kah yolda yürürken kulak misafiri olunan iki kişinin konuşmasında, kah tartışma programlarında, kah cümbür cemaat toplanılmış arkadaş ortamlarında... dinliyorsun böyle, vücut hareketlerine falan bakıyorsun insanların; daha önce aynı durumlarda söylenilmiş cümleler geliyor aklına başka başka yerlerde. ''hep aynı lan!'' diyorsun. herkes aynı cümleleri kuruyor, aynı tepkileri belki milyonuncu kez ezberden veriyor. o an herkes orada ama kimse orada değil gibi oluyor. boşluklar konuşuyor gibi oluyor. çok sık oluyor.
her zaman takacak bir şey bulan, hiçbir şey bulmazsa hayatın monotonluğuna takan insanlardır. kimse "seni kendine yakın görüyor, içini açıyor; seni seviyor işte." demesin abi, kalbini kırarım.
bu insanlar seni, beni, onu değil ilgiyi seven insanlar. her nasılsın dediğinde kötüdürler; ilgi bekler, şefkat bekler, anlayış bekler, tolerans bekler... bekler de beklerler yani.
işin kötüsü, ya hiçbir zaman iyi olamayıp size de hayatı zindan ederler ya da iyi oldukları anda uçup giderler.
ulan yıldan yıla kimler gidiyor kimler geliyor ama şu çoluk çocuk başlığı açıp sol bölümün gözünden kan getiren, komik ya da troll olduğunu sanan cibilliyetsiz sürüsü bitip tükenmek bilmiyor. biri gidiyor biri geliyor.
sizi çekmek zorunda mıyız biz kardeşim? neden milleti rahatsız etmeye bu kadar can atıyorsunuz? canınız sıkılıyorsa siktirin gidin kendinizi öldürün bir köşede. sizin yüzünüzden ulu dediğimde insanlar artık "orası çocuk çocuk dolu yeaa." demeye başladı. bi siktirin gidin lan!
ben gammazlamaktan yoruldum, modlar silmekten yoruldu, siz yüzsüzlükten-işsizlikten yorulmadınız...
sizi azarlayan, aniden sinirlenen, bazen yanlış yapan sevgiliyi "psikolojisi bozuk bu aralar; alttan almak, zor günlerini birlikte aşmak lazım." diye düşünerek, daha bir iyi davranmak ve hataları görmezden gelmeye çalışmak durumudur.
peşin not: yoğun analiz ve duygu yüklüdür.
ilişkiye yeni başlamışsınızdır. onun yeni ameliyat olduğunu, stres ve depresyon içinde olduğunu, bazı ilaçlar kullandığını görür ve zamanla onu savunmasız, korumaya muhtaç olarak görmeye başlamaktan kendinizi alamazsınız. bunu o da istiyordur çünkü, her öfke patlaması ve yanlışında sakinleşince gelip sizden defalarca kez özür diler, affettiğinizde dünyadaki en yakınının siz olduğunu söyleyip daha bir sıkı sarılır size. siz de içinizden daha çok yanında olup daha çok şeye göğüs germek için kendinize söz verirsiniz her seferinde gururla. ne de olsa eninde sonunda bu zor zamanları atlatacaktır. yaptığı hiçbir şeyden onu sorumlu tutmazsınız, anlamaya çalışır ve sonunda en olmadık şeylere bile göz yumarsınız. zaman geçtikçe hem o zor günlerini atlatacak, hem sizi daha iyi anlayacak ve birbirinize benzemeye başlayacaksınızdır ne de olsa...
aylar geçer, yıllar geçer... sizi sinirlenince yerden yere vurup hain ilan etmeye devam eder, kötü olarak nitelendirdiği insanları bile size sonuna kadar savunmaya devam eder. ona zararı dokunduğunu düşündüğünüz insanlardan uzak durmak bir yana dursun daha da yakın olmaya başlar. onu dünyanın en saf, en temiz ve en korumasız canlısı olarak gördüğünüz için çevresindeki art niyetli insanları ona yine sakin sakin konuşup, neden kötü insanlar olduklarını anlatmaya çalışırsınız. farkında değilsinizdir ama yorulmaya başlamışsınızdır çoktan. her olayda başa sarmaktan, verilen sözlerin her seferinde yok sayılmasından, bir adım ileri gidip iki adım geriye gitmekten ruhunuz tükenmeye; sizin de psikolojiniz bozulmaya başlamıştır. olsundur, bozulsundur. o da sizin psikolojiniz bozulunca sizin yanınızda olacaktır ne de olsa, siz bir bütünsünüzdür. böyle düşünür yine de tüm gücünüzle ikiniz için, en çok da onun için daha iyi, daha zeki, daha sakin bir insan olmaya çalışarak devam edersiniz.
