"eşit yurttaşlık" talebiyle canlar şu an itibariyle kadıköy'de seslerini duyuruyorlar.
yıllardır talepler aynı, yıllardır talepler karşılık bulamadı.
alevileri asimile ve yozlaştırma politikalarından hiçbir zaman vazgeçmediler.
alevileri "çıban başı" olarak tanımlanmaya devam ediyor.
cemevleri ibadethane olmuyor, zorunlu din dersi görmeye mecbur kalıyorlar.
bunun dışında asimile olmuş alevilerin çatısı "cem vakfı" devlet eliyle hala aramızda eli kanlı katilden farksız olarak dolaşmaya devam ediyor.
önce alevileri bilinçlendirmeli, sonra da alevileri bir çatı altına toplamamız gerekiyor.
ama en en önemlisi ise bir korku ile başlayan "mustafa kemal" hayranlığına son verilmesi gerekiyor.
artık bunun sebebını söylemeye dahi gerek yok, her şey birazcık tarih okumakla bitiyor.
an itibari ile partizan kortejinde alana girişte polislere üstünü aratmadıkları için gerginlik çıkıyor.
bu partizan'ın sürekli yaşadığı bir olay, direniştir.
kendi mitingimizde sizin bize karşı olan şiddetinizi kınamak için gidiyoruz fakat başladığı anda yine şiddet görüyoruz.
rojin canan akın ve funda danışman'ın kitabıdır.
kitabın tam ismi ise "bildiğin gibi değil/ 90'lar da güneydoğu da çocuk olmak" tır.
90'lı yıllarda çocukluğu güneydoğu da geçmiş 19 kişi ile roportajdan oluşur.
okurken çoğu yerde gözleriniz dolar, daha iyi anlarsınız. ön yargıları ortadan kaldırır.
en sevdiğim, baş ucu kitaplarımdan biridir, herkesin şiddetle okumasını tavsıye ediyorum, eminim bittikten sonra tekrar okuyacaksınız.
kitapta altını çizdiğim, not aldığım bazı kısımlarda şunlar;
"Bir toplumu, bir talebi hiç araştırmadan, hiç soruşturmadan sadece duyulan laflarla, yalan basın haberleriyle yaftalamak yanlıştır, saçmadır. Hele hele kolejlerde okumuş üniversitelerde okumuş, dünyaya daha rahat bakabilmiş, her türlü imkana sahip bir kişinin, hiç araştırmadan yargılaması ve yaftalaması çok acizce ve yanlıştır(...) O yüzden bizim yaşıtlarımızın bizim zor durumda kaldığımız o dönemleri, hatta anlatırken gözyaşlarımızı tutamadığımız o dönemleri rahatlıkla terörizme havale etmeleri bizim görüşümüze göre sistematik bir tavırdır. Bilinçsiz değildir ve ırkçılıktır, sırf Kürt olduğumuz içindir(...)Yani biraz empati kurmak gerekiyor. Yani Kürtler mücadelelerinde haksız olsalar bile, ki haklıdırlar, bir anadil istemek, düşünce özgürlüğü istemek, dini özgürlük istemek, insani hak talep etmek asla suç olamaz. Kürtler Newrozlarda katledildi, haklarını talep ettikleri için. Evlerden kaçırılıp kuyulara atıldı, haklarını talep ettikleri için. Terörist ilan edildiler, haklarını talep ettikleri için. Hayvan muamelesine tabi tutuldular. Sırf Kürt kimliğini, Kürt kültürünü savundukları için..." Gijal / Cizre
"Görmediğiniz, gezmediğiniz yerler sizin değildir. Eğer siz buraları gelip görmezseniz, bizi tanımazsanız, o zaman burayı Türkiye topraklarından saymayın. Gelin görün. Halimizi gelip bizden öğrenin."
tarihe "haziran ayaklanması" olarak geçecek olan, 31 mayıs 2013 te başlamış, bir milletin sabrının sonunu nitelendiren olaydır taksim direnişi
tank, tüfek, bomba, kimyasal su ile değil yürekle ve mizah ile savaşılmıştır. gezi parkı alındığında komün bir yaşam başlamıştır. hiç tanımadığımız, görmediğimiz insanlara gülümsemiş, konuşmuş aynı tabaktan yemek yemişizdir. halaylar çekip, türküler söylemiş arkadaşlığı, yoldaşlığı pekiştirmişizdir.
