Milletin gönlünde değil, sünni-islamcıların gönlünde yer almaktadır. Muhafazakar sünni olmayan bütün kesimlerin tiksindiği sözde tarihçidir. Akademik çevrelerde Fuat Köprülü, Halil inalçık hatta Murat Bardakçı, ilber Ortaylı gibi tarihçiler dururken sözü bile edilmemektedir. Kendisini sevenler ideolojik görüşleri yüzünden sevmektedir. Başka sebebi yoktur. ideoloji körü cahillerin gözünde değer kazanması akademik çevrelerde ciddiye alınmadığı gerçeğini değiştirmiyor.
Savaş sırasında en büyük eksikliği politik destektir. Bunun da en büyük sebebi aliyev ailesi ve Türkiye'dir.
Neden aliyev ailesi ?
kendi eşini devlet başkanı yapacak kadar umursamaz, ülkesinde belarus seviyesinde demokrasi tutan Azerbaycan'ın seveni olmaması oldukça doğaldır.
Neden Türkiye ?
Bütün komşuları ile kavgalı kavgalı olan ve diplomatik alanda dünyanın nefretini kazanan ülkenin -Türkiye ve birazda Pakistan- müttefiki de aynı nefretten nasipleniyor. Yoksa Yunan, Arap, Yahudi, Hintlilerin ne işi olur Ermeniler ile. Hatta Ermenistan başbakanı Paşinyan bunu politik olarak kullanmak için Azerbaycan yerine direk Türkiye'yi suçluyor.
Azerbaycan kaynaklarına göre Fuzuli kentinin azad edildiği savaş. Eğer bu haber doğruysa Azerbaycan eskiden nüfusu yoğun önemli bir kasabayı kurtarmakla kalmamış, güneyde insansız bölgelerin sonuna yaklaşmıştır demektir. Bu saatten sonra gidecekleri yerde karşılarına içi dolu şehirler gelecektir ve uluslararası müdahale olmazsa savaşın gerçek boyutları ve sonucu buralarda belirlenecektir.
Azerbaycan'ın 4 ayrı noktadan ilerlemesi devam ediyor. Daha önce Azerbaycanlıların yaşadığı 7 hayalet köy kurtarılmış durumda Uluslararası güçlerin kısa sürede müdahale etmeleri beklendiği için en kısa zamanda maksimum kazanç elde edebilmesi gerekiyor. Fuzuli ve Cebrayıl gibi hayalet kasabaya dönmüş yerler ise düşmeye en yakın stratejik bölgeler.
Mussolini entelektüeldir, Hitler ise çomardır. Fakat bir halkı gaza getirmek ve onları ölüme sürüklemek konusunda çomarlar daha yetenekli olduğu için Hitler Almanya'sı dünyanın canını okurken, Mussolini italya'sı ise dalga konusu olmuştur.
Bu arada her entelektüel olanda iyi değildir ama bütün çomarlar kötüdür.
buralardan biz gittik gideli nasıl cahillerin dolduğunu gösteren başlıktır.
evet bilim değişebilir, bugün dediğinin yanlış olduğunu yarın açıklayabilir. fakat bu sizin sandığınız gibi siyah olanın aslında beyaz olması gibi bir durum değildir. gri olanın bir ton daha açılmasıdır. mesela newton'un yer çekimi yasası uzun yıllar gerçek kabul edilmiştir. fakat einstein'ın genel görelilik teorisini bulmasıyla tam anlamıyla doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Burada çürüyen tamamen değişmesi gereken bir yasa yoktur, sadece bu yasanın çalışmadığı yerler vardır. Bilimin yolu budur, önceki bozmak değil, doğruya yaklaşmaktır.
dine gelirsek, din her zaman aynı şeyi söyler. tanrı bir şeyler fısıldadı mağarada bizde ona iman ediyoruz dedirtir. yalnız burada sorun tanrının söyledikleri de çağ değiştikçe anlamsız hale gelir. farklı manalar ifade eder, bu yüzden farklı kitaplar ortaya çıkar ve hadis külliyatı oluşur. öyle ki insanlar bu anlamlardan dolayı farklı mezhepler ilan eder büyük savaşlar çıkar milyonlarca insanlar ölür. otoriteyi sağlayanlar kendi inandığı mezhebi zorunlu tutar, kendinden olmayan mezhebin kökünü kazır. bu uzun yıllar devam etmiştir. bu kitapta yazanlar bilimle çelişse bile kitabı tutar çoğu inanan. çünkü bilimin arkasında inanmayanı yakmakla tehdit eden çılgın bir tanrı yoktur.
