düşünüyorum da bazı erkekler neden bu kadar duygusal davranıyorlar. açıkcası düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor bu iş.
johns hopkins üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre duygusal takılan erkeklerin eşcinselliğe yatkın oldukları saptanmıştır. 100 denekten 92'sinin gizli eşcinsel çıkması da bu olayı destekler nitelikte. yeni yapılan bu araştırmanın detayları perşembe akşamı elime ulaşacak. tam 7.256 dosyanın içeriğini buradan sizlere aktarmaya çalışacağım. ve bu uğurda, daha fazla kayıp vermemek için bir komisyon kuracağız. duygusal şarkıların dinlenmediği, heteroseksüel bir yaşam sunacağız yeni nesle... allah'ım sen kudret ver...
yukarıdaki bakınıza tıkladığınız zaman karşınıza 1000'den fazla başlık çıkar. her başlıkta salya sümük ağlayan tipler görürsünüz. şöyle dedi kalbim kırıldı böyle dedi ayrıldık beni aldatmış ühühüü vs. vs.
ya allah aşkına siz anlaşmalı mısınız? nerede terk edilmiş, aldatılmış adam var şu sözlükte. üstelik milleti girdiği entrylerle rahatsız etmeyi ihmal etmiyorlar. ama hata bizim salaklarda. azıcık beyin yok ki bi kızın ne ayak olduğunu ilk görüşte anlasınlar. ama nerdeee? 2 güzel söz duydum mu ağızları kulaklarına varır bu ibişlerin. ayrılınca da hem kendilerine hem çevresindekilere zehir ederler hayatı.
uludağ sözlük yönetimi olarak buna bir kısıtlama getireceğiz. tamamen yasaklamak şu an imkansız. çünkü biliyoruz ki siz ibişlerin yarısından fazlası bu durumda. sözlük de her konuda fikirler üretilen bir yer olduğu için aleyhimizde karar almak istemiyoruz. şimdilik kısıtlama yeter size! haa ben akıllanmam diyorsanız da o zaman siz bilirsiniz...
-imf'ye olan borç, dış borçların 20'de 1'i. imf'ye borç azalmış gibi görünebilir lakin dış borçlarımız 4.5 yılda 2 kat arttı.
-enflasyonun düşmesi: türkiye'de talep yetersizliğinden doğan bir enflasyon düşüşü söz konusu.belirsizlik ve kriz ortamı halkı tasarruf eğilimine sokar. bu satışları düşürür satışların düşüşü enflasyonu düşürür.satışları düşen firma maliyetleri karşılamakta zorlanır işçilerini çıkarır.maaş alamayan çalışanlar harcama yapamaz.kısır döngü devam eder. yani enflasyonun düşüşü geliştiğimizi göstermez.
-kişi başına düşen milli gelirin artması: kişi başına düşen milli gelirin artması, ülke kalkınması açısından çok da bir şey ifade etmez. bugün 480 milyar dolar borcu olan bir ülkenin kişi başına düşen borcu da, yaklaşık 6850 dolardır. bu kişi başına düşen borç, 2002'de toplam borcumuzun 221 milyar dolar, nüfusumuzun da 65 milyon olduğu göz önüne alınırsa 3400 dolardır. yani, tayyip erdoğan'ın söylemi ile hani kişi başına düşen milli gelirimiz artmış ya, işte kişi başına düşen borcumuz da arttı.
-ihracatın artması: ihracatın artmasının birçok araba firmasının ülkemizde araba fabrikası açmasıyla paralel olarak ilerleyen bir olaydır. yani firmalar araba üretip sattıkça ihracat artıyor. lakin ihracattan kazanılan miktar çok az oluyor. satılan malların parası yabancı şirketlerin cebine giriyor ve ülke ekonomisine görünürde fayda sağlamakla kalıyor. eğer araba firmaları ihracattan kazandıklarını ülkemiz bankalarından çekerse ekonomimiz büyük bir krize girecektir. yani ihracat arttığı için sevinmek yersizdir. bu büyük artışı sağlayan yerli değil yabancı ihracattır.
