"abi, etiyopya' dan adam çıkar mı? " şeklinde dengesiz açıklamalarda bulunurdum absürd mekanlarda fantastik adamlarla, elde biralar çatır çatır göt tokuştururken muhabbetin belini kırdık zannediyorduk. ta ki bu babayı dinlemeden önce. yanıldım.
çevremdeki herkese dinletiyorum, dinleticem. ilk dinlediğimde tanıdık geldi, dinlettirdiğimde tanıdık geldi. tanıdık geliyor takmayın yani.
ayrılmaz ikilidir güneş gözlükleri ve bayanlar. yağmurda çamurda, kıtlıkta açlıkta ve toklukta!
kadının en etkileyici silahı dudaklarıdır, diyorlar. külliyen yalan. en etkili silahı bir adet güneş gözlüğü.
katil bunlar, katil!
silah bence bir bayan için bir adet gözlük. en mancınınığı, en kaması, en uzisi ve en ama en boktan olanı. muhtemelen değil. kesin.
her çantada bir adet biber gazı ve bir adet güneş gözlüğü bulunmak zorunda. biri taciz etmek isteyene, diğeri ise taciz etmek istediğinde. eminim. iddiaya var mısın? hadım ne ya( !)
neyse, yine böyle yürüyorum kıbrıs şehitlerinde.hava bugünlerde bir bulutlu, bir güneşli, biraz kasvetini kaybediyo falan ya. ha işte tam da biraz güneş açtığı anda bütün çantaların içinde güneşi bekleyen; güneş gözlükleri çıkar hemen ortaya. herkes aynı anda dört( 4) hamle: fermuarı aç, gözlüğü çıkart, sağ elle saçı düzelt, sol elle güneş gözlüğünü tak.fermuarı aç, gözlüğü çıkart, sağ elle saçı düzelt sol elle güneş gözlüğünü tak. gözlerimin gördüğü her alanda bulunan her bayanda aynı 4leme ya; fermuarı aç, gözlüğü çıkart, sağ elle saçı düzelt sol elle güneş gözlüğünü tak. silah işte, silah o. fermuar sesleri müthiş bi armoni oluşturuyo. fakat taktıktan sonra avının kim olduğunu bilmeyen yükselen nihahahahahhaha nidaları bildiğin osssuruktan teyyare.
Oldukça, katillerin hedefi vurmak için tam zamanını beklemesi, zamanı geldiğinde silahını çekmesi gibi. gibi değil, kesin.
olay bakışmak, gözlerin sevişmesi ise Halbûki ne güzeldir paha biçilmemiş eşeksi gözlere bakmak. Çirkin olanı; mevsiminde takılmayan paha biçilmez gözlerin önündeki 300 400 kaymelik gereç. kışın yenen domat gibi be. Bu böyledir bence, kesinlikle!
bayanlar, Katil olmayınız. Ve sizler de, eşeksi göz dediysekte eşek gibi bakmayınız! ki bayanlarımız da saklamasınlar o eşeksi gözleri..
bu an öldürür adamı. tırnak makası ile doğrasalar beni daha iyi.
cüzdanın kıyısına, köşesine sıkışmış olan parayı, cayır cayır; " hassiktir ya, yedik mi lan parayı" şeklinde, kendi iç dünyandaki diyalogların arasında cebelleşirsin ya, koyan yanı da bu.
anı yaşa diyorlar ya, hadi amına koyim yaşa bakayım, hem koyayım hem yaşa;
soğuk bir kış gününde, parmağı kaldırdın, attın ilk adımını dolmuşa... karşında gideri olan bir hatun. önüne dikilip, attın cüzdana eli. çıkartıcan parayı, yok, para yok.
o an, soğuktan sıcağa adapte olmaya çalışan, hafiften nezleli burnun akmaya başlar. fena sinir eder. kambur vaziyeti aldığın dolmuşta, o sümüğü kızın kucağına damlatmamak için mi çabalıcan, yoksa cüzdanda var olan parayı deliğinden mi çıkartacan? ömür törpüsü, ömür.
en çok on saniye ararsın parayı. amma o on saniyede, kaygı dolu fikirler ardı ardına gelir.
