- bu mu, bütün olay bu mu?
+ evet, ne var ki?
- ne bileyim filmlerde daha bir değişikti ama?!!
+ film hilesi onlar, ben araştırdım, maket onlar, bilgisayar efekti...
- ben de bunu yiyeceğim yani?
+ e, efektif olarak evet...
yapılırken yakalanılmadığı sürece gerçekleşebilecek durum olduğundan ve yakalanırsa aldatılma olacak olduğundan evliyken var olmayan, bekarken ise gerek olmayan, ironilerle dolu, sarmal bir kavramdır.
kravatli ve popyonlu avrupa mukallidi tarikatciler ve klupculer tarafindan putlastirilan; tesbihli ve takunyali arap mukallidi tarikatciler ve mezhepciler tarafindan lanetlenen; cikarcilar, yeniceriler, kazaskerler, hortomcular, turk irkcilari tarafindan ismi mide bulandiracak derecede istismar edilen; peygamber dahil nice dinadamini ve evliyayi putlastiranlar tarafindan "put" diye yaftalanan; tapanlari tarafindan tabulastirilip mezari kabelestirilen turk devlet adami icin kullanilan sifat-isim.
"egemenlik kayitsiz sartsiz milletindir" diyerek babadan ogula gecen kokusmus saltanata ve kendilerini "allahin yeryuzundeki golgeleri" sayip yeryuzunu karanliga ve kana bulayan ve kardes katlini kutsayan seytani hilafete son veren; matbaayi 300 yil boyunca "haramdur" diye anadoluya sokmayan cehalete ilmin mesalesiyle meydan okuyan; "idarei maslahatcilar esasli devrim yapamazlar" ve "turkiye muritler ve meczuplar ulkesi olamaz" diyen cesur ve devrimci devlet liderine verilen ad.
vizyon, misyon, karizmatiklik, liderlik ışığı vesair olmadığı söylenegeldi her zaman kendisi için..pasif bir siyaset anlayışı olduğu söylendi..muhalefet olarak sadece elinde dosyalar ile yolsuzluk ortaya çıkarmaktan başka bir şey yapmadığı söylendi..başkan olursa yapacakları, projeleri hakkında eksik bilgi verdiği ya da hiçbir bilgi vermediği, projelerinin tatminkar olmadığı söylendi..akp karşısında şansının olmayacağı söylendi..bazı akp fanatiklerince emekli şemsiyesi tipi siyasetçi olduğu bile söylendi buna rağmen ben kendisine güvendim, dürüstlüğüne güvendim, kendisine inandım..
çok uzun yıllardır siyasette var olmayan "dürüst siyasetçi" profilini "bülent ecevit" sonrası hak eden kişi olarak gördüm..tüm bu olumsuz yorumlara rağmen %40'lara varan oy oranı da sanırım pek çok insanın benim gibi düşündüğünü gösteriyor..varsın kazanmasın, en azından chp için iyi bir kazanım olsun, başkan olsun, baykal'ı alsın götürsün buna da razıyım..
türkiye'de bunu yapan, yapmakla övünen insanların çok da komik bir savunması vardır:
"e siz de atatürk'ü siyasete alet ediyorsunuz kardeşim!"
bunu söyleyen şahsın ayırt edemediği çok açık noktalar vardır. din denilen kavram insanın şahsi yaşantısını ilgilendiren, bireyle inandığı tanrı arasındaki tamamen manevi bir mevzudur. ve asıl ilginç olanı, siyaset gibi her üç laftan dördü yalan olan bir aktiviteye, tanrıyı ve saflıktan doğruluktan bahseden dini karıştırmak; tanrının adını kullanarak yalan söylemek, bu yalanlara kılıf uydurmak, çalmak, peşkeş çekmektir ki o dine yürekten inanan birinin yapacağı iş değilmiş gibi geliyor bana. zira yememesi lazım.
atatürk'ün siyasete alet edilmesine, atatürk üzerinden politika yapılmasına gelince..
