kavel
112 (çevresinde sevilen sayılan)
altıncı nesil yazar 1 takipçi 6.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    türkiye de basketbolun futboldan ileride olması

    1.
  1. bugün basketbol maçının devre arasında ntv spor'daki güntekin onay ve ersin düzen'in birlikte yaptıkları gol'ü izliyordum. güntekin onay türkiye'de futbolun basketbolun çok gerisinde olduğundan bahsetti. hem koç olarak hem de oyuncu olarak en üst seviyeye bir çok isim çıkarttığımızı ve ligin de avrupa'nın en büyük üç liginden biri olduğunu söyledi.

    adam haklı beyler diyebildim sadece. bunun da futboldaki gibi herkesin yorumcu olmamasına ve üç büyükler saçmalığından uzak bir ligin olmasına bağlıyorum. elbette fenerbahçe, beşiktaş, galatasaray basketbol takımlarına da sahipler ama basketbolda futboldaki gibi şike iddiaları bilmem neler dönmüyor. basketbolu sadece keyif alınması gereken bir spor olarak görüp ona göre oynuyorlar. ayrıca istikrar de önemli bence, şu an tanjevic'e karşı oldukları kadar herhangi bir futbol milli takımı hocasına yüklenseler 5 kere koltuğundan olurdu.

    edit : olması olacak elbette başlığın sonu. modlardan biri el atarsa mutlu olurum.
    8 ...
  2. ey uludağ sözlük ahali kadir geceniz mübarek olsun

    1.
  3. ali başpınar

    1.
  4. 2 yıl önce aramızdan ayrılmış devrimci önder, hem 68in anti-emperyalist hem de 78in anti-faşist ruhunu taşıyan (yanlış anlaşılmasın bu iki kuşak her iki ruhu da taşır elbet ancak, asıl söylemler hep bu yönde olmuştur dönemin şartları gereği.) ömrünün son anına kadar devrime inanmış ali amcam. gün gelecek senin adın süsleyecek bu ülkenin en güzel meydanlarını.
    0 ...
  5. sözlükteki liseli takıntısı

    ?.
  6. somut bir şekilde gözüme çarpan takıntıdır. ne zaman birileri eleştirilmek istense liseli damgası vuruluyor. üstelik çoğunlukla bunun nedeni köşeye sıkışmışlık oluyor. herkes için demiyorum ancak çoğu, fikir tartışmalarındaki yetersizliklerini örtmek için karşısındakine ''hehehe liseli lan bu, bi boktan anlamaz lan ehehe'' gibi saçma tepkiler vermekte ve bu kişlerin fikirlerini çürütmek yerine liseli olmasıyla ilgilenmektedirler. tabii bunu yaptıkça kendileri komik duruma düşmekteler ve bunu hala anlamadılar o ayrı.
    1 ...
  7. simavne kadısı oğlu şeyh bedreddin destanı na zeyl

    1.
  8. nazım hikmet'in simavne kadısı oğlu şeyh bedreddin destanı'na yazdığı ek. bedreddin'in bir milli gurur olduğundan bahseder.

