vibratörler artık erkeğin cinsel işlevselliğini tahtından alacak konuma gelmekteler.
yakın gelecekte kadının kulağına fısıldayacak vibratörler.
kadınla iletişim kuracak,
isteklerini yerine getircek,
duymak istediklerini söyleyecek,
yeri geldi mi hard yeri geldi mi soft bir deneyim yaratacak,
kadının moodunu anlayıp ona göre titreşimini kotrol edecek akıllı vibratörler ortaya çıkacak.
kadın da neden bu dingillerin ağzının kokusunu çekeyim diyecek verecek parasını bakacak keyfine.
Birazdan yazacaklarım hiçbir dayanağı olmayan düşünsel ıkıntılardan ibarettir.
Doğal seleksiyonun hükmü hümanizm gibi akımlarla ve de evrensel insan hakları beyannameleri gibi safsatalarla insanlar üzerinden kaldırılmıştır.
Biyolojik olarak yok olmanın anlık olarak gerçekleşmesinin önüne geçilerek, söz konusu biyolojik varlığın ölümü, yararı çerçevesinde zamana yayılmıştır.
Açmak gerekirse bireyin biyolojik varlığınının bir ya da birtakım insanların rahatı ve ferahını sağlamak amacıyla bir süre hayatta kalması gerekmektedir.
Aslında, doğal seleksiyon biyolojik niteliğini kaybedip idealleri ve zihinsel güçleri zayıf olanların yok olmaları yerine güçlüler tarafından kullanıldığı başka bir şekle evrilmiştir.
Yeni şeklin farkı şudur; zayıf olan biyolojik olarak yok olmayıp, biyolojik olarak yok olana kadar kullanılmaktadır.
Buraya yazmayacağım gerekçelerle beraber bu durum taciz, saygısızlık, gereksiz şiddet, haksız şiddet, kirlilik gibi şeyleri beraberinde getirmektedir.
Ama bu durum çıkmaz bir sokak değildir, yapılması gereken doğal seleksiyonun işlevini kaybetmesinden ötürü yapay bir seleksiyona gidilmelidir.
Evet evet yanlış düşünmediniz idelleri ve zihinsel güçleri zayıf olanların biyolojik varlıklarının yapay olarak yok edilmesinden bahsediyorum.
bu vatan için ölmek, öldürmekten daha kolay benim için galiba. o durumda onlara ben kurşun sıkamazdım, askerimize dirayet ve sabır dilerim gerçek anlamda zor iş insan öldürmek ne kadar kahpe olduğunu bilsen de.
güzellik ve sevgi birbirlerinden doğan şeylerdir, aslında biraz güzellik mi sevgiden doğar sevgi mi güzellikten doğar gibi bir sorunla karşı karşıyadır bu ikisi arasındaki ilişki.
bence:
güzellik ve sevgi ilişkisi; insan güzel oldukça sevilmez, sevildikçe güzelleşir.
göt kelimesinin aforizma oluşturmaya çok yatkın bir kelime olduğundan bu kelimeyle bir çok aforizma oluşturulabilir.
örneğin;
ne yana dönersen döne götün hep arkada kalır. (anonim)
nereye gidersen git götün hep seninle gelir.
göte kaş göz çizsen de göt yine göttür.
götünü kollarsan götünde seni kollar.
götün ne kadar büyükse o kadar fazla götsündür.
....
ayrıca (bkz: göt kadar) deyiminin yerine geçebilecek daha anlamlı bir söz var mıdır? alakası olmamasına rağmen deyimin ifade ettiğini ne de güzel açıklar, bu konuda büyüleyici bir yeteneğe sahiptir.