bu cümle bir kere başlı başına yanlış ve imkansızdır. zira atatürk başarısını birinci dünya savaşı ve devamında kurtuluş savaşı'nda cephelerde ortaya koymuş büyük bir komutan ve türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu olmanın yanında, dünya tarihinin en etkin ve büyük siyasi figürlerinden biridir. zaten atatürk'ü tarihteki diğer büyük komutanlardan ayıran da ileri görüşlü, geniş vizyona sahip ve son derece kültürlü bir insan olmasıdır. bu özellikleriyle dünya siyaset tarihine de başarılı bir siyasetçi olarak geçmiştir atatürk. dolayısıyla böylesi büyük bir siyasi figürün, ki bu ülkenin kurucusu olan ve fikirsel anlamda da temellerini atıp rotasını çizen bir figürün görüşlerini savunan, dayanak ve çıkış noktası olarak kabul eden siyasi oluşumların olması kadar doğal bir şey de olamaz.
ülkemizde bunun ne kadar doğru veya içten yapıldığını tartışmıyorum, yapılabilirliğini açıklıyorum sadece.
benim fikrimce, putperestlerle müminler arasındaki klan savaşları sona erdiğinden kelli artık dine dayalı bir devlet anlayışı fikri son derece anlamsız, kullanışsız, çağdışı ve saçma olduğu gibi; politikalarını din üzerinden yapan, dünyanın güncel değişim ve gelişimini, gavurların katettiği yolu göremeyen, bu memleketin 1925 ve 1934 yıllarında çıkarttığı iki kanunla çözdüğü kılık kıyafet meselelerine takılıp kalmış ve bunu ısıtıp en büyük sorunumuzmuş gibi ortaya koyan politikacılara hala destek veriliyor olmasının da eğitim noksanlığından başka ifadesi yoktur.
dinin milletleri bir arada tutmada ne kadar başarısız bir siyasi malzeme olduğu da daha birinci dünya savaşı'nda olanca açıklığıyla görülmüştür**. hala da dünyada örnekleri görülmektedir.
"nazis: a warning from the history" adlı genel olarak insanların yönetim ne olursa olsun çaresizce boyun eğdiklerini kanıtlayan belgeseli seyretmemin ardından. temel soru olarak da şu soruluyordu belgeselde: adolf hitler aklını kaybetmiş olsun, çevresine de aklını kaybetmiş insanları toplamış olsun: nasıl oluyor da onca "normal" insan nazi partisinin önderliğinde insanları katledebiliyordu.
sorun şu ki günümüzün (son 2-3 yüzyılı kastediyorum) normal insanı zaten aile denen faşist kültür üretim mekanizmalarının arasına sıkışmış durumda. son aylarda bir dolu kitap okudum bu konuyla ilgili. stalin, hitler, mussolini, patton, öcalan, jukov, mannstein, barbie vb. gibi çok kan dökülmesine neden olmuş, kitleleri bir yere kadar harekete geçirip, ölüm noktasına sürmüş olan insanlar hakkında.
işin normal kısmı şu: komutan emreder, ordular bir o yöne bir bu yöne koşar. hedef vardır. alınır. savunanlar bertaraf edilir. madalyalar kazanılır vs. vs. vs.
genel olarak herman göring'in dediğine sadık kalırsak "bir insan neden savaşa girmek istesin ki? sıradan bir köylü, alabileceği en büyük ödül olarak kırılmamış bir kaç kemikle eve dönmüş olmayı neden istesin ki? genel olarak savaşı başlatan devletlerdir. halka tehlike altında olduklarını söylemek ve pasifistleri vatansever olmamakla suçlamak yeterlidir. komünist, faşist ya da kapitalist olsun, her ülkede işe yarar".
hitler kalabalığın başını öfkeyle döndürmüştü. insanlar zaten modern denilen aile yaşantısının kurbanıydılar. sevgisizliklerini ve nefretlerini kusacak yer arıyorlardı. hitler onlara şiddetlerini yöneltebilecekleri bir alan sundu: savunmasız kurbanlar.