uzun yıllar bilim-din çatışması ise son yüzyılda bilim lehine dönmüştür ve artık kutsal kitaplarda yazan bir çok şeyin bilimsel olmadığı ortaya çıkmıştır. bunun sonucu din tekrar toplanmaya başlamıştır ve bilimsel gerçeklerin kitaba göre uygun olduğunu, aksi durumlarda ise mecazi anlam ifade ettiğini belirtmiştir. 500 yıl önce hiçbir kutsal kitap dünya düz değildir dememiştir. hatta bunu söyleyen insanlar dine küfürden yargılanmış hatta katledilmiştir. bütün kuran tefsirleri ve incil çevirileri o şekilde çevirmiştir. son 150 yıldır ise dinler aynı savaşı evrim teorisine karşı vermektedir. dünya üzerinde son 50 yılda nobel bilim ödülü alan(daha uzunda olabilir) hiç bir bilim insanının inkar etmediği evrim konusunda son yıllarda dinler gene güncellemeye gitmiştir. bu sefer tanrıyı doğru anladık sudan yaratıldı diyor işte gibi yorumlar ile gün geçtikçe daha genç din adamları yada felsefeciler çıkmakta ve imaj tazelemeye çalışmaktadır.
bilimi çok içselleştirmeyen, dini ise yüzeysel okuyan insanlar tabii ki dini seçer. işin sonunda 72 huri ile cehennem ateşi arasında kalmaktadır. fakat bilimle ilgilenen ve arkeologların yazdıklarını okuyan insanlar ise dinlerin yerel mitoloji olduğunu bilir.
ben mi, tabii ki bilimi tercih ediyorum. ölünce görürsün demek istiyorum ama göremeyeceğiz ne yazıkki. ha velev ki ben haksızsam ne mi olur diye soruyorsunuz ?? nebe suresinde vaat edilen göğüsleri tomurcuklanmış hurileri vaat eden tanrının rüşvetini kabul etmiyorum ve onurumla yanarım daha iyidir.
tabii ki tevrat, özellikle ilk bölümü olan genesis yani yaratılış.
- 6 günde yeri ve göğü yaratıp 7. gün dinlenen tanrı
- bir yılana inanıpta elmaya uzanan iki insan evladı
- bütün hayvanlardan iki adetinin bir gemiye sığıp tufandan kurtulması
- kendisine zarar gelmesin karısını firavuna hediye eden peygamber
- tanrıya oğlunu kurban edecekken son anda "onu yeme beni ye diyerek" bir hayvanın belirmesi
- tanrı ile daha az adam öldürmesi üzerine pazarlık
- ahlaksızlıktan kaçtıktan sonra babasını sarhoş edip tecavüz eden iki genç kız
- karısı ve oğlunun hilesi yüzünden daha az sevdiğini kutsayan yaşlı bir adam
- tanrı ile güreşip onu yenen yüce bir zat
- kız kardeşlerine tecavüz eden adamla evlenmesine izin verip sonra adamın yaşadığı köyün bütün erkeklerini öldürerek intikam alan iki abi
gibi pek çok efsane yer alıyor. hiç can sıkıcı değil.
olmayan bir plandır. Hitler için böyle bir plan yoktur, çünkü hiçbir zaman Amerika ile ilgilenmemiş orayı gelecekteki ingiliz etki alanı olarak düşünmüştür. Amerika'yı işgal edecek ve yönetecek bir gücü olmadığını Hitler bile biliyordu. Bir ordunun okyanusu geçmesi çılgınlıktır. Zaten Hitler bundan cesaret alarak ABD'ye savaş ilan etmiştir.
ikinci dünya savaşı döneminde Almanların Amerika'dan beklentisi tarafsız kalmasıdır. Fakat Amerikan halkı genel olarak tarafsızlık yanlısı olsa da müttefiklerin kazanmasını arzulamaktadır. Müttefiklere savaşa girmeden önce de silah yardımı yapıyordu tarafsız kimliği altında ve politik olarak Axis güçlerini suçlamaktaydı. Bu sebeple Almanlar için hedef ABD'nin tam anlamıyla tarafsız olması veya endüstriyel güçlerinin kırılmasıdır. Nitekim Almanya ve Nazi yanlısı ABD vatandaşları savaş boyunca barış eylemleri yapmıştır karşı taraf savaşı desteklerken.