    SiMAVNE KADISI OĞLU
    ŞEYH BEDREDDiN DESTANI'NA ZEYL

    MiLLÎ GURUR


    «SiMAVNE KADISI OĞLU BEDREDDiN DESTANI» risalemin dördüncü formasının makina tashihlerini sabahleyin matbaada yaptıktan sonra eve gelmiş, bu destanı yazmak için kullandığım notları, bir hapishanede geceleri doldurulmuş hatıra defterimi gözden geçiriyordum.
    Artık son forması da baskı makinası altında gidip gelmeğe başlıyan risaleme bir kelime bile ilâve edemiyeceğimi biliyordum. Fakat bana bir şeyler unuttum gibi geliyordu. Bana öyle geliyordu ki, tek bir satır yazı yazdım; fakat bu satırın sonuna nokta koymasını unuttum.
    Vakit öğleye yakındı. Şafakla beraber çalkalanmağa başlıyan lodos, ağır bulutların üstüne boşanmasıyla durulmuştu. Çok geçmeden yağmur da dindi. Gökyüzünün karanlığı yol yol yarıldı. Ağır perdeleri birdenbire düşen bir pencere gibi hava açıldı.
    Ve ben, hapishane gecelerinde doldurulmuş bir hatıra defterinde «Destan»ımın sonuna koymasını unuttuğum noktayı arayıp dururken Süleymaniye'yi gördüm.
    Açılan öğle güneşinin altında Sinan'ın Süleymaniye'si bulutlara yaslanmış bir dağ gibiydi.
    Evimin penceresiyle Süleymaniye'nin arası en aşağı bir saattir. Fakat ben onu elimi uzatsam dokunacakmışım gibi yakın görüyordum. Bu, belki, Süleymaniye'yi en küçük girinti ve çıkıntısına kadar ezbere, gözüm kapalı bile görebilmeğe alıştığım içindir.
    Rüzgâr, deniz, endamlı ince kemerleri üstünde nasıl durabildiğine şaşılan eski bir taş köprü, «Çarşambayı sel aldı» türküsü, bir yağlığın kenarındaki «oya», bütün bunlar nasıl, ne kadar bir Cami değilse, bütün bunların Cami olmakla ne kadar alakaları yoksa, bence Süleymaniye de öyle ve o kadar Cami değildir; minarelerinde beş vakit ezan okunmasına ve hasırlarına alın ve diz sürülmesine rağmen Süleymaniye'nin de camilikle o kadar alakası yoktur.
    Süleymaniye, benim için, Türk HALK dehasının; şeriat ve softa karanlığından kurtulmuş; hesaba, maddeye, hesabla maddenin ahengine dayanan en muazzam verimlerinden biridir. Sinan'ın evi, maddenin ve aydınlığın mabedidir. Ben ne zaman Sinan'ın Süleymaniye'sini hatırlasam Türk emekçisinin yaratıcılığına olan inancım artar. Kendimi ferâha çıkmış hissederim.
    işte bu sefer de, büyük bir Türk halk hareketi için yazdığım bir risalede unuttuğumu sandığım son noktayı ararken Süleymaniye'mizi, biraz önce yağan yağmurla yıkanmış, açan güneşin altında pırıl pırıl görünce aradığımı birdenbire buldum. Ferahladım. Bulduğumu hatıra defterimin son sayfalarında okudum. Ve anladım ki «Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı» isimli risaleme; belki on satırlık, belki on sayfalık bir zeyl yazmak mecburiyetindeyim.

    ***

    Mevzuu bahis risalemin sonunda «AHMED'iN HiKÂYESi» diye bir fasıl vardır. Bulduğum ve hatıra defterimde okuduğum ve risaleme zeyl olarak yazmak mecburiyetini duyduğum «nokta» bana Ahmed bu hikâyeyi anlattıktan sonra onunla yapmış olduğum bir konuşmadır.
    Bu konuşmayı olduğu gibi aşağı geçiriyorum:
    «Dışarıda çiseleyen yağmura, koğuşun terli çimentosuna ve yirmi sekiz insanına Ahmed hikâyesini anlatıp bitirmişti. Ben:
    — Ahmed, demiştim, bana öyle geliyor ki sen Bedreddin hareketinden biraz da millî bir gurur duyuyorsun.
    Sesime tuhaf bir eda vererek söylediğim bu cümlenin içinde, Ahmed, «millî gurur» terkibini birdenbire bir kamçı gibi eline almış, onu suratımda şaklatmış ve demisti ki:
    — Evet, biraz da millî bir gurur duyuyorum. Tarihinde Bedreddin hareketi gibi bir destan söyliyebilmiş her milletin şuurlu proleteri bundan millî bir gurur duyar. Evet, Bedreddin hareketi aynı zamanda benim millî gururumdur. Millî gurur! Sözlerden ürkme! iki kelimenin yan yana gelişi seni korkutmasın. Lenin'i hatırla. Hangimiz Lenin kadar beynelmilelci olduğumuzu iddia edebiliriz? Lenin, yirminci asırda beynelmilel proletaryanın, dünya emekçi kitlelerinin, beynelmilel proleter demokrasisinin en büyük beynelmilelci rehberi, 1914 senesinde «Sosyal Demokrat»ın 35'inci numarasında ne yazmıştı?
    Eğer Ahmed, «Lenin filânca mesele hakkında ne yazmıştı?» demiş olsaydı, herhalde aramızda böyle bir sorgunun cevabını verenler bulunurdu. Fakat «Sosyal-Demokrat»ın 35'inci numarası diye konulan mesele hepimizi şaşırttı. Ve hiçbirimiz 35'inci numarada neler yazılmış olduğunu hatırlıyamadık. Ahmed bu şaşkınlığımız karşısında gülümsedi. — Zaten o en derin acıdan en büyük sevince kadar bütün duygularını hep bu meşhur gülümseyişiyle ifade eder — ve aşağı yukarı bütün Lenin külliyatının ana fikirlerini sayfaları ve satırlarıyla taşıyan hafızasından bize şu cümleleri okudu:

    «... Biz şuurlu Rus proleterleri millî şuur duygusuna yabancı mıyız? Elbette hayır! Biz dilimizi ve yurdumuzu severiz, onun emekçi kütlelerini (yani nüfusunun 9/10'unu) şuurlu bir demokrat ve sosyalist yaşayışına yükseltebilmek için herkesten çok çalışan biziz. Çar cellâtlarının, asılzadelerin ve kapitalistlerin bizim güzel yurdumuzu nasıl ezdiklerini, onu nasıl sefil kıldıklarını görmek herkesten çok bize ıstırap verir. Ve bu zulümlere bizim muhitimizde, Rusların muhitinde de karşı konulmuş olması; bu muhitin Radişçev'i, Dekabristleri, 70 senelerinin inkilâpçılarını ortaya çıkarmış bulunması; Rus amelesinin 1905 senesinde muazzam bir kitle fırkası yaratması; aynı zamanda Rus mujiğinin demokratlaşarak büyük toprak sahiplerini ve papazları defetmeğe başlaması bizim göğsümüzü kabartır...
    «... Biz millî gurur duygusuyla meşbuuz. Çünkü Rus milleti de inkikâpçı bir sınıf yaratabildi. Rus milleti, de beşeriyete yalnız büyük katliâmların, sıra sıra darağaçlarının, sürgünlerin, büyük açlıkların, çarlara, pomeşçiklere, kapitalistlere zilletle boyun eğişlerinin nümunelerini göstermekle kalmadı; hürriyet ve sosyalizm uğrunda büyük kavgalara girişebilmek istidadında olduğunu da ispat etti.
    «Biz millî gurur duygusuyla meşbuuz ve bilhassa bundan dolayı kendi esir mazimizden nefet ediyoruz. Bizim esir mazimizde pomeşçiklerle asilzadeler Macaristan'ın, Lehistan'ın, iran'ın, Çin'in hürriyetini boğmak için mujikleri muharebeye sürüklemişlerdi. Biz millî gurur duygusuyla meşbuuz ve bilhassa bundan dolayı bugünkü esir halimizden; aynı pomeşçiklerin kapitalistlerle uyuşarak Lehistan ve Ukranya'yı ezmek, iran'da ve Çin'deki demokratik hareketi boğmak, millî haysiyetimizi berbat eden Romanof'lar, Bogrinski'ler, Purişkeviç'ler çetesini kuvvetlendirmek için bizi harbe sürüklemek istemelerinden nefret ediyoruz. Hiç kimse esir doğmuş olduğundan dolayı kabahatli değildir. Fakat esaretini haklı bulan, onu yaldızlayan (meselâ Lehistan'ın, Ukranya'nın v.s.'nin ezilmesine Rusların «vatan müdafaası» adını veren) esir, yeryüzünün en aşağılık mahlûkudur.»*

    Lenin'den bu satırları bir solukta okuduktan sonra Ahmed birdenbire susmuş, nefes almış ve yine o meşhur gülümseyişiyle:

    — Evet, demişti, bizim muhitimiz de Bedreddin'i, Börklüce Mustafa'yı, Torlak Kemâl'i, onların bayrağı altında dövüşen Aydınlı ve Deliormanlı köylüleri yaratabildiği için, ben şuurlu Türk proleteri, millî bir gurur duyuyorum. Millî bir gurur duyuyorum, çünkü derebeylik tarihinde bile bu milletin emekçi kütleleri (yani nüfusunun 9/10'u) Sakızlı Rum gemiciyi ve Yahudi esnafını kardeş bilen bir hareket doğurabilmiştir. Çünkü unutmayın ki «başka milletleri ezen bir millet hür olamaz.»
    «Simavne Kadısı Oğlu Bedreddin Destanı» isimli risaleme bir önsöz yazmak istemiştim. Bedreddin hareketinin doğuş ve ölüşündeki sosyal-ekonomik şartlar ve sebepleri tetkik edeyim, Bedreddin'in materyalizmiyle Spinoza'nın materyalizmi arasında bir mukayese yapayım, demiştim. Olmadı. Buna karşılık risalemin zeyline kısa bir «sonsöz» yazdım. Şöyle ki:
    Bana Ahmed:
    — Senden bir «Bedreddin destanı» isteriz, demişti.
    Ben, benden istenenin ancak bir karalamasını becerebildim. Daha iyisini de yapmağa çalışacağım. Fakat tıpkı benim gibi Ahmed'in dostu, arkadaşı, kardeşi olduğunu söyliyenler, benden istenen sizden de istenendir.
    Ahmed'e, Bedreddin hareketini bütün azametiyle tetkik eden kalın ilim kitapları, Karaburun ve Deliorman yiğitlerini, etleri, kemikleri, kafaları ve yürekleriyle oldukları gibi diriltecek romanlar,

