptık, öğlen kadıköy'e geçtik ve dondurma yiyelim dedik, özsüt'e girdik, bir tabak dondurma 7 ytl, çüş dedim kendime, neyse her gün yemiyoruz ya, misafirim var hem dedim, sineye çektik, 2,5 ytl'ye çay, 4 ytl'ye kola içtik, para işte, elinin kiri.
akşam evden aradılar, gelirken ekmek al diye, markete girdim, benim önümde başı bağlı bir abla, elinde poşet, poşette 2 yumurta, kasiyer 450 bin lira dedi, kadın şaşırdı, 400 değil mi diye sordu, 220 oldu yumurta dedi kasiyer, o zaman kalsın dedi kadın, "o zaman kalsın".
dondum kaldım, bir şey diyemedim, bir şey yapamadım, kadın gitti ve yumurtaları geri koyup sanırım arka kapıdan çıktı, göremedim çünkü, ekmek almak için para uzattığımı hatırlıyorum ama ne uzattım para üstü olarak ne aldım hatırlamıyorum, o anda yerin dibine girmiştim çünkü.
daha önce hiç bu kadar hakarete uğramış, sindirilmiş hissetmedim kendimi. cuma namazına gittiğim için komik olduğumu söyleyen ve inancımla dalga geçenler de oldu, türkçe kelimeler kullanmaya dikkat ettiğim için alay eden de, hepsini sindirdim de bunu sindiremedim.
cumhurbaşkanının eşi başörtülü mü olsun, fularlı mı, toka mı taksın, papyon mu tartışmasının içinde ateşli savunuculardan biri olarak kendimi aşağılanmış hissettim. kadının başındaki neydi, kadın kimdi, orada ne oldu hala anlamış değilim.
şimdi eve geldim ve ağlayarak bu yazıyı yazıyorum, günah çıkarmak istercesine.
bilgisayarın hemen yarım metre yanında televizyon, deniz baykal cumhurbaşkanlığı seçimlerini boykot etmeyenleri eleştiriyor, benim aklım 20 bin lira yüzünden yumurta almaktan vazgeçen ablada.
allah hepimizin belasını verecek, öncelikle siyasilerin, çok az küfreden bir insan olarak tüm içtenliğimle küfürler ediyorum şu anda, allah hepinizin belasını versin, hepimizin..
bu nedenle
bekir coşkun tsk'nın
30 ağustos zafer bayramı
resepsiyonuna davet ettiği 5 birbirinden müstesna gazete yazarı arasında yer alırken,
(çok uzun oldu bu satır)
yılmaz özdil evinde
oturur.
özdil de öğrenecektir,
eğer bekir abisini okursa
ne de olsa
o da bekçidir
bu kışla kapısında
laik teokrasimizin.
hakkında kötü şeyler söyleyen hemen herkesin islamiyet ile ilgili ettiği abuk sabuk lafları sözlükten bulabileceğimiz için hakkında daha net bir fikre varabileceğimiz insan.
helal olsun size be, google.com'a giriyorsun, said nursi yazıyorsun, images bağlantısına tıklıyorsun, eğer ilginç bir resim bulursan dalga geçmeye çalışıyorsun, sonra da yok efendim kimse kimsenin imanına kota koymasın, kimse dinini satmasın filan, noluyoruz lan, kim kime imanını satmış, kim okumamış.
bir tane kitabını okudun mu, okuduysan şurası mantıksız, şurası kuran ile çelişiyor de, okumadım, bırak okumayı kitap sayısını bilmiyorsun, ne tefsir ne ictihat, ne hadis, ne fıkıh ile ilgili bir araştırma gereği duydun, çünkü ilgilenmiyorsun, ama ahkam kesmeye gelince en büyük alim oldunuz hepiniz.
islamiyete inanmayanların, islamiyetle her fırsatta dalga geçenlerin tipiyle ya da bilmedikleri görüşleriyle dalga geçmeye çalışarak küçültemeyecekleri adam. komik olduklarını düşünüyorsalar onu bilemem, mizah yoksunluğu kötü bir şey, o ayrı.