-amk, nerden içtik o birayı ya,
-dalağına tüküreyim, girsene alman usulü hesaba. tek delikanlı sensin ya,
-kesin kahve aldığımda, geri parayı almayı unuttum. ibne kantinci,
-amk, zaten kızın hesabı ödedik. ve vermedi de, dolmuşa da rezil olduk.
sağdan soldan gelen, hafif falsolu kesişmelerin ve yardım eli uzatmak isteyen teyzelerin bakışları altında; kentkart ile nufüs cüzdanı arasına, sıkışmış parayı bulduğun an;
- len ibne şoför, al şuradan bi tane bornova. al bu da; hatunun parası, benden.*
şeklinde, diyolaglara sebebiyet verir. tamamıyla duygu patlamasıdır.
aman deyim, gaza gelmeyin.etmeyin,eylemeyin. *- kardeşim, yer boşaldı oturur musun? ileride trafik var, ceza yicez şimdi. *+ len sikko, al şu parayı da, cezayı da ödersin. ayakta takılcam ben( sanki, cüzdandan milyon dolar çıktı amk.altı üstü; 5 lira.)
öğrenciler de tabiki, öğrenci kartına monte edilecek resmi, evde kendileri çekecek, çekiyorlar.
adamlar örnek fotoğraf koymuşlar oraya. bizim insanımız halen sıradışılığını korumakta.
ben, annemle odada kıçımı yırttım, kamerayı oraya çevir, buraya çevir..
ibineler, sanki facebook' a fotoğraf çektiriyor;
kız arkadaşı, elemandan öpücük alırken, kesmiş kendini eklemiş oraya,
imo durur mu? tepeye komuş kamerayı, dudaklarını bükmüş,
bizim ibo' yu görmeyin; bir elinde tesbih, diğer eli rapçilerin yaptığı el hareketi(orta parmağı baş parmakla yapıştırmış: fecaat.),
kızların poşilerle verdiği inanılmaz pozlar...
hepsi birer roman tadında. ama en bombası yine metalci dostumun;
çekmiş metalci işaretli fotoğrafı, göndermiş salak. ağlıyo kartı vermiyolar diye. neden diye sordum; siyasi hareket yaptığın için, diyo. amına koyim, sorumlular bile ayrı roman ya, siktir et. o aptal, görevliler daha da aptal.
bu adamlar iş hayatına atılacak..of of offffff.
hadi, bakın dalganıza. biraz olsun, adam olun ya.
kendi hayallerini başkalarının gerçekleştirdiğini görünce, hatununun dönüp teselli ettiği yiğidin, avuntu sözleridir.
birader, eğer bizim gibi; orta gelirli, işten eve- evden işe modunda ebeveynlerin ve üyelerin yaşadığı çekirdek ailede üye iseniz, kaçınılmaz gerçektir hayal. hayal etmek, hayal dünyasında yaşamak... zevk verir, neşe katar.
--spoiler--
bana ah bi loto çıksa be baba, neler yaparım biliyor musun?
--spoiler--
çıktı amına koyim, tuttuk havadan bir hayal:
kordon tarafında gezerken hoşuma giden barı almak istedim. girdim içeri, barın amına kodum kodomanı oturmuş yeşil deri koltukta, yakmış cohiba' yı cayır cayır tüttürüyor. satılık mı dedim, evet dedi. 1 veriyordum 1.1, istiyordu, al şu 1.2'yi toz ol dedim. bastım hava parasını, verdim vergi numaramı aldım barımı. döşedim, toparladım, boyadım. al-verlerle, ali cengiz yapmadan kaptık dedim barı. evet, hayallerimdeki gibi dedim.
daha barı ilk işlettiğim gün, barı kapatmaya yakın, garsonlara; hadi çıkın ben kapatırım, dedim.
garsonları sikeyim, hayallerimi gerçekleştiriyorum.
