Canlı gözlemlerle Türkiye'de işçi sınıfı kültürünün puslu kalmış bir kesitini sunan, çarpıcı bir çalışmadır.
Dindarlık, işçilerin ve patronların üretim sürecine bakışlarını ve karşılıklı konumlanmalarını nasıl etkiliyor? Dinsel sosyalleşme, emek sürecinde tahakküm ilişkilerine ve politik hegemonyaya elverişli bir zemin oluşturuyor mu? Yasin Durak'ın Konya Organize Sanayi Sitesi'ndeki işçi-işveren ilişkileri örneğinde yaptığı araştırma, bu temel sorular etrafında bir tartışma örüyor. Dindar muhafazakârlık ekseninde sağlanan "ütopik uzlaşmayı" ve enformel ilişki ağları sistemini gözler önüne seriyor.
Bunun yanı sıra Durak, kültürel hegemonyanın meşruiyet çerçevesi içinde kalmakla beraber, işçilerin rıza ve tevekkül yerine açık veya gizli direniş mekanizmaları geliştirdiği anlara da dikkat çekiyor. Sınıf mücadelesinin "saklı" bir sahnesine dair ipuçları veriyor bize.
milliyetçiliğin kökenleri ve yayılması üzerine duran bir kitaptır.
BUGÜN içinde yaşadığımız dünya bir uluslar sistemidir. Çok değil, yalnızca 150 yıl önce, bugün varolan ulusal devletlerin yarısı bile henüz ortada yoktu. Son iki yüzyıldır milyonlarca insan, kendi uluslarına olan bağlılıkları nedeniyle başkalarına kin ve düşmanlık besledi, farklı ulustan insanları katletti. Bu bir yana, insanları bile bile ölüme gidecek kadar fedakar kılan bu bağlılığı, bir ulusa ait olma duygusunu nasıl anlayabiliriz? Benedict Anderson, milliyetçi siyasal hareketler üzerine yapılmış çoğu çalışmanın sormadığı bir soruya yanıt arıyor: Ulusların doğuşunu ve gelişimini, dinsel cemaatlerle, hanedanlıkların çöküşüyle, kapitalizm ve yayıncılığın gelişmesi, resmi devlet dillerinin oluşumu ve "zaman" kavrayışımızın değişmesiyle ilişkilendiriyor. Ulusu, kan bağı ve din gibi eski tip cemmatlerin yerin alan hayal edilmiş bir toplulk olarak ele alan yazar, milliyetçiliğin, ilk kez Amerika'da ortaya çıktıktan sonra emperyallist güçler ve nihayet Üçüncü dünya'nın anti-emperyalist mücadeleleri tarafından kopyalanıp çoğaltılabilir bir model oluşturduğunu savunuyor.insanlığı ve coğrafyayı ulusal sınırlara bölerek, herbiri kendinin "en eski ve en köklü olduğunu" iddia eden ve sürekli "dış düşmanlara" karşı bir "biz" kimliğiyle kendilerini meşrulaştıran ulus-devletlerden kurtulmak mümkün mü? Anderson, ulus ve milliyetçilik üzerine, resmi-tarihten gelen önyargılarımızı ve inançlarımızı sarsacak ve yeniden düşünmemizi sağlayacak tezleriyle, ilgiyle okunacak bir tarih sunuyor bize...
ortalama slav kadınların ve türk erkeklerin -göreceli olarak- iyi geçinmelerinin nedenleri şunlardır;
*türkiye çok ataerkildir. bir toplum çok ataerkilse eğer o toplumun kadınları da erkeklerden daha çok şey isterler, çok beklentilere girerler, çok talepkar olurlar çünkü ataerkil toplum erkeğe reislik görevi yükler, her şey reisten sorulur,bana şunu al benim hesabı öde denir çünkü kadın kendini geçindirmez, idare etmez. ama avrupa ve rusya gibi nispeten daha eşit cinsiyet ilişkileri olan toplumlarda erkeğin de o kadar görevi yoktur. onun için slav kadın türk kadını kadar talepkar olmaz, türk kadını kadar kıskanç da değildir elbette çünkü erkek o kadar da hayati bi varlık degildir o toplumda
*slav kadınlar türk kadınlarından daha güzeldir.
