böyle hararetli tartışmalar ve kıyaslamalar genelde birbirine denk güçler veya denk durumlar söz konusu olduğunda yaşanır. biri iyi diğeri kötüyse bu kadar çok laf söylemeye gerek olmaz zaten.
ecevit dönemi zordu ve bok gibiydi (kriz dönemi özellikle). biz o zamanları şimdiyle kıyaslıyorsak ve hangisi daha kötü diye tartışarak küfürleşiyorsak yine kötü durumdayızdır kanımca. çevreme ve cebime bakıyorum evet kötü durumdayız. hangisinin daha kötü olduğunun ne önemi var. şu an dipteyiz.
aynı büyünün tersine çalışanı da var mı merak ettim. yani hep dik. mesela kocasını çok seven kadınların Fas'ta yaptırdığı cinsten falan. akademik açıdan merak ettim. detayları paylaşamam.
valla nereye saklarsa saklasın, o bekaret yine de bazı kendini bilmezler tarafından bulunup dert edinilecektir. tanımadığı etmediği belki de hayatı boyunca hiç karşılaşmayacağı insanların bacak arasını kendilerine dert edinmiş tayfaya selam olsun. umarım kendi kafalarına göre birini bulurlar. her türlü zihniyete sahip insanların olduğu bir dünyada yaşıyoruz. mutlaka bulurlar. merak etmesinler. o yüzden kendileri gibi düşünmeyenleri suçlamalarına gerek yok.
bir başkasının namusunu çekiştirmek, laf etmek, kötülemek pek de ahlaklı bir davranış değil. bu sebeple namus bacak arasında değil derler. kafanızı leş gibi olan donunuzdan çıkarıp, ahlakın yozlaştığı diğer alanlara da bakmanız için söylüyorlar bunu. ama tabi, pek muhterem ahlak bekçileri, bu lafı da beyin değil göt delikleri aracılığıyla anladıkları için bir işe yaramıyor.
burada, haksızlığa uğrayan kardeşin engelini, yaptıkları torpili gizlemek için bir bahane olarak kullanmışlar diye düşünüyorum. benim bir engelim yok ve zamanında yüksek lisans başvurusunda benzer bir durum yaşadım. ales, bilim sınavı, lisans not ortalaması vs. bunların hepsini değerlendirip bir başarı sıralaması yapmışlardı. 3. sırada girebiliyordum okula. sonra mülakat yaptılar ve elendim. işin ilginç yanı, sıralaması 20. sıra ve üzerinde olanların, mülakattan sonra benim önüme geçmiş olmaları ve kabul edilmeleriydi. yani bunun olması için mülakatta küfür etmem gerekir herhalde.
ilginçtir ki mülakata gireceğim gün orada tanıştığım bir arkadaş bana, okulda cinsiyetçi bir ayrımın olduğundan bahsetmişti. kesin eleneceğiz demişti. dediği de oldu. o zaman inanmamıştım. sonra düşününce jürinin (3 kişi) hepsinin kadın olması ve o dönem okula kabul edilen herkesin kadın olması beni biraz şüphelendirdi. belki de haklıydı o arkadaş. neyse konuyu dağıttım. torpil her yerde. ayrımcılık sürekli yapılıyor. sadece nedenleri değişiyor.
rüyamda charlie'nin çikolata fabrikasındaydım. oradaki bazı çalışanlar geçim sıkıntısı çekerken- sayıları pek de az değildi- bazıları bolluk içinde yaşıyordu. öyle ki çikolataları toz haline getirip burnundan çeken bile vardı. fabrikada böyle yönetici mi desem, patron mu desem bilmiyorum, güçlü kişiler vardı. istedikleri her şeyi hesap vermeden yapabiliyorlardı. bunların akrabaları ve yakınları mucizevi bir şekilde şişmanlarken, bu patronlara taparcasına boyun eğen bazı çalışanlar gitgide zayıflıyordu. ve bu bir deri bir kemik kalmış insanlar oldukça saldırganlardı. kendi seviyesindeki farklı düşünen insanları gerçek anlamda yiyorlardı. en son başka bir fabrikada olan kötü bir olayı tartışmaya başlamışlardı ki uyandım.