ışıkları loş kıvamına çevirdim, iki tane viski bardağını hazırladım, çağırdığım sevgilim de gelmek üzere iken, açtım flowers in december ile başlayan playlisti, elimdeki viski bardağı ile hatunu beklerken; dalgalarla duruldum.(kordon da ya burası)
en son, onun kollarında; portishead/ road' ı hatırlıyorum..
ama yedi yıl önce, okuldan arkadaşlarınla kurduğun hayali canlı olarak ve başkası tarafından icra edilmesi koyuyor adama. öyle böyle değil. bi de görüldüğünde ve yanında o hayalinin içindeki sevgilin varsa; yiğidi, gamdan önce yıkar. ibne; sol elde sigarası, barında loş ışık modu ve sağ elinde viskisiyle tam manasıyla; çalmış hayalimi, göt!
görüldükten sonra avuntu bekleyen sevgilisini, ikna etmeye çalışan sevgili:
- aşkım ya, onların parası varsa bizim de hayallerimiz var. sen kuruyon, onlar çalıyorlar. hem bazen hayal kurmak, yaşamasından daha zevkli oluyor. sen de onlardansın. hisset hayallerini, gerisini ...
facebook denen arkadaşlık sitesinde kızların bayağı bayağı uyguladıkları, uygulama.
baba eskiden el falı vardı. sevgilinle kordon civarlarında gezerken, gülcü teyzem yaklaşır; fal bakayım sana be evlâdım. eline bakar bakar, götten sallamasyon bişeyler uydururdu;
- bak çizgilere; yol var evladım sana.
+ yolunu sikeyim gülcü teyzem. kaçta yiyişelim şurada kızla.
- aaa! sikişin isterseniz banane ya.
+ terbiyesiz falcı.
en kralı; kahve falı var. sokayım facebook' a.
kızlarımız bir de; bugünkü falım şeklinde paylaşıyolar. ulan senin falın bu, banane. ben senin falınla mı fallanayım, falındaki behlül mü olayım?
üşenmedim, okudum bir iki tanesini;
" canınızı sıkan küçük bir sorununun huzurunuzu bozmasına izin vermeyin"
hep klişe olmuş şeyler. klasik falcı yalanları.
ama en bombası da; şişman kız arkadaşıma gelen falcının tokat gibi falı:
" yeme içme alışkanlığınızı değiştirerek kilonuzu kontrol etmeniz mümkün."
ulan, annesi babası söylemeye çekiniyodur kıza, sen kalk duba gibi olmuşsun de. durur muyum ben. altına yorumu patlatırım:
- her falcı doğruyu söyleyecek diye bişey yok nazan. ama falsız da kalma.
+ bu akşam bize gelir misin?
- bi saniye, ben de falcıma,falıma baktırayım.
yanlızca; fallardaki yalanlarınızı sikeyim. nazan sen de bi offline ol git ya, titretip durma msn' i gecenin bi vakti.
insanın hayat dersini aldığı öğretmeninin ismidir türkiye. hiç derslere geç kalmayan bir öğretmendir. doğru anlatır her zaman. fakat doğruyu, yanlış anlama zorunluluğunu hisseden talebeleri olduğundan, başarısız bir öğretmen olarak görülür. eee talebenin başarısızlığı, öğretmenin başarısızlığı. seviyorum tüm öğretmenler gibi türkiye' yi de.
alttan ders alma, dersi geçme gibi zorunluluklar olmadığı gibi belirli kriterleri yoktur. ömür boyu devam eder öğretim. diğer dersler gibi değildir, kalıplaşmış bi sistemi yoktur. derslerde hoca küfreder, milyonlarca sınıfı vardır. o sınıflardan birinde;
öğretmenin anlattığı en basit konu ve sınıfın büyük bir bütünlüğünün yanlış algıladığı konudur. konuyu yanlış anlamanın sebebi türk insanın pratik zakası ve olağanüstü becerilenden kaynaklanır. aslında, hak kelimesinin tanımını da yapmıştır öğretmen dersin başında. tıpkı başlıktaki gibi. sınıfta anlamayan var mı diye sormuştur herkeslere, herkesler; "evet örtmnim" şeklindeki samimi cevaplarıyla öğretmenini kandırmışlardır. öğretmenlerin çoğunun kullandığı; " beni kandıramassınız, şu an sadece kendinizi kandırıyosunuz" cümlesinin de yaşanmışlığını sere serpe bir şekilde ortaya koymuştur.