Bu arada ABD'de nazi partisi yoktur savaş öncesinde. Bu parti ikinci dünya savaşında yıllar sonra daha çok Japonya cephesinde savaşan askerler tarafından 1959 yılında kurulmuştur:
tamamen değildir ama kısmen hatta büyük oranda mitolojik karakter olduğu doğrudur.
mitolojilerde bahsedilen karakterlerin büyük çoğunluğu bir dönem yaşamış toplumda öneme sahip olan kişilerdir. Bu kişiler öldükten sonra gerek sevenleri gerek sevmeyenleri tarafından büyütülür ölümlerinden sonra. Aradan yüzyıllar geçtiklerinde ise bu kişiler tanrı veya peygambere dönüşebilir. Dinler bu şekilde oluşur bu yüzden musa karakterinin gerçek olması büyük olasıdır.
peki bu musa hakkında söylenenlerin ne kadarı doğru ne kadarı yanlış. isminden milletine, inancından eylemlerine hepsi şüphelidir ne kadarı doğru ne kadarı yanlış bir zaman makinesi bulamazsak tamamen bilemeyeceğimiz bir gizemdir. fakat hikayesinde anlatılan bazı şeylerin gerçekliğine pek çok tarihçi de inanmaktadır.
mesela avusturyalı yahudi ünlü düşünür Sigmund Freud musanın tek tanrıcılığa inanan mısırlı aten dinine mensup bir rahip olduğunu ve öğretilerini kenan diyarına götürüp yaydığını düşünür. hatta o dönem mısırında gözüken sünnet edilme geleneğinin yahudilikte kökenini buna bağlar. Mısırlı tarihçi Ahmet Osman ise bu iddiada bir adım öteye gitmiştir ve Musa'nın Mısır firavunu olan Akhenaton'un kendisi olduğunu ve tek tanrılı dini kurup -Akhenaton bilinen ilk tek tanrılı dinin gerçekten kurucusudur- daha sonra sürgündeki bazı kabileler ile birlikte mısır'dan bu günkü israil topraklarına geçmiş olduğunu söyler.
arkeolojik olarak bakıldığında semi dinlerin kaynak kitaplarında geçen 10 bela ve exodus(mısır'dan çıkış) sırasında deniz yarılması gibi olayları doğrulayan bir kanıt elbette yoktur. bu sebepler din adamları musa düşmanı firavun'un ismini genelde zikretmezken ramses, amonhotep, tuthmose, tutankhamon gibi bazı Firavunların olabileceği şeklinde belirsiz konuşurlar. çünkü her birinin hayatı hakkında çok fazla detay olmasına rağmen hiçbirinde bu tarz doğa olayları görülmemiştir.
Mitoloji kısmını geçersek dini konular kişilerin vicdanında biter. kişiler istediğine elbette inanabilir. fakat bir grup insanı* kurtarmak için sadece firavunu ve yanındaki bir kaç kişiyi öldürmek yeterken bir diğer kavmin* başına çocuklarını öldürmek dahil olmak üzere 10 büyük felaketi veren yada kaçan millet sahilde sıkışına kadar her türlü eziyeti çekmesine izin verirken son anda şov yaparak denizi yaran tanrıya inananlar ise bir yerde kendi vicdanını, bu büyük belalar ile yarılmış denizi görüpte inanmayacak kadar gerizekalı insanlar olabileceğini düşünenler kendi aklını sorgulamalıdır.
bu arada yarı mitolojik olan tek kişi musa ve öncesindeki peygamber değil ondan sonra gelen davut, süleyman, yahya, isa ve bir diğeri de dahildir. bunlarda davut ve isa'nın isimlerinde birileri yaşasa da diğerlerinin isimleri bile şüphelidir.
kötü bir durumdur, bunu kaldıramayacak kişiler ile arkadaşlık seviyenizi düşürmeniz hiddetle tavsiye olunur.
dinden ilk çıktığımda bir kaç kişiden sert tepki almıştım, sonrada işimi değiştirdim ve daha seküler insanlar ile çalışmaya başladım, hem motivasyonum hem de ruh sağlığım düzeldi.
bilim insanlarının amatör çalışmalar ile büyük buluşlar gerçekleştirdiğini sanan kişilerin inandığı saçmalıktır.
yaşadığımız yüzyılda öncekinden çok daha fazla bilim insanı var. artık bilgiye erişimin artması ile de bilim çok daha ileriye gitmiş durumdadır. amatör biçimde de olsa bilim ile ilgilenen ortalama bir insan bu durumu rahatlıkla anlar.
din konusunda ise bilim asla dine alternatif olmaya çalışmamıştır. bilimin dinle, mitoloji ile işi olmaz. fakat dinin kendisiyle çelişen durumda bilime düşman kesildiği gayet ortadadır. hiçbir din adamı düz dünyaya inanmıyor, yıldızları şeytana atılan taşlar sanıyor veya evrimi reddediyor diye yargılanmamıştır. fakat düz dünyaya inanmayan bruno yakılmış, Takiyüddin'in Rasathanesi meleklerin bacaklarını izliyor diye denizden bombalanarak yıkılmış, dini baskılar yüzünden Darwin kitabını 20 yıl geç yayınlamak zorunda kalmıştır.