böylece, hem güzel hem düşük beklentili bir kadın seçmek elbette türk erkeğine daha kazançlı gelecektir. türk kadını eğer ve bi slav kadını kadar ilgi görmek istiyorsa, erkekten maddi ve manevi olarak daha az talepkar olmalıdır, kendi ayakları üzerinde durmayı, azla yetinmeyi, herşeyi erkekten beklememeyi seçmelidir -veya secemiyorsa bunu elde etmek için savaşmalıdır, bu bu kadar önemliyse eğer-. ve erkeği daha az kıskanmalıdır. güzellik konusunda ise yapılacak pek bişey yok.
tabi bu ortalama slav kadını-türk erkeği ilişkilerinin yumuşak karnı da yine bu ataerkilliğin tahakkümcü yüzüdür. slav toplumunda erkeğin kadın üstünde o kadar tahakkümü de yoktur, sözü geçmez o kadar. dolayısıyla slav kadını, polonyadaki kadar özgür olamayacaktır. bu uzun vadede boşanmalara neden olacaktır. slav-türk ilişkisinde bu temelde çıkacak uzun vadeli problemler,bana göre hemen hemen kaçınılmazdır ha 10 ay sonra ha 10 yıl sonra celişkiler keskinleşecektir. burada genelde, slav kadınının nispi bi ekonomik bağımsızlığı ve ailesi varsa boşanır gider ama boşanmaya gücü de yetmeyebilir ve açık kölelikten ev zenciliği diye tabir edilen altın kafes hayatına -yani nispeten erkeğin kazançlı bi sömürgesi olmaya- kadar bir eğride hayat sürdürür. sık sık bir kadın altın kafeste yaşamayı özgür ama fakir bir ormanda yaşmaya tercih eder, türk -ve dünya- feminist hareketinin tabiri cazise grev kırıcıları da bu kadınlardır işte. bu olgu, feminizmin de yumuşak karnıdır. her neyse konuya dönelim,
yani kısa vadede ve orta vadede slav kadın-türk erkeği ilişkisi çok tatlıdır. ama uzun vadede yıkılmaya neredeyse mahkumdur. ama, istisnalar var ve elbette kaideyi bozmaz. yani türk erkeği slav kadınıyla bir ömür paylaşmak istiyorsa o da bu derece tahakkümcülüğünü ve kıskançlığını lightlaştırmalıdır. bir ömür paylaşma gibi bi plan yoksa da zaten tahakkümcülüğün ve kıskanclığın da bir anlamı yoktur, hayvani dürtü olması dışında.
tabi antiparantez, işime gelen şeyleri ataerkilliten işime gelen şeyleri eşitlikten alayım -ne ayranım dökülsün ne popom ıslansın misali- anlayışların getireceği şeyleri de yukarıda yazdık. onun için erkeğimiz de kadınımız da ne olduğuna karar verse herkesin iyiliği için bu daha iyi olacaktır.
peki niye tam tersi olmuyor, yani slav erkeği-türk kadını ilişkisi o derece tutmuyor derseniz. bunun sebebi de yine türk kadınının daha az çekici olması ve daha çok beklentiye girmesi, türk kadının müslüman olmayan bir erkekle -uzun veya kısa vadeli- ilişkiye girmenin getireceği iç baskı ve dış baskı yani mahalle baskısıdır. slav erkeği-türk kadını ilişkisi olmuyor değil ama bu sebeplerden dolayı uzun ömürlü olmuyor ve daha gizli bi formatta geçiyor.
kendini ingiliz lordu zanneden poposu kalkıkların takıldığı Bi YERdir. onun için, SiKERTME Mi TROLLEME Mi ADI NEYSE ARTIK SONUNA KADAR HAK EDiYORLAR. ulunun trolleri bi işe yarasa da sikertse bu piçleri keşke..
porno sitesi. sevmediğin kesime söv, boşalıp çık. zihin otuzbiri.
