insana hayatı sorgulatabilen bir eylem. bi de baya kolaymış.
neyse hayatı sorgulatma kısmına değineceğim.
istanbul'da 5. senem. bu geride kalan 4 senenin 3 senesi bok gibi eğlendim. deliler gibi içtim. nerde akşam orda sabah takıldım. onlarca insan geçti hayatımdan. dövmeler piercingler yaptırdım. deri ceketler oduncu gömlekleri ve postaldan asla vazgeçemedim. hep kızıldım. saç modelimi sürekli değiştirdim bi ara 3 numara bile oldu. insanların görünce bu kızla evlenilmez dediği hatun oldum hep.
işin bu kısmından sonra;
karadenizliyim ben anne tarafı laz bizde aileden geldiğine inandığım bi ev hanımlığı durumu var. yani güzel yemektir ütüdür vsdir. birçok yemeği teorik olarak biliyorum ve pratiğe ilk döküşümde bile güzel oluyor. yemek yapmayı da baya severim. bugüne kadar ama hep makarna pilav çorba üçlüsünde takıldım durdum sarma sarma ve mantı açma olaylarını ve kahvaltıyı saymıyorum tabi. 8 ay önce eve çıktım. ilk başlarda yemek yapmak iyiydi hoştu. en fazla yaptığım ev arkadaşımın annesinin gönderdiği zaten haşlanmış edilmiş fasulyeyi dondurucan çıkarıp yağla kavurmaktı. günlerden bir gün annemden nohut istedim bana koli gönderirken. tamam dedi gönderdi. geldiği günden birkaç gün sonra nohutu yapayım artık dedim. çorba pilav nohut menümdü. neyse ben yaptım nohutu baya da iyi oldu hayatımda ilk kez yapıyorum bi de. biz onu yedik hatta fazla yapmışım birkaç gün sürdü bitmesi. ama olay şu ki bu bana hayatı sorgulattı. ben napıyorum amk dedim. evde nohut yapıyorum lan nohut. ne alaka yani? günlerdi şu ev kaç parti gördü haberim yok lan alkolün her bir bokun dibine vurulmuş şu evde nohut pişirdim ben. dün partideydim bugün evde kendi yaptığım nohutu yedim. tamam yıllarca her şeyin bokunu çıkararak yaşadım biraz durulayım dedim ama evde nohut yapacak kadar değildi lan.
işte günlerdir bunu düşünüyorum. o nohut taneleri bana tek tek hayatı sorgulattı. ben napıyorum nereye gidiyorum ne istiyorum bunları deliler gibi düşündüm durdum. insanların bu kızla evlenilmez dediği bi kız olarak neden bu kadar iyi yemek yapıyorum neden öğrenci evinde nohut yapıyorum? işte o günden sonra mutfağa küstüm ben. yemek yapmak zevk vermez oldu. sanırım bu işi makarna ve efsane soslarımla bırakmalıydım. nohuta kadar gelmemeliydim.
türkiye'de eşine zor rastlanabilecek türden bir müzik platformu. hem haber yapıyorlar, hem yeni sesler ve sanatçıları tanıtıyorlar, hem popüler kültüre hem alt kültüre eğiliyorlar, eğlenceli üslup ve metinlerin yanında az biraz bilgi ve birikime de sahip gibiler. mütevazi ve sıcak kanlılar.
kendilerinin de söylediği gibi benzerlerinin aksine yapmaya çalıştıkları şey baya farklı. mutlaka takip edilmesi gereken bir platform.
internet sitelerinden de birazcık bahsetmek gerekirse uzun zamandır gördüğüm tasarımı, kullanımı, fikri, cismi en güzel düşünülmüş ve uygulanmış internet sitelerinden biri.
mazisi 4 seneye ulaşmasına rağmen web siteleri ve ekip oluşumları henüz daha bir kaç aylık. ilerleyen günlerde çılgınca işler yapacak gibi duruyorlar.
uluslararası müzik endüstrisi fedarasyonunun aldığı bir kararmış. tıpkı filmler gibi albümler de tüm dünyada aynı saatte cuma günü yayınlanacakmış. şimdiye kadar neden böyle bir şey yoktu ki zaten diye düşündürdü şahsen bana.