-merkez bankası rezervinin 80 milyar doları geçmesi:tüm dünyada tedavülde dolaşan nakit para 40-50 milyar dolar civarındadır. bu durumda merkez bankasında 80 milyar dolar bir nakit rezerv olmasının mümkünatı yoktur. şayet bu telaffuz edilen rakamın yarısı dahi nakit olarak bir yerde tutulsa amerika 1 dakika bile tereddüt etmeden türkiye'ye demokrasi getirir. yani, bahsi geçen 80 milyar usd'nin kontrolü bizde değil uluslararası para kontrolorlerindedir. elimizde bu varlığa sahip olduğumuza dair sadece yazılı kağıt parçaları vardır ki acil bir durumda bunlara sadece götümüzü silebiliriz.
bakınız kaddafi...
o'nun da 80 milyar doları olduğu söyleniyordu. nerde o para.
bu paranın yarısını abd ve yandaşlarına rüşvet olarak verip neden bombalanmaktan kurtulmadı?
bir başka örnek ise hüsnü mübarek.
o'nun da 30 milyar doları olduğu söyleniyordu. ama şimdi idam istemiyle yargılanıyor adam...
-toki'nin yaptığı ev sayısının artması: toki denen kurum devlet bütçesinden aldığı parayla ev yapan ve de dar gelirli ailelere bunları satan bir kurumdur. lakin gelip görelimki bu kurumun bütün ihtiyaçları sanki ak parti tarafından karşılanıyor. kurumun yaptığı ev sayısının artmasının ak parti'yle hiçbir alakası yoktur. yani 60 yaşındaki teyzenin "ak parti sağ olsun" demesi tamamen alakasızdır.
-sağlığa ayrılan bütçenin artması: bütçe artmakta lakin oran artmamaktadır. yani vergilerle oluşturulan bütçe her geçen yıl artmakta lakin bu bütçenin sağlığa ayrılan oran çok küçük oranlarla artmaktadır. ayrıca sağlıkta harcama çok lakin yatırım az. her sene milyar dolarlar ayrılıyor ama bu paralar sağlık sektörünü geliştirmek yerine olduğu yerde sayıklamasına neden oluyor.
-toplam bölünmüş yolun artması: ulaşımın kolaylaştırılması güzel bir şey gibi görünebilir lakin karayollarının artması her seferinde bizleri petrole ve arabalara daha da bağımlı hale getiriyor. ülkemizde ne araba teknolojisi var ne de petrol yatakları. bunların olmadığı bir ülkenin her tarafını karayollarıyla çevirmek o ülkeye yarardan çok zarar sağlar. bundan 40-50 yıl sonra petrol bittiğinde bu karayolları hiçbir işe yaramaz.
-eğitime ayrılan pay: miktar olarak yüksek görünebilir ama oran olarak türkiye'de gsmh'den eğitime ayrılan payın pek çok 3. dünya ülkesinden düşüktür. türkiye'de bu pay yüzde 3.39 olarak belirlenirken 1980'de bağımsızığına kavuşan 200 bin nüfuslu vanuatu`da bu oran %4'tür.
gerçekleşmesi an meselesi olan kara emir. yani ekşi sözlük'Ü kapatıyorlar ama bize dokunmazlar şeklinde düşünmesin kimse. kapıya dayanmaları yakındır. peki ne yapılabilir? zaman kısıtlı. şahsımca acilen ohal ilan edilmeli ve toplantı yapılmalı. bu konuda ne gerekiyorsa hemen uygulamaya konulmalıdır. siz elinizdeki bir çıtayı mı daha kolay kırarsınız yoksa 5 çıtayı mı? gün birlik ve beraberlik günüdür. işin temel noktası v for vendetta'yı izleyip biraz cesaretlenmek. inanın çocuklar "güzel günler göreceğiz güneşli günler..."
sanki alex denen hazıryiyimci çok gerekli biriymiş gibi sağda solda çocukça hareketler sergileyen erken şampiyon. yahu alex dediğiniz adam türk olsa ne olur olmasa ne olur. zaten başbakan recep tayyip erdoğan'ın bu ülkeye ne katkısı olmuş ki şu işte de hayır bekleyesin.
adam gelmiş kaç yaşına, hala "türk milli takımında da oynar dünya kupasını felam kazanırız la" tarzında hayal kuran arkadaşlar var. madem alex çok biliyordu şampiyonlar ligini kazandırsaydı size, hadi onu da siktir et uefa kupasında final oynasaydınız yine içim yanmazdı. haa alex'in brezilya milli takımının tesislerinden içeri alınmamasını da es geçmiyorum, ama o konuyu sonra anlatmaya çalışacağım...