bu arada evet bilime güveniniz yoksa anti biyotik kullanmak yerine camiye gidip dua edebilir, doktor yerine cinci hocaları tercih edebilirsiniz, bunu da hiçbir bilimsel yasa engelleyemez.
kaldırılması sonuna kadar doğru olan bir makamdır. madde madde bakarsak:
1) Osmanlı resmi olarak halifelik makamını hiç benimsememiştir 18. yüzyıl sonuna kadar. o vakitten sonra halifelik ünvanı taşımaya başlamıştır. Yani resmi olarak uzun süre halifelik olmamış sonradan uydurulmuştur. resmiyeti yoktur.
2) Papa gibi ruhani bir makam değildir halifelik. Halife müminleri lideri olduğu gibi ülke lideridir. Halife bu sebeple bir devlet liderinin altında yer alamaz ikilik oluşturur.
3) bir buçuk milyarın sözünü dinlediği makam değildir asla olmamıştır. Gücü elinde tutanın iddiasıdır ve ehli sünnet dışındakiler için hiçbir şey ifade etmez. sünniler bile tam olarak kabul etmemektedir ve abbasileri tanıyan endülüs emevileri de kendilerine halife demiştir.
4) halifelik kureyş soyundan gelir. islam ismiyle anılan arap mitolojisinin kahraman peygamberi muhammetin boyundan ibarettir.
5) siyasi olarak bir faydası olmamıştır, osmanlı ingilizlere karşı cihat ederken islami uyduran araplar bile iplememiştir.
6) halifeler dindar veya dini umursayan kişiler değildir. mesela bugün islam dünyasında nefret edilen yezid halifedir ve emriyle medine yağmalanmış bütün medineli kadınlara tecavüz edilmiş hatta medine de bakire kadın kalmamıştır. aynı şekilde son osmanlı halifesinin çıplak kadın resimleri vardır.
bir kaç yıl önce pek çok Türk milliyetçisinin uykusunu kaçıran demografik bir tehlike vardı. Bunun ismi hızlı üremekte olan Kürtlerdi. Son yıllarda ise bu trend tamamen tersine dönmüş duruyor. Yeni nesil Kürtler batıdaki Türklerden çok büyük farklılık taşımıyor. Son yıllarda Türklerin üreme hızı görece sabit iken Kürtlerin ise hızlı şekilde düşüyor:
muhtemelen önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde bu oran hemen hemen eşitlenecektir. Kürtlerin yarısı an itibariyle anadili Türkçe olmuş durumda. Kültürel asimilasyon riski oldukça büyük.
Ülkemiz için asıl demografik tehlike komşu ülkelerimiz olan Suriye ve Irak'tır. Hali hazırda minimum 3,5 milyon Suriyeli ülkemizde bulunurken ve su kaynakları tükenmek üzere olan 40 milyon Iraklı ülkemiz için en büyük demografik sorundur.
iyi partiden istifa etmesiyle birlikte balıkesir ilinde iyi parti temsilcisi kalmamıştır. yazısında özellikle chp'yi ve iyip'i eleştirmesi ve davutoğlu-babacan partilerinde yer almayacağını belirtmiştir. ayrıca ülkemizin başına gelen bütün musibetlerin en büyük sorumlusu olarak davutoğlu'nu -daha büyük sorumluları atlayarak- göstermiştir. buradan da anlıyoruz ki yakın zamanda malum oluşum veya stepnesine gidecektir, geri sayım başlamıştır.
istifa yazısında bir diğer dikkat çeken husus ise sorosçu suçlaması yapmıştır. bu adam yıllarca öğretmenlik yaptı balıkesir'in en iyi anadolu lisesinde nasıl bu derece anlamsız komplo teorileri kurabiliyor anlaması gerçekten çok güç. yakın zamanda sağda solda üçgen içinde göz falanda görmeye başlar, madonna'nın klibindeki kıyamet alametlerini toplar. gerçekten bu insanlar mı bize yıllarca öğretmenlik yaptı ? milletvekilleri için diploma gerekmiyor ama öğretmenlik saygı değer bir meslekti bu topraklarda daha önceden.
birazda mensup olduğu ideolojiyi suçlayalım. eskiden gurur duyardım Türk milliyetçisi olmaktan. hatta o dönemden kalma nickim ve yazdıklarım halen duruyor. ülkemizin demografik yapısı değişmiş, eğitim çökmüş, iktisadi olarak mahvolmuş, dünyada terörist-katliamcı olarak anılmaya başlamışız, sporda çökmüşüz, tarımda bitmişiz, ülkemizin değerli gençlerini ülkeden kaçırıyoruz, gün-gün araplaşıyor ve türklüğümüzü kaybediyoruz, tamamen dışa bağımlı ülkeyiz, her gün ülkemizde daha utanç verici olaylar yaşanıyor ve burada kendisine milliyetçi diyen ve bu olaylara güncel olarak tepki gösteren partiden istifa ediyor. tek sebebi ise sorosçular ele geçirmiş partinizi.
