ketoral sampuan
136 (şirin baba)
beşinci nesil silik 1 takipçi 12.70 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    hayata yuklenen anlamlarla yasamak

    1.
  1. hayatın yavanlığı, hayatın dengesizliği ve kader gerçeği arasında gelip giderken önemli olan herhangi bişey bulmanın karmaşıklığında kaybolurdum zaman zaman. sonra anlamlar yüklemenin hayatı daha yaşanılabilir kıldığını düşünmeye ve yaşamaya başladım. sanırım kendi çizgilerimi belirlediğim çocukluktan gençliğe dönüşüm sırasındaydı tüm bunlar.

    sonra anlam yüklemeninde yavanlıkları, dengesizlikleri türedi. anlam yüklediğin insanlar, duygular, inanışlar, düşünceler yüklediğin anlamın yanında çok anlamsız kalabiliyordu. dengesizliklerin içinde dengeli yaşamanın kolay olmadığını düşünürken aslında ne büyük bir dengesiz olduğumuda anlıyordum salınan saniye kordonuna bakarken. zaman içinde var oluşu ispatlamanın imkansızlığı gibiydi hayatın yaşanılabilirliği.

    anlam yüklemenin güzel yanları vardı hayatı anlamlı kılan. zaten bu da hayata bir anlam yüklemektir temelde. aşk için dakikalara anlam yüklemek gibi, tarihe anlam yüklemek gibi. 4 ekim 2008, 3 ekim 2008 boş beleş takvimin diğerinden farksız günleride oılabilirlerdi. olmadılar... artık unutmayacağım tarihler arasında yer alacaklar. yeşil erik, tavuk gibi anlamsızlıktan sıyrılmış birer an imgesi olucaklar. sonra anı yumağı ve sonra düş olucaklar, uyandığında kabus...

    koşmanın da üzerine anlam yüklenir. istersen zafere koşan bir kıral gibi düşünürsün koşmayı, sevgiliye koşan aşığın ışıltılı adımları, ya da bir aptalın kendinden korkusu için kırdığı kalplerden kaçış adımları...kalp kırarak...

    özlemek zaten kendi içinde çok fazla anlamı barındırır. özlem kelimesi anlamlı hayatların sahibesi insan dudaklarından düşerken zaten güzelleşmiştir. ama kendi anlamını yükleyebilirsin. özlem deyince hak edişlerin uzağında bir duygu tahayyül edebilir ve özlem tezahür ettiğinde kendini özlemek için haksız bulabilirsin. yine de engel olamazsın özleme. engel olamadığın yitirişleri hatırlatır.

    beklemeye anlam yükleyebilirsin. beklemek nefret celbeden bir rutin saniye kordonudur. onu anlamlı kılabilirsin. sevgiliyi beklemeyi anlamlı kılan çok özveri vardır anlatılır. ölümü beklemenin dik duruşunu beklemeye anlatabilirsin. "bu kadar nefret celbetme. beklemenin derinşliğinde boğulmak mümkün bak!" beklemeye bir anlam daha yükleyebilirsin en anlamsız bekleyişi işaret ederek. en anlamsız bekleyiş dönmeyeceğini bildiğin sevgiliyi bekleyiştir. onun anlamı yürekten sızar ama sadece bekleyeni ilgilendirir.

    düşünmeye anlam yükleyebilirsin. kimi düşündüğün yada neyi düşündüğünü önemsemeden her düşünceni anlamlı kılan bir sevgi pırıltısı sızırabilirsin. onu düşünmek gibi. ne yaptığını merak etmek gibi. cevap bulmayacak soruların çaresizliğine sığınıp, düşünmeye ara vermeden geçen dakikaları saymak, günleri saymak gibi. bir inancı düşünmek gibi. nasıl sadık olabildiğini düşünmek gibi. hiç düşünülmemiş bir düşünceyi ortaya atmadan önce kafada derinlemesine düşünmek gibi bir anlam yüklyebilirsin.

    hayatın yavanlığı, hayatın dengesizliğine ve kader gerçeğine bir anlam yükleyebilirsin hepsini entegre ettiğin bir düşüncede. hayat yavan olmalıdır zaten ve hayat dengesiz olmalıdır. kaderini oynadığın role bağlı kalıp oynamalısın. kendi sınırlarını değerlendirdiğin günden sonra önündeki merdiven basamakları bunlardır. merivenleri çıkmak için duygularına yaslandığını varsaymak bü üçlüyü anlama kavuşturacaktır.

    aşk a anlam yüklyebilirsin. tad vermediği her dakikada çektiğin acıya müptela olmanın aslında durgunluktan daha anlamlı oluğunu düşünerek. öyle ya aşık olmanın derinliğinde yüzemeyen bir hayat denkleminde hissedememenin sorun teşkil etmesinden daha gerçekçi bir hayattır. sonuçta her şey hayata anlam yükler en temelinde. aşkın senin için 1 dakikalık mutluluğa aylarca keder hazırlamasına bir anlam yükleyebilirsin. o sevgili ile 1 dakika mutluluğu paylaşabilmek için onca kederi göze almaktan daha güzel özveri var mıdır?

    anlam yüklemeye bile anlam yükleyebilirsin. anlam yüklemedikçe yarışmacı olacak, kendini düşünecek, ben merkeziyetçi bir dünya oluşturacak, yaşıyorum sanıcak ve duvara kafa atıcaksın.

    sözlüğe bir anlam yüklenilebilir. yazmanın rahatlattığı bir bünyem var kişisel olarak yüklediğim anlam ve varyasyonlarını ancak hayal edebilirim.