aylar geçer, yıllar geçer... sizin psikolojiniz de çökmüştür. mantıksız olayların saf bir insan tarafından nasıl yapılabileceğini düşünmekten polyanna olmuş, yine de birçok olaya hala açıklama getirememekten nefes alamaz hale gelmişsinizdir. bu mantıkla cinayet işleyen insanı da, yankesiciyi de, kocasını aldatan kadını da anlayabildiğinizi görüp kafanız iyice gitmeye başlamıştır. "seri katil bile bu mantıkla haklı bulunabiliyor, en azından psikolojisinin bozuk olduğunu düşünürsek onun suçsuz olduğu noktasına varıyoruz." düşüncesi beyninizi kemirmeye başlar. "acaba ben bir bataklığa mı saplanıyorum, gerçekleri görme yetimi kaybedip bir hayal üzerine mi yaşıyorum?" diye düşünür durursunuz. onunla olan sorunlar bir çığ gibi büyüyerek devam eder. alttan aldığınız ve suçlu ilan edildiğiniz her tartışma hala onun beyninde size en nefret yüklü şekliyle duruyordur, her tartışmada bunlardan bahis açıp rencide eder çünkü. "günün birinde beni anlayacak, o zaman beni çok sevip bana çok teşekkür edecek." diye düşünür susarsınız. zira ara sıra hala en zor günlerini sizinle 'atlattığını' söyleyip sizi yere göğe sığdıramamaktadır.
aylar geçer, yıllar geçer... siz yerinizde saymak bir yana dursun iyice geriye gittiğinizi, saflığın yok olduğunu görüyorsunuzdur artık. karşıdan gelen yalanların, dalaverelerin, gizli saklı işlerin ve tartışmalardaki hakaretlerin bini bir paradır. tükenmişsinizdir. işin kötü yanı sizin en zor anlarınızı düşündüğünüzde onun yanınızda olmak bir yana dursun ortalarda bile olmadığı gerçeğidir. artık olmayacağınızı anlamaya başlamışsınızdır. "üç sene çabaladık, biraz daha bekleyelim belki düzelir." diye düşünüp eski verdiğiniz tavizleri vermeden, olaylara dışarıdan bir göz gibi bakarak ilişkiye devam etme kararı alırsınız. görürsünüz ki o tavizler olmadan gitgide o sizi terk etme noktasına geliyordur. terk ediyordur. daha önce onlarca kez etmiştir haklı haksız yere, her seferinde gidip kapısında yatıp gönlünü almışsınızdır. "bu sefer o eksikliğimi görsün." diyerek aramama kararı almışsınızdır. hala içinizde "seni çok özledim, seni şimdi daha iyi anlıyorum." diye en azından "biz bunu haketmiyoruz." diye döneceğine dair bir umut ışığı vardır.
günler geçer, haftalar geçer... bakarsınız ki aramak bir yana dursun, o kötü insanlarla sarmaş dolaş fotoğraflar paylaşılmaya başlanmıştır. her tartışmanızda ona yanaşmaya kalkan ve onu hep uyardığınız tiplerle de iyice samimileşmeye başlanılmıştır. yaslanır arkanıza kimseyi sevmemeyi düşünürsünüz. "artık biraz da kimse neden benim kimseyi sevmediğimi anlamaya çalışsın, ben çok yoruldum." der, susarsınız...
insanlar beş yaşına kadar yalan söyleyemez, sonradan öğrenir. hayvanlar da yalan söylemez tabi. yani yalan zeka ve bilgi birikimiyle doğru orantılı bir şeydir. hayatta kalmak için, daha iyi bir hayat için, gereksiz yere, sevgiliyi kafalamak için... bin bir türlü yalanlar öğrenir, üretir ve kullanır insanlar. ama delikanlı insan yalan söylemez. bu durumda delikanlı insan... lan! durun. tünelin ucu bok yere çıktı.
aslında pakistan'daki insan ve insanlık rezaleti demek daha doğru olur. biz ne zaman bu kadar canileştik? bu sahnenin daha önce birçok kez insanlara da yapıldığı oldu, kepçeyle toplu mezarlara parçaları bile ayrı çukurlarda olacak şekilde gömdüler infaz edip.
