çok mutluyum. ancak hayatta ne olmak istediğime dair bir içgüdü bile yok. sanırım çok sıkılıyorum. mars'a yerleştirilecek ilk koloniye şansım olsaydı katılırdım ancak şimdilik fransız ve amerikanlar katılabiliyor. üzerine yazılar yazılmış kağıt parçaları, yeraltında çürükten bozma siyah sıvı türevleri, türlü türlü kitaplar (yemek kitapları falan) nedeniyle doğayı, hayvanları, insanları katleden canlıların yaşadığı şu küçük mavi - yeşil gezegene uzaktan bakıp kahve içmek isterdim.
hatta bundan sonra haftada bir gün kesilsin, uzaklaştık birbirimizden.
salı mesela. adı da sohbet olsun salı yerine artık.
pazartesi, sohbet, sohbetertesi, perşembe, cuma diye gitsin.
ah ne hoş, ne latife dolu bir teceddüt olur öyle değil mi sayın arkadaşım?
sizi gidi nüktedan başdanışman bey efendi sizi, siz yok musunuz siz.
peki bizim ortadoğu zihniyetli şark kurnazlarımız ne yapıyor? sistemin açığını buluyor. sonra hileye başvuruyor. illa bi çakallık, illa bi sırada öbürünün önüne geçmecilik. siz o 25 farklı başvuruyu yaparken bu durumdan habersiz birçok insanın hakkını yiyorsunuz hakkını,
bu arkadaşlarımızın, üzülecekleri bir haber vereyim.
sofistike sistemlerle birden fazla başvuru olup olmadığı kontrol edilebiliyor.