91 doğumlu genç tiyatrocu. ikinci dereceden işsizlik yanığı'nı sahneliyor ve bu işi mükemmel yapıyor. girdiği tüm karakterleri insana gerçekten hissettirebiliyor. ayrıca gayet de yakışıklı bi erkek.
moleküler biyoloji ve genetik yöntemlerini kullanarak canlı geçmişini araştıran bilim dalı. bu aralar oldukça ilgimi çekmekte. mezar açıp bulunan kemiklerin kaç yaşında olduğunu, ne hastalıklar geçirdiğini, darbe alıp almadığını bunların hepsini incelemek oldukça keyifli.
fountains of wayne diye bi grubun çok tatlı bi şarkısı.
sözleri:
We're still in Wisconsin as far as I know
Today was Green Bay and tomorrow Chicago
Wish I was lying, but there isn't much to report
My phone is dying, so I've got to keep it short
I just wanted to say hey
I've been writing you a road song
It's a cliché, but hey
That doesn't make it so wrong
And in between the stops at the Cracker Barrel
And forty movies with Will Ferrell
I need some way to occupy my time
So I'm writing you a road song
I sure hope you don't mind
I bought you a light blue T-shirt last night
From some band I couldn't stand
But their logo's alright
Some kid threw a bottle on stage
He had an arm like a pro
I know it's getting late
I guess I should let you go
But did I happen to say hey?
I've been writing you a road song
Don't run away, 'cause hey
I promise it won't be too long
I know it's not what you call necessary
And I know that I'm no Steve Perry
But even if you roll your eyes and groan
I'm still writing you a road song
That you can call your own
dikkat yola çıkma isteği ve sigara içme isteği uyandırır.
çok eğlenceli bi the offspring şarkısı. ama öyle böyle eğlenceli değil. hele şarkıyı ilk duyduğunuz gün yanınızda 3 kişi manyak gibi giv it tu mi beybi aha aha diye çığırırsa daha bi eğlenceli hale geliyor.
kerametli sigaradır. anlayamıyorum bi türlü neden paylaşılır. sevişilen gece ne zaman sigara yaksan adam gelir nefes alır senle beraber içer sigarayı. e git olum orda paket iç işte neden salça oluyorsun benim sigarama iki gram keyfim var şurda diyemezsin. bi ritüel gibi. sanki olması gerekenmiş gibi.
Gray, quiet and tired and mean
Picking at a worried seam
I try to make you mad at me over the phone.
Red eyes and fire and signs
I'm taken by a nursery rhyme
I want to make a ray of sunshine and never leave home
No amount of coffee, no amount of crying
No amount of whiskey, no amount of wine
No, no, no, no, no,
nothing else will do
I've gotta have you, I've gotta have you.
The road gets cold, there's no spring in the meadow this year
I'm the new chicken clucking open hearts and ears
Oh, such a prima donna, sorry for myself
But green, it is also summer
And I won't be warm 'til I'm lying in your arms
No amount of coffee, no amount of crying
No amount of whiskey, no amount of wine
No, no, no, no, no
Nothing else will do
I've gotta have you, I've gotta have you
I see it all through a telescope: guitar, suitcase, and a warm coat
Lying in the back of the blue boat, humming a tune...hmmmmmmm
No amount of coffee, no amount of crying
No amount of whiskey, no wine
No, no, no, no, no
Nothing else will do
I've gotta have you, I've gotta have
No amount of coffee, no amount of crying
No amount of whiskey, no amount of wine
No, no, no, no, no
Nothing else will do
I've gotta have you, I've gotta have you.
I've gotta have you, gotta have you
I've gotta have you
sözlerine sahip sütlü çikolata tadında bir şarkıdır.