hem birbirimizi, hem her şeyi yiyoruz. aferin böyle devam...
zıvanadan çıkmış kızdır. acilen tımarhaneye, en olmadı kodese kapatılmalıdır.
bir de bu psikolojik sorunlular sorununun farkında değildir, kendini aydın falan sanırlar üstüne. tipik hasta örneği, eline güç ver dünyanın amına koysun.
feminizmi götünden anlayan bir psikolojik sorunludur. zaten feminizmi götünden anlama konusunda bizimkiler en uzmanı.
erkek egemen toplum diye götünü yırtar ama onların yaptığının yanlış olduğunu değil kadınların da onlar gibi olması gerektiğini hatta öç almak için daha da geçmesi gerektiğini düşünür, bu da her cümlesine yansır.
sen onlara bir ton para verir oyuncu araştırmasını söylersin, onlar gider evde fm oynar. geleceğin parlak oyuncularını da pişkin pişkin sana getirip verir. artık bakalım, oyuncuların geleceği fm'deki gibi çıkarsa kulüp yaşar ama.
hiç gidip görmedim o saatlerde ama ulaşım malum 20:00-06:00 arası ücretsiz olduğundan bir hayli kalabalık olduğunu tahmin ediyorum.
-birkaç dk kaldı abi basmayın!
+abi köprü doldu sıkışıyoruz. #az daha dayanın beyler son bir dk!
-abi bir dk daha bekleyelim ne olur ne olmaz.
güvenlik: vay mk!
tartışmayı sorunu çözmek için değil, haklı çıkmak için yapan insandır. haklı çıkmak için yalan da söyler, blöf de yapar, bağırır da, her yolu içten içe mubah da görür.
böyle bir sevgiliniz varsa sizi aldatsa bile siz suçlu çıkacaksınızdır. çok ciddiye almayın ve uzaklaşmaya bakın.
doğruysa sonuna kadar arkasındayız elbet, her zaman da öyle olduk. yapanların en ağır cezayı alması için uğraştık. lakin benim sözüm hiç de böyle bir şeye uğramadığı halde böyle bir yalanla sevgilisine karaktersizlik yapanlara.
bekaret şart diyen biri değilim, benim için en önemli şey karşımdaki insanın dürüst olması. bunu da götümü yırta yırta her sevgilime anlatmaya çalıştım. ama kimi adet gününe denk getirdi(iğrene iğrene yemiş numarası yaptım), kimi hiç sormadığım halde tecavüze uğradığını bu yüzden de bekaretinin olmadığını söyledi. amcasına iftira atan mı dersin, eski sevgilisine mi dersin, bir ton iğrenç şey.
bunu yapanların sayısının çok fazla olması beni zaten soğuduğum insanlardan iyice soğutuyor. evlenmeyi düşünmüyorum. bakire kız olmamasından değil, dürüst insan sayısının yok denecek kadar azalmasından. ben hayatımı bir yalancıya adayamam.
değeri bilinmeyen; aldığı hediyeler birçok sefer beğenilmeyen, elleriyle hazırladığı hediyeler kızın dolabında bir kutuda gizlenip paçavra değeri gören, "erkekler özel günlere önem göstermeli." diye ahkam kesen kızlar görünce ağzının üstüne kürekle vurmak isteyen erkektir.
daha "şöyle şöyle bir erkek istiyorum." diye ahkam kesen kızların aslında öyle bir erkekle alakasız olduklarını, sadece ellerinde olmayan şeyler isteyip ellerinde olan şeyleri takmadıklarını, başka şeylere meylettiklerini öğrendim bu yaşıma kadar.
muharrem ertaş neşet ertaş gibi, ali şen şener şen gibi vs. örnekleri saymıyorum; çünkü onlar medya balonu değil, babalarını bile aşan bir yetenekle var oldular. olsa olsa hafif imkan verilmiştir ellerine, sonuna kadar hakkederek yükselmişlerdir.
