Avm'ler, parklar, bahçeler, yollar, köprüler, otobanlar yapan Türkiye, sanayi ve üretim yatırımı yapmamakta; tamamen bir tüketim toplumu haline getirilmektedir.
bu da şu anlama gelir ki; bolca ithalat, bolca cari açık, bolca kriz ve bolca bittim diyecek insan...
önce şunu belirtmek isterim ki, benim de takip ettiğim köşe yazarları arasında yılmaz özdil var. yazılarını da severek okuyorum. hatta bir çok yazısının altına hiç düşünmeden imzamı atarım.(bu gereksiz oldu galiba)
gelelim zurnanın zırt dediği yere...
niye yılmaz özdil okuyup gaza gelen insanları yazıyorum?
sözüm hepsine değil aslında daha çok genç nesile.
şimdi bu arkadaşlar yılmaz özdili düzenli takip ederler. her yazısını "vayy be işte benim laik yazarım, sosyal demokratım, izmirlim" diye övgüyle okurlar.
okusunlar tabi hatta başkalarına da okutsunlar ama sorsan laiklik nedir diye, "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" cevabından öteye gidemezler.
yılmaz özdili okuyarak laik olduklarını, sosyal demokrat sanarlar. insan davranış bilimi üzerine zahmet edip iki kitap okulmazlar. Friedrich Hegel,karl marx, Adam Smith, Vladimir Lenin kim desen bilmezler. Araştırmadan etmeden yılmaz özdii'i severler...
yılmaz özdil'i okuyanlar olarak kendi içimizde bir eleştiri yapıyorum ama kimi okuyorsak okuyalım; farklı görüşleri duymadan, dinlemeden, okumadan, araştırmadan birinin görüşüne saygı duymak ya da inanmak son derece yanlış ve bilginin bu kadar kolay ulaşılabildiği bir çağda cehalettir.*
dokuz yüz doksan dokuz senoktokatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz senseptenkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz sensexkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz senkenkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz senkattuorkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz sentrekatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz sendokatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz senunkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz senkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz sennovemtrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senoktotrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senseptentrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sensextrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senkentrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senkattuortrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sentretrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sendotrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senuntrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sentrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sennovemvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senoktovigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senseptenvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sensexvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senkenvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senkattuorvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sentrevigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sendovigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senunvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz senvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sennovemdesilyon dokuz yüz doksan dokuz senoktodesilyon dokuz yüz doksan dokuz senseptendesilyon dokuz yüz doksan dokuz sensexdesilyon dokuz yüz doksan dokuz senkendesilyon dokuz yüz doksan dokuz senkattuordesilyon dokuz yüz doksan dokuz sentredesilyon dokuz yüz doksan dokuz sendodesilyon dokuz yüz doksan dokuz senundesilyon dokuz yüz doksan dokuz sendesilyon dokuz yüz doksan dokuz sennovemtilyon dokuz yüz doksan dokuz senoktotilyon dokuz yüz doksan dokuz senseptentilyon dokuz yüz doksan dokuz sensextilyon dokuz yüz doksan dokuz senkentilyon dokuz yüz doksan dokuz senkattuortilyon dokuz yüz doksan dokuz sentretilyon dokuz yüz doksan dokuz sendotilyon dokuz yüz doksan dokuz senuntilyon dokuz yüz doksan dokuz sentilyon dokuz yüz doksan dokuz novemnonagintilyon dokuz yüz doksan dokuz oktononagintilyon dokuz yüz doksan dokuz septennonagintilyon dokuz yüz doksan dokuz sexnonagintilyon dokuz yüz doksan dokuz kennonagintilyon dokuz yüz doksan dokuz kattuornonagintilyon dokuz yüz doksan dokuz trenonagintilyon dokuz yüz doksan dokuz dononagintilyon dokuz yüz doksan dokuz unnonagintilyon dokuz yüz doksan dokuz nonagintilyon dokuz yüz doksan dokuz novemoktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz oktooktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz septenoktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz sexoktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz kenoktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz kattuoroktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz treoktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz dooktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz unoktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz oktogintilyon dokuz yüz doksan dokuz novemseptuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz oktoseptuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz septenseptuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz sexseptuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz kenseptuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz kattuorseptuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz treseptuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz doseptuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz unseptuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz septuagintilyon dokuz yüz doksan dokuz novemsexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz oktosexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz septensexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz sexsexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz kensexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz kattuorsexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz tresexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz dosexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz unsexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz sexagintilyon dokuz yüz doksan dokuz novemkenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz oktokenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz septenkenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz sexkenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz kenkenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz kattuorkenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz trekenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz dokenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz unkenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz kenquagintilyon dokuz yüz doksan dokuz novemkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz oktokatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz septenkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz sexkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz kenkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz kattuorkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz trekatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz dokatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz unkatragintilyon dokuz yüz doksan dokuz katragintilyon dokuz yüz doksan dokuz novemtrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz oktotrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz septentrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sextrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz kentrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz kattuortrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz tretrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz dotrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz untrigintilyon dokuz yüz doksan dokuz trigintilyon dokuz yüz doksan dokuz novemvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz oktovigintilyon dokuz yüz doksan dokuz septenvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz sexvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz kenvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz kattuorvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz trevigintilyon dokuz yüz doksan dokuz dovigintilyon dokuz yüz doksan dokuz unvigintilyon dokuz yüz doksan dokuz vigintilyon dokuz yüz doksan dokuz novemdesilyon dokuz yüz doksan dokuz oktodesilyon dokuz yüz doksan dokuz septendesilyon dokuz yüz doksan dokuz sexdesilyon dokuz yüz doksan dokuz kendesilyon dokuz yüz doksan dokuz kattuordesilyon dokuz yüz doksan dokuz tredesilyon dokuz yüz doksan dokuz dodesilyon dokuz yüz doksan dokuz undesilyon dokuz yüz doksan dokuz desilyon dokuz yüz doksan dokuz nonilyon dokuz yüz doksan dokuz oktilyon dokuz yüz doksan dokuz septilyon dokuz yüz doksan dokuz seksilyon dokuz yüz doksan dokuz kentilyon dokuz yüz doksan dokuz katrilyon dokuz yüz doksan dokuz trilyon dokuz yüz doksan dokuz milyar dokuz yüz doksan dokuz milyon dokuz yüz doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz
bu hafta şükrü saraçoğlu stadında oynanacak fenerbahçe galatasaray şampiyonluk maçını cezası nedeniyle tribünden seyredecek olan fatih terim in, maçı nereden izleyeceği sorunsalıdır.
Son bir haftadır havaların ısınmasıyla baharı iyiden iyiye hissetmeye başladık. Bütün bir kış hayalini kurduğumuz kıpır kıpır yaz günlerine az kaldı. Tabi yaz demek hereket demek, eğlence demek, hareketli pop şarkıları demek...
Son bir haftadır bu hayaller içinde işe gidip geliyorum. Yolda, arabanın radyosunu açıyorum, başlıyorum pop kanallarını taramaya. Bir, iki, üç, beş, geçiyorum geçiyorum adam gibi bi hareketli şarkı yok. Tek duydyğum hareketli şarkı gökçe - ne yapardım bilmem. Slov şarkı dinlemekten slow motion kusucam yemin ediyorum.
Neyse, sonra düşündüm geçen baharda ve yazda ne dinliyorduk diye. Aklıma ilk gelen iki isim oldu. serdar ortaç ve demet akalın. geçen sene dinlerken yeter artık bıktık tekeleme gibi şarkılarınızdan diyorduk ama bu sene albüm yapmadılar türk pop u bitti!
bunları yapanlar, yediği kaba şıçan vatan hainleri değildir de nedir?
39 otobüs taşlandı, 42 otobüs durağı parçalandı, 6 tramvaya hasar verildi.
Toplam zarar: 1 milyon 80 bin TL.
avrupa daki tek temsilcimiz olan beşiktaşın bu akşam oynanacağı rövanş maçı varken gazetelerin, televizyonların vs. fenerbahçe galatasaray maçını konuşmasıdır.
uzun zamandır alarm veren ve dünkü galatasaray maçında da iflas eden kalaci ve defansın göbek oyuncularının yerine acilen yapması gereken transferlerdir.
Hadi bunu söyledi tamam da bari "ben devlet olarak ithalata yasak getiremem" demeseydi bari.
Sen, devlet olarak ithalat kotaları koymazsan, ithalata vergi artışı getirmezsen, bunun yerine vatandaşın cebine göz dikip kdv-ötv-gelir vergisi ve bilumum dolaylı-dolaysız vergi zammı yaparsan, ürettiğinin misli misli tüketirsen sonra çok ağlarsın vay efendim cari açık neden arttı, vay efendim bu ülke niye battı...
recep tayip erdoğan'a göre yetişmekte olan türk neslidir bu nesil.
ya dindar yetişirsin ya da ateist tinerci olursun. hür iradenle yetişemezsin. ya dindar insanlar tarafından yetiştirilirsin dindar olursun ya da ahlaksız özgür düşünen insanlar tarafından yetiştirlir ateist tinerci olursun.
ileri demokrasi anlayışını benimseyen hatta içselleştiren bağımsız yargı sistemimizin hiçbir siyasi baskı altında kalmadan yürüttüğü davada gelinen son noktadır.
matbaanın osmanlı devletine geç gelmesinin sebebi olarak çeşitli düşünceler vardır.
uyarı: alttaki yazı yüksek derecede kopyala-yapıştır içermektedir.
