yusuf kaplan'ın son yazısının özetidir. bu ülke zihnen sömürgeleştiği için çarşafa dokundu diyor. o çarşafı alıp aslında buna giydireceksin. belki bir şeyler değişir kafasında.
olabildiğince gerçeklikten uzak, tamamen hayal ürünü, kurgularla süslenmiş bitmek bilmez şeylere inanan insancıkların tamamen insanlığa her daim faydası olmuş aşı mevzundaki köksüz düşünceleridir. bir de çip olayı çıkardın mı tamam işte, olay bitti, 'ne aşısı, aşıya koyim' dersin çıkarsın işin içinden. o geri zekalı aşıyı yapan geri kafalı tayfa da çipi yerleştirip bizim gibi zeki insanların bunu yemeyeceğini hesap edemediklerinden kendilerini uzaya vururlar artık.
bugün trt 1'de şehitler için bir yorumcunun ifadesidir. ölen askerlerimiz için kayıp ifadesini kullanmamaya gayret gösterelim diyor ve ekliyor, onlar sadece yer değiştirdi diyor.
vay arkadaş, utanma sıkılma yok hiç.
yurttaş olarak bir yerlerimiz iyi de bir yerlerimiz kötü değil. hayatın her alanında neysek futbolda da oyuz. ayırmamak gerek. komple kötüyüz. maçta bir pankart gördüm dün, 'seni de seni seveni sevmiyorum' gibi bir şeydi. bu nefret hayatımızın her alanında da var.
daha ilk iş gününün başlangıcından itibaren son iş gününün gelmesini hayal etmektir. pazartesi gününün ilk saatleri ancak şimdiden cuma gününü sabırsızlıkla bekliyorum, bu ne bıkkınlıktır.
berna laçin'in faturasıdır. evi de ılık tutuyormuş bir de. ve bunun üzerinden doğalgazın pahalılığına isyan ediyor yani. milyonlarca yoksul insan 100-200 lira ile ısınmaya çalışırken ve onların yığın halinde sokağa çıkması gerekirken laçin hanım 'isyan oyunu' oynuyor.
edit: tane tane anlatayım. laçin zengin, istediği gibi yakıyor, ve zaten de diyor ki evi kendi isteğim doğrultusunda ılık tutuyorum diyor. evet buna rağmen 1400 tl geliyor diyor ve pahalı demek istiyor. pahalılık konusunda haklı, ama mesele bu değil. yoksulun isyan etmemesi mesele. 1400 tl faturaya isyan edince şu oluyor; 'ulan hükümet ne yapsın, böyle isyan mı olur' diye bir propagandaya dönüyor iş. ve bu durumda gerçekten yoksul olan milyonlarca insanın ezilmişliğinin önüne geçiyor.
elbette getirir. istediğin biriyle, ardı arkasında sorun olmayacak bir şekildeyse gayet de güzeldir. hatta neredeyse dünyanın en basit şeyidir. kavgalardan, küfürlerden bütün o saçma sapan hallerden çok iyidir.
adana kebap ve şalgam festivalinin rakılı olmasına karşın iç işleri bakanımızın söylemidir. ve bu sebepten de yasaklanmıştır. buyurun size 'kimin hayatına' karışıyoruz diyenlere bir örnek daha.
güngören belediye başkan yardımcı tarafından çaycıya verilen cezadır. leşliğin sınırı kalmadı artık. daha da leş olan, bu başkan yardımcısının aslında bir tayyip düşmanı olduğuna akp'lilerin inanmasıdır.
her yerde gösterilebilir bir uzuvdur. erkek egemen kültürlerin pek sevdiği pek de güldüğü hadisedir pipi göstermek. aynı kültürde kız çocuğunun vajinasının gösterilmesi ise ayıptır günahtır. bu çocukların ilerleyen yaşlarında ki davranışlarında, özgüvenlerinde farklılıklar nasıl olmasın!
inanç dediğimiz şey esasen çaresizliktir. düşüncenin varabileceği son noktaya da varsan ötesi hep vardır. ister tanrı de ister big bang de, ne dersen de her dediğin şeyin de bir ötesi mutlaka vardır. burdan ötesi yok demek itiraf edelim ki çaresizliktir. çaresizlik ise inançları doğurmuştur.