öğretmen yaşanmışlıklardan örneklerle gitmektedir. " bakın çocuklar ileride birgün dolmuş şoförü olursanız fazla yolcu bindirmeyin. küfür yiyerek para kazanamassınız. birkaç sefer daha fazla yapın ama küfür yemeyin" örneğiyle derinlere girmiş bile birinci ünitede.
ama nerede bu ünitenin tanımını anlayan dolmuş şoförü. hepsi anlayıp, anlamamazlıktan gelen. dersten çıkıp dolmuşla eve gitmek istediğinde hemen karşılaşırsın; onüç kişilik dolmuşa otuz kişi bindirir götelek. "abi bu ne ya nefes alamıyoruz", veya çömelin dediğinde " amına koyarım ha! yahu pantolonu düşük bel ya, nasıl eğilsin kız arkadaşım" isyanlarını da hemen bastırmayı bilirler. "amına goyim zaten sizi düşündüğümüzden bindiriyoruz" şeklinde cevapla yaklaşacığından, hassiktir len deyip, dolmuştan inince gelen tükürüğünü, yere atmayıp alnına yapıştıracan.ertesi gün hocaya; " hocam bir önerim var; böyle dolmuş şoförlerine sürekli birinci üniteyi tekrarlatacaksın. okumanın yaşı olmaz, okusun ibne." öğretmen; "hayır, sınıf tekrarı yok" deyip sınıftaki diğer talebelere söz hakkı verme cabasındadır. ama sınıf tekrarı olsaydı böyle olmayacaktı. neyse, durmak yok. derse devam.
öğretmen birinci örneği ile ilerişi görüşlüğünü ortaya koyduktan sonra, kendini durduramaz. gaz bombası halinde ikinci konuyu patlatır; "onun bunun sırtından hak kazanıp ön sıralarda yer aldığınızı sanmayın." sınıf ayaklanır. herkes birşeyleri ortaya atarak, kendi hakkını ispat etmek peşinde. öğretmen tebeşirli ellerini silkerek, "susun sikmeyim belanızı" demesiyle, ön sıralardaki tanju söz hakkı ister.
tanju: öğretmenim benim babam, taşeron firma sahibi. biliyorum milletin hakkını yiyor, alt yüklenici yani. ama alttan alltan iyi para koyuyor yastık altına. benim bu yastık altında hakkım var mı? babam var diyor da. ama ona bu hakkı veren kendi değil. ayrıca ben de ön sırada oturuyorum.
öğretmen: rahat rahat am üstünde fındık kırabilirsin, onca işçinin hakkını sikine taşıyarak; kır bütün hepsinin belini.
öğretmende suç. bu çocuk gider, kırar fındığı. kabuklarını da çöpe atmaz. öğretmen; " baban lale, işveren lale bahçesi" dese idi, çocuk o tatlı paraya alışıp, kırmazdı fındıkları. öğretmen yanlış yöne eğmiş ağacı. tüm suç türkiye adlı öğretmenin.
gaz bombası haline gelen öğretmen ceketinin düğmelerini ilikleyip, sınıftan izin isteyerek tuvaletin yolunu, koşar adımlarla tamamlar. o da insan be, tabi sıçacak. belirli bir kriteri yok dediysek, osurmayıp sıçmayacak demedik.
on dakikalık aradan sonra sınıfa, tuvalette peçete bulamadığından ellerini dizlerine sürte sürte girer, paçasındaki boku görmeden. ön sıralardaki, papatya isimli zeki öğrenci öğretmenini uyarsa da, ters tepkiyle karşılaşır; " sizin sıçtığınız boka bastım böyle oldu" diyerek kapatır konuyu. ama gideremez kokuyu.
o koca ellerini tahtaya vurarak; " hadi toplanın artık, ikinci üniteye başlıyoruz. hadi, hadi, hadiii"
sınıflar; " binbir çeşit milletten insansınız. derdinizin- tasanızın çözüm ortağı olun, ayak bağı değil. savaşmayın, sevişin" nidalarıyla inlemekte. orta sıralarda uykudan yeni uyanmış, yanaklarında kazağının izi çıkmış fatma;
- savaşmayın kelimesini biraz açabilir misiniz?