    sözlük bir yanıyla öğrenmek için eğlenceli olabilir.

    sözlük rahatlamak için ve ifade etmek için gerekli olabilir.

    sözlük asosyal yaşamda kendini kandırmak için sana farklı alternatifler sunabilir.

    sözlük buna benzer bir dolu gerekliliğin arzularıyla var olmuşken farklı bir gereklilik ekleyebilirsin ona. 1 dakikalık mutluluk için göze aldığın kederi sana sunmuş olabilir. minnet duyarsın.

    melankolimin azgınlığını depreştirdiğim son bir kaç gündür anlam yüklediklerime baktım. sonra anlam yükleyenlere baktım. yüklenen anlamları boşa çıkarışlarımı izledim. yüklediğim anlamlara layık olamayışlarımı izledim. ben merkeziyetçi tuzaklara düşüşümü izledim. bir maçın özet görüntüleri gibiydi. anlamsız, ruhsuz ve tadsız. ama düşünmeye anlam yükleyemediğim salınan saniye kordonunda elimde çok bir ifade yoktu.

    aşk a anlam yüklemedim bu sürgitlerin içinde. içimdeki ifadesiz çırpınışları düşündüm sadece. hayat ve zaman el ele verip alıştıracaktır belki, belkide başaramayacak hastalıklı bir süreci işaret edecektir. bilemiyorum...

    sözlüğe anlam yükleyemiyorum ve gereklilik sebeplerini artık bulamıyorum. bu sözlükte bir yazıya yüklediğim son anlam olucak bu.

    göz yaşına anlam yükleyebiliyorum sadece. müstehaklık, haksız özlem, hayattan beslenişimden gelen dengesizlik.

    meraba demek isterim sadece, benimle değil de bi başkasıyla konuşur gibi sohbet etmesini isterim susup dinlemek için ve yine sadece...
    4 ...
  2. 18 gün düşündüğüm kadın

    1.
  3. bazı dönemlerde insancıl yanlar, duygular, rutinlikler, dengesizlikler vs. , ruhu bozan ne varsa katlanılabilir dönemlerdir. "hayat dengesiz ve bende bazen..." dersin en kötü. bazı dönemlerde herşey yolundadır bir tek rutinliklere yüz buruşturuyorken hayatının aslında ne kadar yavan, lezzetsiz ve beklenmedik olduğunu düşünürsün. ben ikinci durumu çok fazla hissedemem. işler pek az zaman yolundadır. 18 gün saydığım bir gecede 18 güdür tek bir kez düşünmeden edemediğim bir kadınla nasıl tanıştığımızı hatırlıyordum. bayramlar tadsızdı. bunu konuşuyorduk. sonra tadsızlıklardan konuştuk. belki hayatımdaki tadsızlıkların arasında güzel bir tad olarak düşünüyordu beni. ben kendimi tuza benzetirim. tüm güzel tadları bozabilecek gücü bir tanesinde bulabiliyordur. belki 18 günün acısı tad anlaşılmazlığımdı.

    kadayıfın bozuk tadından konuşuyorduk. şerbetinin içine düşen bir tuz tanesine lanet ediyorduk. ama kader diyemem onu düşüren hep bendim.
    küçük bir kız düşlerim bana mutluluk diyen her kimse.. mutluluk denildiğinde söyleyen melek olsa yada kavi bir böcek olsa önemsemeden küçük bir kız düşlerim. düşlerimde sıkışmış...
    düşlerimde ezilirken bana mutluluğu gösterir farkında olmadan. bazen kumdan kaleler yaparak. bazen tek kolu kopup kaybolmuş bebeğine masal anlatarak. mutluluk karmaşıktır bu yüzden anlamını bildiğim günden beri. ararım tadını içimdeki korkuyla. ararım içine düşüreceğimi bildiğim halde yanımdan ayıramadığım tuz tanelerimle.

    18 gün önce saymayı önemsemediğim bir gecede mutluluk arayışlarını tanımlara uydurmaya çalışırken birden bire o kızı buldum. kumdan kaleler inşa etmiş, tek kolu kaybolan bebeğine masallar anlatmış, onu onarmış güzelliğinden bir kaç ışıltı damlatmış. tedirgin olurum ve oldum onu görünce. korkarım tuz tanelerimden. ama gülümsedi bana sanki eli dokundu dudağıma. 18 gün saymayı aklımdan geçiremezdim o an. boyutlar ışıldıyordu ben hissetmeyi keşfederken. nerdeyim neyim bir an unutmuşken.

    sonra bir tane ve bir tane daha. ne çok düşüyordu o kızın gönül çorbasına. lezzeti bozuluyordu tadı acılaşıyor kıvamı karışıyordu. ne çok tanem varmış meğer. göz yaşımdaki tadı bir gönüle düşürmeyi becermiştim. becermiştim kendim olmayı yine. başkası mutlulukların içinden sıyrılırken becermiştim kendim olmayı yine. 20 oldu bir kaç saat önce. sayıyorum sayamadıklarıma inat özlediğim kadını. sayıyorum, acılaştırdığım ve saymadığım geride kalmışlıklara inat. rutinliklerden birisidir saymak bu kez işler yolunda değil istisna günlere el sallayarak.

    damarım, dudağım çatlasın istiyorum bu gün. düşürdüğüm tuz taneleri beni yaksın istiyorum.
    2 ...
  4. figuranlar icin yildizlar uzak isiltilardir

