polis arabasını yakan, devletin polisine futbolla hiç alakası olmayacak şekilde, aşşalıkça saldıran takımın teröristten farkının olmaması durumudur. genelleme yapmıyorum, lakin bu olaylara karışanların teröristten farkının olmadığını açıkça söylemekten çekinmiyorum.
halkın huzur ve refahıyla birlikte, güvenliğinin de devamlılığını sağlayan teşkilat jandarmayla birlikte polis teşkilatıdır.jandarma kırsal kesimlerdeki asayişten sorumluyken, polis il ve ilçe merkezlerinde görev alır. görev, yetki ve sorumlulukları, özel kanun ve talimnamelerle belirlenmiştir. iç işleri bakanlığına bağlı olarak başına buyruk bir kuruluş kesinlikle değildir. esasında 657 ye tabi oldukları için diğer devlet memurlarından pek de farkı yoktur. bir öğretmenden, bir hemşireden, bir veznedardan....
son dönemde teşkilatın sekteye uğraması, yolsuzluklar ve halkın güveniyle alakalı sıkıntılar çokça yaşansa da, eksikliklerinin ne tür problemlere gebe olduğu aşikardır. halkın düzen içinde yaşayabilmesi, şikayetlerin uygun silsile aracılığıyla aktarabilmesini sağlayan yegane kuruluş emniyet teşkilatıdır.
unutulmaması gereken diğer bir mevzu da, polis teşkilatını oluşturan bireylerin, içimizden insanlar olmasıdır. ara ara, görev başındayken zorluk çıkardığımız, o memurlar aslında bizleriz. mahalle eşkiyası yerine konan bu memurlar aynen bizler gibi görevini icra etmeye çalışan kişilerdir. sadece semboldür bu insanlar. devleti sembol eden semboller. devlete olan tepkinin dışa vurulacağı ağlama duvarları değildir. onlara yapılan saygısızlık ve baş kaldırı, sesi duyurmak değil, sadece karakterine haksızlık edilen insanların söz konusu olmasıdır.
kutsiyetinden bahsedelim:
üstüne söz söylenemyecek en kutsal mevzu, şehitliktir. bu zamana kadar şehit olmuş onlarca, yüzlerce, belki binlerce polis için bile dalga konusu yapılması yeterince ayıptır ki, molotof kokteyli, taş atmak vatan hainliğinden başka hiç bir şey değildir kanımca.
güncel bir olaydan söz etmek istiyorum:
tarih 15 aralık 2010. yer atina. halkın isyanı sokaklara taşmış. dükkanlar yanıyor. parlamento binaları basılıyor. sanki memleketin ahvalinden sorumlu olan kurum polis teşkilatıymış gibi, taşlar polis barikatına nişanlanıyor. el yapımı molotofların isabet noktası yine polis memurları. e sormazlar mı? isyanın kime? bürokratlara mı, yoksa polise mi? polisin bu işle ne alakası var? bu insanların suçu polislik mesleğini seçmek mi? belki üniformasını çıkarıp seninle birlikte haksızlıklara mücadele etmek istiyor o da. sadece görevi güvenliği sağlamak olduğu için mi sana düşman gözüküyor?
başka bir güncel olay:
tarih yine 15 aralık 2010. atina nın yandığı gün türkiye. zamanında arjantin in, ekonomik krizle kavrulurken sokaklardaki yağmacılık ve talanın izlendiği bu ülkede tek bir cam kırılmadı. övünüp durduk yıllarca bununla. devlete kızgınlığını devlete isyanla gösteren dünyaya inatla dua ederdik sadece. şahsım adına hala övündüğüm bu konuda 15 aralık tarihi itibariyle, şoka uğradım. yer türkiye nin başkenti ankara da, orta doğu teknik üniversitesi. meselenin özüne geçmeden önce, söz konusu üniversiteden bahsedelim. türkiye nin en iyi bir-kaç eğitim kurumundan olduğu yadsınamaz bir gerçek. zeki, bilgili, çalışkan bir çok insana eğitim veren bu okulun, daha nice yıllar türkiye yi ayakta tutacak gençleri yetiştireceğine şüphe yok. hakkını savunan, devletin bekasının teminatı, sesi çıkan nice genç. kendisini kanıtlamış, muhakeme yeteneği güçlü parlak nice, nice akıllı genç. ancak ortada bir yanlışlık var. sanki şaşırmış gibiler. okullarına gelen başbakanı protesto etmek için polisi dalga malzemesi haline getirmişler. tam anlamıyla rezalet. vatana millete yararlı insan olabilmek için gekdikleri eğitim kurumunda, vatanın ve milletin bekası, huzuru için çalışan polis barikatına "tek mi çift mi?" diye soran odtü lüler. çıkan arbedenin ardından polise isabet eden molotof kokteyli. sayısı bir hayli çok. öğrencilerin kafasına, sırtına, bacaklarına inen jop darbeleri... olayların sonunda, öğrenciye orantısız güç uygulandığı söylenen kötü polis ilanları. polis, bir halkın aynasıdır. halk neyse, polis de odur.
okan bayulgen in sunduğu tüm programlar göz önüne alındığında, telefonla bağlanan tüm izleyicelirin bayan olması durumudur. elbetteki istisnai durumlar vardır ancak, şahsım adına konuşacak olursam aksini hiç görmedim.
yiyecek ekmeğinin olduğunu söylemesine rağmen, karnında çocuk taşıyan kadındır. "ulan madem yiyecek ekmeğin yok o çocuğa neden niyetlenirsin?" demezler mi insana. yazık çok yazık.