arka sıralardaki gürhan porno dergisini sıranın altına koyup;
- sevişin derken ne demek istediniz?
hafiften kısık sesle; "kendi aranızda savaşmayın, sevişin. öyle gürhan' ın sırasının altındaki porno dergideki gibi değil, duygu bağbında sevişmek; sevin, anlaşın, sevilin." dersin ardından sınıftaki arkadaşlarla çıkıp alsancak' ta birer bira içip, ardından bir çorba yudumlayıp, biraz laflarız dedik. biraları içmek için gittiğimiz mekandaki garsona " bakar mısın?" şeklinde seslendiğimde, " ne acelen var, kaçtık mı amına goyim" cevabı aldım. hocamın dediği gibi savaşmayıp, sevişmeyi çözüm varsaydım. lale suratlı garson, getirdiği çişvari biralarla masada sinirleri daha fazla arttırdı. güzel garson arkadaşımız ; " bu biralar çok sıcak değiştirir misin" cümlesini çok görüp, diklenmesi bir oldu; " tipe bak ne anlarsın ki sen biradan" dediği an kulak memelerim beyaz kalmak üzre kulaklar kızardı. öğretmenimi seviyordum, sözünden çıkmamalıydım. ki zaten öyle oldu; seviştim. sonra ibne dediler, yavşak dediler aldırmadım. gidip öğretmenime açtım konuyu, ünite bitmemişken. öğretmenin " derde- derman olmuşsun olm" demesiyle, kambur olmuş sırtım ip gibi oluverdi.
abimle ertesi gün gittiğimiz derste hoca çok hassas noktalara dayandı. bunlardan biri de; " dağlara çıkıpta hak aramayın, eminim bunu yapacaksınız. yoksa ünite biri tekrar anlatmak zorunda kalıcam" görüşüyle birlikte, herkesin eller silahlara dadandı. muhammed eli belinde;
- benim abim zaten dağlarda; çoban.
çağan durur mu?
- benim abim de; terörist.
temel durur mu?
- kolbastı of' un.
yarım yamalak türkçesiyle helga durur mu?
- böyle almanya' da hiçbişey değil. siz de nasıl derler bilmem.
.
..
... yediler birbirini. öğretmen seyirci kalmayı tercih etti, seyretti. çok iyi öğretmen olan türkiye, o günden sonra derse ara vermiştir. derse ne zaman devam edileceği hakkında kesin bir tarih belirlenmemiştir.
derse ara verildikten sonra, başlayan dersin konusu yine; birinci ünite anlatılmakta. o gün bugündür ünite iki' ye geçemediler. hep birdeler.
türkiye anlattıklarını, sürekli yanlış değerlendiren talebelerinle dolu, bir dersin öğretmeni. ****
- ııııııh. yani; bence.
oniki yıl çingene toplumu ile büyüyen göçmen ailenin, göçmen çocuğudur.
izmir' de kuruçay' ı bilen bilir. tepecik' in üstü, boğaziçi' nin altı.* işte boğaziçi mahallesi. belki de izmir' in en berbat mahalllelerinden biri. orada oniki yıl yaşamakta, o insanlarla, o mahallede iyi-kötü anıların olduğunun göstergesidir.
müthiş karmaşık insanlara sahipler. sabah kavga edip, akşam düğünde ölene kadar birlikte oynayan, düğünden sonra yine kavga eden toplumdur. çingeneler sakızlara ve şaraba verdikleri parayı kenara atsalar en iyi orkestrayı kurarlar, eminim. tecrübelerim ve ispatlarım var.