    1.
  5. dünya senaryolarına inanmaya başladığımdan beri atlattığım tüm keder çizgilerini kendi haline bıraktım. sorgulamak bir sonuca ulaştırmıyorsa artık kaderci oluyorsunuz belki, belki bu güçsüzlüğün en karmaşık kılıfı.

    dünya senaryolarında rol alan bir figüran olduğumu anladığımdan beri başrolleri anlamlı bulmuyorum. genel senaryonun kalemi beni sevmeyebilir, saygı duymayabilirim. yürümeye başlamışsam, önümdeki yolu gitmek için değil, ne kadar tuhaf olabileceğini merak ettiğim için.

    dünya senaryolarına inanmaya başladığımdan beri aşk tat vermiyor. figüranların dünyasında yıldızlar uzak ışıltılardır.

    dünya senaryolarına inanınca birşey artık korkutucu gelmiyor. "yarın ne kadar kötü olabilir?", "daha ne kadar anlaşılmaz olabilir?" düşününce çok yormuyor artık. kendi senaryomun alışkanlıklarını keşfettim ve sıradışılıkların figüranlarda sahne kenarından izlenildiğini anladım. "hangi aşk daha umutlu, hangi yarın daha heyecanlı ve hangi gök yüzü daha mavi olabilir? " yarından haber almak için dünden görüp, bugüne bakıp kurgulamak... kendi senaryomun alışkanlıklarını ezberledim. küçük mutluluklar son kurabiyeler gibi ve çamura düşecek, kirlenecek...

    dünya senaryolarına inanmaya başladığımdan beri, dünya senaryolarına inanmanın; kaybetmeyi kabul etmek, öğrenilmiş cesaretsizliğin kölesi olmak gibi çetrefilli hastalıklar olduğuna eminim.

    ama yine de figüranların dünyasında yıldızlar uzak ışıltılardır.

    (bkz: çelişkili kader inanışları)
    1 ...
  6. kadinsilarin omuz omuza organize oluslari

    1.
  7. kadınlar hakkında düşüncelerimin bu yazı ile çok farklı yerlerde durduğuna eminim. genellemelerin ya da kategorize edişlerin bir dışa vurumu olsun istemem bu yazının.

    kadın için klişe tespitlerden birinden yola çıkmak istiyorum. kadın özel hissetmek ister. şimdi bir kadın için onu özel hissettirecek birşey yapmak harikadır. ben çok iyi hissediyorum yapabildiğimi düşündüğümde. zaman geliyor ve insan mutlu ederek mutlu olmayı seçiyor. kadın için onu özel hissettirecek bir yol düşünüp onun için birşey yapmaya karar verdiğinde bunu ne kadar aleni yaparsan * o kadar etkili olucaktır. fakat diğer kadınların varlığı unutulmamalıdır. bir kadın için böyle birşey yapmak tüm tribünün tempoyla sahadaki bir futbolcuya odaklanması gibidir. bu kadın özel ise diğer kadınlardan farklı olduğunu söylemişsindir. bu da aleni yaptığın her ne ise eleştirilere maruz kalacağına dair bir işarettir.

    gelelim kadınsıların omuz omuza organize oluşlarına. kadınsılar kadınlardan biraz farklıdır. onlar başkalarının mutluluklarıyla mutlu olabilen kadınların bu özelliğini taşımayan ve bunun yerine başka bir kadının mutluluğu ile kıskançlık duyan ve mutsuz olan yapılardır. peki kadınsı demek doğru mudur? kadın bu kadar harika iken kadına benzeyen anlamı taşıyan kadınsı kelimesi bu dengesiz özellik için elbette uygun değildir. bu kelimeyi bu yaratığa adapte eden kadın görüntüsü ve davranışları altında beklenmedik yönlerini gizleyebiliyor olmasıdır. kadınsılar genellikle organize oluşları açısından kusursuz yaratıklardır. çok iyi organize olabilirler çünkü amaçlarına odaklılıkları sayesinde amaca giden yollar dost, amaç için kalkan eller müttefiktir.

    öyleyse kadınsı * *
    korkulası atakların, beklenmedik saldırıların kaynağıdır. kadınsı bir dışavurum aracı olarak çok ciddi bir düşmandır.
    kadınsı kadınların bir takım özelliklerini taşımasından dolayı bir erkek için en son düşman olunası yapıdır. iyi dileklerim tüm erkek ve kadınların kadınsıların düşmanlığından kaçmaları ve kaçınmalarıdır. bir kadınsı eleştirel dünyasında eleştiri imgesi yaparsa eğer sizi başarısız olsa bile vazgeçmeyip bıktıracak, beklenmedik organize oluşlarıyla korkutacak, omuz omuza saflığınızı kemirecektir. öyleyse kadınsı kadın kelimesinden türemiş en çirkin kelimedir.

    kadınsılar birer duygu teröristi, birer kan emicidir. son dönemde bana bulaşmaları ile sık sık canımı sıksalar da doğru tanımları yapamadığım dünya da kadın ile kadınsı arasındaki farkı görebiliyorum...
    3 ...
  8. bir kadını anlamayı arzulamak

    1.
  9. yazmaya başlayacağın yeri bulamıyorsan ruhundaki noksanlığa bakmalısın derdim, yüreğindeki noksanlığa... derdim diyorum çünkü noksan olmamıştı sanki daha önce ya da ben kabul edememiştim bilmiyorum. dinlerdim hep yürekli aşk öykülerini ve sezerdim noksanlıkları. sonra düşünmek kolaydır bunlar yapılmamalı demek kolaydır. bir kez hata yapınca piskoloji sabittir tekrarlamayacağına yeminler ettirmek için sabittir.
    anlatmaya başlayacağın yeri bulamıyorsan noksanlıklarına bak ve anla ki sana yol gösterebilsin. ben bu yazıya başlayacağım yeri bulduğumu sanmıyorum. ama kararını verecek te ben değilim.
    bir kadını anlamak, anlamayı arzulamak noktasındayım. anlamak diye başladım aslında ama anlamadığımı anladım. sonrasını düşündüm hep anlamıyorum ama anlamak istiyorum.