zor yolla öğrenmiş olduk, milliyetçiliğin bu yüz yılda yeri olmadığını ve böyle zeka geriliğine sebep olduğunu. ne bekliyordunuz acaba iyi partili gençler soros posteri yırtsın sonra amerikan bayrağını yaksın, akşamında ise iyipli delikanlılar hdp bürolarını basıp adam mı dövsün. böyle olunca mı çok milliyetçi olacaktınız. kalsın ben almayayım gençliğim çürüdü yanınızda ama ileride çocuklarıma sevgili, saygılı, bilimi seven insan olmayı öğretmenin daha büyük erdem olduğunu görmüş oldum.
şimdiye kadar dememiştim ama artık diyorum ki, ben bir Türk milliyetçisi değilim. Seküler-liberal dünya vatandaşıyım.
utangaç modern müslümanlardır. din tüccarları yada dinciler kesinlikle değildir. onlar islamı gayet doğru yaşamaktadır. islam'da cariye edilen kadına tecavüz, eşini dövme, diğer din mensuplarından mecburi nefret, haram aylarda inançsızların öldürülmesi, dine inanmayanlara karşı hile tuzak kurma(tuzak kurucuların en hayırlısına inanılır malum), kanının son damlasına kadar inanmayanlar ve gevşek inananlarla mücadele net şekilde ifade edilir. 21. yüzyılda bunu yakıştıramayan gizli deist olan ama cehennem korkusu yüzünden dinle yüzleşemeyen inançlı müslümanlar ise ayetleri büken kitledir.
suriye iç savaşı başladığı zaman hiçbir ihtimal vermiyordum kazanmasına, ya kesin kaybedip rusya'da sürgün hayatı yaşayacak ya halk önünde infaz edilecek saddam gibi yada en kötüsü linç edilecek kaddafi gibi diye düşünüyordum.
gel zaman git zaman başlarda olan kayıplarını zamanla telafi etti, daha sonra önce hama, humus gibi büyük şehirleri temizledi ve son olarak bir ara kontrolün çoğunluğunu kaybettiği halep'e tam hakim olmasıyla savaşı gayrı resmi olarak kazanmış oldu. zaten sonra öso silah bıraktı batılılar desteğini çekti ypg suriye bayrağını tekrar kabul etti ve son el-kaide artıkları ise -ne yazıkki- mehmetçiğin kurduğu kontrol noktaları olması çoktan kökü kazınmış olacaktı. iyiki de böyle olmuş bir zamanlar -eski inancımın etkisiyle- bu adamın devrilmesini falan diliyordum.
bu arada sünnileri istemiyor falan demiş, evet istemiyor özellikle müslüman kardeşler veya el-kaide sempatizanlarını istemiyor. eski sünni-müslüman şimdi agnostik olan bir birey olarak bende istemiyorum. "hristiyanlar beyrut'a aleviler mezara" diye bağıran topluluğu niye istesin ülkesinde ? burada yanlış olan esad değil radikal müslümanlardır ve kendi vicdanlarını hatta dinlerini sorgulamaları gerekir. ne yapsaydı esad alevilerin mezara, hristiyanların beyrut'a gitmesini mi bekleseydi ülkesindeki sünnileri memnun etmek için ?
ayrıca batılı ülkeler bu savaşta taraf tutarak hatta müslüman kardeşler artıklarını destekleyerek çok büyük hata yapmıştır.
11 bin üzerinde kişide tespit edilmiş virüstür fakat uzmanlar teşhis konulmayan kişilerle birlikte bu sayının 60-70 bin üzerinde olduğunu düşünüyor. her ne kadar ölüm oranı şimdilik %2-3 gibi düşük oranda olsa da ileride bunun artması hemen hemen kesin gözüyle bakılmaktadır.
aşısının bulunması için beklenen süre ise 20 aydır. yani ucu bayağı açık durum, dünyanın başına gelecek en büyük felaketlerden birisi de olabilir, kısa süre içinde kontrol alınabilir.
buluğ çağına girmiş erkekleri halka açık alanda katledilirken, çocuk ve kadınları ise köleleştirilmiştir, biri hariç.