düğünleri kendilerince çok eğlenceli. son model kırmızı bir polo gelin arabası, düğünün olduğu yere çekilmiş anlamsız bir branda, akşamüstü saat altı civarı başlayan bir düğün. ki bu düğün canları ne zaman isterse bitiyor. ee rahatsız olan yok. etraftaki evlerde o saatlerde ikâmet eden yok bizler hariç. çingenenin evini çingene de soyamayacağından sabaha kadar sürebilitesi oluyor. hiç mi yavaş müzik olmaz amına koyim. hiç mi o çıplak ayaklara taş batmaz. batmıyor, yavaş müzikte çalmıyor. deli gibi oynuyorlar, deli. kendi tarz müzikleri de olduğundan havalarından geçilmiyordu. düşünsene kibariye bile kuruçaylı mı tepecikli mi demiş. normal günleride, düğünlerden farksız değil. son ses arabada ve evlerde. o ses sistemlerine hayrandım onların. bangır- bangır çalıyorlardı. "amına koyim ferdi senin, bir bomfunk çalmıyorsunuz" isyanları hep yükselirdi.
çocukları ise pis hayatın, önceden bileti ayrılmış yolcuları. ortaokulu okuyup mahallede sürtmeye hazır aday hepsi. nasıl oradan pak bir şekilde ayrıldık, onu da bilmiyorum. sigaraya ve alkole bile oradan ayrılınca başladım. çocukluğumu siken bir eleman vardı; en traşı buydu, mahallenin cix çingenesi. adidaslarla, nike elbiseleri, altın kolyesi ile tam çingene. bizim göçmenlere sarkmaya çalışırdı bu ibne. cix ya bu göt. yüz bulamayınca bizimle kavga etmeye çalışırdı. cix olduğu kadar beceriksizdi de. futbolda bir türlü yenemezlerdi bizi. sikeyim seni cix çingene.
sabahtan akşama kadar sokaklarda, onlarla birlikte oynamak en güzel tarafı. gıdı denen yer varya, orada kat kat olan deri var. o kat kat olan yer, pislikten siyahlaşmış, bütün gün eve girmediğimden, ayak parmaklarımın arasında da siyah aralarına yapışmış, top-top kir vardı. sıçardı annem ağzıma.
kız çocukları ise felaket bunların. yüzsüz mü yüzsüz, güzel mi güzel, şopar mı şopar amına koyim. hiç ele avuca gelmiyorlardı. büyüyünce tiksinsen bile, o yaşlarda çevrende çingeneler olduğundan sike-sike bunlardı, kız arkadaşların.
erkeklerinden beter, kadınları. öyle bir küfür ederler kavgada, ağzın açık kalır, açık. en şaşırtıcı ve en sikici küfürü, amigo orhan' ın karısı şengül abla ve fatoş kavga ederken duydum:
- kocama söyleyim de seni bir siksin.
+ git ananı siktir sen ona .
- söyleyim de siksin siksin.
+ kapçıkağızlı siksin de, yarrağı amcık görsün. kokuşmuş amcıklı.
kapat oğlum gözlerini kapat. çok pis ağızlı bunlar.
nitekim senin benim gibi insan değiller. farklı hayat tarzı, farklı beklentiler. on parmağın onu aynı olmuyor birader.
pişman mısın diye sorsalar yaşadıklarından. katiyen hayır diyebilirim. samimiyetsiz arkadaşlarım olacağına, cix çingene kankim olsun, yeter bana.
fuchs' un selam albümünden, ceza ile yaptığı düet.
böyle bişey olsa da, bende büyük etkiler bırakan, eskilerin nefret grubunu aratacağı kesinlikle kesindir. albümlerini walkmande bir günde sayısızca dinlediğimden çok büyük etkisi vardır bende.
yer altında yaşamak hepinize çok koydu,
nefretten öncesi bide nefretten sonrası.
kısmı, en can alıcısıdır herhalde.
şarkıyı ilk duyduğumda camdan kafayı çıkarıp, bağırasım geldi. şimdi tekrar geldi isteğim:
korn vokali (bkz: jonathan davis)' in solo turu ve solo albümünün ismidir. tamamıyla ben bitmedim demiştir ki, bi o kadar da doğru söylemiştir. eşsiz olan sesini grubundan ayrı bir çalışma şekliyle gözler önüne sermiştir. arkasındaki tayfa da çok sağlam( piyano, keman vs.).
kendi grubuna ait olan (bkz: hey daddy) parçasını muhteşem yorumlamıştır.