1808-1871 yılları arasında yaşamış alman siyasetçi. lumpen proletarya'nın, gerçekleşebileceğini savunmuştur.
"kocaman bir ateş yakacağız
kağıt paralardan
tahvillerden
vasiyetnamelerden
vergi dosyalarından
kira kontratlarından
ve borç senetlerinden
ve herkes
kendi cüzdanını da bu ateşin
içine atacak."
gün tüm sıkıcılığı ile akarken; ben, uykuya muhtaç ve baş ağrısı çekerken; telefonun titrediğini fark ediyorum.
mektup simgesi belirivermiş ekranda, kesin operatör mesajıdır diyorum ve bakmıyorum.
gün tüm sıkıcılığı ile akarken; aklımdan bir sürü şey geçiyor. bazen şaşmıyor değilim; "saniyede bu kadar şey nasıl ilerleyebiliyor aklımın köşesinde bucağında?" diye..
kötü birkaç haber geliyor kulağıma, düşünmek istemiyorum ve kütüphanedeki masaya teslim ediyorum kollarımı ve arasındaki başımı.
gün tüm sıkıcılığı ile akarken; kafamı kaldırıyorum, insanlar.. her şeyiyle, en çok da telaşları ile..
telefonu alıyorum elime, açıyorum mesajı, beklentisiz.
---------------------------------------------------------------------- Kimden: Babam Mesaj: "Benim canım kizım seni cok seviyorum"
-----------------------------------------------------------------------
gözüme toz kaçıyor, burnumun direği sızlıyor.
sever babam beni, biliyorum. "nereden esti?" diye sormak istemiyorum.
gün tüm duygusallığı ile akarken; anlıyorum ki hiçbir adamın sevgisi, babamınkinden kıymetli olamayacak. hiçbirinin özene-bezene yazdığı sayfalar, mesajlar, babamın pek beceremediği halde mesaj yazarken ki emeği kadar değerli olmayacak.
babacığım, bir bilsen şu yaramaz kızın seni ne çok seviyor, bilsen-bilebilsen.
yeni evimize taşınmıştık, her şey yabancı ve keşfedilmeyi bekliyordu, dört yaşındaydım ve biraz da yalnız.
birkaç ay geçti taşınmamızın üzerinden hala yaşıtım kimseyi de tanımamıştım, eskiden öyle değildi, hiç..
bir gün balkondan aşağı bakarken bir kız çocuğu gördüm ve anneme beni aşağı indirmesini söyledim, indirdi de.
siyah uzun saçları vardı, benim saçlarım kısaydı, başta kıskanmıştım saçlarını. beyaz teni ve güzel bir çift mavi göz ışıl ışıldı.. birinci katta oturuyorlarmış.
mutluydum, çünkü bu kız yani ''simge'' artık benim arkadaşımdı.
iyi anlaşıyorduk, çocuklar anlaşamamazlık bilir miydi hiç? bazen kavga da etmedik değil ama geçerdi hemen, biz birbirimizin o beton yüksek binada tek arkadaşı idik.
zaman geçti, birkaç yıl kadar.. ben birinci sınıfa başladım. eskisi kadar oynayamıyorduk simge ile ben okula gidip-geliyordum..
işte bir gün, olmasa idi o gün..
servisten indim, çantam da epey ağır, apartmanın girişinden sesleri duyabiliyorum.. bir kalabalık.. simge'nin annesi ağlıyor, bir şeyler haykırıyor, ''simgem'' diyor ''nereye gittin?'' diyor..
simge nereye gider ki? en fazla gider bodruma saklanır, kızgınlığı geçince de çıkar. gitmez simge bir yere..
kulaklarımı kapatıp, asansöre yöneldim, eve çıktım. o gece uyuyamadım, kulağımda acılı bir feryat..
günler geçiyor ama simge gelmiyor.. bir gün sordum ablasına ''simge nerede?'' diye, bile bile sordum işte, bana baktı ve bir öpücük kondurdu yanağıma, bir şey demedi, ne denirdi ki?
ama simge'nin nereye gittiğini ben biliyorum, getirir babasının fotoğrafını gösterirdi, ''kalbi durmuş babamın, gitmiş ama bizi bekliyor.'' derdi. baban bekleyebilirdi simge ama sen neden beklemedin?
biz beraber büyüyecektik güzel arkadaşım..
simge'den sonra hiç arkadaşım olmadı bu apartmanda, olmasın da.. zaten kıskanırdık birbirimizi başka çocuklardan, iyi ki de kimse olmadı simge..
arada abisi, ablası görür uzun uzun bakarlar bana, kimse bir şey söylemez ama herkes bilir içimizden neler geçtiğini..
şimdi on dokuz yaşındayım, sen beş yaşında kaldın arkadaşım..
değişen çok şey var, saçlarım uzun yıllardır, büyüdüm biraz ben, bana sormadılar ama. sana sormadıkları gibi..
gözlerini ve gülüşünü hiç unutmayacağım, sen benim en masum yıllarımdın..
tanım: hayatın önemli ve özel bir döneminde yer etmiş kişiyi kaybetmedir.