--- spoiler ---
âişe (r.anha) den demiştir ki; kureyza oğullarının, bir tek kadınından başka hiçbir kadın öldürülmedi. rasûlullah (s.a.) (kureyza oğullarının) erkeklerini kılıçla öldürürken bu kadın benim yanımda, sarsıla sarsıla gülüyor ve (kendi kendine) söyleniyordu. derken sahibini göremediğim bir ses;
"falanca kadın nerededir? diye, kadının ismiyle çağırdı." kadın da;
"benim!" diye cevap verdi.
(hz. âişe diyorki); ben (o kadına) "bu hâlin ne?" dedim.
"ben bir iş yaptım (da ondan dolayı aranıyorum)" dedi ve he-men götürülüp boynu vuruldu. ben o kadına olan şaşkınlığımı hala unutamıyorum. çünkü öldürüleceğini bildiği halde sırtı ve karnıyla (sağa sola döne döne) gülüyordu.
--- spoiler ---
ahmed b. hanbel, vı, 277.
sünen-i ebu davud terceme ve şerhi, şamil yayınevi: 10/222-223.
tarihçi vakıdi'nin aktarımına göre aslen ben-i nadir kabilesine mensup bu kadının ismi nübâte'dir. idam edilme sebebi ise kuşatma sırasında hallâd b. süveyd isimli sahabenin üstüne attığı değirmen taşı ile ölümüne sebep olmasıdır. hattabi'nin iddiasına göre ise bu kadının suçu peygambere sövmektir.
böylece sa'd bin muaz'ın karar verdiği yahudi hukukuna göre kadın ve çocuklara dokunulmama hususu kesin olarak çiğnenmiş oluyordu. başka bir hukukun kuralına göre idam ediliyordu.
vatanperver miydi, hain miydi tartışması sonsuza kadar sürecek Osmanlı padişahıdır.
bulunduğu konum gereği vatanperver bir pozisyon alamazdı. işgal altındaki ülkenin yöneticileri için yapacak çokta bir şey yoktur. konumu başka birisine geçse belki çok daha sert pozisyon alabilirdi anadolu'da başlayan milli devrime karşı.
öte yandan milli mücadele sırasındaki bazı hal ve hareketleri de dikkat çekicidir. anadolu'da Türk gençleri kanını ve canını ortaya koyarken kendisine torunu yaşında yeni bir eş daha alması gibi eylemleri ise nasıl bir vatanperver olduğunu sorgulamamıza sebep olur.
şahsi kanaatim bir damat ferit değildir, fakat bir vatanperver de değildir. hain olamayacak kadar saf veya vatanperver olamayacak kadar keyfine düşkündür.
türkiye'de çoğunluk hindular olmadığına göre islam'a saldırmaları gayet normaldir. çünkü kendilerini hedef alan inanç islamiyettir. kimlik üzerinde hala %99 oranında olduğu söylenilen dinden bahsediyoruz.
bu arada evet ateizm genel anlamıyla bol bol siyasi akımla özleşir. tanrının kesin varlığına ve hükmüne inanan teistlerin tam aksini ve tanrının kesin yokluğunu savunur. bu sebeple ateizm'de bir dindir. bütün dinler gibi bol bol siyasi mesaj içerir. komünist ülkeler ateizm dinini açık şekilde benimsemiştir zamanında ve ateizm şeriatını hakim kılarak teist dinler ile uğraşmıştır.
siyaset ile dinin birbirine karışmadığı durum deizm, agnostizm gibi inançlardan oluşur. fakat onlar bile zaman zaman kendilerini dinlere karşı korumak için siyasi pozisyon alabilirler.
özentilik, yetişme tarzı ve politik sebepleri saymazsak genel olarak felsefedir. "tanrı varsa niye kötülük var", "tanrı taşıyamayacağı taşı kaldırabilir mi" gibi sorular büyüyerek ateizme yani tanrı tanımazlığa yol açar.
dinleri reddetmek demek ateizm değildir. tanrıya inanıp dinleri reddetmek:deizm ve tanrının varlığının yokluğunun bilinmeyeceği düşüncesi:agnostizm de din dışıdır. zaten dindar insanlar kendi aralarında ateistlerden çok deistlerin tehlikeli olduğunu söylerler kendi iç muhabbetlerinde. çünkü deistler ve agnostikler tanrıyı reddetmek yerine olabilitesi olduğunu kabul etmiş kişilerdir. dinin en basit argümanı olan "tanrı yoksa bu evren bu düzen nasıl meydana" geldi sorunsalı kendilerine sökmez.