bu savunmasız kurbanlar aslında ailenin işkencesiyle yüzleşmiş (kundakta ağlamaya bırakılmış her çocuk, anne babasından yardım dilediğinde ağlamaya bırakılan her çocuk doğal bir nazi partisi üyesiydi bu durumda) çocuklar şiddetlerini kendilerini savunamayacak durumda olan insanlara yönelttiler. bu kolaydır, basittir. kendilerini savunacak durumdayken şiddetle karşılaşanlar kendi kurban oluşlarını bastırmak istercesine kurbanlar seçer ve kendilerinde görmek istemediklerini diğerlerinde görmeyi yeğler. yani babanız size günümüzün başbakanlarına gösterilen şiddeti gösteriyorsa, siz de onu lanlı ulanlı çıkartacaksınız birisinden. psikoloji dengeye ihtiyaç duyar ve ne yazıktır ki bazı insanların denge duygusu bir kaç milyon insanı katletse bile yerine gelemeyecek kadar bozulmuştur.
adolf hitler, yosef stalin, benito mussolini vb. kendini doğa üstü sayan, ulaşılmaz sayan insanlar sorun değil; tedavi edilebilir. ya onların peşinden gidebilen güruh? onlara ne demeli? 15 milyon alman hitler'in peşinden öldüğünde küçüklüğüne dönen adolf sorumluluk almayı reddiyordu: "kendilerini savunamayan bir ulus iseler, ölümü haketmişlerdir". sanki onları peşinden savaşa sürükleyen kendisi değilmiş gibi. abdullah öcalan'ın lazkiye demeçlerinde bu korkulu hale rastlıyoruz: ben eskiden çok korkak bir çocuktum. sorun gördüğüm yerde 100 metre uzağından dolaşırdım.
toplumu yeniden yapılandırmak gerektiğini biliyoruz bugün. bugün, pkk şiddetine eklemlenip can almaya niyetlenenlerin, ibda-c altında toplanıp polis öldürenlerin;(otoriteye isyan, anne babaya nefret) polis öldürmekle devrim olmayacağını bilip de yine de polis öldürenlerin bir derdi olmalı.
baskın oran diyor ki "takım elbise giymek, üşüdüğünüzden değildir; bir mesajı vardır takım elbise giymenin". bugün birisi ben adolf hitler'i seviyorum, şiddet yanlısıyım, etnik temizlik yapmamız gerek diyorsa kesin birilerinden alınacak bir hıncı vardır.
gariptir, abdullah öcalan ilk dağa çıkma fikrini annesinden dayak yerken düşlemiş. kaç insanın hayatına mal olan bir intikam düşüdür ki bu; anneye, babaya, düzene, kenara itilmişliğe bir baş kaldırıdır.
adolf hitler'in babası şiddet düşkünü bir adamdı. çocuğunu su aygırı derisinden yapılma bir kemerle döverdi. yosef stalin'in babası da aynı şekilde şiddet yanlısı ve alkolikti. oğlunu dövmek için çağırıp sonra da sızıyordu. kasap klaus barbie'nin babası alkolikti, çocuğunu şiddetli şekilde dövüyordu.
aile kavramı bu şekilde devam ettikçe kurtulamayacağımız figürlerden birisidir.
kimsenin karşılaşamayacağı güçlüklerle karşılaşmamış, azimle savaşmamış ve çok karizmatik şekilde de uğrunda öleceği bir davası ne henüz, ne de daha sonra olmayacak kişiliksizlerdir.
zeki birisidir... hem zeki hem de kültürlüdür... vizyonu fazlasıyla geniş sorgulama yeteneği oldukça güçlü birisidir... ayrıca; "zeki insan, millete şebeklik yapıp insanları gülmekten koparan,sürekli espriler yapan eğlenceli kişidir" gibi düşüncelere sahip ortalıkta ahkam kesen kişilere inat gayet ukala ve katı bir duruşa sahiptir... nokta. evet.