Zallın bir yazara seri olarak artı oy vermesi durumdur.
bugunlerde başıma geldiğini düşündüğüm durumdur.
toplam 4 entry toplayabilmiş ve gündemden düşmüş bir başlığın bir entrysinin bir gün içerisinde 8 kere artı oy alması beni böyle düşündürmeye sevk etmiştir.
zall bir kere oylayınca 8 keremi artı geliyor acaba diye de düşünmedim değil.
ahlak penceresinden baktığımızda kulağa hoş gelmeyen bir eylemdir. neyse bu pencere sadece sözde önemli olan bir penceredir, russell "insanlığın iki türlü ahlakı vardır, bir sözünü edip uygalamadığı, bir de sözünü etmeyip uyguladığı" diyerek ahlak kavramının konu üzerindeki etkisini bizlere özetlemektedir.
--spoiler--
Elmalılı 3:78 - Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Halbuki o, kitaptan değildir. "Bu, Allah katındandır." derler; oysa o, Allah katından değildir. Allah'a karşı, kendileri bilip dururken, yalan söylerler.
--spoiler--
4 yıl önce alexandra stan'ın lolilop şarkısını dinlediğimde "bu kadın çok çirkin dans etmesini de bilmiyor ama şarkı güzel" diye yorum yazmıştım.
Mr. Saxobeat Million lemonade gibi hit şarkılarla sürekli yükseliş gösteren stan bu son şarkısıyla beni adeta büyüledi çok daha iyilerini göreceğimi düşünüyorum.
fakat;
islamla ilgili doğru bir bilgiyi bildiği şekliyle tarafsızca yazan, yalnız altına "not olarak" ateist olduğunu belirten yazara artı oy veren ve müslüman olduğunu iddaa eden yazar problemlidir.
açalım;
şimdi ateist yazarın onu oraya yazması mıdır önemli olan yoksa buna inanması mıdır?
inanmadığı şeyleri yazan bir adama sen nasıl artı oy verirsin bre mümin! hadi geçtim "biliyor" ama ateist dersen, bu çelişkili adama sen nasıl oy verirsin bre müslüman! onu da geçtim bu adam islama inanıyorsa ve çoğu şeyi bildiği halde ateist görünmeye çalışan bir adamsa sen bu adama nasıl artı oy verirsin bre insan!
tanrı'nın tüm güçlerini kaybedip insan olarak aramıza katıldığını, cennet ve cehennem kavramıyla beraber bütün ileri sürülen tanrısal süreçlerinde tanrının güçleriyle beraber ortadan kalktığını, yalnız evren'nin eski işlevini sürdürerek hayat'ın kaldığı yerden devam ettiğini ve ölümden sonra "varlığın" yok olduğunu düşünelim.
aramızda biz gibi dolaşan tanrıya kim saygı gösterir, kim onu sever, kim onu barındırır?
tanrıyı savaşlar ve üzüntüler yüzünden hafifletici sebepleri göz ardı ederek yargılar ve idam ederiz
buna eminim.
çünkü her zaman olumsuz şeyler daha fazla görülür.
oysa tanrı size onu idam etme kudretini bile vermiş olandı.
tanrı'nın facebook kullanıcısı olduğunu düşündüren durumdur.
milletini bilmeden "milliyetçilik" oynayan insanların facebook, twitter gibi sosyal medyadan "vatan kurtarma" gayretlerini 'kismen' de olsa saygıyla karşılamaya çalışıyorduk, tam bu duruma alışmışken facebooktan ibadet eden insanlarla karşılaşınca "internet" denilen bu icadın mübarek olduğunu düşünmemek imkansız hale geliyor.nitekim insanlarımızda bunun farkına vararak "dua"larını secdeye kapanarak değilde klavye başına geçerek yapıyor.kim daha çok besmele paylaşıp beğenilirse o "takva"da üstün sayılıyor, kim allah cc adlı facebook sayfasını beğenirse o cenneti garantiliyor ve islamın koruyuculuğunu ahlakın koruyuculuğunu üstleniyor.
e-ibadet adlı bir site var mı yok mu diye kontrol etmeye cesaretim yok ama yoksa da, yakında çıkar bundan da şüphem yok.