    Ne ah edin dostlar, ne ağlayın!
    Dünü bugüne
    bugünü yarına bağlayın!

    diyen şiirler, boyaları kahraman tablolar lâzım.
    0 ...
  9. milli gurur

    1.
  10. bir ulusun o güne dek çıkardığı dünya çapında takdir gören kişi.

    (bkz: simavne kadısı oğlu şeyh bedreddin destanı'na zeyl)
    0 ...
  11. devlet başkanı yuhalanamaz

    ?.
  12. bahçeli'nin son şovudur. hele bunu söylerken elini bir kaldırışı vardı ki gidip mhp'nin altına evet basasım geldi. *
    1 ...
  13. 15 ağustos 2009 bayern münih werder bremen maçı

    7.
  14. bayern'in üst üste ikinci beraberliğini aldığı ve şampiyonluk yolunda gerilere düşmesine vesile olan maç ama ne yapar ederler alırlar şampiyonluğu bu yıl.
    0 ...
  15. devletin işçilere attığı kazık

    1.
  16. devletin burjuva devleti olduğu ve devletin burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki baskı aracı olduğunu düşünecek olursak kuruluşundan itibaren attığı kazıktır.
    2 ...
  17. drive şut

    1.
  18. tsubasa'nın alamet-i, farikası olan kendisine has ilk şutudur. nedense kartal, mirage şut falan diye bilinir.
    0 ...
  19. 5 numaralı forma

    19.
  20. sahaların en asil numarasıdır bana kalırsa. kaptanlık bandını da geçirirse koluna tadından yenmez.
    1 ...
  21. harbi tv

    1.
  22. son zamanlarda televizyonlarda izlediğim en felaket şey. cennet mahallesi bile daha eğlenceli lan.
    3 ...
  23. abdi ağa

    1.
  24. --spoiler--
    ince memed'in ince memed olmasını sağlayan, ona yaptığı onca kötülükle memed'in içindeki kurtu ortaya çıkartan ilk bölüm bossu.
    --spoiler--
    2 ...
  25. lambuja

    1.
  26. alper öcal'ın futbol blogu. genel olarak avrupa ve brezilya futbolu hakkında güzel bilgiler bulabiliyoruz. bir artı yönü de yazarının fenerbahçeli olması.

    http://lambuja.blogspot.com/
    1 ...
  27. çakırcalı efe

    1.
  28. osmanlı'nın son yıllarında ödemiş ve civarındaki dağları tutmuş bir efe. her zaman halkın yanında olmuştur. dünyaca ünlü bir efedir. avrupa basınından insanlar onunla konuşmaya gelmiştir.bana kalırsa yaşar kemal'in anlatısında ölümü biraz havada kalmıştır. bunu da müfrezinin kumandanının olayı anlatmasına bağlıyorum. yaşar kemal anlatsa şüphesiz daha net olurdu her şey.
    0 ...
  29. kavel direnişi

    1.
  30. kavel kablo fabrikasında 1963 yılında gerçeklemiş, direniştir. işci sınıfını haklarını ilk kez grev yoluyla aramıştır. bu direniş türkiyedeki sosyalist harekete yön vermiştir.

    hasan hüseyin korkmazgil'in konuyla alakalı harika bir şiiri vardır.

    işime karım dedim, karıma kavel diyeceğim.
    ve soluğum tükenmedikçe bu doyumsuz dünyada
    güneşe karışmadıkça etim, kavel grevcilerinin türküsünü söyleyeceğim.
    ve izin verirlerse kavel grevcileri,
    izin verirlerse istinyeli emekçi kardeşlerim
    izin verirlerse kavel grevcileri
    ve ben kendimi tutabilirsem eğer sesimi tutabilirsem
    o çoban ateşenin yandığı yerde kavel'de,
    o erkekçe direnilen yerde kavel'de
    karın altında nişanlanıp dostlarımın arasında
    öpeceğim nişanlımı kavel kapısında
    ve izin verirlerse istinyeli emekçi kardeşlerim
    izin verirlerse kavel grevcileri
    ilk çocuğumun adını kavel koyacağım.
    0 ...
  31. © 2025 uludağ sözlük