Aşk inadına, aşk devrimdir
mağlup, galip ve nikbindir
her sabah, her gece
mücadeledir
Aşk bir molotof kokteyli
bazen elde kalem misali http://www.sarki-sozu.com
daim doğrudan eylemdir
pasif direniştir
Aşk istanbulda bir sokak
Berlinde bir squad
b1r, i2i, 3ç bazen binlerdir
Aşk örgütlenmektir
Aşk meydandır, aşk aleni
maskesiz yürümektir
kırılmış bir tüfektir
müşterektir
Aşk bir kadim punk tutumu
karakızıl bayrak oldu
mor, yeşil ve pembedir
rengarenktir
Aşk Ankarada bir meydan
Atinada yanan çam
alevler içindedir
Aşk diyalektiktir
Kimse bana inanmam gerektiğinden bahsetmedi. Ya da kimse nasıl inanmam gerektiğini öğretmedi. inanmadım ben de hiç bazense çok inandım. Bazen sonuna kadar gitmek istedim bazen başında vazgeçtim. Tanrıyı aşka endeksliyorum farkındayım. Aşka inanmasam da varlığını biliyorum. Aynen tanrı gibi. Tanrıya güvenemedim. Çünkü bana güvenmem için sebepler sunmadı. Bazen küçük bir işaret istedim ondan ama olmadı. Ve ben aşka da güvenmedim hiç. Aşka dair hiçbir iz yok. Ve ben sadece müziğe güvendim. Hiç yarı yolda bırakmadı. Her daim kendini belli etti. işaret istediğimde ortaya çıktı. Hem daim bana hitap eden bir şeyle karşımdaydı. Müzik varlığını hep kanıtladı. Şüpheye yer vermedi. Her dönem farklı şarkılar, farklı türler, farklı kişilerle yaptı bunu ama hep kanıtladı. Şimdi ben sadece müziğin tanrılarına inanıyorum. Ben pink floyda inanıyorum ben deep purplea inanıyorum ben led zeppeline inanıyorum ben Michael jacksona inanıyorum ben slayera inanıyorum ben arada inancımı zedelese de metallicaya inanıyorum ben petrucci gibi bir tanrının varlığından eminim ben hendrixin ruhuna inanıyorum, ben simone simons gibi bir tanrıça olduğuna yemin edebilirim. Müzik çok tanrılı bir din. Ve ben müziğe inanıyorum.
Müzik.. bir çok şeyin ifade biçimi. Aşk, tanrı, inanma, inançsızlık, hüzün, mutluluk..aklına ne geliyorsa hepsinin ifade biçimi. Müziğin dilinin evrensel olduğuna inandığımdan çoğu şarkının sözlerine bakmam. Fakat müzik sadece davul, gitar ve ritimden oluşmuyor dedi biri. Haklıydı. ama sözlerine baktığım çoğu şarkının benim hissettiklerimle alakası yoktu. Ee nasıl evrensel o zaman? Evrensel çünkü anlamını bilmediğin cümleler içine işliyor senin. Bir yerlere dokunuyor hayatında. Kafandan milyon tane cümlenin aynı anda geçmesine neden oluyor. işte bu yüzden müziğin kafayı yedirme hızı senin kafayı yiyip otobanda gaza basman arasında bir yerde. Düşünsene önce kafayı yiyip mi hız yaparsın yoksa hız yaparken mi kafayı yersin? Garip bir paradoks. Konu nerden buraya geldi anlamadım. Ama düşünsene bomboş bir otoban gaza bastıkça basıyorsun ve acayip gaz bir şarkı da sana eşlik ediyor sen de şarkıya eşlik ediyorsun fark etmez hanginizin eşlik ettiği hendrix solo atmaya devam ettikçe sen de gaza basıyorsun. Hanginiz daha hızlı hanginiz daha sert farketmez ama o an beyninde salgılanan hormonlar, sinir uçlarında iletilen impulslar hepsi kafayı yiyor. O an sen yoksun orda. O sen değilsin.