yönetim güdümlü troll hesaplar da körüklüyorlar. sözde sağcı, sözde solcu hesaplarla kışkırtıp daha cok mesaj giri girilmesini sağlıyorlar. ceplerini dolduruyorlar. entry kalitesi mi, trollük ve orospu çocukluğu arasındaki ince çizgi mi, o da ne. chicago woman vardı eskiden, güya abd vatandaşı feminist, ama 12 saat boyunca uuldagdan cıkmıyo sonra baktık ki cihatçı bi entri girmiş chicago woman, eleman troll hesapları karıştırmış.
böyle bi yerdir işte.
benim berk diye bi ortaokul arkadaşımı hatırlatmıştır. o da çatlayın, patlayın, ayol, pışıı diye konuşur. tenefüste de hep kızlarla oyun oynardı. tuhaf.
her şeyden önce ''bir banka soymak bir banka kurmaktan daha büyük bir suç değildir'' bertholt brecht.
daha de ileri gideyim. halk devrimi için banka soymak hırsızlık mıdır.
bankalar hırsızdır onun için denizlerin yaptığı hırsızlık olamaz.
halkı soyan hırsızlardan yine halk devrimi için çalmak expropriationdur yani millileştirme/kamulaştırmadır.
her sınıf bir önceki sömürücü sınıfın mülküne el koyar. tarih böyle yazılır.
öyle sermaye devletinin bize dayattığı mutlak bir suç falan değildir.
sanırsın ki deniz ve yoldaşları halk devrimi için değil de keyifleri için bankaları soymuşlardır. sanırsın devletin kendisi ve burjuvazi ve devletin şefleri ve reisleri ve şirketleri.. halkın hakkını gaspetmiyor ve gemilerle gemiciklerle offshorelarla ailesinin ve şeyinin keyfi için yağma yapmıyor.
parababsının, sömürücünün laik olanı. atatürk olmasaydı olmazdı çünkü tc'de burjuvaziyi geliştiren, palazandıran adamdı atatürk.. olaya böyle bakmak lazım. sınıf işbirliğine lanet olsun, yaşasın sınıf savaşı.
1 kere anıtkabir'e gitti diye 40 yıl güzellemesi yapılacak bir parababasıdır.
ömrümüz boyunca hiç bir zaman satın alamayacağımız ürünleri üretir, kaçak-saray gibi kapısından giremeyeceğimiz saraylarda ağırlanır, tayyiple el sıkışmayı da anıtkabire gitmeyi de iyi bilir... yaşa elon paşa yaşa(!)
orijinali ''her türlü ulusalcılığı ayaklar altın aldık'' olan sözdür.
cemaati kullanarak eski kontrgerillayı (''ergenekon'') uzaklaştırırken söylemiştir. ki sonrasında cemaatle bozuşunca o ayaklar altına aldığı ulusalcılarla tekrar barıştı. şimdiyse kürt düşmanlığında, militarizmde kankalar.
tek millet dayatması yapan herkes milliyetçidir. ezen ulus mağduriyet icat etmesin.
fun for a fan adlı punk grubunun ''otuzbir'' şarkısında bahsettiği vahim olay.
sözlerini yazayım da tam olsun:
otuzbir çekerken
ölüyordum yine
bilgisayar açıktı
karılar oynuyordu
otuzbir sonu ölümle bitti
herşeyi unuttum gitti
bilgisayarın başında karılar (...?)lıyor
ben uyuyorum sonunda
eşek cennetine elim sikimde gittim
eşek cennetine dünyanın dibine (...?)
ulan amsızlıktan hasta oldum otuzbir yüzünden delirdim kavrulduk geberip gideceğiz amınakoyim (gülme sesleri) yeter be! yeter! verin amınakoyim! +verin!...
sen git başka kızların poposunu elle, ağza ver, amcığa dil at veya kıtkıtkıt diye kemir sonra evlen, romantizm tasla, elektrik faturasına üzül falan. felaket.
kadının üstünde bi yükümlülük, amaç falan yoksa kadın daha pistir diyorum. bkz. kentli kadınlar bkz. ''kız'' yurtları. çünkü kadınların temizliği erkeğin dayatması sonucu oluyor.
öyle bi adam vardı değil mi. ergen mergen bilmem şiirden pek anladığımı iddia edemem, sanat tarihini bilmem ama -şimdi sitesine baktım da- kendisini okutturuyor. ''...ama toplum buna hazır değille'' tanıdım ben de. eziklerin, ezilenlerin şairidir kendisi. atilla ilhan, küçük iskender'le aynı rafa koyabiliyorum.