Çetin Altan (gazeteci - yazar)
Matbaanın gecikmesine asıl neden, mesleksiz toplum oluşumuz, endüstri devrimi yapamamış olmamızdır. Anadilinin yazma ve okuma boyutuyla ilgilenmeyen bir toplumda, matbaanın gecikmesi normaldir. Soruları şöyle sormak lazım: istanbul'u almayı mı, matbaayı icat etmeyi mi tercih edersiniz? Ne gecikmedi ki Türkiye'ye gelmekte? Türkiye'de 7 bin 250 kişiye bir kitap düşüyor. Japonya'da 1000 kişiye, 1000 kitap; iki kişiye bir gazete düşüyor. Biz 20 kişiye bir gazete düşüyor. Parlamentodan geçmiş kaç siyaset adamı, anılarını yazmıştır? Parlamenterler kaç kelimeyle Türkçe konuşuyorlar? Bugün oturup matbaanın gecikmesine neden olarak loncaları, iktisadi sistemleri gösterip, kendi tarihinin dalkavukluğunu yapmak yerine, senteze gitmek gerek. Biz ve onlar ayrımından vazgeçmek gerekir.
Prof. ilber Ortaylı
Bizim kültürümüzde insanların tek başına yaşama alışkanlığı yok. Beraber okuyoruz, beraber tartışıyoruz. Osmanlı Dönemi'nde mesela ismail Saib Efendi'nin, Beyazıt Kütüphanesi'ndeki seminerleri ki, ulema meclislerinin en üst düzeyidir, buna en tipik örnektir. O dönemde Osmanlı'da bilinenin aksine çok az sayıda el yazması var. Bu yüzden tarih ve edebiyat konularında kitap için, matbaaya talep yok. Kitap okunmuyor. Oysa matbaanın icat edildiği toplumlara baktığımızda, yüzlerce gazetenin çıktığını ve okunduğunu görüyoruz. El yazması yüzlerce gazete çıkıyor. Ve matbaa bir ihtiyaç sonucu icat ediliyor. Yalnız kalamadığımız ve okuma gibi bir alışkanlığımız olmadığı için toplum olarak, bizim o dönem matbaa talebimiz yok. Okuma yazma eğitiminin miktarında 14. asırdan itibaren düşüklük var. Niyazi Berkes'inki laf değil. Matbaanın gecikmesine asıl neden, matbaaya gereksinim duymayan okuma yazama oranı düşük toplumdur.
Reha Çamuroğlu (tarihçi - yazar)
"Osmanlı'ya matbaanın gelmesinin asıl nedeni, iktisadi sistemlerdir" görüşüne tamamen katılıyorum. Haliç arasında karşıdan karşıya geçen kayıkçılar da Galata Köprüsü'nün yapılmasına karşı çıkmışlardı. Osmanlı'nın matbaayı bilmemesi imkânsız. Sultanahmet'de yüzlerce hattat vardı. Küçük taburelerinde oturur. Getirdiğiniz kitapların ustalıkla cildini açarlar. Sayfaları kendi aralarında paylaşıp, çoğaltarak kopya ederlerdi. Bu kitap kaç sayfa olursa olsun, ister 50 ister 500, böyle yapılırdı. Bu hattatların işlerinin ellerinden alınma korkusu, matbaanın Osmanlı'ya gelmesini geciktirdiğini düşünüyorum. Çünkü Osmanlı'da ekmek parasıyla oynamak büyük bir ayıp ve günahtı. Dolayısıyla bu gecikmeye neden dini bağnazlık değil, tamamen ekonomik sistem, loncaların sistem içindeki güçlü yerleridir.
Fikri Sağlar (Kültür eski Bakanı)
Matbaanın gecikmesinin asıl nedeni, dini bağnazlıktan da öte, toplumun siyasal ve sosyal anlamda gelişimini engellemektir. Tek merkezden yönetilen Osmanlı toplumunda, kul ve padişah ilişkisinin devam etmesi arzulanıyordu. Dönemin insanlarının kulluktan çıkıp, bilgi sahibi olmasını engellemek için matbaaa özellikle Osmanlı'ya geç getirilmiştir. Çünkü matbaa sayesinde kul, matbaanın çoğalttığı bilgiyle kulluktan çıkacak, birey olacaktır. O dönemde bu istenmiyordu. Çünkü bilgi yok, buyruklar vardı. At sırtlarında kulaktan kulağa yayılan bu talimatlarla ve buyruklarla idare edilen Osmanlı'nın din adamları, kulun Kuran'ı anlamasını, anlayarak okumasını da böylece engellemiş oldu. Siyasal ve sosyal tek merkezci yapı, bunu 200 sene geciktirebildi. Bugün Türkiye, çağın 200 yıl gerisinde değil, ama 100 yıl gerisinde. 100 yıllık açığı, Atatürk ve devrimleri sayesinde kapatmış olduk. Diğer 100 yıllık gecikme halen daha kapanmış değil.
