sözlüğe veda. *
ne kadar heyecanlı başlamıştı ilişkimiz. sözlük ve ben. iki buçuk sene olmuş.son aylar hariç, her zaman gene aynı heyecanla geldim sana. zevkle yazıp okudum. okur yazar oldum bir nevi. senden ayrılırken de saygısızlık etmeyeyim dedim. son bir entryle veda edeyim dedim. ne olursa olsun sözlük, sana ayırdığım zamanlara değerdin. çoğu zaman sıkıntımı dağıttın, güldürdün. iyiki geldim, okudum ve yazdım. iki ayrı ismimi taşıyıp koruduğun için ve sanal arkadaşlığımıza hackerleri bulaştırmadığın için teşekkür ederim.
hoşcakal sözlük. bu arada teşekkür etmem gereken birkaç isim daha var. beni seninle tanıştıran eski dostum sağlam yazar arkadaşıma, sözlüğe kabulümde, eski nickimin siliminde ve yeniye dönmemde uğraş veren sevgili gerçek moderatör july4th' ye, beni her şekilde artı yada eksi oylayan tüm yazar arkadaşlara ve zalım yar zall a teşekkürler.
giyemeyenlerin içinde ukte kalacak kadar kabul görmüş düğün kıyafeti. beyaz oluşundan mıdır nedir? güya saflığı ve temizliği simgeliyormuş.
belli bir kesimin ciddi para sektörü. adına defilelerin yapıldığı, en iyisi, en pahalısı, özeli aranan beyaz her tür kumaştan yapılma gösteri kıyafeti.
giyildiğinde mutlak özel fotoğraflarla hatıralara bırakılan, çekim yapılmadığında yıllarca kavgası süren kostüm. sandıkların en özel yerlerinde saklanan, naftalin kokulu tülden parça.
bazende giymeden ölenlerin cenazelerinde tabut üstünü örten ve zorunlu ağlatılmaya çalışılan örtü. iyi kötü evlilik simgesi.
toplumlarda herkes tarafından iyi görülen özelliklerin kişide toplanması. hani derler ya " insanlık yapalım" diye. yardım bir nevi. son zamanlarda ise unutulmaya yüz tutmuş kavramlar arasında.çünki hepimiz yavaş yavaş insanlık denen olgudan çıkıyoruz. insan silüetinde insandan uzak yaşar olduk.
hep bir şüphe hep bir korku. birbirimizden beklentilerimiz, ilk önce kendi güvenliğimizi korumakla başlıyor. hep çıkar, beklenti, kazanç adına savaşıp duruyoruz. sevgilerimiz, kan bağlarımız bile yavaş yavaş sıyrılıyor insanlık denen olaydan. örnekleme yaşıyoruz sanki. herkes birbirine yabancı, kaygılı. gerçekten uzak yalan yaşamlar.
insanlık; gruplardan, toplumlardan oluşan kalabalık. kaybolmaya mecbur canlılar. yamyamlık dışında ne kadar yenirse o kadar yemeye ve yenilmeye aç insanlık. konuşmaktan korkan, koklaşmayı rezil etmiş insanlık. iyilik kavramını ilk önce beyinlerden daha sonra yazılı olan herşeyden silmeye hazırlanan kalabalık.
son günlerde özlemlerim arasında ilk sırayı almış durum. sadece sessizlik değil tabi. sessizlikle gelen huzur ve içsel toplantı. mümkünse yeşil bir ortam ve temiz hava. çok şey istemiyorum aslında. yapılmasıda gayet basit bir olay. önemli olan neden istediğim. bunu düşününcede daha çok sessizlik istiyorum, çok çok sessiz.
devrimi yaşayan hacıdır. klasik hacılardan uzak, kendi inanç sistemiyle yaşayan, görüntüsü ve ibadeti şekilcilikten uzak hacı yerine insan görünümü kabul eden birey.
müslüman toplumlarda aslında bir tabudur hacı olmak. yaptığın her hareket izlenir, konuştuğun herşeyde açık aranır. sürekli bir eleştri ve sorgu süreci. sana ünvan gibi verilen bu isim ibadetin dışında yaşamını şekillendirmeye başlar. sen izin vermesende takipdedir sinsice. yasaklar ve günahlar sanki sana daha da günahmış gibi kabul edilir." sen hacısın kızım olrmu böyle kıyafet" " nasıl yani sen denize giriyormusun" gibi aptal sorular duyarsın. güler geçersin. cevap vermek bile basitlik gelir. amacın bellidir çünki. neyi neden yaptığını bilirsin.
hacı olmak diyorum, üstelik devrim hacısıysan eğer; ilk yapacağın şey devir hacısından uzak yaşamak olsun. ve kulakların müslümanlıktan uzak müslümanımsı kişilikleri duymamak olsun. gözlerin ise en çirkin görüntüde bile sadece hafızanda kabeyi ilk gördüğü hayal parlaklığında olsun.