allah'a şükür ki rüyaydı sadece. gerçek hayatta böyle şeyler olmaz. o yüzden bu söz ütopiktir.
genel olarak değil ama bazı istisna durumlarda sağlık için zorunlu bir hale geliyor. ruhsal açıdansa bana göre tam bir facia. 4-5-6 yaşlarında yaptırılıyor genelde. erkek çocuk için hassas olan bu yaşlarda, çükü kaybetmeyle ilgili korkusunu tavan yaptırıyorlar. düğün kısmına girmeyeceğim o bombok bir mevzu.
en azından 1 yaş civarı yapılsa şu operasyon daha iyi olmaz mı. bence çok saçma değil ama uygulamada sıçıyoruz.
avrupaya gidip sıçmışlığım var. yani müslümanın avrupadaki sıçış maceraları hakkında uzun uzadıya sohbet edebilirim sizlerle. ancak ne yazık ki bir gavuru sıçarken inceleme şansım olmadı. o sırada ne düşünüyor, sonrasında ne yapıyor bilemiyorum. bilgi veremiyorum kusura bakmayın. çok yetersiz hissettim kendimi.
destek yeterli değil. israil'i boykot etmemiz de gerekir. benim bu konuda güzel bir fikrim var. bence bu sefer marketten kola satın alıp yere dökmeyelim. kolaları alıp götümüze sokalım. israil mesajı kesin alır. kendine bunu yapan bana ne yapmaz ki der.
değiştirmek sayılır mı bilmem de kadınlara yürüyebilme özelliği isterdim. kadınlara yürüyemiyorum. yani teknik açıdan yapabiliyorum başarılı da sayılırım ama gururuma yediremiyorum. sanki kendimi alçaltmışım gibi hissediyorum. erkek olarak atak yapmadığım için de sik gibi yalnız kalıyorum. bıktım lan.
1 hafta önce covid denen zıkkımı atlattım. hasta oldum ve iyileştim. tamamen iyileşeli 1 hafta oluyor. pisi pisine evde otururken hasta oldum. eve getirdiler hastalığı ki, hastalığı getiren aile bireyleri de mecburiyetten dolayı hastaneye gitmişlerdi. oradan kapıp getirdiler mikrobu.
bir yıldır gezmek için dışarı çıkmıyorum. sadece ihtiyaç doğrultusunda işimi görüp geliyorum. hastalık yine de beni buldu. ona rağmen yasak diyerek evde duruyorum. ancak dışarı bakınca milletin bu yasağı pek takmadığını görüyorum ve çıldırıyorum.
ulan sayın amına koduklarım (dışarıda sebepsizce gezenler) asıl benim bu yasağı sallamadan gezmem gerekir. bende kol kadar antikor var şu an. 4-5 ay boyunca bulaşma riski minimuma düştü benim için. yine de yasaklara uyuyorum. siz neyinize güveniyorsunuz? sizi geçtim de başkalarına bulaştıracaksınız yazık günah.
ama yok arkadaş ciddi söylüyorum ki ben enayinin önde gideniyim. başka açıklaması yok. yasaklara uymaya devam edeceğim. yasaklar bitince ise sikmişim evde otur tantanasını. yetti artık canıma. devletin koyduğu yasağa uyarım, önlem olarak gösterdiklerini uygularım ama artık bunların dışında kendimi kısıtlamam. *
1 adet oldu. yazıyla da bir. eee toplam iki etti demeyin sakın. bir dediysem birdir.
kısa sürdü ama ne yalan söyleyeyim onu hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. aşık değildim ama benim ilk sevgilimdi. ilk defa bir kızın elini tuttum. ilk defa lan ilk defa kabul gördüm. hayatımın en mutlu günüydü.
bu yıkıklık oluyor sanırsam. umrumda değil benim için güzel bir anıydı.
bu başlıkta değişik bir aşağılama var. ancak aşağılanan erkek mi bilemedim. "kezban dediği Türk kızları" yani Türk kızlarını kezban olarak nitelendirip onları bile tavlayamıyor. yani kızlar bu adam tarafından kezban diye aşağılanıyor. o da yetmezmiş gibi kızlar ikinci bir darbeyi de başlıktan yiyor. bu herif sizi bile tavlayamıyor. sizi bile... puu reziller gibi.