şimdi? ido, ezo sunal, yok doğukan batıkan, hülya avşar'ın kızı, yok oya aydoğan'ın oğlui, yok sinem kobal'ın bilmem nesi... ulan bize niye zorla bunları kakalıyorsunuz şerefsiz dürzüler! sinem kobal sanatçı mı ki bir de oynaştıklarını musallat ediyorsun, hülya avşar kim ki sen onun kızını da sürekli gündemde tutuyorsun?
onlar bol parayla doğuyor, sosyeteye doğuyor, hangi kursu isterse alıyor, yurt dışında istediği okulda yüksek lisans falan. sonra gelip modacı, dj, şarkıcı, hiçbir şey olamazsa oyuncu olayım bari diyor ve oluyor. siz de peşlerinden mikrofonla kamerayla koşuyorsunuz, millet de merakla ağzı sulana sulana izliyor. hepinizin mk.
çok normaldir. temelleri çok zayıf çocuklara saçma sapan şekilde bir yıl hazırlık okutuyorsun ve sonra bu gençlerin hemen ingilizce olan dersi dinlemesi, konunun üzerine düşünmesi, kavram üretmesini bekliyorsun.
ulan hoca dünyanın sırrını anlatsın sınıfta, bunlar hocanın hangi konudan bahsettiğini 'world' falan gibi kelimeler yakalayıp "world dedi kanka, dünya dedi ehehe." seviyesinde anlıyorlar. böyle kaliteli eğitim olur mu?
sınıfın iki üç piç çocuğu olur ilkokul birinci sınıf bile olsa, bunlar herkesin her şeyiyle alay etmeye çalışırlar. şımarık yetiştirir anası babası işte. daha bu yıllarda, bunlar gibiler yüzünden başlar diğerlerinde bu alışkanlık. öğretmen de mal olunca, ısrarla sormayıp "anlamadım." diyene "niye salak mısın?" deyince bu böyle gelir gider.
bunlar üniversitede de ingilizce eğitim alır, bi zik anlamaz hocanın konuştuklarından ama sesini çıkarmaz.
sevgilisiyle tartıştığı anda erkek arkadaşının onca ısrarına rağmen kardeşim gibi dediği ama sevgilisiyle ne hikmetse asla tanıştırmadığı erkeklerle yakınlaşan, samimi pozlar atan, öpücükler falan konduran kızdır.
insanlarla iletişim halindeyken sürekli rol yapan kişidir. bazıları mesleği gereği durumu idare etmek için yapar ama bizim konumuz günlük hayattaki bu tipler.
iltifat almaktan hoşlanan kıza iltifat eden, gaza gelmeye müsait insanı gaza getiren, kişiyle onun kıl olduğu insanın dedikodusunu yapan, cahil akraba gelip saçmalayınca onu onaylayan; kısaca herkesi gaza getiren, her şeyi yolunda gösteren tiptir.
işler yolunda gitmediği halde sürekli körüklediği için sosyal ilişkilere ve insanların hayatına büyük zarar verirler.
lisede affedersiniz yemediği halt kalmamış kızın mezun olduktan sonra kapanması, nişan ve düğün olaylarına hazırlanmasıdır.
çok var böyle ne yazık ki. laf edeceğim olay kapanması değil beni ilgilendirmez o, olay kocasına söylediği yalanlar. yazık adamcağız ne de hanım hanımcık, çocuk ruhlu bir kız diye düşünüyordur bunun hakkında. bu da adet gününe denk getirir, saf rolü yapar ilk birkaç yıl. sonra her şeyi kocasından öğrenmiş gibi cadaloz hayatına devam eder. peki bu neden beni ilgilendiriyor? çünkü adam olun amına koduklarım, sizin yüzünüzden evlenmeye korkar oldum.
kendi bakmak için saklayacak hali yok. halk hizmeti için saklıyordur. beş on kişi aradan çıkıyor böylelikle tek fotoğrafla.
zeka güzel ama sadece bu konuda böyle bunlar. bir de dedikodu, kıskançlık ve kuyu kazmada falan işte.
yazın çalışmıyorsa evde bir iki hafta sonra bunalmaya başlamıştır. okuldaki muhabbet ortamını özlemiş, kendini yalnız hissediyordur. arkadaşlarıyla arada sözleşir, okulun kantininde çay içer muhabbet ederler. *
bir kadına bir ayınızı, bir yılınızı, beş yılınızı adadığınız zaman o ilişkinin güzel bir noktaya varacağının garantisi yok. evlendikten sonra bile yok.
bir işe bir ayınızı, bir yılınızı, on yılınızı o kadına ayırdığınız kadar şevkle ayırın. on yıl sonra çok iyi yerlerde olacaksınız kesinlikle. maddiyat olarak da, üretiyor olmanın vermiş olduğu hazla da.