kendimden yola çıkmam gerekirse çok dindar bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm. latin harflerinden önce kuran okumayı öğrendim, cami de en küçük çocuk bendim. meraklı bir yapım vardı ve okumayı öğrenir öğrenmez küçük yaşta bol bol kitap okudum. ailemde bana bol bol çocuk kitabı alırdı. dini içerik dışında, tarihi ve bilimsel kitapları da okurdum bol resimli olanlarından. peygamberler tarihi siyer kitapları okuyarak büyüdüm. çok sosyal değildim ama okumayı severdim, bir gün okuduğum cehennem tasviri çok korkuttu beni 8 yaşında kendi kendime 5 vakit namaz kılmaya başladım, bunu gören ailem çok mutluydu. ilkokul lise hayatım boyunca sınıfta en dindar çocuktum gizli gizli okulda öğle namazı kılardım.
lise bitmeden turan dursun'un "din bu" ile başlayan kitaplarını okumaya başladım. çevremdekiler çok eleştirdi; "aklın bulanır", "sapıtırsın", batıl kitaptan bir şey öğrenemezsin" gibi tepkiler geldi doğal olarak. fakat bir insan böyle mükemmel bir dinden nasıl sapıtır nasıl karalar diye merak ediyordum ve inandığım kitap bana "ikra" yani "oku" diyerek emretmişti. kitaplar hayatımı çok fazla değiştirmedi, hatta turan dursun dezanformasyon yapıyor hadisleri ayetleri çarpıtıyor diye çok sinirlendim ama beynimdeki ilk kale yıkılmıştı. hadislerin sarsılmaz bütünlüğü.
üniversite hayatımda dini kitaplar okumaya devam ettim. radikal görüşlüler için "gerçek islam bu değil" diyordum çoğu zaman. önceden değer verdiğim bazı insanlar aslında çokta bilgili olmadığını görmeye başlamıştım. hatta aynı kitapları okuyup duruyorlardı. daha ilkokul da bol bol adnan oktar okuduğum için bilimsel verilere karşı bağışıklık kazanmıştım çok detayına girene kadar evrim teorisi saçma geliyordu. diğer dinleri ve mitolojileri okuyordum ama zaten kuran başka peygamberleri kısmen doğruladığı için hemen hemen her dinin tahrif edilmiş doğru dinlerden geldiğini inanıyordum. tabii ki hiç peygamber tasrifi bulunmayan ortadoğu kaynaklı olmayan dinler de kafamı karıştırmıyor değildi.
gün geçtikçe islam ile özdeşleşen kişilerin kötülüğü beni daha fazla şüphelere sevk etti. farklı dinlerden kültürlerden iyi insanlar tanıdım ama onların şahadet getirmediği için cehennem de sonsuza kadar yanacağı düşüncesi beni huzursuz ediyordu. modernist dini görüşleri beğeniyordum ama çevremdeki insanlar onlara kafir diyordu. allah onlara merhamet eder belki bütün din mensupları cennete gireriz diye umut beslemeye başladım. aslında gizli deist olmuştum islam dinine göre ama cehennemde sonsuza kadar yanma riski beni korkutuyordu, ya doğruysa gerek var mıydı risk almaya. kız arkadaşım vardı, dini çok benimsese ve yaşasa da başı açıktı. bir ara kapanması için çok uğraşmıştım sonradan bırakmıştım fakat kendi kendi bir süre sonra kapandı. bir insanı dini sebepten dolayı zorladığımı düşündüm ve üzüldüm. dini sorguyu ilerletmiştim ve kuranda mantık hatası olamaz diye onları araştırıp çözüyordum kendimce. birde kız kardeşim başörtüsü sebebiyle okulda solcu öğrenciler tarafından şiddete uğrayınca dine inanmazsam inancından ötürü eziyet gören kardeşime ihanet etmişim gibi hissettiriyordu. halen de özenti ateistlerden ve din düşmanlığı uğruna şiddete başvurabilen solculardan nefret ediyorum.
nihayet finale gelmiştim. islamın peygamberi. nasıl birisi neler yapıyordu, sıradan insan olarak değerlendirmeye başladım. dini kutsamayı kafamdan silip sıradan insan gibi bakınca tam aksine öyle çok kutsal bir insan falan değildi. kuran düşmanlarına lanet eder eşlerini uyarır hatta kendi evlatlığının eşiyle evlenebilmesi için özel ayet bile gönderirdi. kendisinin çok fazla soruyla meşgul edilmemesi, düşmanından ganimet alması, kendisine itaat etmesi için özel ayetler gelirdi. o anda acı gerçek karşıma çıktı. muhammet'in iç sesiydi kuran. bu konuda şüphesi olan twitter da @aklingozu isimli kişiden detaylı bilgi alabilir. artık kuran'dan yana bir korkum kalmamıştı. kendime sonunda inançlı olmadığımı söyleyebiliyordum. mitoloji ve bilimsel konuları daha fazla araştırdıkça agnostik oldum.