lafı uzatmaya gerek yok, alex türk olsa da olmasa da hiçbir şey değişmez, 2 sezon daha febe'de oynayıp altyapıyı çalıştırır ya da kendini çiçeğe böceğe adar sayın kaptanınız. zaten istanbul'a kapağı attı bir daha gideceğini sanmıyorum. ohh ekmek elden su gölden. aslında kovacaksın ne kadar kürt, azeri, alevi, yabancı varsa ama neyse girmeyelim bu konulara...
yapmayın! kıçınız başınız ayrı oynamasın, çok sevinmeyin, bir bok olmayacak...
cumhuriyet döneminde atatürk ve kurmaylarının 1 milyon lira gibi küçük bir sermayeyle kurduğu iş bankasıyla ilişkisi olacağı yerde gidip koç gibi her gün cebine götünüzü devirip osura osura yattığınız oda kadar para giren, efendime söyliyim nerde adamı söğüşleyen, dolandırıcı, piç kurusu banka varsa oranın müşterisi olan insanın kısa özeti. ya alıyorsanız krediyi oradan alacaksınız, borsayla içli dışlıysanız iş bankasının internet bankacılığını kullanacaksınız. çok mu zor ya?
olayı çok dramatize etmeye gerek yok. her şey ortada bence.
üyelerinin %99'u gerizekalı olan bir ortamda takılıyorsanız sorun büyük ihtimalle sizdedir. ilkokul arkadaşını buldun? ne yapacaksın? teneffüslerde tuvalete girip sigara içtiğiniz anları mı konuşacaksın yoksa ön sırada oturan kızın büyük götünü mü? ağlayan veya küfreden bir çocuğun videosunu paylaşınca eline ne geçecek?
daha vahim bir grupsa buraya gideri olsun-olmasın nefes alan bir kız bulmak için kayıt oluyor. ya da nargile cafede sürekli sigara içip diğer masalara yol yapmaya çalışan şişman kızın kankası olabilmek için... bir yandan atatürk'ün 57 yıla sığdırdığı devrimler, yenilikler, gelişmeler ve en önemlisi kurduğu cumhuriyet, bir yandan da bu ne idüğü belirsiz, arkadaşı osursa yarım saat gülecek ayarda olan boş beleş tayfa. insanın zoruna gidiyor; millet ölmüş bitmiş, ülke karanlığa sürükleniyor bizim salaklar ilkokul 3 esprilerini facebook'ta paylaşıp eğleniyorlar...
mağaralarında genellikle cola, kabuklu fıstık ve acılı doritos bulunduran bu idiotları bir an önce hayata kavuşturmak gerek. bu konuda uludağ sözlük yönetimi olarak çeşitli projeler hazırlıyoruz. mesela sözlüğü günde 5 saatliğine kapatma kararı alabiliriz her an. sözlük kapanınca zırıl zırıl ağlayacak olanlarınız bence şimdiden asosyallikten kurtulup sokağa çıksın, temiz hava alsın ne bileyim arkadaşlarıyla discourim'a gitsin... yeter ki o koca poponuzu kaldırın sandalyeden...
götlerinin altındaki sandalyelerden ter kokusu gelen kezban/kamil'ler... barcelona maçına alt oynayan insanda bile beyin kırıntıları varken bu tayfa neden kafasının içinde sakatat taşır anlamış değilim. hadi bazılarını anlarım gerçekten önemli bir işi vardır, uzaktaki sevgilisiyle konuşacaktır 5-10 dk sözlükte takılır, sonra ekseri 8. nesillerin açtığı salak saçma başlıkları görüp ortamı terk eder. ama sanki sözlük çok faydalı bir yermiş gibi kendini oraya adayan, 1+1 hoparlöründen son ses rock müzik dinleyip, "sözlük yazarlarının en sevdiği şarkılar" başlığına entry girenleri hiç anlamıyorum...
istanbul'u gezip geliyorum yine aynı kişiler online, şehir dışına çıkıp eve döndüğümde yine 5-10 tane kompleksli dangalak sevgililerini başka erkeklerle düşünüp başlık açıyor. 20-25 dangalak da onun peşinden entry giriyor... bi aşağılık kompleksleri, bi paranoyalar... çıkın bi hava alın allah aşkına çevrenize ve kendinize bi faydanız dokunsun. fesuphanallah...