bir çok psikiyatrik rahatsızlık için kullanılabilen ilaç grubudur. mesela depresyon gibi. bazen gereksiz olur, bazen kötünün iyisi olur, bazense kaçınılmaz olur. iyileştirir mi? her zaman değil ama çoğu zaman demek daha doğru bir yaklaşım olur.
yurtdışında eğitim vermiş hocalarıma bu konuyu sormuştum zamanında. bana söyledikleri çocuk üzerinde herhangi bir sorun gözlenmediği yönündeydi. ayrıca eşcinsel ailede büyüyen çocuklarda da eşcinsellik görülür gibi bir iddiayı ortaya atabilmek için elimizde sağlam kanıt yok.
Türkiye'de sorun olur mu? çocuk için kesinlikle sorun olacağını düşünüyorum. ama sorunu yaratan etmenin çevresel olacağı kanaatindeyim. çevresel derken aile değil, ailenin dışındaki çevreyi işaret ediyorum.
söz konusu bu çevrenin o çocuğun ağzına sıçacağına adım gibi eminim.
şu lgbt'nin mantığı "kimse kimsenin bacak arasına karışmasın" değil miydi? galiba öyleydi. ama şimdiki durum "istediğim gibi sikişirim" gibi bir şey oldu. çarpıtıldı, boku çıkarıldı. insanlar da sinirleniyor haliyle. sinirliler çünkü korkuyorlar. yanlış geliyor. kendi doğrularımızı başkalarına dayatmak yerine, herkes sınırı aşmadan kendi doğrusunu yaşasın diyemiyoruz.
peki tamamen almıyorsa, sadece kısaltıyorsa? yani bacakları kendilerini orman olarak değil de, normal miktarda biraz kıllı bacaklar olarak ifade ediyorlarsa? yine de vurduruyor mudur o erkek?
genel olarak baktığımda asalım, çükleri keselim diyenlerin entryleri artılanırken, idamın, bizimki gibi adalet sistemi sağlıklı çalışmayan bir ülkede neler yapabileceğini yazanların entryleri eksilenmiş. o adamlar tecavüzcüler haklı demiyor ki. ülkedeki adalet sisteminden bahsediyorlar. idamın olası etkilerinden bahsediyorlar.
işte bu öfkedir bence. tecavüz gibi bir vahşeti kınayan insanların, adalet adı altında kendi vahşi yanlarını yazıya dökmeleridir.
düzgün çalışan bir adalet sistemi olduğunda idam etkili bir caydırıcı olabilir. ama sistem düzgün olmalı.
seksi olmak değil de güzel olmak diye yorumladım ben. olayı daha geniş bir açıdan da değerlendirmek gerekir zannımca. mesela toplumun dayattığı kurallar gibi. "kadın güzel olmalı" veya "güzel kadın avantajlıdır" gibi mesajları neredeyse her mecrada insanların gözüne sokuyorlar.
haberleri ele alalım. ünlü olan bir kadının haberi yapılırken güzel oyuncu, başarılı ve güzel iş kadını gibi sıfatlarla tanıtılıyorlar. "güzel" kelimesi yapıştırılıyor. onu tanımlayan bir ifade olarak etiketlendiriliyor. reklamlara bakınız. zaten reklamlarda ve müzik kliplerinde kadının rolü ortada. yalnızca görsellik. mümkünse göze hoş gelecek şekilde görsellik.
kadın erkek için giyinir veya kadın kadın için giyinir olayları belki de doğrudur bilemem. ama şunu gözden kaçırmamak gerekir ki bazen insan yaptığı şeyleri neden yaptığını çok düşünmez. bir şekilde öyle öğretilmiştir. o da öğrendiği, alıştığı davranışları, çoğu zaman farketmeden ve genelde de sorgulamadan devam ettirebilir.
kendimi meriç hissettim. kızlar mesaj atsın lütfen. özele gelirseniz sizi itinayla tersleyip geri çevireceğim haberiniz olsun. bu kadar meriçlik bana fazla çünkü.