Bir şeyi gerçekten hissetmek için gözlerin kapanmasına gerektiğine inanıyorum. Yanında yatan adamı hissetmek için, müziği hissetmek için, tanrıyı hissetmek için ya da herhangi bir şey gözlerini kapatmadığında tam anlamıyla içine atamıyorsun kendini olmuyor. Gözlerini kapa ve derin nefes al işte o an dokunduğun veya dokunamadığın her şeyi tam içinde hissedeceksin. Mesela ben şu an cat stevensın sesini içimde hissediyorum. Hani kulaklarımı aştı ses. Kulak zarı orta kulak çekiç örs üzengi salyangoz hepsini aştı ve beynime giden ileti yön değiştirip kalbime geldi. Kanıma karıştı ve şimdi parmak uçlarıma kadar bütün vücuduma yayılıyor notalar. Notalar ahenkle dans ediyorlar kanımın içinde ve ben müziği hissediyorum böylece. Adam gitarının tellerine dokundukça bende bir yerlere dokunuyor. Vücudunun büyük bir enstrüman olduğunu düşün ve her nota senin bir bölgene hitap ediyor. Aynen öyle işte. Adam notalara dokundukça sen de farklı bir yerde hissediyorsun müziği. Şu an hareket halindeki parmaklarımda hissediyorum bazen. Bazen ayak parmak uçlarımda. Bazen dizimde. Ama en çok kalbimde. Kalp bütün notaların toplandığı yer. Her nota burada ses bulur kendine. Bazen majör bazen minör ama her şekilde ses bulur.
erkekler hayatlarında bi kere aşık olurlar ve hayatlarını o kadına feda ederler. sonrasında hayatlarına giren kadınlar öylesine gelip geçer. önemli olmaz demiyorum ama o bi kadın kadar önemli olmaz. ona yaptıklarını yapmazlar. sizi de severler belki ama o kadın kadar sevemezler. siz ona o kadının hissettirdiklerini hissettiremezsiniz.
erkeklerin piç olma nedenlerinden biri de bu tek kadındır. o kadın o kadar sikmiştir ki onun hayatını sonra adam eeh sikerim diyip kadınları bi hiç gibi görmeye başlamıştır. o yüzden ben bu herifi düzeltirim diye uğraşmayın hiç düzelmiyorlar olmuyor efendi adamlar iyidir onlarla takılın ve hayatlarını sikmeyin.
ayrıca bu adamlar da sizi çok sevmesini beklemeyin öyle güzel sözler uzun yazılar aşk mektupları... beklemezseniz üzülmezsiniz.
bekleme yapmasınlar kasıyor. bence sözlüğe kayıt olurken buna dikkat edilmeli. modern dünyada artık ilişkiler baya sanal olduğundan sevgilisi olanları sözlüğe almasınlar da şansımız artsın. adama ya da kadına yürürken bi de sevgili engeliyle karşılaşmayalım. yönetim buna dikkat etsin bence.
normal bi eylemdir. hele benim için über normal. ben son 3 senedir hayatıma girmiş her erkeği takip ediyorum. manyak diyebilirsiniz ama bence sadece merak benden sonra ne yaptılar kimlerle birlikteler neler yapıyorlar bilmek hoşuma gidiyor dedikodu çıkıyor en azından. neyse işin komik tarafı şu; adam kalkıp eski sevgilim benim yazdıklarımı okuyup onlarla ilgili konuşuyor diyor e ama gülüm demezler mi sen nerden biliyorsun diye demekki sen de onu takip ediyorsun. denk geldi diyenin kalbini kırarım denk gelmez bebeyimler denk gelmez bana niye denk gelmiyor.
mutfakta çok kullanılan bi aparat. onu bunu geçtim bu şey feci sıcak tutuyor. nerden mi biliyorum
şöyle ki yaptırdığım dövme yüzünden 3 4 gün boyunca kendimi streçlemek zorundayım ve karnım belim hep streçli o kadar sıcaklıyorum ki böyle dışarı hırkayla falan çıkabilecek duruma geliyorum. kışın denenmeli.
önemli değildir diyen yalan söylüyordur o net. önemlidir yani. çok önemli değildir ama o ayrı bak. lakin aileden gelen ya da eski sevgiliden gelen alışılmış bi standart var ise o standardın altına düşmek kadını bazen zorlayabiliyor. davul bile dengi dengine olayı aslında çok doğru bi laf. bu erkek için de kadın için de çok geçerli bi durum.
odanın muhtelif yerlerine dağılmıştır genelde. hayır bazen düşünüyorum ne ara bu kadar eşya bana geldi diye ama gelmiş yani. odamın her yerinde bi eşyası var. gömleği, kravatı, 2 çift kol düğmesi, t-shirtü(onu ben istemiştim), fotoğraf makinası(onu da ben istedim) güneş gözlükleri daha da var yani. bunlar gördüklerim.
ama seviyorum ben o eşyaları. kullanıyorum da. sevilir sevgilinin eşyaları.