insanı derin düşüncelere sevk eden, sevk ederken keçi sakalıyla oynatan, keçi sakalıyla oynarken ufuk çizgisine baktıran iş-oluş-hareket. daha ankaralı erkeklerin bile söylemesine alışamamışken bu ağır geliyor biraz.
konumuza isterseniz bir insan neden salak olur sorusu ile başlayalım... bir insan neden salak olur? hemen hemen bütün salak insanlar doğuştan bu özelliğe sahip olarak yaratılırlar. az olan dilimdeki insanlara gelecek olursak; çevreden etkilenme, sorunları/sıkıntıları kafaya çok takma, bir şeylere körü körüne bağlanma, bilgisayarın başında göt büyütme (facebook, sözlük, msn vs.) şeklinde belli başlı konulardır. bunlara girersek sabaha kadar yazmış oluruz. onun için boşverin bunları. sonra anlatırım...
bizim asıl konumuz ibrahim tatlıses için yaygara çıkaran bir kaç salak... ne olursanız olun, hayatta hangi başarılara imza atmış olursanız olun, nereden gelmiş olursanız olun ibrahim tatlıses'i düşünüyor, ortamlarda bu konu hakkında yorum yapıyorsanız benim gözümde sadece salaksınız. bu güne kadar sözlükte hakkında ileri geri konuştuğunuz bir adamı bu denli savunacak ne geldi başına? alt tarafı kafasından vuruldu, beyni dışarı fırladı, kan kaybından ölecekti... alt tarafı ölüm tehlikesi yani. ama bizim koyun sürüsü nereye vurursan oraya gidecek ya, bir kaç kişi hakkında duygusal yorum yaptı ya, hemen arkasından gidip ona çanak tutun... ne zaman vazgeçeceksiniz koyun sürüsünün bir elemanı olmaktan. hakikaten pes...
bu ne ilk ne de son. gereksiz konuları konuşmaktan aşırı zevk alanlar var aramızda. biz bunlara salak diyoruz tabii kısaca. ama uludağ sözlük yönetimi olarak buna son verme kararı aldık. artık herkes işine gücüne bakacak, gereksiz konular hakkında yorum yapıp sözlüğü kirletmeyecek. bir adam vurulmuş, kanı akmış, ölürse ölür çok mühim bir olay değil...
yahu ortada kocasını çatır çatır aldatmış bi kadın var, ve siz onu deli gibi savunuyorsunuz? lafa gelince "sevgilim beni aldattı, nalet olsun kızlara ühühühü" diye ağlarsınız itiraf başlıklarında. bu kadar yavşaklık yeter! hiç biriniz defne joy foster'i savunamazsınız. aldatan bir kadının yatacak yeri yoktur bu böyle biline. karşı çıkan da olursa onun ben ta.....
1071 yılında selçuklular malazgirt savaşında asker ihtiyacını karşılamak için anadoluya kendiyle birlikte anadoluya getirttiği asıl anayurtları horasan olan kürt aşiret.
şahsımın da içinde bulunduğu bu aşiret anadolu da dağınık halde bulunmaktalar.
türlü anadolu illerinde kendilerine rastlamak mümkündür.
yiye yiye olmuştur zaten 120 kilo birde dar elbise giyip hala utanmayıp ben zayıfım demeye çalışır. yapmaması gerekir bunu yiyip içen sizsiniz kahrını çeken biz. ayrıca bu kadınlar lisede filan hocanın söylediği her şeyi yazan kızın büyümüş halidir.
birazcık dikkatli bakıldığında yaptıkları adaletsizlik göze çarpar bu tavırlarda.
en basitinden;
kalkarlar kürtlere "bizim himayemiz, devletimiz vatandaşı olarak yaşayın. devlet kurmak istemeyin." derler. öbür yandan kalkarlar tarihlerini anlatırken "türkler başka devletin himayesinde yaşayamazlar. onlar asil insanlardır." derler.
bu ne perhiz bu ne lahana turşusudur.
kürtler isteyince pislik, nalet, cahil vb. oluyor. ancak türkler isteyince onlar asil ırk onlar isteyebilir.
