dünyayı saran bir sorunsaldır. bir çok sebebi vardır. çevremdeki kadınlardan anladığım kadarıyla en büyük sorun şundan kaynaklanmaktadır:
erkek, daha önce başka biriyle ilişki yaşamayan kadını kendine eş seçmek ister. çevresine göre en mazbut olan bir hatun ile evlenir. akabinde iş yatağa geldiğinde kadın belki ruhuyla sevişir ama adamı bir türlü tatmin edemez. kadın da tatmin olmaz. kocasına bunu söyleyemez. çünkü seksten konuşmak ayıptır. kadın, yatakta iki ses çıkarsam acaba kocam beni yanlış anlar mı diye gıkını çıkaramaz. farklı eylemlerde bulunamaz. bu da monoton bir düdüklemenin ötesine geçemez. çok değil, bir kaç yıl sonra adam daha heyecanlı yatak partnerleri aramaya koyulur fakat karısının içinde kopan fırtınalardan habersizdir. karısı belki ona dışarıda ki heyecanlardan, daha iyi bir seks yaşamı sunacakken, kadın toplum ve aile baskısı yüzünden bunları ifade edemez.
kişinin, anne ve iyi bir eş olması için önce ona, onun kadın olduğunu hissettirmek gerekir. mahreminiz de kadını hür bırakmak kötü algılanmamalı ve doya doya yaşanmalıdır.
başlığın devamı olarak; halkın mutsuzluğunu ve huzursuzluğunu gözler önüne sermektedir. son zamanlarda çıkan yasalar, şifre skandalları, seçim mitingleri, özgürlüklerin kısıtlanması ve tabii ki halkın her daim içinde büyüyen endişe vb. herşey buna zemin hazırlamaktadır. heee bu protestolar yapılıyor, yeri geliyor insanlar şiddette maruz kalıyor, belki de orada can veriyor, ilgilenen var mı? yok. herşey kulak ardı ediliyor. bundan ötürü halkın sürükleneceği ruhsal bozuklara da şahit olmaya başladık. karısına şiddet uygulayan kocalar, altını ıslatıyor diye çocuğunu öldüren anneler, kredi kartı borcu yüzünden hapse giren annenin kızını emanet ettiği alkolik babanın öz kızını balkondan atması(bunlar sadece bugün okuduğum haberler) v.s. daha da artacak.
kişinin bir durum karşısındaki tutumunu tamamen altüst etmeye yönelik tüm kendine ait fikirlerini normalleştirip karşısındakine empoze etmeye çalışan arkadaştır.
-sen şimdi bu çocuktan hoşlanıyor musun?
-evet
-ee gidip konuşsana
-aaa olur mu öyle şey..
-niye olmasın kızımmm hangi devir de yaşıyoruz
-olsun ben yapmam.ayıp.
-ben senin yerinde olsam bi dakika durmam.
-neden?
-benim kaybedecek vaktim yok, hem senin de yok.
-!?!?!?!
-kaç yaşına geldin baksana.
-!?!?!?
-hem senden iyisni mi bulacak.
-bulamaz di mi?
-bulamaz.
-gidiyorum.
-git git.
Dine karşı açılmış her başlığı ya da altına girilen her entry i tanrıya olan inançsızlık olarak değerlendiren topluluktur. insanların tanrıdan geldiğini düşündüğü bir dine inanması kadar, tanrının herhangi bir din göndermedigine inananlar da vardır. Bu insanların ortak noktası tanrı inancıdır. Ama dine inanmayan bir insan asla ateist olarak nitelendirilmemelidir. şimdi yine burada gelecekten haber veren sureler sıralayacak kişiler göreceğiz. Kuran da bu yazarken dinin varlığını kabul etmiyorsan tanrıya da inanmıyorsundur diye. Zeus ta şimşekler çaktırıyordu, şimdi bize ne faydası var diye cevap verebilirim. Ne gerizekalıymış değil mi antik çağdakiler. Yani bugün, buradan bakınca öyle görünüyor. Ya da islam i kabul eden kitlenin dolayısıyla isa ve musa yı da kabul etmesi gerekir ki hepsi müjde ve mucizeleriyle geldiği soylenir. Hepsinin de birbirinin eksiklerini kapatmak adına yine, yeniden gönderildiği araştırılınca anlasılmaktadır. Tanrının bu kadar kusurlu şeyler gönderip sonra yenilemesi beni tatmin etmiyor. Tanrı doğa yı bu kadar kusursuz yaratabiliyorken ard arda farklı dinler göndermesi gariptir. Neyse dine inanmak ya da inanmamak için bir sürü sebep bulunabilir. Fakat tanrıya inanıp inanmamak konusu Birbirine karıştılmamalı diye düşünüyorum.