bunlarla kalmayıp orantısız bilgi ile korkusuzca akp polisine kitap dahi okunmuştur, maalesef bu güzel ortamı, direnişi gölgeye düşüren eli kanlı katiller sürekli tetikte olup herkesin annesi, babası, çocuğu, torunu ile gelip mutluluk saçtığı ortamı yine, yine kana bulamıştır.
gördüğüm ve yaşadığım en hazin tablo ise şuydu istiklal caddesini 2 gün önce sıkı yönetime çevirmiş oldukları için sokaklar bomboştu, bir kız arkadaşım ile yürüyorduk toma geldi içinden iki adam ellerinde silah kafamıza doğrultarak üstümüze yürüdüler, neler söylediklerini hatırlayamayacak kadar şok olmuştum. sadece yürüyorsun evet direnişcisin ama o sırada sadece yürüyorsun ve iki kadınsınız karşılarında hırsız, katil ya da canavar varmış gibi muamele yapmaları insanlıklarını ne kadar unutmuş olduklarını gösterdi, içimde ufacık bir umut ya da polislerin de emir kulu emekçi olduklarına dair bir kıvılcım kalmadı. gözlerinde ki nefreti ya da o an bizi gerçekten öldürme isteğini gördüm.
yine aynı gün herkes bulunduğu yerde muhabir olduğu için fotograf çekmek için yüksek bir yere çıkmıştım bir an başım döndü sessizce söyledim yanımda hiç tanımadığım bir adam vardı o kadar telaşlandı ki herkes yanıma koştu yardım etti.
yani arada ki şu farkı gördükçe üzülmekten ve kin duymaktan başka bir şey yapamıyorsunuz.
"Sokak eylemlerinde devletin faşist şiddetine karşı meşru militan direnişi örmek ve kazanılacak zaferler için neler yapılabilir, ne gibi önlemler önlemler alınabilir?
Kuşkusuz bir eyleme katılırken öncelikli olarak eylemin meşruluğuna inanılmalıdır. Tüm çatışma ortamlarında eylemciyi diri tutacak olan orada bulunma nedeninin bilincinde olmasıdır.
Bir eyleme gitmeden önce kendinize sorun;
- Bu eylemin amacı nedir?
- Neden katılıyorum?
Bu soruların altını doldurabilecek cevaplar, sizi -eylemciyi- motive edecektir.
Bir diğer önemli faktör ise moraldir. Savaş moral ile yürür. der Mao. Eylem esnasında moral ve motivasyonunuzu diri tutun. Bu diğer eyleme katılanlarada güven verecek ve bu güven sokak eylemi sırasında maddi bir güce dönüşecektir.
Bir sokak eylemine-çatışmasına giderken nasıl giyinilmelidir?
Tüm giydikleriniz kesinlikle hareket kabiliyetinizi engellemeyecek ve kısıtlamayacak şeyler olmalıdır. Üstünüzde ince bir kapşonlu, altınızda rahat hareketi sağlayacak bir pantolon-kot olmamalıdır- ayağınızda ise hızlı koşabilmenizi sağlayacak hafif, ince tabanlı bir spor ayakkabı.
Sokak çatışmalarında kolluk güçlerinin eylemcileri en etkilediği silahı gaz bombalarıdır. Gaz bombası önlemler alınmadığı takdirde fiziksel olarak eyleme katılanları güçten düşürür ve kısa sürede dağıtır. Peki gaz bombasına karşı ne gibi önlemler alınabilir?
Yanınızda mutlaka hafif bir sırt yada kol çantası olmalıdır. Çantanın içinde yoğun gaz kokusuna, ıslanmaya yada boyalı suya karşı yedek bir kıyafet bulundurulmalıdır. Gaz bombası solunumunuzu ve görüşünüzü etkilediği için yüzünüze saracağınız fular hayati önemdedir. Gazın etkilerini hafifletmek, eylemin, kitlenin direniş gücünü ve süresini daha fazla uzatabilmek için sırt çantanızda temel olarak bulundurmanız gereken diğer ihtiyaçlar;
Ufak bir pet şisenin içine limon suyu koyun. Çatışmanın başladığı sırada pet şişesini fularınıza dökerek yüzünüze öyle sarın. Bu solunumunuzu temiz tutacak ve gazın etkisini kıracaktır.
