dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama inanılmaz güzel konuşuyor; konuşurken verdiği eslerden tutun, vurgusuna kadar o kadar muhteşem bir konuşması var ki;
misal;
klasik bir ahmet çakar konuşması:
önce ortaya kısık sesiyle bir soru atar. bu soruyu sorarken öyle bir ses tonu kullanır ki konuya vakıf olmasanız bile sorduğu sorunun cevabını merak edersiniz. o an bir es verir. stüdyoda ahmet çakar'ın sorusu sonrası bir sessizlik olur, bir sazan çıkıp sorusuna cevap versin diye sağa sola bakar. tam da gürcan bilgiç'in dudakları kıpırdayacakken, o an ahmet çakar kendi sorusuna o güzel ses tonuyla kendi cevabını verir. başlar:
şimdi biiiiiiiirrr...
iki...
gürcan'ı da başkasını da konuşturmaz.
kimseleri konuşturmaz, sesiyle adamı susturur.
ve konuşurken ses tonu, vurgulamaları, esleri o kadar güzel bir ahenk içindedir ki saatlerce sıkılmadan dinleyeblirsiniz..
erkekte uzun saçın hastasıyım da ulan mehmet o saçlar uzatılır da karı gibi kat kat mı kesilir be güzelim?
perçem de mi bırakılır be şekerim?
oldu olacak maşa ile, bigudi ile sarsaydık o saçları;
lüle lüle yapsaydık...
ibne rolüne mi çalışıyordun o dönem anlamadım ki...
bir dönem böyle tiksindim senden de,
yakışıklı yaftası yiyen her yurdum erkeğinin ibnelik belirtileri göstermesinden böyle de tiksiniyorum ben işte.
yakışıklı demeyin şunlara. ciddiyim, bir marjinallik yaratma sevdasında türkü tutturmuş gidiyorlar sonra;
hele o bağrına kadar açık t-shirtler var ya v yakalı, göğüs dekolteli;
ona da gıcığım bak.
neyi gösteriyorsun şekerim?
ve neyi gizliyorsun?
senin meme uçlarını görüp tahrk mi olacaklar allah aşkına?
inanıyor musun lan sen buna?
meme ucuna kadar aç t-shirti, orayı kapat;
gösterip vermemek bu bizim hatunlara yaptığın, yazık, günah lan!
oturup ağız tadıyla bir bıçak sırtı izlemez oldum o hallerin yüzünden!
cidden tiksiniyorum.
ibne olma ihtimalinden tiksiniyorum.
evli barklı adamsın, yapma çocuğum!
emin çölaşan'ın bu yeni kitabının ismi uğur mumcu'nun cumhuriyetteki köşesinde yazdığı sesleniş* adlı yazısıyla benzeştiği için bambaşka yerlere çekilip farklı bir gündem yaratcağı da net.
(bu arada uğur mumcu ile emin çölaşan'ın çok iyi birer ahbap olduklarını ve emin çölaşan'ın da kitabına bu ismi verirken bir art niyet gözetmediğini belirtmekte yarar var.)
kitap, emin çölaşan'ın hürriyet'te yaşadıklarını, 30 yıllık gazetecilik mesleğinden nasıl kovulduğunu, kovulmasıyla ilgili kulisleri ve daha birçok şeyi; medya üzerindeki iktidar baskısından tutun da bu sebeple köşesinde makaslanan ya da yayınlanmayan bir çok yazısını da belgeleriyle içerecek.
kitabın yayınlanacağı tarihi iple çekenlerdenim, evet.
bize cihan'ın cihanlığından hiçbir şey kaybetmediğini gösteren maçtır.
yeşil-beyaz formalar ne de yakışmış benim cihanıma!
senin yanına servet ağabeyini de gönderelim mi?
o değil de;
benim sıkı bir galatasaraylı olan bülent korkmaz'a iki çift lafım var:
hani yağmur yağıyor seller akıyor dediğimizde zihnimizde tahayyül ettiğimiz bir arap kızı vardı ya heh ona benzeyen bir arap çocuğu var maçta, ismini bilmiyorum.
bülentçiğim, şekerim; o arap çocuğunu ikinci yarıda al sahadan, kenara çekip ofsayt nedir ne değildir, ofsayta yakalanmamak için neler yapılır, ofsayta düşmemek için rakip futbolcunun iki adım gerisinden topu kapıp hızla depara kalkacağını filan oturup bir anlatsan...
alsana bülent şu arap çocuğunu sahadan!
bir futbolcu nasıl olur da seri halde ofsayta düşer, işte bu arap çocuğu bunu somutlaştırdı.
neyse; güzel maç, ben çok eğleniyorum;
1-0 bursa alır maçı.
ağzıyla kuş tutup, tuttuğu kuşu rövaşata halinde gole çevirse futbolundan zerre zevk almadığım futbolcu şeysi.
ikinci bir necati.
rakip futbolcuyla karşı karşıya kaldığında tek bir çalımına, bir tek pressine tanık olamazsınız bu herifin;
ayağına top gelir dee.. ümit gol atar;
o da: gele de ata...
he bugünkü maçta lincoln sayesinde attığı gol şahaneydi hakkını yiyemem ama o gol öncesi kaçan penaltıyı da o güzel golün hatrına görmemezlikten gelmeseler de:
şu herife penaltı attırmasalar..