kurban edilmek için ithal edilen angus cinsi hayvanlar, yerli hayvanlara göre daha güçlü kuvvetli olması münasebetiyle, kasapların elinden kurtularak, istanbul sokaklarına aktı. halen yakalanamayan angusların var olduğu biliniyor.
hakkındaki iddaalar doğru veya yanlış, konu dışı bırakıyorum. mevzu bahis kişi, ateş olmayan yerden duman çıkmaz lafını her daim hatırlatan yegane insandır nacizane ben için. dediğim gibi bu adamın(!) niyeti benim için söz konusu değildir. hakkında yapılan suçlamaların tamamını göz ardı edip, insanların "ama şarkıları çok güzel, kişiliği beni ilgilendirmez" zihniyetiyle bu şahsa gizliden hayranlık duyması anlam verilebilecek bir olay değil.
tartışmaya girdiğim kişilerin neredeyse tamamına yakını beni haklı da görse "şarkıları güzel, kişiliği beni ilgilendirmez" diyerekten dinlemeye devam etmesine anlam veremiyorum. madem ki karakterine saygı dıymayarak, sadece sanatsal kişiliğine değer veriyorsun gel bana bu mantıksızlığı açıkla. insan sevmediği, hatta nefret ettiği birinin yüzünü görmeye, sesini duymaya nasıl tahamül edebilir. kısacası, türk halkının ahmet kaya yavşaklığından utanıyorum. bir onuncu yıl marşını maçta, bayramda tüm halk hep bir ağızdan söyleyebiliyoruz ama kimsenin müzik çalarında yoktur. mehter takımını gördük mü hayranlıkla izleriz ama küçük bir çoğunluk dışında kimse bundan öteye geçmez. gelgelelim, kimin müzik çalarını alıp müzik zevkine bakmaya kalksan ilk olarak alfabetik sıranın da avantajını arkasına alan ahmet kaya karşımıza çıkar.
yanlış anlaşılmasın kimsenin müzik zevkini yargılamak haddime değildir.ancak bu yavşaklıktan utanıyorum.
astsubayların mevcut durumdan rahatsız olması sonuçu 9 ekim 2010 günü ankarada eylem yapmasıdır. görevdeki personelin toplu eylem yapması yasak olduğu için yürüyüşe 10000 emekli astsubay katılacaktır.
altı yıl önce konuşmaya bile cesaret edemediğiniz kızın sizin arkadaşlarınızdan bir kaçıyla facebook ta arkadaş olması suretiyle tekrar izini bulma olayı. ne yapılmalıdır ne edilmelidir iyi ölçüp tartmak gerekir.*
henüz lise çağında olan bir gurup zengin züppesinin hayatını anlatan diziden tiksinme ifadesidir. halkımız üzerinde oynanan yozlaştırma politikalarının ne denli ciddi seviyelere ulaştığının açık göstergesidir bu dizi.
"en nihayetinde bir dizi, saçma" diyerek geçiştirilebilecek bir mevzu değildir efendim bu. bu dizinin türkiye de yayınlanması için, emek sarfedenler kadar izleyenler de kendisini sorgulamalıdır. kendi kız evladımızın o tür bir hayat yaşaması nasıl hoşumuza gidecek bir olgu değilse, izlemesine de o derece mani olunmalıdır. bu dizinin yozlaştırma politikası olduğunu unutmamak gerekir.
nasıl ki yıllardır kurtlar vadisi gibi bir dizinin, vatandaşı kötüye sevl ettiği düşüncesi göz önünde bulundurularak önüne taş konuyorsa, gençlerimizin bu burjuvai hayata özenmemesi ve olumsuz etkilenmemesi için bu dizi hakkında yaptırımda bulunulmalıdır.
ülke nüfusunun büyük çoğunluğu açlık sınırındayken, bu insanların yaşam tarzının dizi halinde oynatılması "zenginin malı, fakirin çenesini yorarmış" atasözünü hatırlatmaktadır. ve size sorarım, "ne alak?"
izlediğim tek sahnesi üzerinden de örnek vermek gerekirse; bu dizide oynayan bir karakterin yaptığı bir alışverişe deyinmek istiyorum. etiketine bakmadan aldığı bir elbisenin kasaya geldiğinde 1350 tl olduğunu öğrenen küçücük bir kız bunu almaktan vazgeçmediği gibi; sırf yanındaki zübbelere rezil olmamak için limiti yetmeyen kredi kartının üstüne kasiyere 50 tl vermesi dizinin nekadar içler acısı olduğunu göz önüne sermektedir. halbuki bu ülkede iddaya girerim 1350 tl kazanamayan kişi sayısı nüfusun yarısına yakındır. şimdi tekrar sorarım size, bu dizi yavşaklık değil de nedir?
mehter marşı dinlerken strateji oyunu oynama eylemidir. eğer oyunda kontrol ettiğiniz ülke türkiye ise, tadından yenmeyecek konuma gelir ve gaz depolarsınız. age of ve rise of nations benzeri her oyunda, oyunun gidişatını etkileyecek bir etmendir mehter marşı. tavsiye edilir.
bakıldığında cinsiyetinin rahat anlaşılamadığı erkektir. sakalının çıkmaması, saçının uzun olması, küpe takması, gözlüklü olması ve kilolu olması bunu etkileyen etmenlerdir.
sanıldığı gibi iftar yapmakla aynı anlama gelmeyen söz gurubudur. iftar açmak diye bir şey yoktur efenim. iftar yapmaktır o.
ed:lan neyini eksiliyon yalan mı?