MUTSUZ VE ENDEMiK!
Bak olacak olan oluyor
engel olmak ne mümkün
üstelik ohal var tüm ana yollar tutulmuş
hava yolları ve kara yolları ve tren yolları ve
bilumum resmi kanallar
üstelik sevmek yorulmuş
yıkılmaya yüz tutmuş
yıkılmaya yüz tutmuş bahçeli evler gibiyim
müteahhitlerin pis pis kestiği
Merhamet et haranızdaki atlardan getir
haranızdaki atlardan getir merhamet et
atlardan getir merhamet et haranızdaki
atlardan getir binip gideyim
patikalardan patika beğeneyim merhamet et
sür beni sürgünü olayım civarındaki ağaçların
habitatına razı ama bir taraftan da
yerini yadırgayan mutsuz ve endemik
ve kuşkulu ve telaşlı bir bitki gibi
mağrur
yalnız
ve mutsuz
Gideyim buralardan
taammütsüz günahım çünkü
ne diye gireyim kısmetinle arana
merhamet et, gideyim
belki senden uzaklaşırsam
yaklaşırım yaradana
…
mısır tipi köleci toplum yıkıldı, koca antik roma yıkıldı
serflik köylüyü toprakta zorla tutan feodal derebeylikler desen o da yıkıldı
ama fabrikaların, tarlaların mülkiyeti hep özel kalacak öyle mi.
antik roma tebaası da adı gibi emindi bu devranın hep böyle gideceğini,
mısır kralı ise tanrı sanılıyordu.
kapitalizm bugün, yarın yıkılıyor diyen yok zaten ama artı değer diye bişey var amk adam 1000 kişi çalıştırsa hepsinin emeğinin yarısını cebine atıyor, niye? çünkü mülk onun, e bu hep böyle gitmez ki öperler bi gün o burjuvayı.
bu burjuvanın bi gelişmiş versiyonu da ülke sömürüyor artık 1. dünya 3. dünyayı sömürüyor, afrika'da adamlar fili hortumuna kadar yiyip kemiriyor çünkü açlar yani yıkarlar öyle işi.
linç ettirilmiştir. (bkz: ettirgen fiiller). ülke, bokuda boğulmaktan kurtarıldı. bravo.
da madenlerde, inşaatlarda her yıl binlerce işçiyi öldürenleri, paracıkları sıfırlayanlarıda böyle linç edecek misiniz yoksa gücünüz sadece bu ''ibneye'' mi yetiyor. mahkemeye isyan edip ''yiyorsa alsınlar'' diyen saraylı da bu dayaktan nasiplenecek mi veya suriye dışına 3-5 roket atmayı planlayan eleman. yoksa anca ramazanda dışarıda sigara içen tezgahtara, barbaros şansala, necmiye alpay'a falan mı yetiyor ''vatanseverliğiniz''.
sevenler ona fidel derken sevmeyenleri castro diye tersler. bu dahi kendisinin ve sevenlerinin hayat felsefesi konusunda bir fikir veriyor.
fidel, komünizm fikri'nin, sınıfsız ve sömürüsüz dünyayı kurmanın öncüsüydü. umuduydu. yol göstericisydi. öte yandan, onu eleştirmekten imtina etmek de yine komünizm fikrine, 1959'da dağa çıkan o genç öndere haksızlık olur.
ne diyordu tayip ''iç savaş çıkarsa ezer geçeriz''
son zamanlardaki gelişmeler: cumhuriyete saldırı, chp vekilinin vurulması, 10 000 poh alımı, aksilahlanma, öncesinde sadat diye bir örgütün kurulması, ohal'in bi türlü bitmemesi.. hepsi tekçilik için. stepne mhp'yi de yanlarına cektiler..
bu operasyonu savunan bu saaten sonra başkanlığı savunur. kürtler karşı savaşacak olan da bu saaten sonra böyle bi sistem için savaşır. benim kürtlerle bi alıp veremediğim yok; ulusların kendi yazgısını belirleme hakkına saldırmak kimsenin haddine değil. bilhassa belki mevcuttan daha düzgün bi sistem kurarlar.