bastırmam gereken duygularım var. duvarlara vurmaktan incittiğim bir elim var. sinirden ve gururdan ağrıyan bir başım var. pişman olmadığım ama yaparken hiç mutlu olmadığım şeyler var. beni zorunlu bırakılan şeyler var. ne düşüneceğimi , ne hissedeceğimi bilen bir insan yok benimle. ben karşıdakinin hislerini anlayabilip , kendi hislerine önem verilmeyen biriyim. çoğu zaman iyi niyetli , sırtınızı yaslayabileceğiniz biriydim ben. herkes sandığım , destek olmaya çalıştığım çok şey olmadı benim , bir şey oldu. bütün iyi niyetimi verdiğim bir şey oldu. tüm kötü düşüncelerden sıyrılıp masum olduğum tek şey vardı benim. bugün bunu kirlettiler. her şeyimi kirlettiler. iyi niyetin nasıl suistimal olacağını gördüm. duygularımın beş para etmediğini öğrendim. dönüşü olmayan şeyleri öğrendim. duygularımı bastırmayı öğrendim. kirlenmeyi öğrendim. öldürdüler bugün içimdeki iyi niyetleri. ben öldürdüm. sen öldürdün ama hala onurum var. onurum var benim. her şeyden önemli ve kaldıramayacağım şeyler var. affedemeyeceğim şeyler. unutamayacağım şeyler. bugün hepsini öldürdüm. ben de kirlendim her şey gibi. kötü niyetli biri olmayı öğrendim. yeni bakış açıma hoş geldiniz.
bir yerden bir yere giderken yol boyu ışıklar eşliğinde belki arabaları izleyerek düşünmektir. bugün bunu yaptığımda o kadar garip hissettim ki , yaşadığım her güzel anı gözümün önüne geldi , buruktu ama ayrıydık çünkü. çok boktan bir sebep yüzünden. benim yüzümden değil. duymayı hiç beklemediğim bir şey yüzünden. dolmuşta gezdiğimiz illeri düşündüm , ilçeleri. alanyada onu gara bıraktıktan sonra geri uyuklaya uyuklaya otele dönmeleri düşündüm. yaşadığım tatlı acıyı. yine de görüşmüştük dedim kendi kendime. antalyada otururdu alanyaya tatile gitmiştik orada görüşmüştük. ertesi gün yine gara bırakmıştım bu sefer son ayrılışımızdı ben ankaraya dönüyodum. son kez öptüm. çiçek bile almıştım kumsalda çiçek satmıştı bir çocuk. sonra saat 12yi geçmişti 2 gibiydi otobüsler bitmişti benim de param kalmamıştı on iki kilometre yürümüşüm otele kadar gardan. o kadar mutluydum ki ama sırıta sırıta 2 saatte koştum o mesafeyi. benden mutlusu yoktu. zaman geçti. izmiri beraber gördük. çok güzel şeyler yaşanmıştı. çok güzel şeyler ertelenmişti başka özel zamanlarda yaşanmak için. hepsinin anıları birer birer gözümden geçti. dışarıdaki karanlık daha bi düşündürüyodu sanki. hep eve giderken ayrı şekilde düşünüyorum onu. düşüncesi , eve gitme düşüncesi kadar sıcak çünkü. nedenini bilmiyorum ama belki de defalarca yanyana uyumamızdandır. birbirimiz için her şeyi göze alıp böyle sözlerden ayrılmak koyuyor. koyuyor tamam da yine de güzel anıları bir kereliğine bile unutturmuyor. o mutluluğu , paha biçilemeyen duyguyu. belki ben beklenmeye değmeyecek biriyim. belki tüm hayaller artık ona basit geliyor ama benim ona karşı olan anlayışımın bile hiçbir etkisi olmadan ''beklemek istemiyorum'' lafı koy koyuyor. belki sorunlarında yardım edemedim fakat hepsinde yardım etmek istedim. belki çoğu zaman zamanımı ona ayıramıyorum fakat aklımdan çıktığı tek an olmuyor ama elimden gelen buyken ne diyebilirim ki. olsun , varsın. allah benim cezamı versin. o benim defolup gitmemden mutlu olsun. işte bu da onun son sözleriydi ve sonra ışıklar bitti kaptan müsait yerde indirir misin dedim. indim evime girdim. şimdi o napıyor ? beni düşünüyor mu ? ya da gerçekten mutlu mu ? bilmek canımı yakacakmış gibi geliyor. insanın canını yakıyor işte kısaca. kısaca. ne kadar kısaca anlatsam da bitmez 15 ay. her anı aklımda.
bir fenerbahçeli olarak ama son kez diye giren göndermeye kahkahayla güldüm. çok iyi bir bölümdü bu 45. bölüm. kendini tekrar sevdirdi dizi. ayrıca ''amına koyduğumun çocuğu selim.''