acıyamamak. en büyük korkularımdan biriydi aslında. acınması gereken birşeylere acıyamamak. hep acırdım ben, hep üzülürdüm. kimsenin üzülmediği şeylere, kaygıyla üzülürdüm. yoksun değildim bu duygudan. insanım ben diyordum. duygularımla varım. çoğu zaman başkaları için olduğum gibi. çoğu insanın yalakalık, kişilik bozukluğu, hastalık olarak tanımladığı beynim şimdi acı yitimini yaşıyor. ölüyor yavaş yavaş.
acımıyor, acıyamıyor. ölüyor yavaş yavaş. yazık. üzülüyordum önceleri. herşeye rağmen gülmeliyim, affetmeliyim, çiçeklerimi yeniden taze olarak dağıtmalıyım diyordum. yapamıyorum. üzülmüyorumda artık. umrumda da değil. bıraktım acımayı. canım yandı çünki. çok hemde, demekki dedim acımayacaksın, üzülmeyeceksin. kendin için yaşayacaksın. savaşmıyorum artık insanlıkla. belkide insan olmaktan bıktım. birilerinin ağlama duvarı olmaktan yıldım.
yeni beni sevdim desem yalan olmaz. kolaymış böyle yaşamak, rahatmış. kimsenin olmadığı gibi bende vazgeçilmez değilmişim. vazgeçildim ve vazgeçtim. kalabalığa karıştım içime dönerek.
* pikaçhu' nun kuzeni. aslında ikiside aynı anda pokemon olmuşlar. fakat sahipleri yeni oyunda ünlü" seni seçtim pikaçhu" lafını söyleyince, zikacu tası tarağı toplayıp köyüne geri dönmüş. unutulmuş bir nevi.
üstüne bir istek daha eklenmesi gereken hayal. hem sarışın,hem kral dairesi, birde sabaha kadar. insanoğlu işte , hayal değilmi sonuçta. kuruyor kendince.
milyonlarla kanıtlanmış söz. tabiki var her zaman olacak. ne yani elendik diye susalım mı? buna sadece biraz üzülür aile içinde de çözeriz. şanlı geçmiş hatırlanınca değişir herşey. gene umut hep umut. adının renginin geçtiği her yerde her zaman umut. sarı arabamıza binip, kırmızı battaniyemizde yatarkende yaşarız biz rengini. evimize aldığımız sarı kırmızı yara bantlarında, içtiğimiz çayın kupa renginde umut üretir seviniriz.
rakibe hakkını vererek umutlanırız. insanların hamburg değilde, mahalle takımına elendiğimize gülündüğünü düşününcede gülenden fazla güleriz.
kafeste kuş değiliz biz, ruhumuz özgür, tabiki umut hep var hep var olacak.
ve bazen kendi emeğini görmeyen ve görmezden gelen kadın.
zor zanaat kadınlık. her yaşı her dönemi bir şekilde ağar görevlere tabi tutulmuş ve mecbur bırakılmış, cinsiyet. hep merak ederim. zamanın birinde, görev paylaşımında birileri çok büyük yanlışlar yapmış ve yüzyıllarca sürmüş, sürmekte. muhtemelen erkek kabile reisi falandır.
yaradılış gereği çoğu özelliğimiz, korunmak yerine sömürülmüş hep, sömürülmekte. anne olabilme ve doğurabilme özelliği, bununla birlikte bakıcılık görevini getirmiş bize. dünyaya gelen bir insanın hemen hemen tüm sorumluluğu. çoğu kadın zevkle yapıyorum desede, bence gecenin bir yarısı uykudan uyanıp bebek emzirmek yada ilgilenmek bir müddet sonra mecburiyetten yapılır. görülmeyen emek. hiçbir erkek bebeği için; acaba bebeğimin altı pişik oldumu diye düşünmez.
neymiş yuvayı dişi kuş yaparmış. geneli bu zaten. yapar evet, besler, temizler, umut eder. her zorda en zoru kendi oynar. fedakarlıkta ilk hep kadındır. anaçtır çünki, kıyamaz ne çocuğuna ne yiğidine. taşır da taşır. kimisi saçını süpürge eder, kimisi parasını heba, kimisi vücudunu hayrat. herşeyitle hep veren kadın. görülmeyen emek.
cennet anne olup ayaklarımız altındayken, çoğumuz dünyada cehennemi yaşar. ne itiraf eder ne şikayet. polyannadır en güzel rolleri. iyimi iyi işte. ağlarlar bazen kendilerine, başkalarına, erkeklerine. ağlayamayan erkeklerinin yerine kendileri kullanır gözyaşlarını, yorulmasınlar diye. görülmeyen emek.
severler deli gibi. sonsuz, uçsuz bucaksız. haketsin haketmesin severler hep. öyle olsun diye, o mutlu olsun diye. görülmeyen emek.
ha birde görülsün diyede yapmazlar. içleri başka türlü rahat etmez. en başta kendi emeklerini kendileri görmezler. kör olduklarından değil, öyle olması gerektiğine inandırıldıkları için.
mutlu olmaya karşılık ödenecek herşey. yorucu ve yıkıcı üstelik. bedeli kendimiz seçemeyiz, genelde kurada beklenmedik birşey çıkar ve ödemek zor gelir.