çok doğru bir sözdür. kimse abdullah gül'ü sahiplenmeye kalkmasın, çok açık söylüyorum darılırım. abdullah gül kimsenin cumhurbaşkanı değildir, hatta abdullah gül cumhurbaşkanı değildir, dışişleri bakanıdır.
(bkz: ege bir göl değildir)
samimiyetsiz yorumlara maruz kalan karikatürdür. karikatürün içeriği ile ilgili yorum yapmıyorum, çünkü yorum yapılacak fazla bir şey yok. ben olayın diğer boyutuyla ilgileniyorum.
şimdi gelecek hafta bu dergi ya da başka bir dergi benzer bir kapağı atatürk'ün eşi için çizsin. neden atatürk'ün eşi için? çünkü bu kapağa alkış tutanlar atatürk'ü çok sevdiklerini iddia ediyorlar. hatta kimlerin sevmediklerini de saçlarına başlarına bakarak anlayabiliyorlar(!).
o zaman burada çok olumlu, mizah budur, sindirmek zorundasınız diyen sahte laikçiler aynı tavrı gösterebilir mi? yemez. çünkü maskeleri er geç düşer, ortalığı savaş alanına çevirirler. o dergi binasının kapısında da derginin çıktığı gün postallar biter.
neden atatürk'ün eşi örneğini verdim? çok basit. abdulah gül'ün eşi ile ilgili tartışmaların bir benzeri bu günlerde atatürk'ün eşi ile ilgili yapılıyor. yani eğer amaç türbanın abartılması konusu ise aynı karikatür cuk diye oturur. o zaman da kapak bu be, işte bu be diye kafanız tavana vurur mu? bilemem, bilemeyiz yani.
ilkesizlik zor şey azizim, 6 ilke yetmez, insan olmak gerekir önce. kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmamak, bel altına vurmamak insanlık için temel ilkelerden biridir. okuduğun gaz ulusalcı kitaplarda yazmıyor değil mi?
çok rezildir. demokrasi amaç değil araçmış, terbiyesize bak hele. misal biz chp'li arkadaşlarla oturduk, dünkü seçim sonucunu yorumladık, dedik ki kardeşim halkın % 47'si akp'ye oy vermiş, bunun demokrasideki karşılığı nedir? aptallık. evet türk halkının % 47'si aptaldır, bu kadar basit. demokrasi böyle bir şey işte. herkes istediğini seçebiliyor ama bizim istediğimiz seçilmeyince darbeye de alkış tutulabilir, seçmenlere aptal da denebilir. işte bu, kahrolsun demokrasiyi araç olarak görenler, yaşasın seçilmiş zümremiz. deniz baykalımız çok yaşa.
kendisiyle benzer düşünmeyenlere aptal diyenlerin acziyetlerini ifade eden olaydır. böyle muhalefete can kurban be, adam daha iki cümleyi bir araya getiremiyor, iktidarı devirecek. sözü erbakan'a bırakıyorum : "hadi ordan, hadi ordan, hadi ordan.."
mümkün değildir. buna inanan varsa da allah yardımcısı olsun diyorum. 16 milyon insana erzak yardımı yapıldığına inanmak gerçekten şizofrenik bir vaka. dededen x partili olup da sittin sene iktidara gelememenin yaratabileceği bir sonuç değil, kesinlikle değil. muhakkak erzak yardımı da yapılmıştır, her zaman yapılır ancak 16 milyon seçmenin oyuyla % 47 bir oy oranını yakalamanın açıklaması erzak yardımı ise kusura bakmayın ama bi sittin sene daha iktidara gelemez bu kafa. yahu kömür yardımı yüzünden vatandaşın oy verdiğini sananlar var, yaz günü ne kömürü, üstelik de doğalgazlı bunca ev varken, seçim öncesi atıp tutmalarınız, meydanlardaki milyonları toplamanız filan çekiliyor da bu kadar saçmalık sahiden çekilir gibi değil.
