sansüre tepkisi olan insanların, burada buluşup birşeyler paylaşmak, ortaya attığımız fikirleri gerçekleştirmek için kurulmuş olan bir google grubudur. sözlükte çaylak olanlar olduğundan, burada fikirlerini açıklayamıyor olmaları, sözlüğü takip edip bu konuda birşeyler yapmak isteyen insanları bir araya toplamak amacı gütmektedir.
ing. güverteye hoşgeldiniz. gemiye vesaire binildiğinde söylenirdi zamanında, şimdi söyleniyor mu bilmiyorum. uzun zamandır gemi yolculuğu yapmıyorum. o zamanlar, yokluk vardı, cepheye cephane taşıyorduk. ülke yeni yeni kalkınıyordu...
aynı ibne dün taksim'de görülmüştür. ona buna bedava dağıtıyordu. bana da sordu, "ibnemisin lan sen, yürü git işine" dedim. çaktım ağzına iki tane, şimdi bulaşamıyor bana. öyle olacaksınız siz de. gördünüz mü, sik.. oee... çakacaksınız ağzına.
çok güzel bir meyvedir diye düşündüren, bu sayede, gündemin sıcak çemberinden ayrılmamayı sağlayası, metin hayatımı kurtarası, beni popüleritenin peşinde sürüklenen basit bir bireye indirgeyici söz.
hayal değil gerçektir. sourberry'de chat odasına girip "satıorummm alan varmııııı üstelik karması 600" nidaları atmıştır. gün boyu geyik muhabbetlerine meze olmuş bir espri haline gelmiştir.
baş örtüsü ve bu baş örtüsü mü, yoksa türban mı tartışmasına ev sahipliği yapan türkiye'dir. milletin cebinde para var mı, yok mu tartışılmazken; ab uyum süreci ve onun ülkemize getireceği güzellikleri konuşarak, gündeme getirerek uyutulmaya çalışılan bir millenium türkiyesi izlemekteyiz. hayır arkadaşım girsek ne, girmesek ne? küresel kriz geldi, "ab çöküşe geçti" tarzında gazete manşetleri okumaktayız. yani oraya girince herşey güllük gülistanlık olmayacak. hem bunlarla uğraşacağımıza biraz ileriyi düşünerek hareket etsek, emekliye, emekçiye gereken değeri verebilsek, şu an yetişmekte olan gençlerin önünü açmaya çalışsak o imrenerek yıllardır girmeye çalıştığımız ab'den daha iyi bir noktaya gelebileceğimize inanıyorum.
bunun dışında bizim abarttığımız şeyler de var elbet. sağ olsunlar, teknolojiyi karı-kız/adam-yakışıklı tavlama aracı olarak kullanan zihniyetin de bu halimizde büyük önemi var. yok değil. tamam, kontör parayla alınan birşey fakat, çok fazla gitmesin diye türkchemizin içine etmeye gerek yok ki! msn'de görüyorum arada sırada; "phende" , "chok qüsell" tarzında konuşanları. ben kendimce bunları silerek, engelleyerek, önlemimi alıyorum. fakat bu sadece benim çabalamamla olacak iş değil.
televizyonları da şu sıralar sardı bir furya gidiyor. yemekteyiz falan. emin olun sabah kahvaltı yaparken, miğdem bulanıp yarım bıraktığım oluyor. tiksinç bir şey bu. sanane arkadaşım. iki üç kıl çıktıysa. tamam iğreniyor olabilirsin ama surat asmanın ortalığı germenin ne önemi var. dersin bunun içinde kıl çıktı, tabak-çanak vesaire değiştirilir, devam edersiniz. elbette ki yemeğin tadı kadar sunumu da güzel olmalıdır fakat, bu sadece gittiğiniz lokantalar için geçerlidir. hiç bir misafirliğe gittiğinizde sevmediğiniz bir yemek çıktı diye kıyameti kopardığınız oldu mu? bu tarz televizyon programlarına örnekler çoğaltılabilir. geçmişimizde de vardı bunlardan; bbg, ono, seks-i izdivaç falan...
bunları izleyerek yetişen yeni nesile ise ayrı bir acıyorum. bunlarla büyülmez kardaş. o çağlarda, çarpışan arabaya binilir, salıncakta sallanılır. eğer çok isteniyorsa en fazla doktorculuk oynanılır. ama bu kadar. gerçi onları yetiştiren ailelerde de suç aramak lazım, ben de neden çocuğa iftira atıyorsam!
millenium türkiyesi'nde ise aşk bir başka zaten! artık kızlar teklif ediyor falan. o değil de, seni seviyorum kelimesi kadar klişe bir başka söz daha bilmiyorum ben. herkes artık sevebiliyor. unisex olup çıktı bir anda. ayrıca bu kelimenin ağırlığının farkında olmadan söyleyenlerin halini ise televizyonlarda görmek mümkün. o yaşta, ondan yaşça büyük birinden hamile bırakılıp yeni doğan çocuğu ile terk edilmeler, hede, hödö.
bazen diyorum ki kendime, olacak elimde sihirli bir asa, düzelteceğim herşeyi bir anda. ama ajdar anık'tan fırsat kalmıyor ki. *
abazan insanların "ööff mına koyim, göte bak" diyerek yapabilecekleri eylem. genelde isabet %80'dir.
bir de şu anlamı vardır;
böyle abuk sabuk konuşan, dediğinden bir bok anlamadığınız ve hatta anlayamayacağınız insanları yüz kilometre öteden kokusunu alıp, uzaklaşmak da olabilir.
böyle malları, pipisinden sallandırıcaksın. insan içine çıkamayacaklar.
hazır aklıma gelmişken, genelde annelerimizin falan pazarda uyguladıkları bir yöntemdir de aynı zamanda. böyle bir bakış atarlar domatese, anlarlar iyi mi, yoksa kötü mü diye. hayran kalırım işte o an.
beni benden alan google aparatı. arkadaşım, hangi insanların fotoğraflarını aldınız izinsiz de koydunuz bilmiyorum. belli, facebook'tan falan bulmuşsunuz bir-iki güzel hatun resmi, paint'te de alt alta koyup raklam diye sallamışsınız gitmiş. ayıptır. yapmayın.
bak yapımcı kardeşim, bu formatı hangi ülkeden zembille indirdiniz bilmiyorum ama buraya yazıyorum, türkiye'de tutmaz. bizim kültürümüzde, evin içinde o kadar mini etekle dolaşılması sakıncalıdır. insana başka sıfatlarla hitap edilmesine neden olur.
ya ben anlamıyorum, biri türkçe bilmez, diğeri türkçe'yi ana dili gibi konuştuğuyla övünür falan. içeri giren erkek de hangi dili konuşacağını bilmez çünkü, biri türkçe biliyor ama ingilizcesi yok, diğeri türçe bilmiyor ama ingilizcesi var. kalkmış adamın biri inanılmaz bir iki saniye geçirdim hayatımda ama aşk değildi bu der, bir diğeri "erkekler evinde senden en çok kimin bahsettiğini biliyor musun?" gibi ilk okuldan kalma sulanma taktikleri uygular vesaire.
hayır, ben bunları izleyerek yetişen yeni nesile acıyorum. geçtim artık anneleri, babaları. geçen misafirlikte karşılaştım 8 yaşında çocuk bu programları izliyor. o yaşta bunlar seyredilmez, ip atlanılır, seksek oynanılır, saklambaç oynanılır. eğer çok isteniyorsa en fazla doktorculuk. ama bu kadar!
zaten o evdeki kızların tripleri de ayrı bir sorun. şımarıklık mı, paranın verdiği o büyük haz mı, yoksa "format gereği" öğretilmişlik mi, ben bilemedim arkadaşım.
sinan çetin'in çekmesini istediğim film. konusu benim. şimdi şöyle olacak, ben hasta bir şekilde yatağımda kalp makinalarına bağlı bir şekilde yatıyor olacağım. kalp ritmim gereken seviyedeyken, artı, gereken seviyenin üzerine çıktığında eksi ışıkları yanacak. tam herşey yolunda derken, birden elinde bir orak ile simsiyah elbiseli bir adam girecek içeri. bir anda kalp ritmim artacak, normal seviyenin üzerine çıkacak, ve ışık eksi'yi gösterecek. ben korkundan ne yapacağımı bilemiyor olacağım. bu siyah elbiseli adamın, arkadaşları gelecek. içerisi ana-baba günü. terlemeye başlayacağım. bir bakmışım ki, beni seven ne de çok seovi var. sonra uzaklardan bir el, beni bu kâbustan kurtaracak.
son çektiğin filmlere göre baya aksiyon dolu. bir düşün derim sinan...
winston soft'ta karşılaşabileceğiniz süper olay. tam, tüh hiç sigaram kalmamış dediğiniz anda umutlarınızı canlandırır, insanı mutlu eder. tadı bambaşkadır.