    şöyle demişti bir keresinde:
    -zeplinlerle kediler indiren cinsten biriyim.
    -anlar mısın?
    +sanmıyorum.
    +ama anlamak isterim.

    aslında anladığımı sanıyordum. ama ondan dinlemek istemiştim. onun anlatmasını istemiştim. şimdi geçen zamanda anlayamadıklarımla baş başa dakikalar tüketiyorum, saatlerle aram hiç iyi olmadı. günler tüketiyorum tarihle aram hiç iyi olmadı. onun öyküsünü yazmıştı birisi. onu anlatan derin ve sendeleyen cümlelerle. basit erkek doğasında sendeleyen cümlelerinm karmaşıklığında kendimi bulma gayretindeyim bu gün. gözden çıkaramayacağım herşeyimi almışlar gibi elimde kalan sendeleyen cümleleri çözme gayretindeyim.

    "kadınların, küçük komik acı öyküleri vardı. öyle ya peçete kolleksiyonu yapan bir cinsten ne beklenebilir ki? sizce kaç erkek bilir kadınların küçükken peçete kolleksiyonu yaptığını?"

    işe yararlık açısından bakınca bilen kaç erkek buna bir anlam yükler? bildiğim halde anlamadığım bir noktadayken peçete kolleksiyonunu yakmışken, peçete kolleksiyonu yapan kadını sevmenin anlamsızlığındayım.

    "kadın anlaşılmamış bir şaka gibi havada asılı. kadın hep, en önemli yerini unuttuğu komik bir öyküyü arar. aslında her öykü, bir terkedilmeyle başlar."

    okuduğum her cümle üzerinde düşündüğüm bir hatayı işaret ediyordu. sanki benim öyküm yeni başlıyordu. hissetmenin güvensizliğindeydim belki ama bana senin öykün yeni başlıyor diyordu. en önemli yerini unuttuğum komik hikayem yok. gerisini de unuttuğumdan olmalı...

    "gözler dehşetli bir sancıyla büyür, büyür ve sonunda patlar. bu bir yana, kıkırdak halindeki oynak kurallar, taşlaşarak etlerine kazınır...izler, izler: çirkinleşir kadınlar. 'ağlar melekler'..."

    daha sanal bir göz ile bakmalıydım. bedenin kaybolduğu noktaya daha derin ve anlamlı bakmalıydım. ruhtaki izler belki de böyle görünecekti bana. sözlerimin arasına karıştı hep. bu bir korkuydu. ben düz bir adamım dedim çünkü korktum. şimdi dediğim derin bakışı atacak zaman geldiğinde bön baktığım için.

    "kenar mahallelerin koca memeli özlü sözleri, mürekkep yalamış bütün günlerde doğrulandıkça, gülesi geliyor insanın. anlamanın gereksizliğine inandıkça insan."

    ne güzel cümleydi bu ki bana beni en pis şeklimle aynada göstermişti. öğüt gibi nasihat gibi dilden düşen her anlamsız kelimenin oluşturduğu kesif cümlelerden beslenmeyi beceremedim. dinlemedim bildiğim gibi yapmak için ben merkeziyetçiliğimi kabullenmediğim için. bencillik suyuna bandığım ekmekten yedim lezzeti böyle keşfettim. ve sonunda vardığım noktada kısa sendeleyen cümlelerin karşısında bandırdığım her lokma ekmeğin yüzümdeki çirkin yansımasını gördüm.

    "ellerimi cemime sokmalıyım bazen. cepsiz şeylere dayanamam. insan ellerini nereye koyacağını şaşırıyor. şaşırdıkça ellerimiz çoğalır."

    anladığımı ve anlatamadığımı sıralasam yan yana anlatamadıklarım çok yüksekte kalır anladıklarımın yanında. şimdi ellerimi koyacak yerim yok, ruhum hasta dokunduğum yer acıyor. ellerini koyacak yer bulamayan birisine acı çektirdin mi hiç? bunun azabı çok büyük gel bana sor. azap meleği bile üzülür ama hiç çekinmez azap verirken biliyor musun neden? ellerini koyacak yeri olmayana acı çektirme derecesinde bir azap daha bulamadığından.

    "çaylar getiriyorum ona, çaylar dökülüyor. çaylar döküldükçe ellerim çoğalıyor, ellerim çoğaldıkça yastıklar ıslanıyor. ceplerimde tek kişilik sinema biletleri. demek bütün kedileri öldürdük, bütün çaylar döküldü demek."

    bir öyküyü anlatabilmenin yolu iki sendeleyen cümleyi birleştirmekti benim için. bugün geldiğim yere bakınca bana şu cümle çok cana yakın geldi. şimdi durup olup biten herşeyi isnat edebilirim ama sanırım artık sendeleyen cümlelere ayıp edemem.