senden hatırladığım son sözler. çok düşünmüştüm üzerinde. beni kaybeder mi acaba diye. hayır tabiki. sende biliyorsunki hayatında bir dönem yaşadım, yaşattın, yaşattım. kazancıyla kaybıyla.
hiç pişman değilim. olmayacağımda. sana dair herşey çok güzel va anlamlıydı. anılarımda kalıntıların sağlam. iyi ki seni yaşadım.
erkekler için yorucu olmayan kadın tiplerini daha çok sevmeleri.
yaradılış gereği her daim kolayı seçen erkekler, bu konuda da seçimleri kolaydan yana olur. eğlenceli gelir birde. uğraştırmaz. kapris yapamaz, çünki beceremez. aptal kadınlar bazen ne yapsalar sevimli gelir. çocuk gibi olurlar. eleştirmez, yadırgamaz, az şey bekler. birde saf yaşarlar hayatı. yalanları olmaz. sanırım erkeklerde en çok bu özelliklerini sever.
aşk yoktur bu ilişkide. hayranlık olmadığı için ve kolay ulaşıldığından aşka yer kalmaz. herşey normal ölçüde seyreder. ilişkimi ilişki işte.
* bakan kişinin çekim alanına girememiş, adam tipi. göreceli bir kavram bu. tipsiz adam kimine göre karizmatik sayılabilir. ota boka meselesi varya, onun gibi birşey.
galatasaraylı bünyenin inancı. kim ne dersin en iyiyiz işte varmı.düşünmekle mutlu eden başka bir takım varmı ya. profesyonel değil önemli değil. aşk be bu. saray asaleti bir nevi. *
bakmayın böyle çamları devirdiğine. iyi çocuktur rüstem. görünenin ardında gizler sadece kendini. kocaman yüreği vardır aslınsa. kendini arıyor yıllardır. olmak istediği rüstem biraz daha çekici olsun istiyor. özenti işte.
bir bıraksa bu işleri düzelecek rüstem. geçen gün gördüm, gene istemediği bir yerde hoşlanmadığı insanlarla oturmaya çalışıyordu. elindede okuması gerekli sanılan bir kitap. sayfa bir türlü dönmüyor ama. bırak rüstem bunları dedim. kendin ol yeter. seviyoruz oğlum biz seni. böylede seviyoruz. gel okeye dördüncü lazım dedim. artık oynamayacakmış. neymiş, tabu oynayacakmış. tabu ne lan dedim, sesi çıkmaz hile yapamassın. sıkılırsın oğlum sen. hiç istifini bozmadı. biliyorum ama aklı bizde kaldı.
kitap yazacakmış diyorlar. yaşayamadığı hayatı. aslında iyi çocuktur rüstem. düzelecek bir gün. bekliyoruz mahallede, kahvede. yapma be rüstem, senin yerin yurdum insanı yanı. oturacağın yer cafe değil kahvehane.
şerefsizlik bu durumda tercihse eğer, seçmek istiyorum. sorun şu ben şerefsizim ve oy veremem, bunu buraya mı yoksa sözlük yazarlarının itiraflarına mı yazalım. *
her ne şekilde olursa olsun, galatasaraya hizmet etmiş, değil top koşturmak, stadını temizleyen işcilerine kadar sonsuz saygılar. özlememek haddimiz değil. bizler izlerken adamlar galatasaray için terlediler. beş dakika bile olsa yeter.
galatasaraylı olmak başka birşey arkadaşım. özlememek dışında özlediklerimizi anarsak eğer, önceliği eski futfolcumuz uğur' a vermek isterim. geçenlerde gördüm tv de. artık kirli sakallı değil, sadece bıyığı var. ama asaleti hiç sönmemiş.
her yıl birinin boğulmasıyla adını hatırlatan mekan. evet plajı çok hoş, altın kum ama dalga öldürüyo işte.
en güzeli yolu aslında. o kadar büyüleyici bir yolu varki asla hafızalardan çıkmaz. huzurlu, ağaçların yollara dökülen dalları, ortada buluşan aşık ağaç modelleri ve birde müzik varsa hafiften, cenneti yaşarsınız yol bitinceye kadar.
yaradılış gereği içimizden gelen ihtiyaç.
güvenmeyi istemek. yanlızlık korkusu, seninle aynı şeyleri hisseden birilerini arama. yada seni anlayan. daha iyi hissetmek için. zordur güvenmek, güvendirmek. saflık, yiğitlik gerektirir. yaşamın son halinde az bulunan insani özelliklerden biri maalesef.
güvendiğin kişi bazen sen yerine başkalarına güvenerek bile güvenini yıkabiliyor. yada sana güven verip kendi egosunu tatmin ettikten sonra bunu istediği şekilde kullanabiliyor. bazen inadına güveniyorum insanlara. daha kaç yüzlerini göreceğim diye içimden geçirip, güvenilmemesi gerektiğini bile bile güveniyorum. hep aynı sonuç, değişmiyor hiç.
birşey bir defa olursa ikincisi onu takip ediyor. benim inadım niye onu anlamıyorum. salaklık bile olabilir. olabilir değil düpedüz salaklık.