Ömer Sami Coşar (1919-1984), istanbul'da doğdu. ilk ve ortaokulu Saint Joseph'te okudu. Lisenin ilk iki sınıfına Paris'te Janson de Sailly'de devam etti. 1940 yılında Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Anadolu Ajansı ve Son Posta'da gazeteciliğe başladı. 1947 yılında Cumhuriyet gazetesine geçti. 1950-1960 yılları arasında bu gazetede dış politika yazarlığı yaptı."Siyasi icmal"ler yazdı. Bir süre yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. 1958-1960 yılları arasında Yıldız Harp Akademisi'nde dış politika konferansçısı olarak bulundu. i.Ü. Gazetecilik Enstitüsü'nde "Meslek Ahlakı" dersleri verdi. 1960 yılında Milliyet gazetesine geçen Ömer Sami Coşar, 1961 yılında basın temsilcisi olarak Kurucu Meclis'e girdi. 1964 yılında Kıbrıs olayları sırasında adada bulundu. 1968-1969 yıllarında bir süre Yeni istanbul gazetesinde çalıştı. Gazetecilik yaşamını daha sonra Milliyet gazetesinde sürdürdü. Türkiye'nin yakın tarihiyle kitap ve ansiklopedi çalışmaları yaptı.
istanbulun ani değişimlerine akıl sır ermiyor cancağızım, ne zaman seni sırılsıklam edeceği, ne zaman ısıtacağı, ne zaman tir tir titreteceği hiç belli olmuyor. belki de ben bu yüzden bu kadar çok seviyorum istanbul'u, kadınlara benzediği için.
bir gün dinin, bilimin kismen de siyasetin ayni amaca yönelik, hedefinden sasmis veya saptirilmis olgular oldugunu herkes anlayacak, o gün de bunlarin bugünkü islevinde, yerlerinde bir baska benzer bir sey olacak.
Acaba, bu hep böyle mi sürecek?
Siyaset dindir, din siyasettir, din bilimdir, bilim din(i)dir, din ve bilim siyasettir. Hepsi kötüdür.(cünkü sen kötüsün)
Eger K.Marks'i dogru anlayabilmissem, yaklasik bir bucuk asir önce degil de bugün yasasaydi "religion is the opium of the people" yani 'din toplumun afyonudur' cümlesi yerine; "din, siyaset ve bilim toplumun afyonudur" derdi.
Baselde profosör olmayi tanri olmaya yeğ tutan Nietzsche'yi istedigi bu secenekten ali koyan neydi?
Kendi söylemiyle evrenin olusumunu yarida birakma bencilligini kendinde görememesi, sonucunda bilimin ve dinin dogmatik evren tasfirlerinden ve dogmalarin bütününün kiskacindan kurtulmak icin sectigi nihilist düsünce sistemi; ergenekon efsanesindeki daglari eriten türklerin saf bir iradeyle olusturulmus yolun dogru yol oldugunu düsünmeleri gibi. Tanri öldü! Onu siz öldürdünüz, insanlarda ölüyor onlari da siz öldürüyorsunuz.
Bugün bilimim insanliga hizmet ettigini düsünmek, bilimin dolayli olarak sirtlarindan gecindigi, afrikadaki insanlari insandan saymamaktir.
Dinin ahlak düzenleyici ve yol gösterici oldugunu düsünmek; mistik bagliligi ve ayni zamanda suc ve kaos ortaminin en fazla oldugu ortadoguyu gözardi etmektir.
Siyasetin, cözüm ürettigini ve bir halk için ideal düzeni sagladigini düsünmek, spesifik olarak söylüyorum, Türkiye'yi görememektir.
Senin sen oldugunu, benim de ben oldugumu düsünmekse aptalliktir.