    "sence de bugün, düne göre daha suskun değil miyim? gün geçtikçe."
    "nylon kadar hüzünlü kadın, kemancısını, kentin ıssız sokaklarından birinde, onca nylonun arasında yitirmişti.

    bu gün anlatmak istediklerimi anlayamadığım sendeleyen cümlelerin kardeşliğinde ifade edebilme yolunu aradım. kendi sendeleyen cümlelerim bana fısıldadı. sevgiyi anlatmak bu kadar zor olmazdı sanırım anlattığım herneyse düşünmek çok yorucuyken anlatabilmek çok güzeldi.

    tırnak içindeki yazılar ece temelkurandan alıntıdır.
    24 ...
  10. acil servis vakalari

    1.
  11. acil servis vakaları her gece hastanelerde cereyan edem hadiselerdir. boynunda hissettiği basınç ona çarpıntısını hatırlatıyordu. ilk kez olması onu çok korkuttu.

    hastaneye yaklaşırken trafik sıkıştı. halbuki gece yarısını geçmişti saat. sıra dışıydı. az ötede sebebi anlaşıldı. jandarma aracı ile sivil araç çarpışmıştı. hastaneye gitti adam. işlemler vardı öncelikle. nasıl bir sancıya katlandığın önemli değildi. o işlemler bitene kadar orda dikilecektin. işlemler bitti. acil muayene bölümü kapısının önüne geldi adam. annesi haline dayanamamıştı. hep yanındaydı. babası tedirginliğini gizliyordu. adam berbat görünüyordu. yolda boynundan nabzına baktığında annesi yo normal dedi. sesi öyle demiyordu. korkmuş gibiydi.

    kapının önünde bir öbek polis dikiliyordu. lütfen dışarıda bekleyin diyen bir polis vardı. açık tenli ve simsiyah saçlarıyla oldukça yakışıklıydı. içeriden bağıran bir adam vardı. adam oturduğu koltukta yanında annesi ile içerdeki adamın bağırışlarını dinliyordu.

    "anamı siktiniz lan. avukatım gelmeden burdan gidersem o.çocuğuyum." bu sesler bütün hastanede duyulabiliyordu. kısa sürede kalabalıklaştı kaos sever yurdum insanı sayesinde servis önü doldu. içerden 2 beyaz eldivenli polis çıkıverdi.
    sopa atıkkları belliydi. sopa yiyen serseri birden içerden fırladı. nasıl olmuşsa kapıdaki polis yığınağından her yanı kan içinde sıyrıldı. adamın üzerine doğru koşuyordu. adam kıpırdayamıyordu. adamın yanına geldiğinde üzerine atladı. adamın annesi ve babası ayırmak istediler ama polisler yetişmişti. kıpırdayamayan adam orda kanlı kazazedenin hışmına uğruyor hiç tepki vermiyordu. polislerle beraber adamın babasaı onu ordan çekti aldılar. içeri girdiğinde muayene zamanı gelmişti. doktor göğsünü dinlediği adamda sıra dışı birşey olduğunu anlamıştı. bu kalple ilgili değildi. onu piskoloğa yönlendirdi. bir diazem istedi hemşireden. adam istemiyordu bu kadar tehlikesi aşikar iğneyi. iğne hazırlanırken tüm bedeni titremeye başlamışitı adamın. iğne ile sakinleşti. oturamıyor sırt üstü yatamıyordu. ama artık evine dönüyordu.

    acil servis vakaları tam olarak budur. kapı önündeki kavgada halini umursamayan serserilerin itiş kakışına karşı koyup içeri girersin. sonra aynı kargaşanın daha büyüğü içerde seni bekliyordur. çıkarken rahat çıkarsın. destek kuvvet gelmiştir. adam giderken doktor şunları söylemiştir. çok cesursun ama canını böyle riske atma.

    eve geldiğinde bu haliyle anlatmaya çalıştığı bir aşkı vardı anlattı. ne olduğunu kendiside bilmiyor.
    1 ...
  12. 4 ekim 2008 cumartesi

    ?.
  13. --spoiler--
    bir çiçek tanımıştım. tezahür edemediğim çiçek olarak hafızama yazdığım,
    --spoiler--

    dakikalar peş peşe birbirini kovalıyordu ilk anından beri bu günün. şaraplı ve sulu bir geceydi bu kez. uzay gibi başı ve sonu olmayan bir şeyi keşfe çıkmıştım. dakikaları anlamadım, peşinden gelen saatleri anlamadığım gibi. nasıl geçtiklerini... gözlerin kamaşıyorsa zaman etkisizdir.

    macera sever miyim hiç bilemedim henüz güneş doğmadan önce. düşündüm ve denedim çünkü bu sefer bildiğim maceradan öteydi.

    bir yola çıkmadan önce korkularım yanıbaşımdadır hep. ama bu kez hiç ürkütücü değillerdi. onlara baktım gülümsemek geldi içimden. en ürkütücüsü bile o maceranın sonu olsa değer buna.
    0 ...
  14. 3 ekim 2008 cuma

    ?.
  15. çiçekler ve kediler hakkında artık brifing verecek kadar konuşabilitemin geliştiğini hissettiğim gündür.

    bir çiçek tanımıştım. tezahür edemediğim çiçek olarak hafızama yazdığım, çiçek olarak tarih çizgimde bir izdir 3 ekim 2008. ilk dakikasından itibaren şaraplı rakılı bir gündür ayrıca ve duygunun en sanal iletişim cihazlarından aktarılışını, ekrana bakıp dolan gözlerin şehadetini yapan gündür. özel günler listeme eklerken dönen başımın artık yatağa hasretinin ifadesidir aynı zamanda...
    2 ...
  16. buyudukce eski bayram ozlemlerinin artmasi