quresma önce götünü kaldırsın , di maria hızıyla quaresmanın eline verir , çalımları da daha sağlamdır. quaresma çok şut çeker , di maria çalımlarla ceza sahasına girer. ama di maria ufacık bir pozisyonda bile kendini karı gibi yere atar , quaresmada daha görmedim bunu.
kimsenin bilmediği , cevap veremediği ama aslında kimsenin düşünmediği tanımdır. bugüne kadar düşünmediğini kanıtlamak için kendine namus nedir diye sorması yeterlidir. cevap var mıdır ? yoktur. çünkü namus diye bir şey yoktur. verilecek ilk cevap ya kısıtlamaya dair ya da aileye karşı sorumluluğa dair olacaktır ama genel olarak düşündüğümüzde ''namussuz'' yakıştırması kişiye yapılır. bir aileye ya da bir topluma yapılır mı ? o zaman bu iki cevap da yeterlilik kazanmayacaktır. dahası hep bununla ilgili inançlarımızı savunan bir milletiz ama nedir bu namus ? namus diye bir şey icat edilmeden önce , kişinin ailesi ya da çevresindeki toplum olmasaydı hatta ve hatta kişi geleneksel gerçekleri belirleyen bir kişi olsaydı o zaman ne olurdu ? belki de birinin uydurmasıdır ve aptal gibi ona inanıyoruz. şimdi üçüncü cevap da şu kutsal kitapta yazıyor. onun namus olduğunu ya da bizim anladığımız şekilde olduğunu nereden bilebiliriz ki. yanlış anlamış olamaz mıyız , yanlış anlayıp kendimize yorup öyle bir yaratmış olamaz mıyız ? bana namusun tanımını yapın ama size şu kadarını söyleyeyim olmayan bir şey hakkında saatlerce konuşabilirsiniz üstüne kitap bile yazabilirsiniz ama evrensel nitelik taşımayan bir cevap gelmediği sürece bu sadece zaman kaybı olur. nesnel bir cevabı , nesnel bir mantığı olmadığı için anlamsızdır ve saçmadır.
genellikle bir tarafın diğer tarafa yakın olma çabasıyla başlayan aptalca muhabbetlerdir. bu muhabbetlerde '':)'' bolca görülebilir. sevgili konuşmalarındaki '':)'' şeklinde gösterilen ifadeyi kastetmiyorum. içten olmayan sohbetlerinizi sikiyim. oysa ki gayet güzel muhabbet bile edebilirsiniz karşınızdakiyle yeter ki yapaylık kokmasın.
insan ile ölçülür. nasıl mı ? bir insanı kandırabildiğiniz tek şey güvendir. o kişinin size güvenmesini sağladıktan sonra istediğiniz şeyi yapabilirsiniz. parmağınızda bile oynatabilirsiniz. o kişinin istediği gibi davranıp onun güvenini kazandıktan sonra her şey çok basittir ve karşıdaki kişi savunmasız kalır. insanın en zayıf anı size güvendiği andır. güvenmek , arkasını dönmesini gerektirir. çok insana güvenebilirsiniz ama çok insana arkanızı asla dönmeyin. aksini iddia edecek bir şey olamaz çünkü dünya çıkarlar doğrusunda dönüyor. yapacak bir şey yok o halde.
eğer maç 2-1 bitseydi quresma hiçbir şey yapmadığı halde 50 tane gol pozisyonunu sırf yavaşlığıyla yediği halde , bir tane gol attırdığı için (o da ziegler'in hatasında volkan tutamıyo) kahraman olacaktı fakat maç 2-2 olunca herkes ortaya atkısını attı peki özer adam gibi vursaydı o topa 3-2 öne geçseydi fener o zaman nolacaktı ?
kısa not ; inönüye gümbür gümbür giren fenerlilere selam.
edit : beşiktaşlılar o atkıları van'a yardım olsun diye atmışlar oraya ne diyelim helal olsun. fakat bunun kesin olup olmadığına dair bir bilgim yok. LegaL isimli yazara teşekkürler.
fm'de bile 2-3 seneye sikerten oyuncudur. sürekli her maç gol atıyor. gerçekte de öyle çok hızlı , çok çevik. tipi biraz göte gelmiş fakat olur o kadar.
şimdi bana burada kimsenin yok avrupa maçları bik bik bik yok ülke takımı bik bik bik falan diye ötemeyeceği fenerlilerdir. ulan zamanı gelince paok forması giyen yerine gelince avrupada her maçta fenere karşı tutum sergileyen trabzon - beşiktaş - cimbom değil midir ? evet öyledir. fener de yapar. galatasaraylılar yapınca aaa vatan haini diye ilan etmiyoruz biz. rekabet olur bunlar.