kariyer.net başarı hikayeleri kısmında, adayların resimleri ile birlikte yerleştikleri işin de belirtilmesi üzerine, bir çok sosyal paylaşım sitesinde bulunamayacak potansiyel sevgili adayı, mesleği ile birlikte bulunuyor. Buradan alınan ad soyad bilgileri ile yüce google hazretlerinde tırnak içi arama ile potansiyel sevgilinin sosyal paylaşım siteleri vb. internet bilgilerine ulaşılabiliyor.
Bu durum, ölümcül ve tehtidkar bakışlara maruz bırakır insanı. aynı zamanda bir o kadar da keyiflidir. "sen öyle mal mal bak, ben kızı götürüyorum" duruşu apayrı bir zevktir.
bu yazıyı yazarken "şu an hala ağlıyorum" gibi klişe bi cümle kurmak istemiyorum ama gözlerim doluyor engel olamıyorum...
van depreminin ardından oradaki insanlara yardım etmek için çalışan bir istanbullu olarak, elimden gelenin fazlasını yapmak adına bir grup arkadaşla berebar, cuma günü yarım günden faydalanarak izin alıp perşembe akşamı uçağa atladık ve van'a hareket ettik.
öncelikle belirtmek isterim ki orada gönüllü olarak yapabileceğiniz o kadar fazla iş var ki, özellikle yakın illerdekilere sesleniyorum lütfen yardıma gidin...
cumartesi günü çeşitli illerden gelen yardım kolilerini açarken istanbul'dan gelen bir koliye denk geldim. kolinin içinden çıkan notu okuduktan sonra gerçeklerin yüzüme bu kadar acı bir şekilde çarpılmış olması canımı o kadar çok acıttı ki oturup ağladım.
notta aynen şunlar yazıyordu;
merhaba kardeşim,
kolinin içerisinde bana, eşime ve 5 yaşındaki oğluma ait, şu an giydiğimiz kışlık giysilerin yarısı mevcut. size daha iyi kıyafetler göndermek isterdik ama ne yazık ki maddi durumumuz buna yetiyor. bugün sizin acınız bizim de acımız bilmenizi istiyoruz. biz de şunu çok iyi biliyoruz ki bir gün beklenen istanbul depremi olacak ve bizler, şu an sizlerin bizden ihtiyaç duyduğu yardımdan çok daha fazlasına muhtaç olacağız. allah yardımcımız olsun.
bugün, acınız bizim de acımız. yarın, acımız sizin de acınız olması ümidiyle...
günlerdir içimizi acıtan depremi konuşuyoruz ve tabi insanlığımızı...
depremin van'da olmasına sevinenleri lanetliyoruz. üç beş çapulcunun yaptıklarını bir ırka mal etmeyin diyoruz.
pınar öğünç de bunu demek istiyor bugünkü yazısında ve kolilerden çıkan parmak arası terlik, mayo, abiye elbiseler vs. giysilere değiniyor.
bu konuya değinirken yapıştırıyor yaftayı; "orta sınıf şuursuzluğu" diye...
"yardım onlar için dikey bir faaliyettir. yüce gönüllerinden 'aşağı' doğru iner. artık sahip olmak istemedikleriyle 'yardım' ederler ancak" diyor.
bir kaç kendini bilmez insanın yaptığı hatayı orta sınıfa yani ülkenin yüzde seksenine mal ediyor.
şuursuzlar adı altında koca bir gennelleme yapıyor ve yazabileceği en şuursuz cümleleri kaleme alıyor.
pınar öğünç; türkiye cumhuriyeti nufusunun yüzde seksenini oluşturan orta sınıf vatandaşlarımızdan yani bizlerden özür dilemeni bekliyorum...
Bitlis'in Güroymak ilçesinde dün 5 polisin, Hakkari'nin Çukurca ilçesi'nde 24 askerin şehit edilmesinin ardından karadan ve havadan başlayan sınır ötesi operasyondur.
başlığa benden önce milliyet.com.tr açtığı için başlığı açanın değil eleştirenlerin ebevenlerinin ilişki türüne örnek olarak gösterilmesi daha mantıklıdır.