sanki koltuk onun tapulu malıdır da haydi ben yokken sen otur diye yanına çağırır birini ve yer verir. tam bir karaktersizlik örneğidir. hayır inmeden evvel kimseyi görmez, ineceği vakit de güya güzellik yapar.
imamoğlu'nun kazandığı seçimin yenilenme kararının ardından kaybolmuştur. birileri sen sus demiş anlaşılan. yani fatura bahçeli'ye çıkarılmış belli ki.
film yanınızda bomba patlamış gibi başlıyor, sarsıyor önce. bütün izleyenler sus pus muhteşem bir sevişme sahnesi izliyor. gerçekten müthiş bir sahneydi. sonrası zaten kadının şizofreni dünyasıyla napoli şehri arasında geçiyor. ha gerçekler yok muydu, bilemedim vardı herhalde.
neyse, ferzan özpetek bir şehri yine güzel işlemiş. film ise fena değildi.
cumhurbaşkanı adayımız muharrem ince bir iftar yemeği toplantısında konuşma yapıyor. üst düzey bir komutan da bu yemeğin davetlisi. muharrem ince tayyip erdoğan'a verip veriştiriyor konuşmasında. tam o arada da komutan muharrem ince'yi alkışlamaya başlıyor.
toplum alkole karşı inanılmaz bir şekilde düşmanca bir duruş sergilemeye başladı. en büyük ahlaksızlık sanki alkol almak oldu. yolsuzluklar, hukuksuzluklar, tacizler, tecavüzler, kadın cinayetleri...vs gibi bir sürü asıl ahlaksızlık ve insanlık dışı şeyler dururken en büyük sıkıntımız alkol.
alkol suç değildir arkadaşlar, ahlaksızlık da değildir, alkol alıp birilerine zarar vermek suçtur ya da ahlaksızlıktır.
televizyonda yayınlanan dizilere ve filmlere baktığımızda alkol tüketimi ile ilgili herhangi bir sahne buzlanmaktadır. ancak silahların var olduğu sahneler ise hiçbir sansüre uğramamaktadır. herkes kendine sorsun silahlar mı daha zararlı yoksa bir rakı kadehi mi?
2017 yapımı bir almanya dizisi. 1.dünya savaşının kalıntıları ve 2.dünya savaşına doğru akan hayatın berlin üzerinden anlatılışı. zaman 1929 zamanıdır. weimar hükümetinin komünistlerle mücadele yıllarıdır. aynı zamanda berlin'deki troçki ve stalin yanlılarının mücadelesini de ana konulardan biri olarak benimsemiştir dizi. troçki'nin istanbul bağlantısını gözümüze soka soka anlatmaktadır. 4-5 konu aynı anda ilerlemektedir dizide ama kafalar karışmamaktadır. dizi sahiden 1929'da falan çekilmiş gibi, berlin'in 1929'unu tekrardan kurmuş adamlar.
yani izlenmesi gereken bir dizi.
son zamanların modasıdır. kapanmak özgür kadının simgesi haline getirilmektedir. unutulmasın ki 'kapanmak' temelinde bir emirdir, yani bir kısıtlamadır. kimse kendini kandırmasın, kapanıyorum ve özgürüm diye.
insanların kitap okumama özgürlüğü de vardır, ama bu duruma tutup da 'işte özgürlüğün resmi' diyemeyiz.
örtünmeyen erkeklerden tahrik olan kadınlar da var. mesela bir erkeğin saçından, ellerinden, kollarından, kalçasından...vs. yani kısacası hepimiz örtünelim, örtülü örtülü gezelim.
dinle haşır neşir olmuş toplumların yüzlerce, binlerce yıllık tarihine bakıyorum da hep bir ticari menfaat çabası. son olarak arabistan mesela, tüm dünyaya uygun sahiller açıp, oteller işletecekmiş. herşey uluslararası standartta olacakmış. hani ne oldu şeriat diyelim değil mi! arabistan'a bakmaya da gerek yok aslında, ülkemize azıcık baksak bunu yine çok rahat görürüz.
evet, 15-17 temmuz arası istanbul için toplu taşıma ücretsiz olacakmış. o kadar değer verdikleri dini bayramlarda bile yüzde 50 indirim yaparlarken 15 temmuz için tamamen ücretsiz yapmaları çok acayip.