bizlere kutup ayılarının vahşi yaratıklar olduklarını göstermiştir. ne güzel aslında coca cola reklamlarından onları gülen suraklı yaratıklar olarak tanımıştık, et yemezler, yeseler bile balık yerler tıpkı insanlar gibi. arada da coca cola içip gülerlerdi. ama hayır, onlarda saldırıyor ısırıyor parçalıyormuş diğer ayılar gibi. hani böyle peluş oyuncaklar halinde promosyon olarak satılanlardan olduklarını düşünmüşümdür hep ama öyle değillermiş, ada bize bunu gösterdi. ayrıca kutup ayıları kutupta yaşamaz tropikal bölgede yaşar.
KÜRT açılımı tartışmaları başlayalı ve "15 adamlı" Kürt Çalıştayı yapılalı beri herkesin hedefinde Deniz Baykal var.
DTP dahil herkes, Deniz Baykal'ı süreci baltalamakla suçluyor.
Hiç o kanaatte olmadığım gibi, tam aksi düşüncedeyim.
Terörün başladığı günden bu yana adını ister Güneydoğu sorunu koyun, ister Kürt sorunu, ne koyarsanız koyun, en doğru düzgün açılımları yapan, en cesaretli adımları atan parti hep SHP veya CHP olmuştur.
SHP, HEP milletvekillerini Meclis'e sokma cesaretini göstermiş, ancak o milletvekilleri bir çuval inciri berbat etmek için ellerinden geleni yapmıştır.
SHP'nin hazırladığı Güneydoğu raporları kadar sağlam içeriğe sahip raporları hiçbir parti hazırlamamıştır.
Bir dönem CHP'nin bu konuda tutarsızlığı olmuşsa da bugün için bu durum söz konusu değildir.
Bütün siyasilerin, DTP dahil bütün partilerin ve hatta Abdullah Öcalan'ın bile konuşuyormuş, öneri yapıyormuş gibi görünüp ağzında laf gevelediği şu günlerde en cesur adımı atan yine CHP Lideri Baykal'dır.
Bugüne kadar hiçbir siyasi lider, Baykal kadar açık konuşmamıştır.
Baykal'ın, "Silahlar sussun, affı biz gündeme getireceğiz" cümlesi, Cumhurbaşkanı Gül dahil bu konuda edilmiş tek içi dolu laf, tek somut adımdır.
Müthiş bir siyasi risk alan, güçlü olduğu Ege'de oy kaybına uğrama sorununu göğüsleme pahasına bu cümleyi söyleyebilen tek siyasetçiye, "Açılımın önünü tıkıyor" suçlaması yapmak haksızlıktır. Haksızlıktan öte terbiyesizliktir.
Baykal'ı suçlayanların, Baykal'ın yaptığı kadar açık, net ve cesur bir öneriyi masaya koyması gerekir.
Benim gördüğüm kadarıyla bunu yapan kimse yoktur.
Murat Bardakçı'nın dün çok güzel bir şekilde yazdığı gibi, bir taraf taleplerinin ne olduğunu söylemekten bile acizken, diğer taraf ise ne olduğunu bilmediği talepleri karşılayacağı yolunda boş vaatler verirken, ortaya çıkan anlamsız durum Abdullah Öcalan'ı bile "Beni DTP bile anlamıyor" diye çıldırtırken, günah keçisi olarak Baykal'ı bulanlara gülüyorum.
Ve Baykal'ı suçlayanlardan Baykal'ınki kadar somut bir tavır almalarını bekliyorum.
türk dil kurumundan fırlamış düzgün türkçesiyle, olayları kavrayış ve anlatıştaki müthiş yeteneğiyle gönüllere taht kurmayı başarmış nevi şahsına münhasır bir insandır. Dini konulara bu kadar takmasa on numara olacak.