kız arkadaşım ile evlendim, hatta dini görüşlerimi açıkladım fakat kolay kolay kabullenemedi. internetten islamın bilimsel kanıtları diye yıllardır okuduğum fakat zaman içinde çürümüş şeyleri bana söyleyerek beni döndürmeye çalışıyor. kendisi hala inançlı 5 vakit namaz kılıyor ve bende onun dinine saygı gösteriyorum ve kendisi zorlamadıkça dini konuşmalara girmemeye çalışıyorum. ailelerimize ve yakın arkaşlarıma ise açılmıyorum ve açılmayı da düşünmüyorum çünkü gerçekleri kabullenseler yıllarını alacak, kabullenmeseler ise beni reddetmelerine kadar götürecek tehlikeli bir süreç bu. ben bu insanları dini sebepler olmadan seviyorum ve yaşadığım tek hayatta onları kaybetmeyi göze alamıyorum, bu sebeple uzun süre münafık olarak devam edeceğim hayata.
akp içerisinde atatürk'ü seven-sayan kişiler vardır. fakat bunların büyük çoğunluğu için atatürk tarihi saygı gösterdikleri liderlerimizden birisidir. 15 temmuz itibari ile tayyip erdoğan de bir atatürk olmuştur ve mustafa kemal atatürk'ten daha fazlasını gerçekleştirmiştir bu kişilere göre.
özet geçersek atatürk bazı akp seçmenine göre özal, menderes ve erbakan ile birlikte cumhuriyet döneminde faydalı olan liderler arasındadır fazlası değildir.
Türklüğün bekası(!) için T.C. ibaresinin geri gelmesine karşı çıkmış partidir ve yine Türklüğün bekası için Atatürk düşmanlığı yapanları iktidarda tutmakta beis görmemektedir. Türklüğün bekası için fetöcü eskisilerinin lehine ankara ve izmir şehirlerinden aday göstermemiştir. Türklüğün bekası için Türkiye'nin Suriyelileşmesine söz söylemezler. Türklüğün bekası için Uygur Türkleri için sesleri de çıkmaz. Yine Türklüğün bekası için şehit askerlerin akıbeti hakkındaki ihmalkarlığın üzerine gidilmesini engellemiştir.
Çok fazla beklenti yoktu ama en azından mhp'nin belli konularda milliyetçi refleks verebilmesini bekliyordum. fakat görünen o ki mhp'de milliyetçilik sadece parti isminden ibaretmiş akp'nin adalet, hdp'nin demokrat vurgusu gibi.
ihracat yapan firmalar için iyidir. para değerimiz kaybettikçe ihracat yapan firmalar büyük gelir elde eder. fakat ithalatımız ihracatımıza tur bindirdiği için halka giren kat kat fazlası olur.
iyi parti beklentileri karşılayamayacak gibi duruyor. Belki de yakın tarihte siyasetten silinecek. fakat bunların hiçbir önemi yok. ileride çoluk çocuğumuza baktığımız zaman ne teröristlere ne de ülkeyi suriye'ye çevirenleri desteklemedik diyebileceğiz.
tarikatlar öncelikle kendilerini düşündüğü içindir.
akp zaman içinde pek çok cemaat-tarikat ile yakın olmuş veya karşı karşıya gelmiştir süreç içerisinde. kimisi ile anlaşabilmiş, kimisiyle ise anlaşamamıştır. süleymancılar ise her daim anlaşamadığı nadir cemaatler arasında yer almıştır.
süleymancıların eski liderinin ölümünün ardından tarikat içinde yeni lider seçme kavgası yaşanmıştır. ahmet denizolgun ve mehmet denizolgun kardeşler karşı karşıya gelmiştir. büyük kardeş mehmet denizolgun akp kurucu üyesi olduğu için doğal olarak parti desteğini almış fakat kaybetmiştir. bu kavga sırasında denizolgunların kız kardeşi ahmet denizolgun tarafında yer almıştır.
ahmet denizolgun abisini destekleyen akp'yi unutmamış ve her zaman karşısında yer almıştır. yakın zamanında hayatını kaybetmiş ve yerine kız kardeşinin oğlu alihan kuriş geçmiştir. önceki dönemin aksine buzlar erir diye beklenirken akp mehmet denizolgun'un oğlu fatih süleyman denizolgun'u aday göstermiştir. bu sebeple süleymancılar muhalif çizgisini korumuştur.
muhtemelen yakın zamanda akp süleymancılara da bir operasyon yapar ve süleymancıların lideri mehmet denizolgun ve akp'den vekil seçilen oğluna kalacaktır. şimdiden kendileri de bu konuya yönelik açıklamalar yapmaya başladı: