dincileri bilmem ama kemalpaşa tatlısı ve şekerpare bana oldukça gereksiz geliyor. tatlı dediğin keyif anı gibi bir şey, o beklentiyi karşılayamıyorlar.
kah yolda yürürken kulak misafiri olunan iki kişinin konuşmasında, kah tartışma programlarında, kah cümbür cemaat toplanılmış arkadaş ortamlarında... dinliyorsun böyle, vücut hareketlerine falan bakıyorsun insanların; daha önce aynı durumlarda söylenilmiş cümleler geliyor aklına başka başka yerlerde. ''hep aynı lan!'' diyorsun. herkes aynı cümleleri kuruyor, aynı tepkileri belki milyonuncu kez ezberden veriyor. o an herkes orada ama kimse orada değil gibi oluyor. boşluklar konuşuyor gibi oluyor. çok sık oluyor.
aradan küratörü, galericiyi kaldırıp sanatçıya hakkını teslim etme ihtimali olan bir sistem olmasına karşın yine de en çok para aklayanlara destek olacak gibi.
her zaman takacak bir şey bulan, hiçbir şey bulmazsa hayatın monotonluğuna takan insanlardır. kimse "seni kendine yakın görüyor, içini açıyor; seni seviyor işte." demesin abi, kalbini kırarım.
bu insanlar seni, beni, onu değil ilgiyi seven insanlar. her nasılsın dediğinde kötüdürler; ilgi bekler, şefkat bekler, anlayış bekler, tolerans bekler... bekler de beklerler yani.
işin kötüsü, ya hiçbir zaman iyi olamayıp size de hayatı zindan ederler ya da iyi oldukları anda uçup giderler.
ulan yıldan yıla kimler gidiyor kimler geliyor ama şu çoluk çocuk başlığı açıp sol bölümün gözünden kan getiren, komik ya da troll olduğunu sanan cibilliyetsiz sürüsü bitip tükenmek bilmiyor. biri gidiyor biri geliyor.
sizi çekmek zorunda mıyız biz kardeşim? neden milleti rahatsız etmeye bu kadar can atıyorsunuz? canınız sıkılıyorsa siktirin gidin kendinizi öldürün bir köşede. sizin yüzünüzden ulu dediğimde insanlar artık "orası çocuk çocuk dolu yeaa." demeye başladı. bi siktirin gidin lan!
ben gammazlamaktan yoruldum, modlar silmekten yoruldu, siz yüzsüzlükten-işsizlikten yorulmadınız...
et ve kemik alma olaylarında yaş on sekizi geçtiyse pek sıkıntı çıkmıyor. ameliyattan çıkınca ağız burun yamuk gelebilir gözünüze, gidip doktoru bıçaklamak isteyebilirsiniz ama öyle bir şey yapmayın bir kaç güne düzeliyor. bir de tampon yapıyorlar, onu sargı beziyle yaptırmayın çıkarırken çok can yakar; birkaç yıldır silikonlu yeni tamponlar çıkmış onlardan taktırın.
bu şekilde kızların gözünde büyüyeceğini sanan geri kafalı dingildir. birincisi kızların gözünde büyüyeceksin de ne olacak? ikincisi arkadaşını satan bir insandan etkilenen kızdan hayır mı gelir?
mondrian'ı tanımayan cahil zırvalığı. bal gibi de sanat. anlamadığın konuda, hatta muhtemelen hiç araştırmadığın konuda atıp tutma.
bu adam resmin iki boyutlu olması gerektiğini, çünkü kağıdın iki boyutlu olduğunu ilk keşfeden kişilerdendir. bunun bir zırvalık olduğuna dair tezler yazıp işler ürettim ben de, katılmıyorum iki boyut olayına doğada iki boyutlu hiçbir şey olamaz atomlar bile üç boyutluyken. ileride belki benim düşünceme zırvalık diyecekler. ama bu işler böyle yürüyor. bilim gibi, felsefe gibi. adam zamanında düşünmüş, yeni bir yol açmış. bu yüzden sanat.
yıllar içinde değişen ağaç çizimleri var bu dayının, en son tamamen iki boyuta indiriyor ağacı. incelemenizi tavsiye ederim. çamur atmak kolay.
sizi azarlayan, aniden sinirlenen, bazen yanlış yapan sevgiliyi "psikolojisi bozuk bu aralar; alttan almak, zor günlerini birlikte aşmak lazım." diye düşünerek, daha bir iyi davranmak ve hataları görmezden gelmeye çalışmak durumudur.
peşin not: yoğun analiz ve duygu yüklüdür.
ilişkiye yeni başlamışsınızdır. onun yeni ameliyat olduğunu, stres ve depresyon içinde olduğunu, bazı ilaçlar kullandığını görür ve zamanla onu savunmasız, korumaya muhtaç olarak görmeye başlamaktan kendinizi alamazsınız. bunu o da istiyordur çünkü, her öfke patlaması ve yanlışında sakinleşince gelip sizden defalarca kez özür diler, affettiğinizde dünyadaki en yakınının siz olduğunu söyleyip daha bir sıkı sarılır size. siz de içinizden daha çok yanında olup daha çok şeye göğüs germek için kendinize söz verirsiniz her seferinde gururla. ne de olsa eninde sonunda bu zor zamanları atlatacaktır. yaptığı hiçbir şeyden onu sorumlu tutmazsınız, anlamaya çalışır ve sonunda en olmadık şeylere bile göz yumarsınız. zaman geçtikçe hem o zor günlerini atlatacak, hem sizi daha iyi anlayacak ve birbirinize benzemeye başlayacaksınızdır ne de olsa...
aylar geçer, yıllar geçer... sizi sinirlenince yerden yere vurup hain ilan etmeye devam eder, kötü olarak nitelendirdiği insanları bile size sonuna kadar savunmaya devam eder. ona zararı dokunduğunu düşündüğünüz insanlardan uzak durmak bir yana dursun daha da yakın olmaya başlar. onu dünyanın en saf, en temiz ve en korumasız canlısı olarak gördüğünüz için çevresindeki art niyetli insanları ona yine sakin sakin konuşup, neden kötü insanlar olduklarını anlatmaya çalışırsınız. farkında değilsinizdir ama yorulmaya başlamışsınızdır çoktan. her olayda başa sarmaktan, verilen sözlerin her seferinde yok sayılmasından, bir adım ileri gidip iki adım geriye gitmekten ruhunuz tükenmeye; sizin de psikolojiniz bozulmaya başlamıştır. olsundur, bozulsundur. o da sizin psikolojiniz bozulunca sizin yanınızda olacaktır ne de olsa, siz bir bütünsünüzdür. böyle düşünür yine de tüm gücünüzle ikiniz için, en çok da onun için daha iyi, daha zeki, daha sakin bir insan olmaya çalışarak devam edersiniz.
aylar geçer, yıllar geçer... sizin psikolojiniz de çökmüştür. mantıksız olayların saf bir insan tarafından nasıl yapılabileceğini düşünmekten polyanna olmuş, yine de birçok olaya hala açıklama getirememekten nefes alamaz hale gelmişsinizdir. bu mantıkla cinayet işleyen insanı da, yankesiciyi de, kocasını aldatan kadını da anlayabildiğinizi görüp kafanız iyice gitmeye başlamıştır. "seri katil bile bu mantıkla haklı bulunabiliyor, en azından psikolojisinin bozuk olduğunu düşünürsek onun suçsuz olduğu noktasına varıyoruz." düşüncesi beyninizi kemirmeye başlar. "acaba ben bir bataklığa mı saplanıyorum, gerçekleri görme yetimi kaybedip bir hayal üzerine mi yaşıyorum?" diye düşünür durursunuz. onunla olan sorunlar bir çığ gibi büyüyerek devam eder. alttan aldığınız ve suçlu ilan edildiğiniz her tartışma hala onun beyninde size en nefret yüklü şekliyle duruyordur, her tartışmada bunlardan bahis açıp rencide eder çünkü. "günün birinde beni anlayacak, o zaman beni çok sevip bana çok teşekkür edecek." diye düşünür susarsınız. zira ara sıra hala en zor günlerini sizinle 'atlattığını' söyleyip sizi yere göğe sığdıramamaktadır.
aylar geçer, yıllar geçer... siz yerinizde saymak bir yana dursun iyice geriye gittiğinizi, saflığın yok olduğunu görüyorsunuzdur artık. karşıdan gelen yalanların, dalaverelerin, gizli saklı işlerin ve tartışmalardaki hakaretlerin bini bir paradır. tükenmişsinizdir. işin kötü yanı sizin en zor anlarınızı düşündüğünüzde onun yanınızda olmak bir yana dursun ortalarda bile olmadığı gerçeğidir. artık olmayacağınızı anlamaya başlamışsınızdır. "üç sene çabaladık, biraz daha bekleyelim belki düzelir." diye düşünüp eski verdiğiniz tavizleri vermeden, olaylara dışarıdan bir göz gibi bakarak ilişkiye devam etme kararı alırsınız. görürsünüz ki o tavizler olmadan gitgide o sizi terk etme noktasına geliyordur. terk ediyordur. daha önce onlarca kez etmiştir haklı haksız yere, her seferinde gidip kapısında yatıp gönlünü almışsınızdır. "bu sefer o eksikliğimi görsün." diyerek aramama kararı almışsınızdır. hala içinizde "seni çok özledim, seni şimdi daha iyi anlıyorum." diye en azından "biz bunu haketmiyoruz." diye döneceğine dair bir umut ışığı vardır.
günler geçer, haftalar geçer... bakarsınız ki aramak bir yana dursun, o kötü insanlarla sarmaş dolaş fotoğraflar paylaşılmaya başlanmıştır. her tartışmanızda ona yanaşmaya kalkan ve onu hep uyardığınız tiplerle de iyice samimileşmeye başlanılmıştır. yaslanır arkanıza kimseyi sevmemeyi düşünürsünüz. "artık biraz da kimse neden benim kimseyi sevmediğimi anlamaya çalışsın, ben çok yoruldum." der, susarsınız...
aylarca işsiz kalınsa bile terk etmeyecek, hatta sakat bile kalınsa son nefesine kadar bakacak anneyle kendini kıyaslamaya kalkmaması gereken sevgili, eştir.