Ülkemizde peşinden gidilen milliyetçilik kavrami ile Atatürk ilkelerinden biri olan "milliyetçilik" arasinda uçurumlar oldugunu görmek hiç zor degil.Birisi bagdastirma üzerine kurulu bir anlayişken öteki ayriştirma rolüni aktif olarak yerine getirmekte.Bugün ülkemizde güdülen milliyetçilik anlayişi; Atatürk milliyetçiliginden uzak ayriştirmaci bir tutum oldugunu söylemek su götürmez bir gerçek.Sürdürülen bu milliyetcilik anlayisi kendi icerisinde de samimiyetsiz ve tutarsiz.Ayni zamanda akil ve mantik ilkelerinden uzak, duygusal bir yaklaşim.
Ne yaptigini bilip, neden yaptigini bilmeyen insanlarin, ateşli ve şiddet dolu düşünceler barindiran gruplarin, irksal bir meselede gürleyip tozu dumana katariz edasi veren topluluklarin boş bir okadarda nahoş tutumudur.
Bugünkü milliyetcilik anlayisi; katil bir zihniyetin katil bir çocugudur. 19 ocak 2007 yilinda bu zihniyetin kurbani olmuştu Hrant Dink oysa son yazisinda "kendimi güvercin gibi hissediyorum... Bu ülkenin insanlari güvercinlere dokunmaz" diye yazmişti Agos Gazetesi yazari.Neden öldürüldü Hrant? Sadece fikirleri vardi.Fikirlere kurşun sikmak ne kadar dogru? Bu cinayeti işleyen milliyetçi anlayiş Hrant'in öldürüldügü gün milletimiz ugruna yapilmiş bir eylemdir dedi ve destekledi.
Bugun 3 Eylul 2012, Beytülşebbapta on vatan evladi şehit edildi haberi düştü medyaya.bugun yarin toprakla buluşacak gencecik on bedenin katillerini, annelerinin yüreklerini yakan, eşlerinin yataklarini soguk birakan, beyinlerinin irzina geçilmiş itleri kucaklayan adamlari neden görmezden geliyor bu milliyetçi zihniyet?
Hicbir zaman desteklemeyecegim bir durum bir insana suikast girisiminde bulunmak ama sen gel, Hrant Dink'i fikirlerinden dolayi öldür, milletine kurşun sikan insanlarin eylemleri karşisinda; " ya Allah bismillah Allahùekber ", " şehitler ölmez vatan bölünmez nidalari disinda bir eylemde bulunma, duyarsiz kal.sen biz daglarin kartallariyiz diyen militarist ruhun savunmacisina zihniyet olarak tepki olacak bir eylemde bulunma ama bir güvercini vur.
Çelişki ve samimiyetsizlik bu milliyetçilik anlayisinda açik ve net olarak görülmektedir.
ateizmde tek kural vardır "tanrı yoktur", inanmamanın dışında başka bir zorunluluğu yoktur ateist kimsenin.
herkes camiye giderken hadi sen de gelsene denildiğinde insan neden ben ateistim der? ya da herkes oruç tutarken kişi, tutmamak için neden ben ateistim der? demese de kimsenin onun ateist olduğunu düşünecek durumu yoktur.
aslında bunun nedeni çok net ortadadır;
ateist olmayan kişi ile ateist olan kişiyi birbirinden ayıran fiili şeyler mevcut değildir.
ateist de camiye gitmiyor, çoğu müslüman da
ateist de oruç tutmuyor, çoğu müslüman da
ateist de haram yiyebilir, çoğu müslüman da yiyor
ateist de zina yapıyor, aynı şekilde çoğu müslüman da
ateist de içki içip sarhoş oluyor, aynı şekilde çoğu müslüman da.
şimdi ateist ne yapsın bu müslümandan kendini ayırmak için?
tabiki bastıra bastıra bağırsın ben ateistim diye, çünkü fiilen o müslümanla arasında hiç bir fark yok, tek fark birinin ben müslümanım demesi diğerinin ben ateistim demesi.