    ?.
  17. bayramlar çocukluk döneminin en güzel günleridir. çünkü bayram ilgidir. bayram özgürlüktür. bayram, o gün için ayrılmış harika kıyafetlerdir. bayram yana taranmış ıslak saçlardır. bayram çocuklukta sıra dışı olan bir dolu güzelliğin bir arada bulunmasıdır.

    bir çocuğu bir şekerle mutlu etmem mümkündür. ama çocuk büyür. ona okuldaki en gösterişli spor ayakkabıyı almak gerekir bu kez mutlu olması için. yine büyür bu kez en şık bisikleti, en güçlü bilgisayarı almak gerekir. yine büyür bu kez onun için dünyanın en güzel kızı olan gözünü kamaştıran kızın elini tutmak mutluluktur. yine büyür ve artık bu denlöi mutlu olamadığını fark eder. bayram gelir ve ziyaretler sıkıcıdır. bayram gelir ve bayram beklenilenin dışındadır.

    büyüdükçe mutluluk uzaklaşır. çocukken duyulan keşke çocuk kalsaydım diyen insanlara hak verilir. keşke büyümek için acele etmeseydim. mutluluk çok karmaşık bir bumerang. her atışta biraz daha geç geliyor. bir gün gelmeyeceği korkusu ise geldiği anda pek hissetmeye yer vermiyor.

    büyüdükçe bayramlar başkalaşır. sanırım artık mutlu ederek mutlu olmayı öğrenmek var. basamakları aşarak ulaşılacak nokta kalmayana dek adımlamaya devam...

    bu bumerang aslında karanlık bir döngü ve bir kısır döngü.
    1 ...
  18. attila alp gözübüyük

    ?.
  19. grup sokakın başarılı vokali, söz yazarı, bestecisidir.
    1 ...
  20. bayramlarda cocuklarin piskolojisi

    ?.
  21. bayramlarda çocuklar genellikle kendi gözlemlerimizin yanında haberlerin değişmez parçasıdır.
    çünkü bayramlar çocuklar için daha bir anlamlıdır. her zamankinden daha şık giyinmişlerdir. her zamankinin aksine ceplerinde özgürce harcayabilecekleri ve ceplerine fazla gelen bir miktar para vardır. çocuklar özgürlük ve mutluluğu bir arada yaşarlar. bayramlarda çocuklara her zamankinden ayrı bir ilgi vardır. çocuklar bayramlarda bayram ziyaretlerinin en sevimli parçasıdır. ve bayram bitince çocukların içine bir burukluk çöker. kül kedisi masalı gibidir biraz da...

    ne var ki televizyonlar bayramlarda buruk sahneleri pek ekrana getirmezler. huzur evinde ziyaret edicek kimsesi kalmamış insanlar için bayram ne acıdır. ne çekilmezdir. başlaması ile bitmesi arasındaki süre çocukluğa hiç benzemiyordur. çocuklukta nasıl geçtiği anlaşılmayan o günler... pencere kenarında şehirden uzakta ağaçları, arada bir geçen arabaları, insanları, kedi ve köpekleri nadiren göstermektedir. huzur evinde bu günler ölümden korkulmayan günler olsa gerek. ölümün yalnızlık ve acizliği zaten artık huzur evinde vardır. ölüm de çok birşey değiştirmeyecek gibi görünmektedir bu insanlara. belkide dramatik bir gerilimin seyrinde zorda kalan kalbin fısıldadığı istek gibidir. artık bitsin!

    bayramlarda kimsesiz çocuklar vardır bir de. kimsesizler için ayrılmış boğucu binalarda geçen günlerin ardından pencere onlara aileleri gösterir. belki o ailedeki çocukta çok mutlu değildir. ama o görüntü mutluluk tablosudur. ama yine de içinde barınabildikleri bir binaları vardır.

    ya sokak çocukları?

    sokak çocukları tam bayramın merkezindedir. bayramın sokağa taşan tüm coşkusunu dışlanmış gözlerle izlerler. belki topluma adapte olamayacak kadar değiştirmiştir sokak onları. ama değişmeyen bir yanları vardır. duyguları değiştirecek bir güç yoktur. televizyonda mutluluk tabloları, eğlenen mutlu gülümsemeler, şirin çocuklar ile unuttuklarımızı hatırlamak bizim için daha da zorlaşıyor.

    sokak çocuğu isimli şarkısıyla biraz da Attila Alp Gözübüyük bahseder onlardan. şöyledir:

    "annem ısıtamaz ki beni, sıcak bankamatikler kadar. babam koruyamaz ki beni cebimdeki çakıl kadar."
    (bkz: Attila Alp Gözübüyük)

    sanki onlar gibi hissettim bir an. nedeni mühim değil ama "zor" demek çok basit bu duygulara..
    3 ...
  22. gelen mailleri okumadan biriktirmek

    ?.
  23. e-mail adresine gelen salak saçma maillerin yoğunluğunu anlama yöntemidir. 3 aydır deniyorum an itibari ile 2102 gibi ilginç bir rakama ulaştı.gelen maillerin çoğunun içeriği ve geldiği yerler şöyledir:
    içeriğinden faydalanmak amacıyla üye olduğum siteler, mail adresinin bulunduğu saçma sapan kişilerin bu maili bilmem kaç kişiye göndermezsen kafana meteor düşecek götüne otobüs girecek içerikli mailleri, facebook denilen dallamamsı site, facebook denen dallamamsı sitenin türevi ve fakat üye olmadığım halde mail gönderen siteler, takip ettiğim haber siteleri, alışveriş yaptığım sitelerin salak kampanyaları derken mail adresimde izdiham var.
    msn i açınca gördüğüm rakamın sürekli artmasının yanında tepedeki mektup sembolunun yanında bulunan parantez içindeki rakamın 4 haneli boyutunu merak ediyorum ne zaman 5 haneli yapıcam. 4 ayda 2102 maile ulaştım okumuyorum sadece bekletiyorum. belki zamanla turşu olur. allah sonumu hayretsin. amin!
    3 ...
  24. herkesin moderatorlere ayar vermeye calismasi