yahu geçen seçim chp %19 oy almıştı, bu seçimde dsp ile birleşip oyunu % 21'e çıkarabildi, muhalefette olan bir partinin oyunun düşmesi ve iktidarın oyunun artması bu kadar basit mi açıklanıyor yani. o zaman bu % 21'e ne verildi chp gibi bir partiye oy vermeleri için? % 47'ye kömür dağıtıldıysa, nohut çuvalları geldiyse bana niye gelmedi ve dahi geri kalan % 53 ne aldı ki kömüre ve nohuta hayır(!) diyebildi. komiksiniz lan, cidden. sadece başkasına laf atarak oy alınamayacağına, insanlara umut vadetmek ve bunun da ötesinde icra etmek gerektiğini anlayamamışsınız, bu kafayla % 21 çok büyük bir rakam.
oy kaybedince halk aptal, oyunu kömüre satıyor, oy kazanınca halk gerçeği gördü, ite halkın zaferi, işte chp, ne güzel memleket be. darbe çığırtkanlığı yaparken bile tutarlı bir yanınız vardı, artık o da yok, çok yazık..
chp'ye oy verenlere gerizekalı demeyen sağduyulu insanlar. bi sen akıllısın, bi sen görüyorsun her şeyi, niye seçim yapıyoruz lan o zaman, akp'ye verilen oylar geçersiz sayılsın, chp hep iktidar olsun. cumhuriyet mitinglerinde hani çoğunluktunuz, o zaman da dedik, sessiz çoğunluk susuyor, seçimi bekliyor diye, anlamadınız. bu milletin derdi açlık, işsizlik, laiklik değil anlayın artık.
mazot 1 ytl olacak dediği için kıçınızla gülüyordunuz, baykal deyince çok mantıklı oldu, çok akıllısınız.
bu seçimi chp kazanırsa atatürk de kazanmış olacak dedi baykal, inandınız, koşa koşa oy verdiniz chp'ye, çok akıllısınız.
cumhurbaşkanı seçiminde 367 şartını veren yargıyı etkilemek için eğer bu karar çıkmazsa türkiye'de çatışma çıkar dedi baykal, çok doğru dediniz, hak verdiniz.
5 yıldır dışişleri bakanlığı yapan kişi cumhurbaşkanlığına aday oldu, eşinin başörtülü olması yüzünden bir anda türkiye iran olacak sandınız, askere dayandınız, muhtıra gelince mutlu oldunuz, çok akıllısınız çünkü, silah zoruyla isteklerini kabul ettirmeyi bir siz akıl ettiniz. ama aptal olanlar kendi özgür iradeleri ile oy verenler.
ne çok akıllı varmış bu memlekette be, 16 milyon seçmene sırf kendi partisine oy vermedi diye aptal diyen adamın aklından şüphe etmemek gerekir, değil mi ama.
kendisiyle aynı düşünmeyen insanlara aptal demenin kabul edilebilir, makul bir davranış olduğu ve moderasyonun da katiyetle bu duruma müdahale etmediği. ne ilginç yahu.
daha dün halk iktidara gününü gösterecek, yerin dibine sokacak diyenler bugün sırf akp %x oy aldı diye aziz nesin haklıymış, atatürk yanılmış, türk halkının %x'i aptaldır diyebiliyor, moderasyon çok akıllı olacak ki kendisini % 100-x içinde varsayıyor. buna moderasyon ses çıkarmadığı için de akp'ye oy vermiş sözlük yazarları nasıl koyduk ama, göt oldunuz mu türünden entryler giriyor, ben hakikaten anlamıyorum artık. bu kadar seviyesizlik, yüzeysellik yakışmıyor, belki de yakışıyordur, bilmiyorum, artık..
bu arada hala aynı şeyi düşünüyorum, aziz nesin yanıldı, türk haklının %60'ı aptaldır sözüne hak verenlerin %60 dolayında olması da bir şeyi değiştirmiyor, kendisiyle aynı şeyi düşünmeyenlere aptal diyenler ananı da al git sözünü söyleyen başbakanın partisinin tekrardan tek başına iktidar olmasından gocunuyor, hayat ne garip..