uludağ sözlükte bulunan bazı yazarların yanlış anladıkları anlayıştır . yazarın kendi gözlemini, dünyanın ya da yaşamın gerçeğiymiş gibi başlıklara taşıması oldukça irrite edicidir. gerçek olan, herkesin kabul ettiği ve bildiği bir olgudur. -bilmem neyin bilmem ne olduğu gerçeği- gibi bir durum yazarın kendi çıkarımıdır. bunu başlık altında belirtmesi başkadır, başlığı böyle bir gerçeklik varmış gibi açması başkadır.
gün geçmesin ki şiddet olaylarının içinde bir tanesinin ismini duymayalım. en ufak bir protestoda dahi sadece sesiyle haykıran, savunmasız insanların üzerine, kendilerine verilen yetki dahilinde ya da değil biber gazını gözlerinin içine sıkmaktan çekinmeyen polistir bunlar. profillere baktığımız da ise çoğunun toy olduğu gözlemlenmektedir. bu yaşlardaki insanların eline biber gazı, beline silah koyarsan anasını bile tanımaz. o kadar havalanır. kasıla kasıla yürür. taktığı güneş gözlüklerinin üzerinden taciz edercesine bakar. insanları ehlileştirmeye ve toplum düzenini sağlamaya çalışan bu insanların ne kadar ehliyetli olduğu fazlasıyla merak ettiğim konudur.
darwin teorisinin alt edildiği süreçtir. günümüze baktığımızda medya maymunu, magazin maymunu, sınıfın maymunu, mahallenin maymunu gibi gerçeklerle karşılaşmaktayız. televizyonda kendini yetenekli diye ekranlara atan bir sürü beden görmekteyiz. kendini maymun etmekte ısrarlı bir dünya haline geldik. bu anlamda teori tersine işliyor diyebiliriz.
-tüylerim diken diken oldu- söylemini gerçekleştiren, derimizin en alt tabakasında bir ucu kıl köklerine bağlı kaslardır. bu kaslar kişinin durum ya da hissettikleri karşısında sinirler yoluyla uyarılarak kasılır ve kılların kökünü kendine çekerek dik dik durmasına sebep olur.
latince de:
muskulus: kas, erektör: kaldırma, pili: kıl, tüy anlamındadır.
tabii ki geçliğe hitabesidir. bir süredir sıkça sözlükte ve çevrede gözlemlenen haddini aşan, kendini bilmez gençlere verdiği muhteşem ayardır. bunları o dönem öngörmesi için de peygamber olmasına gerek yoktur.
buyrun bir kez daha okuyun.
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
terkedilen taraf ve terkeden taraf için durum biraz değişiktir...
- terkeden taraf:
zemini hazırlamıştır... kendisi dahil etrafındaki herkes ilişkisinin kötü gittiğini bilir. bu da ona önceden sosyalleşme anlamında olanak tanır... ilişkisi bittiği anda da son sürat sosyalleşir... gündelik ilişkilere takılır... (bunlar önceden hazırdır..) barlar da parklarda bir kelebek gibi uçuşur. ama bunları eski sevgilisinin gözüne sokmaz.
- terkedilen taraf:
neye uğradığını şaşırır... ilişkisinin kötü gittiğinden bile haberdar değildir... ilk birkaç gün en iyi arkaşlarında avuntu arar... sonra eski sevgililerinin halini hatrını sormaya başlar... onlardan bir fayda gelmeyeceğini anladığı anda yavaş yavaş dışarıya açılması gerektiğini anlar... tek başına sosyal alanlara girer... ama yüzündeki hüznü ve arayışı anlayabilirsiniz bu insanlar da... istikrarlı olmasa da 2-3 hafta süren bir kaç ilişki yaşar... bunu da terkeden sevgilisinin gözüne sokabileceği ortamlar da yapar.