    1.
  25. moderatörlerin zaman zaman hatalarını ortaya koyduğumuz oluyor. bazen öyle saçma sebeplerle moderatörler bişey yapmış oluyor sebepleri istatistik başlıklarına sıralayıp yarıldığımızı ifade ediyoruz. bütün bunların dışında moderatörlere ayar vermeye çalışmayan pek az yazar olduğunu düşünmekteyim. zira moderatörlerin yaran entry silme sebeplerine güldük biz. e o zaman moderatörler kesin ayar alma potansiyeli olan kişilerdir mantığı oluşuyor. işleri bu açıdan daha zor bir şekle gidiyordur eminim. gerçi çok ciddi bir iş midir yoksa abartılı mı konuştum bilemiyorum. aynı moderatörlerle hiç bir ilgim, samimiyetim, bağlantım olmadığı hatta gıcık olduğum halde bunları neden yazdığımı bilmediğim gibi.
    1 ...
  26. cocuk yapilan siradisi mekanlar

    ?.
  27. çocuk yapma kararı alan çiftin bunu evde yatak odasında yapmak yerine farklılık olsun düşüncesi ya da düşüncesi ne ne ise sıra dışı mekanlar seçmesi durumudur.

    -faik çocuk istiyorum.
    +gel yapalım.
    -burda olmaz.
    +?
    -sıra dışı bir yerde istiyorum.
    + tamam hazırlan o zaman.
    - nereye?
    +özgürlük meydanına
    0 ...
  28. dus corbasinda sirke olmak

    ?.
  29. Değişkenlerin içinde şekillenen ve irademizden uzak hayatın tek özgür perdesinde bir oyun düşünüyorum. Güzellerden gazeller, derinlerden yoğun hüzünler ve kötülerden kabuslar çıkıyor karşıma. Düş dünyası özgür evet ama hayat ne verirse düşler onu göstermiyor mu? Yine iradeden uzak ve özgürlük sembolik. Varlığımı sorguluyorum bu bölümde tuhaf sonuçlar çıkıyor karşıma. Gerçek hayatta sorgulayamadığım varlık durumum düş dünyasında bana yabancı değil. Neyim ki düş dünyasının çirkini, lezzetinin sirkesi, sevimsizliğinin aynası ve sorumsuzluğunun kaygısı. Karamelli dondurmayım ben. Karamelli dondurma olmalıyım, soğuk ama lezzetli. Herneyse!
    0 ...
  30. dogmamis olani beklemek

    ?.
  31. Mevsim değişir belki, iklim değişir belki, renk cümbüşleri görünür ve mutluluk değişir belki. Hayal etmek güzel ve umut etmek güzel. Sonlara özlem duymalı mı? Sonlar bizi bize anlatır. Sonları bekleyerek acılaşır hayat. Bitecek dediğin herşey bitecektir. Bitmesini istemesemde bu en klişedir. Sonlara özlem duymalı. Son geldiğinde nefes alabilmek için. Kaos iklimi gelmiş, iklimler değişir belki. Kaos ilkiminde sonlara özlem duymalı, en melanet yüzleşmeler için. Sonlara özlem duymalı en hazırlıksız ayrılıklar için. Sonlara özlem duymalı, beklenmedik ihanetler için. Sonlara özlem duymalı, özlem duyabildiğin günlerin sonu için. Aşk mevsimi geldi ve yine mevsim değişecek. Ayrılık gelecek belki hüzün ve belki bittiği yer ölüm. Zaman değişir belki. Gülümsemelerimi saklıyorum. Hayat değişir belki özlemlerimi biriktiriyorum.
    0 ...
  32. kimya ogretmeninin oksijen demesi

    1.
  33. "öğretmeninin" yazıldığında daha anlamlı bir başlığa kavuşması muhtemel durumdur. matematik öğretmeninin de hipotenüs e hupotenus demesi, kimya öğretmeninin okşicen demesi gibidir. adnan polatın galatasaray a gassaray demesi ise ap ayrı bir durumdur. telaffuzlar böyledir efenim.

    -abi sen müzik olarak ne diliyorsun
    +metal
    -hangi tür
    +traş
    -treş metal olmasın.
    +...

    edit: başlık başıma kaldı.
    edit2: efem evet efem. başlık düzelmiş ama hala başımda.
    1 ...
  34. okumuyorum sadece yazıyorum