Başka bir pet şisenin içine ise süt koyun. Gözlerinizin gazdan aşırı derecede etkilendiği ve açamaz hale geldiğiniz bir anda sütü yavaşça gözünüze damlatarak bir müddet bekleyin. Bu gözünüzün acısını hafifletecek ve tekrar açmanızı sağlayacaktır.
Ellerinizi asla gözünüze sürmeyin, ovuşturmayın.
Gazdan etkilendiğinizi hissettiğiniz an bol bol tükürün.
imkanınız varsa elbette öncelikli olarak gaz maskesi temin edin. Ancak bu kitlesel bir sokak çatışmasında herkesin temin edebileceği birşey değildir.
Sokak eylemini başarıyla sonuçlandırmanın amaca, zafere ulaşmanın ve karşı tarafı bozguna uğratmanın yolu küçük komiteler kurmaktan geçer. Örneğin bir sokak eyleminde ellerinde işçi eldiveni -plastik eldiven- olan beş kişi kitlenin önünde durarak atılan gaz bombalarını on saniyelik bir zaman diliminde gerisingeri yada kitleden en uzak bir yere fırlatabilir. Bu gazın yayılmadan etkisiz hale getirecektir. Birbirinizden ayrı düşmemeye dikkat edin. Gaz bombaları genellikle kitlenin kaçacağı yerlere doğru -arka tarafa- atılır. Paniğe kapılıp hemen koşmayın. Sık sık paniğe kapılmamayı, dağılmamayı anlatan içerikte konuşmalar yapın. Ajitatif konuşmalarla amaca ulaşmayı vurgulayın, kitleyi motive ederek bu amaca kilitleyin.
Devletin kolluk güçleri ne kadar teknik gücü yüksek olursa olsun haksızdır, meşru değildir. Belirli bir meşruluğu olmayanlar asla direnemezler. UNUTMAYIN siz meşrusunuz. Güç buradadır, kolektif bir iş bölüşümüyle sokakları fethedin. Karşı tarafı şaşırtan, oyalayan taktiklerle teknik gücünü tüketecek -illa ki gaz bombaları bitecektir- hale getirin. Gerisi hücum gücünüzün kararlılığındadır. Karşı tarafın o sokaklardan kaçtığını göreceksiniz."
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) daha önceden kaldırdığı pedagojik formasyon sertifika programının devamına karar verdi.
Pedagojik formasyon programı YÖK'ün 5 Nisan 2012 tarihinde aldığı kararla kaldırılmıştı.
Fen-edebiyat fakültelerinde öğrenim gören öğrencilerin tepkisine neden olan karara gerekçe olarak ise bu bölümlerde ortaya çıkan öğretmen fazlası gösterilmişti.
Halen öğrenim gören öğrenciler ise kapsam dışı bırakılmıştı.
Pedagojik formasyon sertifika programı, Yükseköğretim Genel Kurulu'nun bugün yapılan toplantısında tekrar ele alındı.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı başkanlığında düzenlenen toplantı sonrası yapılan açıklamada programa devam edilme kararı alındığı bildirildi.
Kuruldan yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Yükseköğretim Genel Kurulu, 2013 yılının 4. toplantısını yapmak üzere 18 Nisan 2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı başkanlığında toplanmış olup, MEB Talim ve Terbiye Kurulunun öğretmen atamalarına esas oluşturan alanlara ilişkin 80 no'lu kararında yer alan programlara mahsus olmak üzere, alan fakültelerinden mezun olanlar için mezuniyet sonrası pedagojik formasyon sertifika programının devamına karar vermiştir." kaynak:demokrathaber
okuduktan sonra ne olacağını bilmediğin bir bölüme gitmektense "hiç değilse formasyon var, bir kademe atlayabiliyoruz" dedirten olaydır.
yine çok büyük bir umut kaynağı mı, hayır.
kpss, atanamama.. bir sürü dert, stres. sistemin baştan aşağı değişmesi lazım bir şeylerin düzelebilmesi için.