    1.
  35. sözlükte uzun süreler bulunmuyorum ama birşey gözüme takılıyor hep.
    sözlük sisteminde yazmak kolay değildir. birşey koymak gerektir ortaya diye düşünüyordum bir süredir. fakat sözlüğün yapısının böyle olmadığını zamanla anladım. ben genellikle sol frameye bakıp ilgimi çeken başlıkları açıp en baştan okuyan bir yazarım. okuduğum bir entry ye muhakkak oy veriyorum. zaten 3 seçenek var birisini layık görmek kolay oluyor. sözlükte bazı saat aralıklarında girilen entrylerin hiç oylanmadığını felan görüyorum. bazen de çok fazla oylanıyor. iyi yada kötü oylanması okunduğu anlamını taşıyor bende. bazen bir entry giriyorum bir sürü oy alırken bazen 10 entry giriyorum hiç oy almıyor ve bunun sebebini anlamıyorum. entrylerin çok oylananlarına dikkat ediyorum fikir entryleri genellikle yada komik. çok uç entrylerin oylandığını felan görüyorum. ya çok kötü olucak ya çok iyi olucak. göreceler de var tabi işin içinde bazıları kimisine göre çok kötü iken kimisine göre de çok iyi. ama ortada olan entryler oylanmıyor. oylanmayan entryleri kalitesiz entry olarak görüyorsak eğer bunların oylanması onların var olmasını engelleyecek birşey değil midir? madem ortaya birşey koymuyor bunu oylamak gerek. burda kendimi her yazdığımla sözlüğe birşeyler kazandırır niteliğinde göstermek istemiyorum. çok iyi yazamadığımı biliyorum ama genel bir kalitesizlik var zaman zaman bir çok başlık ya da entry e haklı olarak ayar veren bir dolu yazar da var. okumuyorum sadece yazıyorum mantığını kişisel olarak beğenmiyorum. tek derdim budur.
    31 ...
  36. abdullah gül ün soykırım anıtına işemesi

    ?.
  37. ekibine çelenk yaptırıp feyk atarak çelek koyar gibi yapıp birden anıta işemesi ile soykırım anıtına hak ettiği değeri veren cumhurbaşkanımız olması temennimizdir. ana muhalefet partisi liderinin "gitmişken birde soykırım anıtına çelenk koy" tartışması ile akla gelmiş bir hayal enstantenesidir.
    0 ...
  38. bu entry iki defa girilmis birisi silindi

    ?.
  39. efenim entry yazıldıktan sonra ekle butonuna basma sırasında abartma sonucu 2 kez girme ihtimali vardır. bu tek yumurta ikizi entry anlamındadır fakat ordaki kontenjan yalnızca birdir. moderasyon böyle durumlarda birisini silmektedir. şimdi düşünün doğaçlama birşey geldi içinizden ve yazmaya başladınız yazıyı yazarken bile çok heyecanlanıyorsunuz harika gidiyor koca bir sayfa yazı ile doldu ama hala yazıyorsunuz ve heyecan kaybolmadı. sonunda devasa yazınızı tamamladınız içiniz içinize sığmaz iken yazının içeriğindeki coşkuyla içinizde havaya fişekler patlarken ekle butonu geldiniz ve malum hata gerçekleşti. ışık hızıyla hareket edip birisini silmek istediniz o an moderasyon da birisini silmişti. ışık hızında bir yarış berabere bitmiş. bu düşündüğünüz başıma geldi. moderasyon 1-1 ketoral şampuan. e şimdi hiç entry kalmadı. birisi silik içinde. edit kısmına geldiniz ve bi yerinde boşluk bırakıp editlediniz. onay beklemeye başladı.

    şimdi ne oldu biliyor musun sözlük. o içinde patlayan havaya fişekler coşkunu yitirmenle kıçında patlamaya başladı. yazıyı tekrar yazmaya hem üşendim hem de zaten tekrar yazamazdım o an coşmuştum. ne yaptım biliyon mu sözlük onay bekleyen entry i de sildim kapadım sözlüğü zıbardım. bu entry iki defa girilmiş ikisi de silindi.

    unutmadan bir de tanım: efem, evet efem şimdi bir enty sadece bir kez girilmeli en mantıklı kurallardan birisidir bu kural. bunu kalkıp ben gibi iki kez girerseniz hızlı bir moderatörle karşılaşabilirsiniz. anında sildim sanarsınız. sonra baktığınızda o da anında silmiştir. dur ya tanımdı bu.

    bu sefer tanımlicam: efem şimdi bir giri yalnız bir kez girilmelidir. yanlışlıkla iki kez girildiğinde silik kısmında bir farklılık göreceksiniz. içeri girip baktığınızda moderasyonun birisini silip yanına iliştirdiği mesaj da aynen bu başlık yazıyor olacak. "bu entry iki kez girilmiş birisi silindi."

    budur!
    1 ...
  40. 15 20 dakikalik gariplikler

    ?.
  41. uludağ sözlüğün yeni servere taşınması sırasında gelişmeler kısmında beliren haberci cümledir.
    0 ...
  42. kendi salterini kendi tutan yazarlar

    ?.
  43. güç onlarda olan yazarlardır. kendi şalterlerini tutarlar. bir level üstünde himen vardır. gölgelerin gücü adınadır o ve fakat güç aynı zamanda ondadır. velhasıl kendi şalterini tutan yazar olamız dileği ile.
    1 ...
  44. alternatif radyo programi konusu

    1.
  45. radyo programcısının programında işlemeyi düşündüğü konulardır.*
    1 ...
  46. serceye yavrusu sahin gorunurmus

    1.
  47. herkesin evladının kendine güzel olması durumudur.
    0 ...
  48. sözlüğün kalitesinin orospu olması

    ?.
  49. sözlük kalitesini düşüren tüm nesilleri göz önünde bulundurunca sözlük kalitesinin buna rağmen iyi olduğunuda göz önüne alınca sözlüğün çok zor şartlarda kalitesini koruduğunu düşündüren hatta sözlüğün kalitesinin namus bekçiliğini yaptıran durum sonrası dilden düşen durum cümlesi. *
    4 ...
  50. yedinci neslin sözlüğün kalitesini düşürmesi

    1.
  51. sadece birinci nesil için başlık olmamış tartışma konusu. *
    7 ...
  52. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük